Devlet mi? O biziz işte!

Türkiye’nin gündemini, vatandaşların ve basının hangi konuları konuşup hangilerini konuşmayacağını belirleyen bir merkez mi var? Yoksa Türkiye’nin gündeminde ne olup ne olmadığını sayın bakanlar mı belirler?


Paylaşın:

Biraz güldürerek başlayayım. Anlatacağım hikâye gerçek. 12 Eylül Perşembe günü başımdan geçti. Bel fıtığının şiddetlendirdiği ev taşıma yorgunluğu içinde, yaslanan koltuğumda “pinekliyordum”. Telefon çaldı. Saat 10:11’miş, kayıttan baktım. Şu konuşma geçti:

— (Telefondaki ses) İskender? Öksüz?

— (Bezgin bir sesle) Doğrudur. Benim. Buyurun. 

— (Telefondaki ses) Ben Ankara Asayiş Şubeden Başkomser Timuçin Korkmaz. 

— (Yine bezgin bir sesle ben) Dolandırmak için mi arıyorsunuz?

— (Telefondaki ses- o da bezgin) Evet.

Telefon kapandı. 

Kendinizi nasıl savunursunuz?

Telefon numarası bende kayıtlı. Fakat daha önceki tecrübelerimde polisin bana anlattığı gibi, arayan numarayı istedikleri gibi değiştirmeleri mümkünmüş. Bir seferinde telefonumda gerçekten Çankaya Emniyet Müdürlüğünün numarası çıkmıştı. O yüzden numarayı vermiyorum. Komser “Timuçin Korkmaz”ın ismini de unuttum aslında ve bu adı uydurdum. 

Bu, galiba dördüncü dolandırılma teşebbüsü. Adımı, soyadımı, adresimi, telefonumu, vatandaşlık numaramı biliyorlar. İkna sohbeti çok uzadı ve ben sonunda kendileriyle dalga geçmeye başlayınca, telefondaki zat, maiyetine “Ters kelepçeyle alın, getirin!” talimatı vermiş, ben de “Buyurun bekliyorum.” deyip telefonu kapatmıştım. 

Kendinizi müdafaa için ne yapmalı? Benim “Dolandırmak için mi arıyorsunuz?” sorum iyi bir silah. Bir de evde başka telefon olup olmadığını soruyorlar. Siz daha onlar sormadan, “Kusura bakmayın diğer hattan 112’yi (veya 155’i) arıyorum, sizin bu numarayı sormak için.” diyebilirsiniz. Kibarca veya küfürlerle telefon kapanacaktır. 

Gündem değişecek! Değiştir!

Şimdi gelelim işin siyaset tarafına. Birkaç gün önce bir gazeteci ulaştırma bakanına, vatandaşlarımızın bilgilerinin çalınıp çalınmadığını sormuştu. Şimdi gazeteleri kontrol ettim; rivayet muhtelif. Birileri katiyen böyle bir şey yok, dezenformasyon demiş. Ulaştırma bakanına sorulmasının sebebi de sayın bakanın daha önce “Maalesef bir sızıntı oldu, önleyemedik.” demesiymiş. Aferin sayın bakana. Bir politikacının “maalesef” demesi, “yapamadık”, “hatalıydık” gibi kelimeler kullanması gerçekten tebrik edilir. Günümüzde bakanlar politikacı mıdır, değil midir, ondan emin değilim gerçi. 

Fakat daha sonra birileri ulaştırma bakanına, “Sen ne yaptın! Hiç böyle açık verilir mi!” filan mı dedi. Bu sefer hiç de o olgunlukta değildi tepkisi. “O yıllar önce geçmiş, bitmiş. Türkiye’nin gündeminde bu yok.” Nereden tutacaksınız. Şahsi bilgilerin sızması geçip biter mi? Bakın benim ismim hâlâ İskender Öksüz ve telefonum hâlâ eski telefon. Vatandaşlık numaram da değişmedi. Şimdi bu sızıntının “oldu da bitti maşallah” diyerek atlatılması mümkün mü?

İkinci nokta, bu konunun, Türkiye’nin gündeminde olmayışı. Türkiye’nin gündemini, vatandaşların ve basının hangi konuları konuşup hangilerini konuşmayacağını belirleyen bir merkez mi var? Yoksa Türkiye’nin gündeminde ne olup ne olmadığını sayın bakanlar mı belirler? Dil sürçmesi diyelim. 

Müsaadenizle ben de bir vatandaş sıfatıyla sizin gündeminizi belirleyeyim: Gereken cevap şudur: “Evet, maalesef. Daha önce belirttiğim gibi, sağlık sisteminden böyle bir sızıntı olmuş. Tekrarlanmaması için bütün önlemlerimizi aldık.“ 

İktidar kudret demek

Bir başka şaşırtıcı beyan. Ak Parti Kütahya İl Başkanı, MHP’li Gediz Belediye Başkanı’na “Ahlâksız, utanmaz…” vs. diyor. Ayıp tabii. Ancak biz ayıba alıştık. Fakat konuşmasında beni asıl rahatsız eden ifade bir tehdit: “Kapınıza devletin memurlarını indirirsek ne yapacaksınız?” Devletin memurlarının düşürülmek istendiği hâle bakınız! “İktidar” kelimesinin içinde “güç, kudret” anlamları da vardır. Bu ifadedeki iktidarı, gücü, kudreti görüyor musunuz!

Aynı haberde, 31 Mart seçimlerinden önce Kütahya’nın MHP’li belediye başkanının Ak Partili eski başkanın yönetimini kast ederek, mealen, “Bir hata yapar da yönetimi yine bu hırsızlara bırakırsak…” sözlerine verdiği cevap var. Bu da biraz uygunsuz bir ifade. Fakat Ak Partili eski başkanın cevabı insanın ağzını açık bırakıyor. O da mealen şöyle: Bize hırsız diyor. Demek Ak Parti’ye hırsız diyor. Ak Parti’nin başında Sayın Erdoğan var. O hâlde sayın cumhurbaşkanına hırsız diyor! 

Hep düşünürdüm. Ak Parti Genel Başkanı, diğer partilere ve başkanlarına son derece sert ifadelerle verip veriştiriyor. Peki, o partiler ve başkanları aynı üslupla ona cevap verse cumhurbaşkanına mı saldırmış olacaklar? Sayın Erdoğan hücumda Ak Parti genel başkanı, savunmada cumhurbaşkanı mıdır? Bu zor bir bilmece. Ama eski belediye yönetimine sertçe çıkarsanız ve o yönetim Ak Partili ise bu Ak Parti Genel Başkanı tarikiyle cumhurbaşkanına hakarete gidiyor demek!

Ne demiş 14. Louis: “l’État, c’est moi ~ Devlet, o benim işte” Bunu  “l’État, c’est nous ~ Devlet, o biziz” diye de yazanlar var. 

“Gündemi ben belirlerim!”den çıkıp, “kapınıza devletin memurlarını indirirsem!”den dolaşıp “…benim yönetimimi hırsızlıkla suçlamak cumhurbaşkanına hakarettir!”e varınca nedense aklıma Louis Efendi’nin bu meşhur sözü geldi; sözüm meclisten dışarı tabii. 

Yazar

İskender Öksüz

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar