Yükleniyor...
Teŋri teg Teŋride bolmış Türk Bilge Kagan; bu ödke olurtum. / (Ben) semavi Tanrı’dan olmuş Türk Bilge Kağan(ım); bu zamana ben hükmediyorum (KT G 1).
Türk Kagan, Ötüken yış olursar ilte buŋ yok. / Türk kağanı, Ötüken Dağları’nda oturursa ülkede sıkıntı olmaz (KT G 3).
Süçig sabıŋa, yımşak agısıŋa arturup üküş Türk bodun öltüg. / (Çin’in) tatlı sözlerine, yumuşak ipeklilerine kanıp Türk milleti, çok öldün (KT G 6).
Türk begler, bodun, bunı eşidiŋ! Türk bodun tirip il tutsıkıŋın bunta urtum. Yaŋılıp ölsikiŋin yeme bunta urtum. Neŋ neŋ sabım erser beŋgü taşka urtum; aŋar körü biliŋ! / Türk beyleri, millet, bunları işitin! Türk milleti, (seni) derleyip toparlayarak il tutacağını buraya yazdım. Yanılırsan öleceğini de buraya yazdım. Ne kadar sözüm varsa bengü taşa vurdum (yazdım); ona bakarak bilin! (KT G 10-11)
Bilge Tuńukuk ben. Özüm Tabgaç iliŋe kılıntım. Türk bodun Tabgaçka körür erti. / (Ben) Bilge Tunyukuk’um. Ben Çin ülkesinde doğdum. Türk milleti, Çin’e tâbi idi (T I B 1).
Türk bodun kılıngalı, Türk kagan olurgalı, Şantuŋ balıkka, taluy, ögüzke tegmiş yok ermiş. Kaganıma ötünüp sületdim. Şantuŋ balıkka, taluy, ögüzke tegürtüm. Üç otuz balık sıdı. / Türk milleti yaratılalı, Türk kağanı tahta oturalı Şantung şehirlerine, okyanusa (Çin Denizi’ne) ve ırmağa (Sarıırmak’a) ulaşmış olanı yokmuş. Kağanıma arz edip ordu gönderdim. Şantung şehirlerine, okyanusa ve ırmağa ulaştırdım. Yirmi üç şehri tahrip ettiler (T I D 1-2).
***
Bu kadar yeter sanırım. Köl Tigin ve Tunyukuk bengü taşlarından bazı cümleleri yukarıya yazdım. Türk sözünün bulunduğu ibarelere geçmeden önce bu metinlerdeki dilin bazı özelliklerinden söz edeyim.
Bildiğimiz n dışında iki farklı n görüyorsunuz. Bildiğimiz n, ölçünlü (standart) Türkiye Türkçesinde hepimizin kullandığı n’dir; dilcilikte buna diş n’si diyoruz. Kuyruklu olan n (ŋ) damak n’sidir. Orta ve Batı Anadolu ağızlarında yaygın olan, birçok Türk lehçesinde de bulunan, göŋül, deŋiz, geldiŋiz gibi kelimelerdeki damak n’si. Bu sese nazal n demek yaygınsa da doğru değildir; çünkü diş n’si de nazal n’dir. Üzerinde aksan bulunan n (ń), telaffuzu y sesine yaklaşan bir n’dir. Türk bengü taşlarında ve bugünkü Saha (Yakut) lehçesinde bulunur.
Yönelme hâli (e hâli) -ke/-ka ekiyle, şart ise -sar/-ser ekiyle yapılmaktaydı. -alı ekinin -galı biçiminde olduğu da her hâlde anlaşılmaktadır.
Teŋri sözü, Eski Türkçede hem Tanrı, hem gök için kullanılır. Öd, zaman, olurmak oturmak demektir. Mecazen “tahta oturmak, hükmetmek (yönetmek)” anlamına da kullanılır. İl, devlet ve ülke anlamındadır. “Sıkıntı” anlamındaki buŋ, bugünkü bunalmak fiilinde vardır. Arturmak, kanmak, üküş çok demektir. Sab da söz. İmek fiili de o zaman er(mek) biçimindeydi.
Bundan sonrasını okuyucular az bir gayretle çıkarabilirler. Zorlanırlarsa benim Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları kitabımın dil bölümüne, Türk Dili Tarihi kitabımın ilgili bölümüne veya bu konuda yazılmış diğer meslektaşlarımın eserlerine bakabilirler.
Bir de ayraç içindeki harf ve rakamları açıklayalım. KT, Köl Tigin (anıtı), T, Tunyukuk (anıtı) demektir. G, B, D harfleri bengü taşların sırasıyla güney, batı, doğu yüzlerini belirtir. Tunyukuk anıtı iki taştır; I, birinci taş anlamındadır. Diğer sayılar ise belirtilen yüzdeki satır numarasını gösterir. KT G 1, Köl Tigin bengü taşının güney yüzünün 1. satırı demektir. T I B 1, Tunyukuk anıtının birinci taşının batı yüzünün birinci satırı demektir.
Gelelim Türk sözüne. Başlıktaki sorunun cevabı metinlerden açıkça görülmektedir. Türk bodun (Türk milleti), Türk kagan (Türk kağanı), Türk begler (Türk beyleri).
Türk Kağanlığı’ndan kalma üç büyük anıt vardır: Köl Tigin anıtı, Bilge Kağan anıtı, Bilge Tunyukuk anıtı. Konuyla ilgili çalışmalarda bunlardan Orhun abideleri, Orhon yazıtları, Köktürk / Göktürk anıtları / yazıtları / kitabeleri, Türk bengü taşları diye bahsedilir. Orhun / Orhon, taşların bulundukları yere göre verilmiş bir isimdir. Köl Tigin ve Bilge Kağan anıtları Orhun ırmağı kıyısındadır. Bu adlandırma Tunyukuk anıtını dışarıda bırakır; çünkü o, Orhun kıyısında değildir, Tola ırmağına yakındır.
Köktürk / Göktürk / Türk adlandırması ise, taşları diktirenlerin adına dayanılarak yapılmıştır. Yazımızın konusu da budur.
Abide / anıt / yazıt / kitabe / bengü taş terimleri, üzerinde bu metinlerin bulunduğu nesnelere verilen isimle ilgilidir.
Sonuncudan başlayalım. Yazılı taşları diktirenlerin kendileri bunlara bir ad vermişlerdir: bengü taş. KT G 10-11’de bu adlandırma görülmektedir. Bilge Kağan, “Ne kadar sözüm varsa bengü taşa vurdum.” demektedir. Ben de yazıları yazanların verdiği adı tercih ettim ve kitabımda bu adı kullandım.
Bengü taş, kelime kelime “ebedî, ölümsüz taş” demektir. Ebediyete kalması için dikilen taşlar ise kitabe değil, ancak anıt, abide olabilirler. Bu sebeple ben anıt ve abide kelimelerini de kullanıyorum. Kitabe, mezar taşlarında, çeşmelerde, binaların kapı üstlerinde bulunan birkaç satırlık yazıdır. Dolayısıyla bengü taşlara kitabe demek doğru değildir. Dilde özleşme hareketi sırasında yazıt, “kitabe” için türetilmiştir; bu anlamda “yazıt”ı kullanmak da doğru olmaz. Ancak yazıt kelimesinin anlamı zamanla genişlemiştir.
Türk / Köktürk / Göktürk sözlerine tekrar dönebiliriz. Yukarıdaki alıntılarda durumu gördük. Ancak ben bir de ilgili sayıları vereyim.
Üç büyük anıttaki metinler küçük boy kitaplarda 30-35 sayfa tutmaktadır. İşte bu 30-35 sayfa içinde Türk sözü tam 76 kez, ortak metinlerdeki tekrarları da sayarsak 105 kez kullanılmıştır. 38 kez Türk bodun (Türk milleti), 16 kez Türk kagan (Türk kağanı), 10 kez Türk begler (Türk beyleri). Birer kez de: Türk törüsi (Türk yasası), Türk atı (Türk adı), Türk Teŋrisi (Türk Tanrısı), Türk ıduk yiri subı (Türk’ün kutsal yeri suyu). Ayrıca Türküm (benim Türk’üm), Türküme, Türkümüz (bizim Türk’ümüz) gibi kullanımlar da vardır.
Türk Tanrısı, Türk’ün kutsal yeri suyu ibarelerinin geçtiği bölümü de “Milliyetçilik Fransız ihtilalinden sonra ortaya çıkmıştır.” diyenlerin kulaklarını çınlatarak alalım:
… Türk bodun ölüreyin, urugsıratayın tir ermiş. Yokadu barır ermiş. Üze Türk Teŋrisi, Türk ıduk yiri subı ança itmiş: Türk bodun yok bolmazun tiyin, bodun bolçun tiyin, kaŋım İlteriş Kaganıg, ögüm İlbilge Katunug Teŋri, töpüsinte tutup yügerü kötürmiş erinç. / … (Çin), Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayım diyormuş. (Türk milleti) neredeyse yok olmaya doğru gidiyormuş. Yukarıda Türk Tanrısı, Türk’ün kutsal yeri suyu şöyle yapmış: Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye, babam İlteriş Kağanı, annem İlbilge Katunu Tanrı, tepelerinden tutup yukarı kaldırmış (KT D 10-11).
Katun, kadın kelimesinin eski biçimidir ama o dönemde “kağan eşi” yani “imparatoriçe” anlamına geliyordu. Iduk yir sub (Kutsal yer su) da mecazen “vatan” demektir.
Yaygın olarak Göktürk diye anılan tarihteki atalarımızın kendilerine Türk (bodun), kağanlarına Türk kagan, boy beylerine Türk beg(ler), Tanrı’larına Türk Teŋrisi, vatanlarına Türk ıduk yiri subı, yasalarına Türk törüsi dediklerini gördük. Peki, Göktürk / Köktürk nereden çıktı?
Bengü taşların sadece bir yerinde kök Türk geçiyor:
İkin ara idi oksuz kök Türk (iti) ança olurur ermiş. / İkisi arasında (daha önce) hiç örgütlenmemiş olan semavi Türkleri (örgütleyerek) öylece hüküm sürüyorlarmış (KT D 2-3).
Köl Tigin ile Bilge Kağan anıtlarının üçte ikisi ortak metindir. Dolayısıyla bu cümle BK D 4’te de geçer. Ayraç içine koyduğum iti (örgütleyerek) kelimesi Köl Tigin’de yoktur, muhtemelen yazanlar tarafından unutulmuştur.
İçinde kök Türk sözlerinin geçtiği bu cümle çok sorunlu bir cümledir ve Türkologlar arasında hâlâ tartışmalıdır. Hem idi oksuz, hem de kök kelimeleri tartışmalı olduğu için cümlenin anlamı da tartışmalıdır. Yukarıda verilen anlam benim kabul ettiğim ve kitabımda kullandığım anlamdır. Kök sözüne ben “semavi” anlamını verdim. Türkçede renklerin yön göstermesinden hareketle “doğu” anlamı verenler de var. Onlara göre burada doğu (Gök)Türkleri kastediliyor. Türkçede bir de “esas, asıl, kök (ağaç kökü)” anlamına gelen kök var. Çok az bir ihtimal bulunsa da cümledeki kök, bu anlamda da olabilir. Eğer öyleyse Göktürk demek tamamen yanlış olur. Çünkü bu anlamdaki kök, bugün de kök olarak kullanılmaktadır, yani gök biçimine dönmemiştir. Ancak “sema, semavi, doğu” anlamlarına gelen kök, bugünkü Türkiye Türkçesinde gök olmuştur.
552-745 yılları arasında hüküm sürmüş atalarımıza işte bu tartışmalı tek cümleden dolayı Göktürk veya Köktürk denilmektedir. Köktürk sözünü ilk kullananlardan biri ünlü Alman Türkoloğu Willi Bang’dır. Türkiye’de de baştan beri Göktürk terimi kullanılıyor. Bu terim tarihçiliğimizde artık yerleşmiş gibi . Göktürk kullanımında biraz da bugünkü Türk ile karıştırmamak gibi bir düşünce olmalı.
Ben, anıtlarda bir kez geçen tartışmalı kullanıma değil, 76 kez geçen açık kullanıma uydum ve konuyla ilgili kitabıma da Türk Kağanlığı ve Türk bengü Taşları adını verdim.