Yükleniyor...
11.04.2011
Mahir Nakip
Son birkaç ay içerisinde Irak’ta önemli gelişmeler olmuş ve Ocak ayında yapılması düşünülen genel seçimlere kadar daha da önemli olayların olacağını tahmin etmek mümkündür. Bu gelişmelerin belli başlısı; Kuzey Irak’ta yapılan yerel seçimler, Bağdat-Erbil eksenli Arap-Kürt çıkmazı, ABD’nin Irak’tan çekilme takvimi ve bölge ülkelerinin Irakla ilgili yeni tutumlarıdır.
Önce Kuzey Irak seçim sonuçlarına bir göz atalım. Noşirvan Mustafa Emin’in elde ettiği başarı Talabani’yi ve partisi olan KYB’yi çok zayıflatmış ve siyaseti bırakma noktasına kadar getirmiştir. Barzani ise bu seçimden güçlü çıkmakla beraber, ciddî endişeler taşımaktadır. Çünkü Talabani ile anlaşabildiği kadar, Noşirvan Mustafa ile anlaşamayacaktır. Hatta Kerkük konusunda Mustafa’nın Kerkük ve diğer ihtilaflı bölgeler konusunda Arap ve Türkmenlerle anlaşmalar yapmasından endişe duyulmaktadır. Onun için Barzani, yeni yerel hükümetini yine Talabani ile kuracak ve Noşirvan Mustafa’yı dışlamaya çalışacaktır. Berham Salih’in Merkezî Hükümetteki Başbakan Yardımcılığı görevinden istifa edip, Kuzey Irak’ta yerel hükümetin Başbakanlığına soyunması bunun delilidir.
Noşirvan’ın başarısı aslında bir uyanış, bir tepki ve başkaldırıştır. Çünkü bölgede sadece siyaset değil, ticaret ve ekonomi de Talabani ve Barzani’nin hegemonyasındadır. Michael Rubin, AEI Middle Eastern Outlook’ta epeyi önce yayınladığı “Is Iraqi Kurdistan a Good Ally?” makalesi yerini buldu ve ABD gölgesinde Kuzey Irak’taki yolsuzlukların ve haksızlıkların kokuları çıkmaya başladı. Diğer taraftan ABD, tası tarağı toplayıp gitmeye başlarken, Kuzey Irak yönetimi iki sürprizle daha yüzleşti. Biri uluslar arası mahfilin uyarıları, ikincisi de Merkezî Maliki Hükümetinin yeni uygulamaları.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun Kürt yönetimini birkaç konuda uyarmıştır. Ban, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimine, sürece “yardımcı olmayan” ve “Kerkük gibi bazı tartışmalı bölgelerin geleceği üzerine herhangi bir biçimde hüküm veren kışkırtıcı açıklamalar yapmaya ve hareketlerde bulunmaya son verme” çağrısında bulunmuştur. Aynı toplantıda Türkiye’nin görüşünü BM Daimi Temsilciliğimizin Maslahatgüzarı değerli Elçi-Müsteşar Fazlı ÇORMAN dile getirmiştir. Irak masasında bir süre çalışarak başarılı bir performans gösteren ve Irak konusunda gerçekten tecrübe ve bilgi sahibi olan ÇORMAN, Irak’ın “mini bir modeli” olan Kerkük’ün geleceği üzerinde tüm taraflar arasında bir oydaşma sağlanmasının ve buna yönelik sağlıklı bir diyalog içine girilmesinin de özel önem taşıdığını ifade etmiştir.
Merkezî Maliki Hükümeti de ihtilaflı bölgelerde Peşmergelerin kendi kıyafetleri ile dolaşmalarını haklı olarak yasaklama yoluna gitmektedir. İhtilaflı bölge demek, üzerinde uzlaşma sağlanmayan bölge demektir. Peşmergelerin burada dolaşmaları, yerleştirilen Kürtlerin tutunmalarını sağlamaya yöneliktir. Bu da ne adaletli ne de doğrudur. Nitekim Peşmergeler Musul’dan yavaş yavaş çekilmeye başlarken, 120.000 Kürt’ün bölgeden geri göç ettiği söylenmektedir. İhtilaflı bölgeler konusunda Irak’taki Amerikan birliklerinin komutanı General Ray Odierno, ABD güçlerinin, Kuzey Irak’ın statüsü tartışmalı bölgelerinde, Irak ordusu -fakat daha da önemlisi- Peşmergelerle birlikte devriye gezmesini önermiştir. Bu teklifi Merkezî Irak Hükümet tarafından revaç göreceğini zannetmiyorum. Kaldı ki önceden üzerinde mutabakat sağlanan ilkelere de uygun değildir.
Kısacası ABD tası-tarağı toplayıp gitmeye başlarken Kuzey Irak Yerel Yönetimi tedirgin hem de düşünceli olacaklardır. Belki de bu realite başta Barzani olmak üzere fanatik Kürt yöneticilerinin daha akılcı, yumuşak ve bütünleştirici siyaset izlemelerini sağlayacaktır.
Seçimler Yaklaşırken…
Bir taraftan ABD dönüş programını netleştirmeye çalışırken, Ocak ayında yapılması gereken seçim giderek yaklaşmaktadır. Bu süre içerisinde üç önemli gelişme tebarüz etmektedir.
Bağdat-Erbil Yönetimleri arasında sorunlar
Şii siyasî koalisyonun çatırdaması ve Sünni cenahta bölünmeler
Şiddet olaylarının tekrar baş göstermesi
Bağdat ve Erbil yönetimleri arasında bir türlü çözülemeyen dört temel problem: ihtilaflı bölgeler meselesi, Kürtlerin Merkezî Hükümetin izni olmaksızın yabancı petrol şirketleriyle imzaladıkları anlaşmalar, Peşmergelerin ihtilaflı bölgelerde dolaşması ve Kuzey Irak Yerel Yönetiminin genel bütçeden almakta olduğu payın büyüklüğüdür. Altı yıl zarfında ve ABD’nin Irak’ta olduğu bir dönemde bu meseleler çözülmediyse, bundan sonra çözülmesi mümkün görünmemektedir. Hele ABD gittikten sonra çözüm daha da zorlaşacaktır.
Seçimler yaklaşırken Şiilerin üçe bölünmeleri de dikkat çekicidir. Bir taraftan kronik muhalif Sadr grubu, diğer taraftan da Maliki (Dava Partisi) ile El-Hekim (İslami Parti) arasında ihtilafların büyümesi, seçim sonuçlarını etkileyeceğe benziyor. Sanırım ibre Maliki’den yana dönecektir. Çünkü mahallî seçimlerde mezhepçilikten uzak, daha çok Irakçı bir politika izlediğinden dolayı Maliki grubu başarılı çıkmıştı. Aynı bölünmeleri Sünni cenahta da görmek mümkündür. Şu anda Cumhurbaşkanı Yardımcı olan Tarık Haşimi yerini artık Usame Tevfik El-Tikriti’ye bırakmıştır. Bu da seçimlerde Sünnilerin de birlikte olamayacaklarını göstermektedir.
Şiddet olaylarının yeniden hortlaması manidardır. Demek ki ABD’nin eğittiği polis gücü ve silahlı kuvvetler Irak’a hâkim olamamaktadır. Şiddetin, Irak halkının günlük hayatından nasıl çıkarılacağı belli değildir.
Irak’ın Bölünmesi ve Türkiye…
ABD’nin Irak’tan tamamıyla çekilmesi söz konusu olmaz. Dengeleri sağlayacak birkaç karakolu Irak’ın özellikle Kuzey Bölgesine yerleştirecektir. Zaten Kuzey Irak Yerel Yönetimi de bunu çoktan istiyor. Ama bu varlığın, ihtilaflı siyasî konuları çözmeye gücü yetmeyeceği aşikârdır. O zaman Türkiye’nin önemi ön plana çıkacaktır. Uluslararası Kriz Grubu’nun raporunda, Kürt yetkililerin, “Bağımsızlık olmazsa, Irak’la olacağımıza Türkiye ile olmayı tercih ederiz” gibi beyanlarına temkinli yaklaşmak lazım. Hele Türkiye’nin, yurtiçindeki “Kürt Açılımı” politikası ile Kuzey Irak politikası asla paralel yürütülmemelidir. İki politika birbirinden bağımsız ele alınmalıdır.
Ya Türkmenler…
Tuhaftır. Irakla ilgili bu kadar hayatî gelişmeler olurken, Türkmen siyasetçilerden bir kıpırdama ya da haber yok! Her şey sâkin bir şekilde yerli yerinde duruyor. Onlar için zaman adeta donmuştur. Şii koalisyonunun bölünmesi, Şii Türkmen hareketini de böldürecektir. Bu bölünmeyi Türkmen’in lehine çevirebilmek için ne gibi tedbirler alınmalı? Tek başlarına girdikleri için, iki genel bir mahallî seçimde sürekli küçülen Türkmen siyasî hacmini, tekrar büyütmek için neler yapılmalı? Bunun gibi daha nice sorular insanın aklını kurcalıyor. Ağızlardan düşmeyen birlik-beraberlik sloganları artık birlik ve beraberliği sağlamıyor. Daha akıllı, müşahhas ve cesur adımların atılması gerekmektedir. Yoksa bu seçimlerden de biraz daha küçülmüş olarak çıkmak, hiçten bile değildir.
Hâsılı kelam, Irak 2003 yılından bu yana hiç gelişmedi; ama sürekli istihale şeklinde hâlden hâle geçerek değişmektedir. Bu değişimin nasıl noktalanacağı önümüzdeki bir-iki yıl içerisinde netleşecektir.