Yükleniyor...
Çok boyutlu bir konu olması yanında Türkiye’de hâlâ çokça yazılıp, konuşulan ve türlü yakıştırmalar yapılan ve ülkedeki tüm sorunların kaynağı olarak zikredilen Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) bir makale boyutunda ele almak elbette yeterli olmaz. Ancak ana hatları, seyri ve bu günkü durumunu kısaca ele almaya çalışacağız.
Türkiye’de sığınmacılar konusu başta olmak üzere birçok sorun ‘BOP’un tıkır tıkır işlediği ’ne bağlanmakta. Sovyetlerin çöküşüne kadar Türkiye’deki her siyasi sorunun kaynağı ve bileşeni olarak CIA, KGB, MOSSAD gösterilirdi. Karmaşık konuları açıklamanın en kestirme, kolay yolu bu ezberi tekrar etmekti. Daha sonraları bunların yerini ‘Batı’, BOP, ‘Dış Güçler’ ifadeleri aldı. Dış güçler tarihin her döneminde vardır. Bazı ülkelerin Türkiye’yi de bir dış güç olarak gördüğünü de unutmayalım.
BOP çökeli epeyce oldu. BOP’un etkileri devam ediyor mu (?) denirse cevabı evettir.
BOP çöktü demekle ABD bölge ve Türkiye ile ilgili tarihsel görüş ve politikalarından vaz geçti demek istemiyoruz. ABD ve Batı’nın Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki Kürt etnisitesini bir arada toplayarak bir devlet kurma veya bu ülkelerde özerk yapılar oluşturma düşüncesi Birinci Dünya Savaşından beri zaten vaz geçmedikleri bir strateji. Ancak bu devletler üniter yapılarının bozulmasına asla müsaade etmeyecekleri gibi Kürt etnisitesi dil ve mezhep olarak da farklıdırlar.
Ancak büyük güçlerin siyasal projelerinin adı değişse de amaçları revize edilerek devam eder. Kısaca bunu BOP ile karıştırmamak gerek.
Türkiye’de kamuoyunda Büyük Ortadoğu Projesi – BOP- olarak bilinen, ABD’nin Fas’tan Afganistan ve Pakistan’a; Kazakistan’dan Yemen ve Sudan’a uzanan geniş bir bölgeyle ilgili projesinden bahsediyoruz. Düşüncenin ortaya çıkışı 1980’li yılların ortalarında başlasa da 11 Eylül 2001 yılında El-Kaide’nin ABD’de ikiz kuleleri vurması ile siyasi uygulamaya geçildi.
11 Eylül 2001’de Bin Laden’in örgütü El Kaide’nin ikiz kuleleri vurması sonrasında ABD köktendincilere (fundamentalist) karşı tüm dünyada finansman konusu dâhil av başlattı. İkiz kulelerin vurulması ABD’de çok büyük ve derin sarsıntı yarattı. Bu travmayla birlikte Bush yönetimi Ortadoğu ile ilgili bildiğimiz BOP sürecini başlattı.
Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) Mart 2004 yılında G-8 zirvesinde ABD’nin önerisi için Carnegie Endowment for International Peace hazırladı. Foreign Policy Research Institute ve daha bazı düşünce kuruluşları da destekleyici çalışmalar yaptı. Daha sonra Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (Middle East and North Africa – MENA Projesi) ve New Middle East Project adıyla bilinir oldu. ABD yönetimi projeyi resmi olarak açıklamasa da metin ABD’de basına sızdı. İki yıl sonra, 2006 yılında, projenin adı ve muhteviyatı değiştirilerek Bush’un Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice BOP’u ‘Yeni Ortadoğu’ projesi olarak telaffuz ederek Dünyaya açıkladı. Yeni Ortadoğu Projesi Washington ve Tel Aviv’de kamuoyuna açıklandı
BOP’un 2004 yılında G-8 zirvesinde sunulan taslağında biri açık ve resmi; diğeri örtülü ve gayrı resmi iki ana bileşeni vardı.
Resmi olarak açıklanan bileşeninde;
Açıklanmayan, gayrı resmi daha doğrusu bu projeyi geliştirip ABD yönetimine strateji olarak sunanların projedeki ikinci örtülü bileşeni ise;
Gayrı resmi kısmındaki bölgede yönetilebilir karışıklık, kontrol edilebilir karışıklık ve yapıcı karışıklık (consructive chaos) çıkarılması projenin neredeyse ana bileşeni durumundaydı.
BOP ve Türkiye
BOP’ de Türkiye’ye özel bir önem atfedildi. Demokrasi, laiklik, siyasal katılım ve seçimli demokrasi konularında bölge ülkelerine örnek model olarak gösterildi. Bu havuca Türkiye’de yönetim hemen tav oldu. RT Erdoğan, İspanya ve Yemen’le birlikte bu projenin bölgede, Medeniyetler İttifakı projesiyle birlikte EŞBAŞKANLIĞINI ÜSTLENDİ. Erdoğan Kuzey Afrika ülkeleri gezisi kapsamında Eylül 2011 yılındaki Mısır ziyaretinde özellikle İhvan-ı Müslimin gruplarınca sıcak karşılandı. Bir yıl sonra da Başkan Mursi yönetimine ikinci ziyaretini yaptı.
Arap Baharı başlarında Erdoğan yönetimi Müslüman Kardeşler öncülüğünde Ortadoğu ülkelerinde demokratikleşme yönünde aktif tavır aldı. ABD’nin Suriye’de bir iç savaşı teşvikine de kendince karşı çıktı ama iş nihayetinde oraya vardı. Demokratikleşme ve Müslüman Kardeşleri kendi rejimleri için tehlike gören Arap yönetimleri de Erdoğan yönetimine karşı politikalara yöneldiler ve Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkileri giderek kötüleşti.
ABD’nin 2004 yılında G-8 Zirvesindeki önerisine AB ve özellikle Fransa ve Almanya ihtiyatlı yaklaştı ve projenin Ortadoğu’da önerildiği ve öngörüldüğü gibi yürümeyeceğini öne sürdüler.
Fransa Başkanı Jacques Chirac ve Almanya Şansölyesi Gerhard Schröeder konunun daha ayrıntılı düşünülmesi ve AB üyelerinin görüşlerinin de alınması gerekeceğini ileri sürdüler. Jacques Chirac Ortadoğu ülkelerinin böyle zorlama bir demokrasiye ihtiyaçları olmadığını söylüyordu. AB, bu projenin uygun gitmemesi durumunda kendi dış ve iç güvenliklerini de tehdit edebileceğini düşünüyordu. Nitekim de öyle oldu. Karışıklık içine itilen Ortadoğu ve Afganistan’dan milyonlarca sığınmacı Türkiye’ye ve AB ülkelerine yığıldı. Suriye ve Yemen’de iç savaş başladı. Ülkelerde iyi kötü işleyen istikrar bozuldu. Ayrıca Rusya, Ortadoğu projesinin başarısız olmasında önemli katkılar sundu; Türkiye ve İran’la birlikte hareket ederek bazı ülkeleri rahatlattı.
ABD’nin konuyu Dünyanın en güçlü ekonomilerinin ve siyasal güçlerinin ortak projesi olarak sunması elbette projenin uygulanabilme imkânını arttırmak ve Dünyada yeni bir düzen inşasıydı. Ayrıca Dünyada giderek artan ABD karşıtlığını da bertaraf etmek, etkisizleştirmekti.
Toplumu, sivil toplum kuruluşları ve sosyal medya dâhil medya ile demokrasiye hazırlamaktı.
Bir yandan bölge ülkelerinde toplumları kısaca ifade ettiğimiz yollarla BOP’a hazırlıyor diğer yandan bölge ülkelerindeki dini, mezhebi, ideolojik, etnik ve ekonomik yaralar da kaşınıyor ve iç karışıklıklar teşvik ve provoke ediliyordu.
Tunus’ta, Kasım 2010 da, meyve sebze satıcısı olan işsiz bir üniversite mezununun, satış arabasına polisin el koymasından sonra kendini ateşe vermesi ile başlayan protestolar Ortadoğu ülkelerinde dalga dalga yayıldı. Tunus, Mısır ve Yemen’de yönetim değişiklikleriyle sonuçlandı. Buna ‘Arap Baharı’ dendi ve Aralık 2012 yılına kadar devam etti.
Trump 2016 yılında ABD Başkanı seçilince askeri güçlerini Ortadoğu’dan çekeceğini, bazı ülkelerdeki askeri varlığını asgariye indireceğini açıkladı. Ortadoğu’nun da içinde bulunduğu birçok ülkeyle ilgili Amerika Birleşik Devletleri Merkez Komutanlığı (United States Central Command – USCENTCOM), ABD’nin Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’den çekilmesini istemedi ve Trump da buna karşı duramadı. Ancak askeri varlığını Kuzey Irak’ta ve Suriye’de azaltmasına rağmen Kuzey Suriye’de tutmaya devam etti. Gerekçesi de PKK/KCK’nın Suriye’deki yapılanması PYD-YPG’nin DAEŞ’e karşı mücadele etmesi, güya terörizme karşı mücadelede bölgesel ortakları olmalarıydı. ABD sonradan adını Suriye Demokratik Güçleri (SDG –SDF) olarak değiştirdiği bu yapıya askeri sistemler, teçhizat, silah, eğitim ve finansman olarak her türlü desteği veregeldi.
Esasen DAEŞ hareketi ABD’nin Irak’ta Saddam ve Sünni Arapları bertaraf etmesi ve Şiilerin öne çıkmasından doğan öfkenin giderek artması ve aşırı mezhepsel bir motivasyonla organize olmasıyla ortaya çıktı. BOP’un kapsamında olan mezhepsel çatışmanın tahrik edilmesi öngörüsüyle de örtüşmektedir. Kısaca DAEŞ’in mimarı ABD’dir.
Başlarda DAEŞ’e karşı ikircikli davranan ve Batı tarafından destek vermekle eleştirilen Türkiye daha sonraları DAEŞ’e karşı büyük mücadele verdi.
15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişiminin arkasında ABD’nin olmasının iyice ortaya çıkmasından sonra Türkiye Rusya ile yeni bir dengelemeye gitti. Türkiye yeni jeostratejisinde Rusya ve Çin’i denge gücü olarak gördü. S-400 ve F-35 ile FETÖ konusu herkesin malumu. Diğer yandan ABD’nin dikkatleri Çin üzerinde yoğunlaştı. Suudi Arabistan ve BAE’de ABD’nin Ortadoğu’daki güç kaybından, bölgeyi kontrol edememesinden ve özellikle Müslüman Kardeşler tehlikesinin azalmasından dolayı güvenlik arayışlarını tek sepete koymadı.
Şu da var ki Türkiye güney komşularının toprak bütünlüğünün bozulmasını istemez. Bölünen ülkelerde oluşacak yapılar Türkiye’yi rahatsız eder. Türkiye, Suriye’de olmasına rağmen Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana ve orada bir Kürt yönetimini istemez. Irak’ta Bölgesel Kürt Yönetiminin bağımsızlık referandumunu ve kararını tanımadı ve Irak’ın bütünlüğünden yana tavır aldı.
Adına ne dersek diyelim BOP, MENA, Yeni Ortadoğu Projesi, hepsi çöktü veya revize edildi. Zaten böyle büyük ve geniş kapsamlı siyasi projelerin başını ve sonunu tarihler vererek kesinleştirmek mümkün değildir çünkü bazı gelişmelerle gözden geçirilir ve yeni bir çehreye bürünür.
Evet, BOP çöktü ama etkileri devam ediyor ve bazı bölge ülkeleri eskisinden daha zor durumda ve kendilerini toparlama derdinde.
İran’da rejim değişikliği, İran’la Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini birbirine karşı kışkırtma ve silahlandırma konuları geride kaldı. Çin’in de arabuluculuğuyla İran, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri diplomatik temsilciliklerini yeniden açtılar. Yemen’de İran ile Suudi Arabistan ve BAE’nin iç savaşı sonlandırma görüşmeleri başladı.
Daha sonra Türkiye’nin Ortadoğu politikaları değişmeye başladı.
Türkiye, BOP’un başlarında ve Arap Baharı sürecinde izlediği hatalı politikalarından yıllar sonra döndü; İhvancılara olan desteğini ve hatta Türkiye’deki (medya) çalışmalarını asgariye indirdi ve kendisi bakımından daha rasyonel, gerçekçi politikalara yöneldi.
Türkiye geç de olsa uyandı. Özellikle Gezi olayları ve sonraları birçok hadiseden sonra daha dikkatli davranmaya başladı. 15 Temmuz 2016 da FETÖ darbe girişiminden sonra da esasen ABD ve AB’ye ihtiyatlı yaklaşan Türkiye iyice kendi içine yöneldi. PKK ile mücadelede önemli mesafe aldı. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de bir Kürt Siyasal oluşumu ve uydu devlet kurulması ve Akdeniz’e ulaşması çabalarını Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Batış Pınarları harekâtlarıyla kısmen önledi. Kısmen diyoruz çünkü yapılması gerekenlerin tamamı yapılamadı.
ABD Kuzey Suriye’deki sözde SDG’ni güya DAEŞ’e karşı savaşı için desteklediğini söylese de aslında tarihsel bir amacıdır. Konjonktürel olarak da İran’ın bölgede yayılarak Lübnan üzerinden Akdeniz’e inmesini ve İsrail’in güvenliğini tehdit etmesini önlemektir.
“Durumu doğru okumak” aydınların ve siyasetçilerin sorumluluğudur.
Her soruna uydurma ve yakıştırma sebepler bulmak, başka art niyetler yoksa sorunu anlamamaktır. Anlamayınca da çözüm üretilemez. Bu bilinç kayması da bu ülkenin tökezlemesini isteyenlerin işine yarar.
ABD’de yönetim, düşünce kuruluşları ve stratejistler “Türkiye’ye rağmen ve Türkiye’ye karşı büyük ve geniş siyasi projelerin uygulama imkânı olmadığını” anladılar. Bunu mevcut iktidarın başarısı olarak görüyor değiliz. Tüm eksikliklerine rağmen her Türkiye Cumhuriyeti hükumetinin zaten yapması gereken, ülkenin toplam kurumsal kapasitesinin bir işlevidir.
Son yıllardaki savunma sanayiindeki başarıların altındaki kararlılık ve motivasyon da bu ve benzeri konulardır.
Göç, çökmüş devletler, iç savaşlar gibi daha kötü gelişmeler kontrol edilebilir ve yönetilebilir olmaktan çıktı. Hiç bir ülkede demokratik rejimler kurulamadı. Birçok ülke ABD’ye karşı arayışlara ve ittifaklara girdi Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin ABD ile imzaladıkları 600 milyar dolarlık silah satışının şimdiki durumunu bilen var mı? Bu ülkeler şimdi neden Türk yapımı İHA, SİHA ve savunma sistem ve ürünlerini alıyorlar?
ABD vatandaşları Ortadoğu projesini anlayamadılar. ABD yönetimi ile ABD Derin Devleti proje konusunda bir türlü uyum sağlayamadılar çünkü stratejik mantıkları ve gerekçeleri farklıydı.
Kendi kendini taşıyamayan çoğu bölge ülkeleri ABD’nin bu zorlama demokrasi ihracatıyla adeta çöktü. Aslında BOP çöktü çünkü ABD’nin ne kadar sığ öngörülü olduğu yanında derin bir ABD nefreti ve karşıtlığı oluştu. Hemen hemen tüm ülkeler güvenlik konusunda ABD’ye asla güvenilemeyeceğini bir daha görerek diğer bölgesel ve küresel güçlerle denge politikalarına yöneldiler. ABD’nin Irak’taki kötü tecrübesinden sonra Afganistan’dan da arkasına bakmadan kaçması da kendi kamuoyunda derin bir infial yarattı.
ABD, Afganistan’ı Taliban’a teslim etti. El-Kaide’nin yerel uzantıları Afrika’da bazı ülkeleri kasıp kavuruyor. ABD güya aşırı İslamcı hareketleri durduracaktı! İran’ı bölemediği gibi Ortadoğu’da fiili etkin bir konuma getirdi.
Sonraki yıllarda yapılan araştırmalarda ve stratejik değerlendirmelerde BOP’un ABD açısından bir çöküş ve hatta stratejik felaket olduğu konusunda ortak görüşler ortaya kondu. Rusya tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar Ortadoğu ve Akdeniz’de varlık ve güç sahibi oldu. Neyse ki ABD’nin imdadına Rusya – Ukrayna savaşı yetişti. Rusya’yı bu savaşta zayıflatarak kendi derdine düşmesine yol açtı. Ancak ABD ve Batı vatandaşları Ukrayna’ya yapılan yardımlara daha kaç yıl katlanabilir ve sessiz kalır? Savaşın daha da uzaması durumunda şikâyetler başlar ve bu da iç politikada ve seçimlerde etkisini gösterir.
4 Yorum