İstek değil ihtiyaç: Acil akademik zam!

Yüksek enflasyonun ezdiği en kritik kesim akademi camiasıdır. Acilen akademik zamma ihtiyaç vardır. Akademik zam ihtiyacının sebeplerini yazarımız Dr. Burçin ÖNER anlatıyor.


Paylaşın:

2020’nin ilk yarısında başlayan salgın, Türkiye’yi derin bir ekonomik krize sürükledi. Buna bir de yanlış ekonomi politikaları eklenince durum, işin içinden çıkılmaz bir hâl aldı. Yaklaşık üç yıldır, toplumun her kesiminin ağır şekilde hissettiği kriz, yaşanan doğal felaketlerin de etkisiyle önü alınmaz bir yola yöneldi. Hükûmet, bir taraftan makyajlı tablolarla ya da başkalarını suçlayarak durumu gizlemeye gayret ediyor bir taraftan göstermelik maaş zamlarıyla insanların sesini cılızlaştırmaya çalışıyor. Özellikle ülke katma değerinde önemli pozisyondaki meslek gruplarından gelebilecek daha yüksek sesli uyarıları dindirmek için yetersiz bir dizi iyileştirme yapıldı. Fakat bütün bu meslek gruplarının içinde, tüm meslek sahalarına nitelikli eleman yetiştiren, ülkenin entelektüel düzeyinin yükselmesi için çabalayan ve bilim sayesinde insanlığa katkı sunan akademisyenler için durum pek de iç açıcı değil.

Ülkenin dört bir yanına açılan kamu/vakıf üniversiteleriyle birlikte zaten niteliğinde düşüş yaşayan akademi dünyası, bir de ekonominin ağır şartları ile baş etmek zorunda. Üniversite rektörlerini ve dolaysıyla yönetimlerini partili cumhurbaşkanının atamasıyla bilim dünyası siyasallaştı. İktidar açısından son derece kullanışlı bu siyasallaşma sayesinde akademi, sadece ideolojik misyonerlik faaliyetlerinin arka bahçesi olmakla kalmadı. Bu nitelikli ve “kullanışlı” kadrolar aracılığıyla, mevcut iktidarın çeşitli hatalarının üzeri, türlü zorlamalar ve tepeden inme kararlarla kapatıldı. Üniversiteler bölündü, ödenekleri azaltıldı, geliştirme ödenekleri diye safsatalar uyduruldu, içinde hocası bile olmayan bina topluluklarına araştırma üniversiteleri denildi; taşra üniversitelerinin çiçeği burnunda asistanları büyük üniversitelere ayrımcı uygulamalarla (50-d/33-a/ÖYP vb.) dağıtıldı, birçok zorunlu göreve imza attırıldı. Hiçbiri sorunları çözmeyince, çare, kısıtlama politikasında arandı. Akademisyene bilim çalışmaları için destek ödenekleri kesildi, yurt dışı toplantılarına katılma desteği çekildi, yayın desteği kalmadı, farklı birimlerde vereceği dersler için yolluk/yevmiye ödemeleri kaldırıldı öyle ki ofisinde kullanacağı ısıtıcısına kadar karışıldı.

Şimdi tüm bunlar içinde bir de ağır geçim sıkıntısı ile karşı karşıya kalan akademisyenler akademik zam talebinde bulunuyor. Akademik Dayanışma Platformu’nun Kasım 2023’te yayımlanan raporuna göre; 2015 yılında 7/1 kademeli bir araştırma görevlisinin maaşı asgari ücretin 3,77 katı iken bu oran %26’lık gerileme ile 2023 kasımında 2,79 katına indi. Bu, bugün, yoksulluk sınırının çok altında bir maaşa karşılık geliyor. Benzer durumu 1/4 kademeli profesör kadrolarında da görmekteyiz. 2015’te asgari ücretin 6,44 katı olan profesör maaşları Kasım 2023’te %35’lik gerileme ile 4,22 kata düştü. Demek oluyor ki, profesör maaşları da yoksulluk sınırı düzeyine çekilmiş durumda.

Akademisyenlerin, bilim dünyasına türlü katkılar vererek insanlığın gelişiminde önemli paya sahip olması beklenir. Dünyadaki örnekleri incelendiğinde, bunu sağlayacak akademisyenlere refah seviyelerini arttıracak maaşların yanında çeşitli bilim çalışmaları için destekler verildiğini ve teknolojiden fizikî imkâna kadar pek çok yardım yapıldığını görürüz. Hatta bilim çalışmalarının sekteye uğramaması için kişisel ekonomi danışmanlığı hizmeti veren yerler bile var. Bizde ise bırakın fazladan ve kişisel yardımları, mevcut yardımlar kesiliyor.

Eğer ülkenin gelişmesi isteniyorsa, ülkede bilim faaliyeti yürüten kalifiye elemanların gelişmesi ve bunun için onlara destek olunması lazım. Bir akademisyen mutfak harcamasından barınma problemine, eğitim masrafına kadar her şeyi düşünüyor ve “ay sonunu nasıl getireceğim?” endişesi içinde kalıyorsa bu kişilerden yüksek akademik performans beklenemez. Oysa esas düşünmesi gereken; “Son teknolojiler nedir?”, “Nasıl daha yenilikçi yayınlar ortaya koyabilirim?”, “Dünyadaki meslektaşlarımla rekabette nasıl kendimi ve ülkemi öne geçirebilirim?” sorularıdır.

Bu sebeple akademik zam zarurî bir gerekliliktir. TÜRK-İŞ verilerine göre yoksulluk sınırının 45686 TL olduğu bir ortamda, birinci seviye profesör maaşının bu dolaylarda seyretmesi ülkemiz adına utanç vesikasıdır. En düşük akademisyen maaşının yoksulluk sınırının en az 2-2,5 katı olması şarttır.

Artan enflasyonun bel büktüğü bir diğer problem kiradır. Bu sorun altında akademisyenin ezilmemesi için mutlaka kira yardımı da gündeme alınmalıdır.

Öğretim görevlileri ve doktor öğretim üyeleri sözleşme endişesi taşımadan çalışmalıdır.  Böylece bilime ve eğitime gerçek/doğal katkıları ortaya çıkabilecektir. Daimî kadroya alınmaları şarttır.

Çeşitli bilim çalışmaları için (proje/yayın/sempozyum vb.) desteklerin geri getirilmesi şarttır.

En az 3. derece kadro sahibi akademisyenlere yeşil pasaport imkânı verilmesi uygulaması adaletsizdir. Tüm akademisyenler bu haktan faydalanabilmelidirler.

%20’li vergi dilimi sebebiyle aydan aya küçülen maaş ve ek ders ücretleri, yüksek enflasyon altında erimektedir. Vergilendirme sistemi ya da taban ücret miktarları güncellenmelidir.

Emeklilik hakkı için ek göstergeler yeniden gözden geçirilmelidir.

Tazminat ve aile yardımı ödenekleri güncellenmelidir.

Devlet ve vakıf üniversitelerindeki maaş ve ek ders adaletsizliği giderilmelidir. Yapılan güncellemelerden sonra özellikle vakıf üniversitelerindeki elden maaş ödemelerinde karşılaşılan usulsüzlükler tespit edilerek gerekli işlemler yapılmalıdır.

Yazar

Burçin Öner

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar