ABD ve İran İlişkilerindeki Gelişmeler Nereye Gidiyor?

İran’da ortaya çıkan gelişmeler hakkında sağduyulu bir yorum yapmanın çok mümkün olamadığı düşünülmektedir. Uluslar arası Atom Enerji Ajansı’nın (UAEA) 8 Kasım 2011’de vermiş olduğu İran raporunda bu ülkenin doludizgin nükleer silah eldesine doğru yol aldığı iddiaları her ne kadar İran ret etse dahi, ABD, Kanada, AB ve İngiltere tarafından ciddiye alınmış ve mevcut yaptırımlara ilave […]


Paylaşın:
İran’da ortaya çıkan gelişmeler hakkında sağduyulu bir yorum yapmanın çok mümkün olamadığı düşünülmektedir. Uluslar arası Atom Enerji Ajansı’nın (UAEA) 8 Kasım 2011’de vermiş olduğu İran raporunda bu ülkenin doludizgin nükleer silah eldesine doğru yol aldığı iddiaları her ne kadar İran ret etse dahi, ABD, Kanada, AB ve İngiltere tarafından ciddiye alınmış ve mevcut yaptırımlara ilave tedbirler alınması kararı alınmıştır.
Son değerlendirmelere göre 2015 yılına kadar İran nükleer silaha ve Avrupa kıtası ile ABD’nin doğusunu kapsama alanı içine alabilecek menzile sahip atma vasıtası olan balistik füzelere sahip olacaktır. [1]
2011 başından ortaya çıkan Arap Baharı nedeniyle bütün gözler Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bundan etkilenen ülkelere dönmüştür. ABD ve AB, BM ve NATO kanalıyla Libya’da bir fiil rol almışlar ve angaje olmuşlardır. ABD ve Batı bu ülkelerdeki olayların ağırlığını takip etme zorunluluğundan dolayı İran nükleer programı gibi diğer konulara eğilme imkanı bulamamıştır. Diğer bir değişle bu konunun takibi ihmal edilmiştir. Aradan geçen bir yıllık süre zarfında 5+1 denilen İran’la uzlaşmayı sağlayan komisyonun etkinliği askıya alınmış gibi görünmektedir. Durum böyleyken, bir anda yıl sonuna doğru UAEA ansızın ortaya çıkarak, İran’ın nükleer silah üretimi konusunda ciddi bulgulara ulaşıldığını dünyaya ilan etmiştir. Raporda İran’ın nükleer üretim konusunda aldığı yol ve imkan kabiliyetlerine ait değerlendirmeler can sıkıcı bir şekilde ele açıklanmıştır. İran artık nükleer silah ve tetik mekanizmaları için çalışma aşamasında ve balistik füzelere adapte edebileceği nükleer harp başlıkları üzerinde geliştirme çalışmaları yapmaktadır.
Ancak, bu sırada İsrail’in bu konuda duyarlılığını göz ardı etmemek gerektiğini belirtmek uygun bir değerlendirme olacaktır. İsrail her fırsatta, İran’ın nükleer konusunda yol aldığını ve buna karşı her türlü tedbirin alınması gerektiğinden israrla bahsetmiştir. Hatta İsrail bu işin farkındadır ve İran’a karşı örtülü bir takım hareketlerde de bulunmaktadır. Stuxnet siber saldırısı bunlardan biri olabilir denilmektedir. Anlaşıldığı kadarı ile İsrail zaten devamlı istim üzerindeydi, İsrail basınında her gün İran’a olası bir askeri darbeden bahsedilmekteydi. Ama diğer ülkelerin o sıradaki ilgisizliği kesin girişimlerde bulunmasını engellemekteydi.
UAEA’nın verdiği rapor üzerine ABD ve AB yenide gözünü İran üzerine çevirmiş ve yine bir seri yaptırımlarla İran’ı baskı kıskacı altına alma çabalarını artan bir dozda gündeme getirmiştir. En son, sırasıyla İran Merkez Bankasının uluslar arası finansman işlemlerine konulan yasaklarla, ABD ve ABD’nin baskısıyla AB’nin İran’dan ham petrol alımını durdurmaya kadar giden ve artık İran ekonomisine darbe vurarak içeride canının yanmasına sebep olacak yaptırımlar devreye sokulmuştur.
Bu arada Mart 2012’de yapılacak olan genel seçimler için propaganda sürecine giren İran iç politik istikrarı sağlamak adına yaratılan bunalımdan kurtulmak için bir takım çıkış yolları aramaktadır. Bu yollardan birisi de yeniden 5+1 müzakerelerine Türkiye ev sahipliğinde başlamaktır. Anlaşıldığı kadarıyla ABD İran’ı bu konuda samimiyetsiz bulmaktadır.
Bu nedenle, Batı İran’a artık son darbeyi vurmak için planlı bir şekilde krizi tırmandırma stratejisini birkaç ayaklı olarak uygulamaktadır.
Birinci ayak; UAEA’nın vermiş olduğu rapor doğrultusunda İran’ın nükleer programından vazgeçeceği şartı ile masaya oturtabilmek için ABD ve AB’nin uyguladığı yaptırımlardır. BM Güvenlik Konseyi’nden Rusya ve Çin’in karşı çıkışı nedeniyle somut bir karar çıkartmasının mümkün olamayacağını anlayan ABD, AB ile birlikte münferit yaptım kararlarını uygulamaya koymaktadır. Bunlar İran ekonomisine ciddi etkisi olacak ve hatta halkın yaşam standartlarını da etkileyebilecek gittikçe ağırlaşan bir yapıdadır. Diğer taraftan UAEA vasıtasıyla İran ile ilişkilerini sürdürmektedir. Son olarak, İran’a UAEA’dan üst düzey bir heyet gönderileceği ve şüpheli hususlar hakkında incelemede bulunacakları açıklanmıştır. Bu durum tabiatıyla İran’ın bu konuda ne kadar yardımcı olacağına bağlıdır. İran kartlarını açık oynamaz ise yine çabalar başladığı yere dönecektir. Üçüncü ayak, Askeri tırmanmanın gerçekleştirilmesidir. Hürmüz Boğazı ile ilgili İran’ın çıkışı aslında ABD’nin istediği fırsatı yaratmış ve ABD ve İngiltere ve Fransa’nın silahlı güçlerinin devreye girmesini sağlanmıştır. ABD bölgeye Fransız ve İngiliz gemileri refakatinde bir uçak gemisi göndermiştir. Her iki tarafta bölgede teyakkuz durumundadır ki bu ciddi maliyetlere sebep olmaktadır. Ekonomik açıdan, bundan en fazla zarar görecek taraf kuşkusuz İran’dır. ABD’ne hem bölgeyi kontrol etmesi ve hem de İsrail’e muhtemel bir harekatta yakın destek sağlaması için ön alması şansı verilmiştir.
Son olarak İsrail’in de devreye girmesinin sağlanması için Tiflis ve Yeni Delhi’de geçen hafta İsrail Büyükelçiliklerine yapılan saldırılar gündeme gelmiştir. Yapılan saldırıların İran’la ilişkili Hizbullah üyeleri tarafından yapıldığı ileri sürülmektedir. Bu doğrultuda, Bankok’ta üç İranlı tutuklanmıştır.[2]
Görüldüğü gibi ABD satranç oyununda İran’ı çevreleyecek ve hem ekonomik, hem de askeri ve bunların yanı sıra terör konusunu gündeme getirerek Dünya kamuoyunu iknaya yönelik bir süreç içinde, İran’ın hareket imkanını kısıtlayacak her türlü hamleyi yapmış ve şat mat diyene kadar bunu sürdürme kararlılığındadır. İran bir taraftan nükleer silah elde etme çılgınlığı içinde bulunan bir ülke konumunda bulunurken, diğer taraftan da İran kesinlikle ilişkisini ret etmesine rağmen, İsrail elçiliklerine yapılan saldırıların üstüne yıkılmasıyla birlikte daha evvel ABD Başkanı George W. Bush’un ilan ettiği “Asi Devlet- Rogue State” konumuna getirilmeye çalışılmaktadır.
Nihai amaç, İran’ın “Asi Devlet” konumuyla uluslar arası güvenliği tehdit ettiği savıyla ABD/NATO/İsrail üçgeninin İran’a karşı askeri harekatına meşruiyet kazandırabilmektir. Ayrıca, ABD’nin İran’a karşı önleyici harekat icra etmesi için İsrail’e yol vermesi için gerekçeler somut bir hal alacaktır. Önümüzdeki günlerde bir sabah anonsunda İran’a karşı yapılan hava saldırısı haberleri alırsak büyük olasılıkla buna çok fazla şaşırmayacağız gibi gelmekte..


Debbie Siegelbaum, “ Regarding Iran’s nukes, senators keep military options on the table”, 18.11.2011,y – http://thehill.com/homenews/senate/194463-regarding-irans-nukes-senators-keep-military-options-on-the-table

[2] Finian Cunningham , Another Pretext To Wage War? The Fingerprints of False Flags Against Iran. The Thailand, India, Georgia Terrorist Bomb Blasts, February 15, 2012, www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=29307

http://www.turksam.org/tr/a2604.html

Yazar

Milli Düşünce Merkezi

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar