KIBRIS’A “İNGİLİZ DAMGASI”

Başbakan Erdoğan, Rum kesimini tanıma konusunda herhangi bir yükümlülük altına girmediğimizi, BM şemsiyesi altındaki bir çözüm için masadan kaçmayacağımızı söyledi.  Kıbrıs ile ilgili süreci başarıyla yönettiklerini de belirtip, AB ve BM’nin hakkaniyetli davranıp, izolasyondan artık vazgeçileceğine inandığını kaydetti. Bazı iç ve dış kaynaklı iddialarla kafa karışıklığı oluşturulmak istendiğini ancak 17 Aralık’ta Brüksel’de açıklanan kararın, bu […]


Paylaşın:

Başbakan Erdoğan, Rum kesimini tanıma konusunda herhangi bir yükümlülük altına girmediğimizi, BM şemsiyesi altındaki bir çözüm için masadan kaçmayacağımızı söyledi.  Kıbrıs ile ilgili süreci başarıyla yönettiklerini de belirtip, AB ve BM’nin hakkaniyetli davranıp, izolasyondan artık vazgeçileceğine inandığını kaydetti. Bazı iç ve dış kaynaklı iddialarla kafa karışıklığı oluşturulmak istendiğini ancak 17 Aralık’ta Brüksel’de açıklanan kararın, bu tür tartışmalara meydan vermeyecek bir netlikte olduğuna işaret etti. Erdoğan’ın en dikkat çekici sözleri ise “Muhataplarımızın atmaları gereken adımları da bizim atmamız mı bekleniyor ki birileri dış politikada, AB sürecinde rehavete kapıldığımıza dair spekülasyon üretme gayretine giriyor.” oldu.

Başbakanın bu sözlerini itina ile seçtik. Çünkü her biri hem Türkiye’nin daha kamuoyuna yansımayan ne tür yeni taleplerle karşı karşıya kalıp sıkıştırıldığının, hem aynen Erdoğan’ın belirttiği gibi “muhataplarımızın atmaları gereken adımları da bizim atmamızın beklendiğinin” ve hem de önümüzdeki aylarda olacakların habercisidir. Bunun şifrelerini de Erdoğan’ın bu açıklamalarından sadece iki gün önce İngiliz Avam Kamarası Dış İlişkiler Komitesi’nden çıkan 90 sayfalık raporda buluyoruz. Rapordan, basınımıza sadece “KKTC’ye doğrudan uçuşlar başlasın, Türkiye asker çeksin” şeklinde bilgi kırıntıları yansıdı.      

AKP’nin dört elle sarıldığı enosisçi Annan Planı, Rum-Yunan-İngiliz ortaklığı ile hazırlanmıştı. Referandumdan sonra da, “Görüyorsunuz, Türkler bağımsızlık ve ayrı bir devlet istemiyor” diyen bu zihniyet, Kıbrıs Türklerinin çaresizliği ve aldatılmışlığı ile Türkiye yönetiminin AB sevdasını başarılı bir şekilde birleştirerek, Rum kesiminin tanınmasını sağlayacak protokolü Türkiye’nin önüne koydular.

“KIBRIS’IN ARKADAŞLARI” ORDUSU

Ancak AB işi şansa veya AKP’nin “cesaretine” bırakmaya niyetli gözükmüyor. Protokolün bu ay sonuna kadar imzalanması şartından vazgeçilmesi, başmüzakerci ve heyet seçilmedi diye görüşmelere ilişkin çerçeve ile yeni Katılım Ortaklığı belgelerinin İngiltere’nin dönem başkanlığına bırakılması boşuna değil. İşte burada Avam Kamarası Dış İlişkiler Komitesi’nin raporu önem kazanıyor.

Raporda Kıbrıs’taki Rum katliamları, barış harekatının sebepleri geçiştiriliyor ama Rumların güvenlik endişelerinden uzun uzun bahsediliyor. Annan Planının reddedilmesinin bir sebebinin bu olduğu hatırlatılarak, “Eğer Türkiye AB ile bağlantısında ciddiyse, bu noktada daha fazla makul olmalı.” deniyor. İngilizler, “Uygun güvenlik garantisi sağlanırsa, Kıbrıslı Türklerin de, Türk askerinin Ada’dan ayrılmasını isteyebileceği” izlenimi edindiklerini öne sürüyorlar.  

İngilizler ilk baklayı da burada çıkarıyor ve AB Komisyonu’nda, Rum kesimini rahatlatmak için Kıbrıs’ın güvenliğinin NATO veya AB güçlerince sağlanmasının konuşulduğunu bildiriyorlar. Kendileri ise “Rumları iyi anladıklarından”, “çok uluslu kuvvet”  teklifinde bulunup, bunun adına da “Kıbrıs’ın Arkadaşları” diyorlar. Ada’nın savunmasını üstlenecek “arkadaşlar” tercihen AB yönetiminde olacakmış.

GAZZE -KIBRIS BAĞLANTISI

İngilizlerin ikinci sürprizi ise Kıbrıs ve Gazze bağıdır. Kıbrıs’ta tam bir barış ve huzur ortamı varken, Orta Doğu’daki durumdan bahsedilip, İsrail’in Gazze’den çekildiği hatırlatılıyor. Ve ne alakası var ise Kıbrıs’ın güvenliğin inşasında da benzer bir yöntemin hesaba katılması isteniyor.

Ancak İngilizlere böylesine alarm zilleri çaldıran, “hiç gelişme olmamasındansa adım adım ilerleme daha iyi” dedirten gerçek sebepler çok başka; Türkiye’nin Irak kaynaklı sorunlarının ağırlaşma durumu, Kürt… Müslüman… yönetimdeki partideki çatlak…

İşte İngilizler, bu gelişmelerin dikkate alınmasını istiyorlar. Yani “Kıbrıs’ı Türkiye’den koparmaya ramak kalmışken, fırsatı kaçırmayalım” demeye getiriyorlar. Öyle ki, çözüm için Rum kesiminde 2006’da yapılacak seçimin beklenmesini isteyenlere, “kaybedilecek zamandan pişmanlık duyulabilir” uyarısında bulunuyorlar.

ERDOĞAN NE DİYOR, İNGİLTERE NE?

AKP iktidarı tüm ümidini İngiltere’nin dönem başkanlığına bağlamış durumda. Bir çözüm sağlanacağı, böylece Türkiye’nin protokolü imzalayarak, Rum kesimini tanımaktan kurtulacağı hesaplanıyor. İngiliz raporu da “Annan-6” nın işaretlerini veriyor. Buna göre, anlaşma ve referandumun Ekim’in başında tamamlanması, Türkiye’nin Birleşik Kıbrıs Cumhuriyetini tanıması, diğer kriterler de karşılandığı takdirde AB ile müzakere sürecinin başlaması öngörülüyor. Ancak Rum kesimi, bu süreçte AB’nin etkili olmasını istiyor, İngilizler de bunu “sürpriz” saymıyor.  Bu tespit aslında Türkiye’nin önüne ne konduğu ve Erdoğan’ın neden “BM şemsiyesi” vurgusu yaptığının da izahıdır. 

Erdoğan, Rumları tanıma konusunda yükümlülük altına girmediğimizi söylüyor ama İngiliz raporu tam aksi görüşte. Bu arada Rum tarafının elinde, müzakereleri veto etmede 64 fırsat olduğu da hatırlatılarak, Türkiye’ye, Kıbrıs probleminin çözümüne öncelik vermesi tavsiye ediliyor. 

Özetle İngilizler, Annan-6’yı devreye sokup, görüşmelerin BM değil, AB gözetiminde yürütülmesini, “çözümün” 3 Ekim’den önce sağlanmasını planlıyorlar. AKP iktidarının bunu cazip bulduğu anlaşılıyor ama 3 Ekim şantajı ile Türkiye’ye, Rum kesiminin tüm taleplerinin kabul ettirileceği, kısacası Türkiye’nin Kıbrıs’tan atılıp, enosisin tamamlanacağı görülmüyor veya görülmek istenmiyor. İngiltere’nin Kıbrıs Özel Koordinatörü Lord Hanney bile bu raporu hazırlayanlara, “Türkiye ve Kıbrıs Türkleri, Türkiye AB üyesi olmadıkça, AB’nin garantörlüğünü kabul etmezler.” derken, Erdoğan hala, “3 Ekim de ülkemiz için yeni bir sayfanın açılacağını” söylüyor. Evet böyle gidilirse, artık Kıbrıs’ımızın bulunmayacağı yeni bir sayfamız olacak.
 
Sadi SOMUNCUOĞLU                                                                                    

25 Şubat 2005

Yazar

Milli Düşünce Merkezi

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar