Hatırlanmamaya Çalışılan Balkan Bozgunu

        Balkan Savaşları ile ilgili çok fazla bir şey konuşulmazdı Türkiye’de. Anılmaz, üzülünmez veya gerekçe gösterilerek sevinilmezdi de. Tarih kitaplarında da uzun uzun bahsedilmezdi.   Aslında üzerinde durulması gereken bir savaştır Balkan savaşları. Hatta ismini Balkan bozgunu olarak değiştirilmelidir. Çünkü Bu bozgundan sonra Türk Osmanlı devletinin kontrolünden 7 Eyalet, 33 Sancak(Vilayet),158 Kaza(İlçe), […]


Paylaşın:

 

 

 

 

Balkan Savaşları ile ilgili çok fazla bir şey konuşulmazdı Türkiye’de. Anılmaz, üzülünmez veya gerekçe gösterilerek sevinilmezdi de. Tarih kitaplarında da uzun uzun bahsedilmezdi.

 

Aslında üzerinde durulması gereken bir savaştır Balkan savaşları. Hatta ismini Balkan bozgunu olarak değiştirilmelidir. Çünkü Bu bozgundan sonra Türk Osmanlı devletinin kontrolünden 7 Eyalet, 33 Sancak(Vilayet),158 Kaza(İlçe), 168 bin km2 toprak çıkmıştır. Verilen binlerce şehit bunların üzerine konmalıdır. Balkan savaşlarının sonucu olan ve 1990’lı yıllara kadar süren tehcir de üzerine eklenmelidir.

 

Balkan Bozgununda gösterilen müthiş kahramanlıkların yanında, gaflet ve ihanette yaşanmıştır. Bu savaşta ufku olmayan idareciler yüzünden hangi felaketlere kadar varabildiğimizi görülmüştür.

 

Bizde genellikle bozgunlar, yenilgiler çok fazla konuşulmaz. Türk Milleti yenilmekten hicap duyar, yenilgilerin konuşulmasından utanır. Yani kısaca güçsüz olmak veya güçsüz olduğunun konuşulması rahatsızlık veriri bizim insanımıza. Bu yanlış davranış şeklidir, aksine yenilgiler daha fazla konuşulmalı, irdelenmeli ve tekraren bu sebepli sıkıntı yaşanmaması adına ders almak için üzerinde zaferlerden daha fazla durulmalıdır. Bu nedenle, Doç. Dr. Nuri Yavuz’ un “Zaferlerden az, mağlubiyetlerden çok ders almalıyız” sözü çok yerindedir.

 

Balkan bozgunu son yıllarda konuşulmaktadır. Buda iyiye işarettir. Söz konusu savaşın üzerinden 100 yıl gibi bir süre geçmiştir. 2012 yılında STK’ları Balkan bozgunu ile ilgili toplantılar paneller yaptılar. Bunlardan BİSAV ‘da 15 Aralıkta “Balkan Savaşlarının 100 üncü Yılı” başlıklı bir panel düzenlendi. Çok iyi de yaptılar konusunda uzman olan bilim adamlarıyla bizleri buluşturdular. BİSAV’ın paneline davetli idim. Büyük iştiyakla katıldım, gayette verimli geçti. Panel yöneticisi ve panelistler önemli bilgiler verdiler. Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ’ın moderatörlüğünü yaptığı panelde Tarihçi olduğu seçtiği kelimelerden bile belli olan Prof. Yusuf HACALOĞLU, Prof. Celalettin YAVUZ, Doç. Nuri YAVUZ, Doç. Emrullah YALÇIN ve emekli diplomat Osman KILIÇ konularıyla ilgili bilgilerini dinleyicilerle paylaştılar.

 

Prof. Dr. ÖZDAĞ paneli başlatırken yaptığı konuşmada önemli noktalara dokundu. Balkan Savaşlarının 1911-1912 yıllarında olmadığını 19. yy da başlayıp 20. yy da biten bir savaş olduğunu dile getirdi. Yine bu savaşta katledilen Türk sayısının 5 milyon olduğunu bu dönemde Türk’e karşı soykırım yapıldığını anlattı. Değerli emekli hariciyecimiz Bilal ŞİMŞİR beyden alıntı yaparak Meriç nehrine atılarak öldürülen bebeklerden bahisle  “Meriç nehri üç gün bebek aktı” diyerek tüyleri diken diken ettiler.

 

Panelde Tarih bilgisini anlaşılır anekdotlarla süsleyen bir konuşma yapan Gazi Üniversitesi Doçentlerinden Nuri YAVUZ hoca ilgimi çekti. Çünkü Hoca öyle bir çarpıcı ve gerçekçi cümleyle başladı ki konuşmaya bu başlangıç bizim özlediğimiz konuşmaydı.

 

Balkan denince hezimet akla gelir “Zaferlerden az hezimetlerden çok ders almamız ümidiyle” diye başladı konuşmasına, Balkan Savaşlarını çıkış sebeplerinde ve en önemlisinin Şark Meselesi olduğunu, asırlardır bu politikayı yürüten Hıristiyan batının Müslüman Türkü bu topraklardan göndermeyi düşündüğünü söyledi. 1071 Malazgirt savaşından 1699 yılında yapılan Karlofça anlaşmasına kadar geçen sürede Türkler ilerlerken Avrupa’nın savunmada olduğunu, 1699 Karlofça anlaşmasından 30 Ekim 1918 Martına kadar Türkler savunmada Batılılar hücumda diye de anlamlı bir görüş paylaştı.

 

Bütün panelistlerin ortak kanısı ise “Şarklıların ana hedefinin Önce Türkleri balkanlardan çıkarmak, akabinde İstanbul’u almak ve Türkleri geldiği topraklara Orta Asya’ya göndermek düşüncesi” idi. Aslında bu ideallerinden vazgeçmiş de değiller, dünya durdukça da vazgeçmeyecekleri bellidir. Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasının önemi ve bu topraklarda da Müslüman Türkün egemen olması başlı başına yeterli bir sebeptir.

 

Prof. Yusuf Halaçoğlu Balkanların fethinden sonra bu topraklara yerleştirilen Türk boyları ile ilgili bilgiler verdi. Balkanların sadece Balkanlar diye anılmasının yeterli olmadığını daha geniş anlamda Rumeli dediğini söyledi. Rumeli Yörüklerinin evlad-ı fatihanlığını anlattı. Balkanların alınmasından sonra o bölgeye Afyon, Balıkesir, Burdur, Muğla, Kayseri, Karaman’dan Türkler gönderildiğini, Rumeli’ye yerleştirilenler, atalarının Orta Asya’dan Anadolu’ya yerleştiklerinde, Anadolu’ya geldikleri yerlerden isimler verdilerse, bunlarda gittikleri yerlerde Anadolu’dan isimler götürdüler.

 

Panelistlerden emekli diplomat Osman Kılıç beyin konuşması içinde söylediği şu cümleler düşünülmeye değerdi. “Türk Milleti tarihin hiçbir döneminde fetih yaptığı topraklarda asimilasyon politikası uygulamamıştır, Bizim egemenliğimiz altında yaşayan her topluluk dillerini ve dinlerini muhafaza etmiştir. Dikkat edin Fransa ve İngiltere sömürdüğü Fas, Tunus Cezayir’ den ayrıldıktan sonrada bu topraklarda toprakları yönetenler tarafından Fransızca ve İngilizce resmi dil olarak devam etmiştir” dedi. Aslında ben bu konuda tereddütlü biriyim. Acaba bu kadar gevşeklik iyilik midir diye de hep düşünürüm.

 

Diğer panelist Prof. Celalettin Yavuz ise Balkan meselesine denizcilik açısından baktı ve dünü ve bugünü ile ilgili orijinal bilgiler verdi ve tespitler yaptı.

 

Bizim de çok ilgimiz çeken ve üzüntüye salan Balkan Savaşları ile ilgili kendi dağarcığımızda bulunan bilgilerle beraber panelistlerinde ortaya koyduğu bilgiler ışığında sebep ve sonuç hakkında tespitlerimiz sunmak isterim.

 

Önce şunu belirtmekte fayda vardır. Osmanlı ordusu Balkan Savaşlarına gelmeden öncede savaş kaybetmiştir. Bunlardan en sonuncusu balkan savaşlarından hemen önce 1877-1878 yılları arasında olan ve Osmanlının kaybettiği Osmanlı-Rus savaşı vardır. Bu yıllarda duraklamaya geçen Osmanlı da ekonomi zayıflamış, Ordusu gücünü kaybetmeye başlamıştı.  Bu olumsuz durumda Balkan savaşları çıktı.

 

Balkan savaşlarının Dış sebepleri

 

1.Panelistlerin ortak noktalarından biri ve benimde katıldığım asıl sebep Şark meselesidir. Yani Batılı Hıristiyan devletlerin Müslüman Türkleri Anadolu’dan çıkarıp geldikleri yere yani Orta Asya’ya tekrar dönmelerini temin etmektir.

2.1789 Fransız İhtilal inin getirdiği milliyetçilik rüzgarıdır.

3.Rusların çok uzun zamandır ideali olan sıcak denizlere inme düşüncesi.

4.1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı

5.1878 Berlin Anlaşması

6.1908 de Bulgaristan’ın bağımsızlık kazanması

7.1911-1912 Arnavutluk İsyanı

8.1911-1912 Osmanlı-İtalyan Savaşı

9.1912 Bulgaristan-Sırbistan İttifakı.

 

Balkan Savaşlarının dahili sebepleri

 

1.Bu tarihe kadar Osmanlının yaptığı savaşların arka arkaya gelmesi

2.Bu savaşlar sonucu askerde beliren bıkkınlık duygusu

3.Anadolu insanının savaşlar ve yokluklar nedeniyle iyice zayıflaması

4.Ekonomik dengenin olumsuz yönde gelişmesi nedeniyle savaş araç ve gereçlerindeki yetersizlik.

5.Merkezi idarenin zayıflaması ve ekonomik güçsüzlük nedeniyle Anadolu da sıklaşan isyanlar.

6.Osmanlı Rus harbinden sonra Rusların teminatı ve bu teminata yöneticilerimizin kanması.

7.Siyasetteki bölünmüşlüğün ordu içine de girmesi.

8.Devlet ve ordu yöneticilerinin yetersizliği.

9.Dizanteri ve Kolera gibi hastalıkların çoğalması

10. Ve verilen yalan teminatlar sonucu yetişmiş askerden kurulu 120 taburun terhis edilmesi.

 

 

Sebeplerin daha iyi kavranması açısından bazı açıklamaların gerektiğini düşünüyorum. Şark meselesi diye ana sebebi belirttik. Önemli bir durumda Asker ve sivil yöneticilerin ihaneti veya gafletidir. O tarihlerde balkanlarda Kiliseler arasında kıyasıya bir mücadele vardı. Bu sebeple Balkanlarda yaşayan küçük topluluklar kendi aralarında mücadele ediyorlar birleşemiyorlardı. Bu önemli durumu ortaya çıkaran ve devam ettirme politikası uygulayan Sultan Abdulhamid’di. İttihat ve Terakki bu politikayı terk etti, şimdiki açılım yoluyla düşmanın durdurulması gibi safça düşünce gibi onlarda, 3 Temmuz 1910 da Kiliseler kanunu çıkardı ve aralarındaki bu kiliseler itilafını çözdü. Önlerindeki bu dini mesele ortadan kalkınca düşmanlarda bize karşı birleştiler.

 

Devleti ve Dış politikayı yürütenler en hafif tabirle uykuda idiler. Balkan Savaşları başlamadan önce Atina Ateşemilterimiz Zeki Bey balkanlardaki kaynamayı ve ittifakı görüp merkeze telgraflar çekmekte savaş çıkacağını söylemekte idi. Bunun yanında Fransızlarda Balkanlara kıpırdanma olduğu yönünde uyarmıştı. Buna karşılık eski Sofya nazırımız Zamanın Dış İşleri Bakanı Asım Bey “Balkan meselesini fazla büyütmeyin, sizi temin ederim ki Balkanlardan imanım kadar eminim.” Diyordu. Bu imanının durumunu ortaya koyan bakanın sözleri gevşemeyi getiriyor ve yetişmiş 70 bin askerden oluşan 120 tabur terhis ediliyordu. İmanının durumu ortada olan bu bakanın söyleminden 55 gün sonra Balkan savaşları başladı.  Bu seferde dağılmış askeri toparlamak mümkün olmadı.

 

Diğer bir noktada siyasi alandaki ayrışma ordu içine de sirayet etmişti. Yani siyasi düşüncelerde Ordunun içine girdi. Subaylar İttihatçı, hürriyetçi diye ikiye ayrılmıştı. İş o kadar ileri boyutlara taşınmıştı ki birbirlerini yok etme yoluna bile gittiler. Örneğin İşkodrayı Sırplara karşı savunmakta kahramanlıklar gösteren Albay Hasan Rıza’ yı yenemeyeceklerini anlayan Sırplar, Yine Osmanlı Subayı olan Arnavut asıllı Esat Toptani ile Albay Hasan Rızanın ortadan kaldırılması üzerinde anlaşırlar. Esat Toptani’ nin yemek davetine katılan Albay Hasan Rıza yemekten çıkışında şehit edilir. Hain Esat Toptani sonradan Arnavutluk devletinde Dış İşleri bakanı oldu.

 

Veya komuta ettikleri birlikler başarılı olmasın diye birbirlerine yardım etmeyen, etmekte geciken subaylar bile oldu.

 

Balkanların kaybından sonra Osmanlının bu topraklarda güç boşluğu oluşmuştur.

 

Balkan Savaşının Sonuçları

 

1.Bu ve bunun gibi geçerli sebepler nedeniyle 1 inci ve 2 inci Balkan savaşlarını kaybettik. Daha doğrusu Balkanları Yusuf Halaçoğlu’nun deyimiyle Rumeli topraklarımızı kaybettik.

2.Balkan savaşları 1. Dünya savaşının ön provası gibidir.

3.Balkan savaşları başladığı zaman Osmanlının kaybetmeyeceğine inanan batılılar “Bu savaşın sonucu ne olursa olsun sınırlarda bir değişme olmayacak, bu kabul edilmeyecektir demelerine rağmen savaşı Osmanlı kaybedince sınırlar değişebilir kabulünü ortaya koydular.

4.Bu savaşın sonucu etnik milliyetçilik ön plana çıktı ve Balkanlarda Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan, Romanya, Yunanistan gibi küçük devletçikler kuruldu.

5.Dünyanın en büyük soykırımı ve tehciri bu bölgede Türklere karşı yapıldı.

6.Balkanlarda demografik yapıda büyük değişiklikler oldu. Canlarını kurtarmak için Türkler Balkanlardan Anadolu’ya bir göç furyası başlattılar, bunların yerine kendi etnik ve dini yapılarına göre insanlar yerleştirildi.

7.Türkler 168 000 km2 gibi büyük toprak parçasını kaybetti

8.Anadolu kadar stratejik önemi olan Balkan toprağımız elimizden çıktı.

9.1. Dünya Savaşı başladığında balkanlar tamamen elimizden çıkmıştı dolayısıyla bu yönden gelen düşmana karşı savunma yapamadık.

10. Dünyadaki en büyük tehcir olayı burada ki Türkler yaşandı ama bunu bile dünyaya anlatamadık halada anlatma gibi bir gayretimiz yoktur. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda 13,5 milyon nüfusu vardı, Yusuf Halaçoğlu’nun verdiği bilgiye göre bunun % de 30-35 ini göçmenler oluşturuyordu.

 

Pek çok vatan toprağı gibi Balkan topraklarımızda elimizden çıktı. Bu çıkışın sebeplerini iyice tahlil edip yeni nesillere anlatmak zorundayız. Çünkü bundan sonra olacaklar için yeni nesil hazırlıklı olmalıdır olmak zorundadır. Yeni nesli bilinçlendirmek ve yarınlara hazırlamak görevini tam yapamadığımız için hala büyük sıkıntıların içinde çırpınıyoruz. Devletin ve milletin bu büyük sıkıntısı karşısında nüfusun önemli bir oranı tepkisizliğini koruyor.

Bunlar dünümüze mazimize sahip çıkmamamızın sonuçlarıdır.

Ağacın çürümesi, üzerinde bulunan zararlı yaratıkların açtığı yaralar ve bu zararlılardan kurtulmanın bilinci yeni nesle mutlaka ama mutlaka verilmelidir.

 

 

 

 

 

Yazar

Fuat Yılmazer

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar