Yükleniyor...
31 Mart’ta yapılan mahallî idare seçimlerinden sonra yapılması düşünülen yeni anayasa ile ilgili konuşmalar artmaya başladı. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş milletvekillerine verdiği iftar yemeğinde “Türkiye’nin 1921 anayasa döneminde olduğu gibi katılımcı bir anayasa imkânı bu mecliste vardır.” demişti. Şimdi de AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı yeni anayasa dedi
Abdullah Öcalan ve ona bağlı bölücüler de, 1921 anayasası ile Kürtlere ayrıcalıklı haklar verildiğini iddia ederler.
Leyla Zana, Orhan Doğan, Ahmet Türk ve diğer PKK’lı milletvekilleri Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanmaları sırasında, Meclis Hükümeti döneminde Kürtlere ayrıcalıklı haklar verildiğini iddia etmişler, konunun TBMM’nden araştırılmasını istemişlerdir.
İddia makamında ben bulunuyordum. TBMM’ne müzekkere yazılmasını ve sanıkların iddialarının doğruluğunun araştırılmasını istedim. Müzekkere yazıldı. TBMM’nden iddianın araştırılması istendi. Meclis, yaptığı araştırma sonucunu mahkememize bildirdi. Sonuç, PKK’lı milletvekillerinin iddia ettiği gibi değildi. Meclis Hükümeti döneminde Kürtlere ayrıcalıklı hiçbir hak tanınmadığı anlaşıldı.
Atatürk, Sivas Kongresi’nden sonra Ankara’ya gelmiştir. Ankara, Atatürk’ü büyük coşkuyla karşılamış bağrına basmıştır. Türkiye’nin kurtuluş savaşı Ankara’dan idare edilecektir. Ankara bu tarihte, yani Atatürk’ün Ankara’ya geldiği tarihte, İstanbul Hükümeti’nden daha öne geçmiştir. Doğuda Kazım Karabekir Paşa bütün ordusuyla Atatürk’ün emrine girmiş, İnönü’de İsmet Paşa Yunanlılara karşı iki defa üst üste zafer kazanmıştır. Güneyde Fransızlar; Maraş’ta, Gaziantep’te, Adana’da vatanlarını savunan milis kuvvetlerimize mağlup olmuşlar. Fransa, Atatürk’le Ankara Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır.
İstanbul’da bulunan Osmanlı Meclis-i Mebusân’ı son toplantısında Misak-ı Millî’yi kabul etmiş, İngilizlerle Mondros Mütarekesi yapıldığı tarihte elimizde bulunan toprakları sınır kabul etmiş, bu topraklar kurtarılıncaya kadar savaşa devam edileceğini duyurmuştur.
Meclis-i Mebusân’ın bu kararı İstanbul önünde bekleyen İngilizlerin hoşuna gitmemiş, 16 Mart 1920 günü sabahı karaya asker çıkarmışlar, sabahın erken saatlerinde Şehzadebaşı Karakolu’nu basmışlar uykuda olan askerlerimizi şehit etmişlerdir. Osmanlı Meclis-i Mebusân’ını kapatmışlar, Ziya Gökalp gibi önemli mebusları Malta Adası’na sürgüne göndermişlerdir.
Bu olaydan sonra Atatürk, aralarında Osmanlı Meclis-i Mebusânı’nı mebuslarının da olduğu temsilcileri Ankara’ya davet etmiştir. Gelen kahramanlarla, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin (Birinci Meclis) açıldığını ve çalışmalara başladığını dünyaya ilan etmiştir.
TBMM Türkiye’nin her bölgesinden seçilen mebuslarla çalışmalarına başlamıştır. Bu şekilde bütün Türk halkının Kurtuluş Savaşı’na katılması sağlanacaktır.
1921 anayasası 21 madde ihtiva etmektedir. Bu anayasa ile Meclis Hükümeti kurulmuştur.
İstiklâl Savaşı’nı kurulan Meclis Hükümeti idare edecektir. Meclisin yasama yetkisi de vardır.
Meclis Hükümeti Atatürk’ün başkanlığında çalışmalarına başlamıştır. Çok da güzel çalışmış ülke meselelerini ciddiyetle müzakere etmiş, ülke idaresi ile ilgili önemli kararlar vermiş, önemli yasalar çıkarmışlardır.
1921 yılı Eylül ayında Yunan orduları Sakarya önlerine geldiğinde, top sesleri Ankara’dan da duyulmaya başlamış, Ankara’nın da Yunanlılar tarafından düşürülebileceği ihtimali mebusları telaşlandırmıştır. O zaman Meclis Atatürk’ten, başkomutan olarak ordunun başına geçmesini ve Yunanlıları Sakarya önünden kovalamasını istemiştir.
Atatürk, savaş sona erinceye kadar başkomutanlık yetkisi ile birlikte devlet başkanlığı yetkisinin de verilmesini de istemiştir. TBMM, Atatürk’ün istediği yetkiyi hemen vermemiştir. Bu konularda uzun müzakereler olmuştur. Sonunda Dersim (Tunceli) Milletvekili Diyab Ağa söz alır. Biz buraya düşmanla savaşmaya geldik,.. Ben kaçmıyorum Ankara’da kalacağım, düşmanla savaşacağım diyor. Diyab Ağa’nın bu çıkışından sonra Atatürk’e başkomutanlık yetkisinin yanında savaş bitinceye kadar devlet başkanlığı yetkisi de verilmiştir.
Meclis Hükümeti döneminde, 1876 Anayasası ve Osmanlı döneminden kabul edilen yasalar yürürlüktedir.
1876 Anayasasının görüşmelerinde imparatorluğun çeşitli bölgelerinden seçilen milletvekillerinin meclis müzakerelerine kendi dilleriyle katılması düşünülmüştür.
I. Abdülhamit, Eğinli Küçük Sait Paşa gibi devlet adamlarımızın da ikazıyla, meclis müzakerelerinin devletin resmî dili olan Türkçe ile yapılacağını anayasaya koydurmuştur.
Osmanlı Devleti Türk devletidir. Ancak bu geniş imparatorluğun topraklarından başka halklar da yaşamaktadır. Osmanlı bu halklar için özel yasalar da kabul etmiştir. Meclis Hükümeti döneminde Osmanlı’nın koyduğu bu yasalar da yürürlüktedir. Önce işgalden kurtuluş düşünülmüştür.
1921 Meclis Hükümeti döneminde TBMM’de Kürtlere ayrıcalıklı hiçbir hak verilmemiştir. Ülkedeki vilayetlerin, kendi mahallî idarelerinde, Meclis’in çıkaracağı ve yürürlükte olan yasalara göre yönetileceği söylenmiştir.
Sakarya Savaşı’ndan sonra orduyu taarruza hazırlanmak için uzun bir hazırlık dönemi geçirilmiştir. Savaş tatbikatları yaparken her türlü imkandan yararlanacak ordunun silah eksikliği giderilmeye çalışılmıştır.
Yunan ordusu da güçlüdür. Savunması çok kuvvetlidir. Genel kanaat, hatta Yunanlıları Türkiye’ye saldırtan işgal güçlerinin kanaati de, Türk ordusunun Yunan savunması karşısında başarılı olamayacağıdır.
26 Ağustos gününün sabahının erken saatlerinde toplarımızın Yunan mevzilerine ateş etmesi ile Türk hücumu başladı. Türk topçusu harika idi. Yunanlıların arkasında olan cihan savaşının galip devletlerinin aşılamayacağına inandıkları Yunan savunma hattı topçularımızın atışı ile çökertilmiş, arkasında süngü hücumuna geçen Mehmetçik aşılamaz sanılan Yunan hattını yararak Afyon istikametinden ilerlemeye başlamıştı.
Burada Atatürk’ün dehasından bahsetmek gerekir. Atatürk’ün Yunan savunmasını yarmak için hazırladığı plan çok risklidir. Kuvvetlerimiz büyük bir gizlilikle saldırının yapılacağı cenaha kaydırılmıştır. Bazı komutanlar özellikle Atatürk’ün Harbiye’de hocası olan Yakup Şevket Paşa bu plan şiddetle itiraz etmiştir.
Atatürk riski görmüştür. Hazırladığı plandan emindir. Ordumuz bu taarruz planı ile iyi tahkim edilmiş Yunan savunma hattını yaracaktır.
Ayrıca Yunanlılar hazırlıklar büyük bir gizlilikle yapıldığı için Türk taarruzunun ne zaman yapılacağını bilmemektedir. 26 Ağustos gece sabaha karşı topçularımızın Yunan siperlerini alt üst eden isabetli atışları başladığında, Yunan ordusunun büyük bir kısmı henüz uykudadır.
Yunan savunma hattı yarıldığında da Yunan ordusu toparlanamamıştır. Türk taarruzu adeta baskın şeklinde başlamış ve bu şekilde gelişmiştir.
Lozan Barış Antlaşması müzakereleri sırasında Kürtlerin durumu da konuşulmuştur. İsmet Paşa Kürtlerden ayrılmayacağımızı ve Kürtlerin bizim vatandaşlarımız olduğunu söylemiştir. Bu arada Lozan Barış Antlaşması’na, Kürk vatandaşlarımız tarafından, Türklerle birlikte olmak istedikleri bildiren çok sayıda telgraf gönderilmiştir.
Aklın galip geleceğine ve Türkiye’nin bölünmesine yol açacak bir anayasanın kabul edilmeyeceğine inanıyorum. Ancak katılımcı anayasa yapma düşüncesi beni gene de rahatsız etti. Bu yazıyı da bu sebeple yazıyorum.
Atatürk Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni millî bir devlet olarak kurmuştur. 1924 Anayasası’nda bu açıkça görülür. Atatürk’ün millet tarifi de önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde yaşayan ve İstiklâl Savaşı yapan halkı Türk kabul eder. Atatürk’ün bu görüşü anayasalarımıza da yansımıştır. Anayasamızın 66. Maddesi, “Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” der.
Yıllarca Mardin ve Kızıltepe’de Cumhuriyet Savcısı olarak çalıştım. Herkes bilmez belki ama çalışmalarım sebebi ile biliyorum. Mardin de olsun, Kızıltepe de olsun çok kişinin tahmin edemeyeceği kadar devletimize bağlı ve Türklüğü benimsemiş vatandaşlarımız vardır. Eğer güneydoğu da katılımcı anayasa sebebi ile bu bölgeler bölücü partiye bırakılırsa orada Türklüğü benimsemiş vatandaşlarımızın da yaşaması zorlaşır. Ayrıca Abdullah Öcalan kendilerine davet ettiği hâlde onun davetini hiçe sayarak ve tehditlerine de aldırmayarak bizimle beraber Abdullah Öcalan’ın PKK’lılarına karşı mücadele eden korucularımız da PKK’lılar karşısında savunmasız kalır. Bu sebeplerle anayasa yapılırken millî bütünlüğümüzün korunması önemlidir.
HDP yerine kurulan DEM Partisi de kapatılmaz ve faaliyetlerine devam ederse Türkiye’de mutlaka karışıklık çıkaracaktır. Abdullah Öcalan’a bağlı hareket eden bu parti mutlaka Kürtler için ayrıcalık isteyecektir. Bu kabul edilebilir mi? Edilmemeli. Kürtlere ayrıcalık tanınması Türkiye’nin iki milletli, iki dilli bir devlet sonucunu doğurur.
Katılımcı anayasa ile anayasayı nasıl anlamamız gerekiyor? Düşünceme göre HDP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kesinlikle kapatılması gerekirdi. Kapatılma şartları hazırken, Anayasa Mahkemesi kapatma davasını reddetti. Bu yanlış bir karardır. Bu parti mutlaka kapatılmalıydı.
7 Haziran 2021 tarihinde HDP hakkında kapatılması talebi ile dava açılmıştı. Yöneticileri partilerinin kapatılacağına inanmışlardı. TBMM’nde milletvekilliklerini kaybetmemek için yeni parti kurdular, milletvekilleri yeni partiye geçtiler. Kurulan yeni parti DEM hakkında da kapatılma davası açılmadı. Cumhuriyet Başsavcısı seçimlerde partilere seçim harcamaları için verilen hazine yardımının verilmemesi için talepte bulundu. Yargıtay Başsavcılığı bu talebi kabul etmedi. Partinin ne sebeple kapatılmadığını ve yöneticilerinin de kapatılacağına inandığı bu partinin niçin kapatılamadığını hâlen anlamış değilim. DEM hakkında kapatılması talebi ile dava açılmadı. DEM seçimlere girmiş ve milletvekili sayısını artırmıştır. Hâlen TBMM’nde 57 milletvekili bulunmaktadır.
Yeni Anayasa çalışmalarına DEM de katılacak mıdır? Katılımcı anayasa dendiğine göre DEM’in katılacağını düşünüyorum. DEM’in hedefi bellidir. Hedefinden taviz vereceğini düşünmüyorum.
Her zaman devlet aklına güvenmişimdir. Mutlaka Türkiye’yi zora sokmayacak doğru yolu bulur. Ancak bugün Türkiye büyük bir tehditle karşı karşıyadır.
ABD Suriye’de meşru olmayan bir seçim yaptırarak beslediği ve silahlandırdığı Suriye Demokratik Güçleri dediği PYD/PKK’yı meşru bir devlet yapmaya çalışıyor.
Rusya’nın PKK/PYD’nin Suriye’de devletleşmesine nasıl bakacağını bilmiyorum. Düşünceme göre Rusya’da PKK/PYD’nin Suriye’de devletleşmesine sıcak bakar. İsrail de PKK/PYD’in arkasındadır.
PKK Türkiye’de kurulmuş ve ülkemizin güneydoğusunu bizden koparmaya çalışan bir terör örgütüdür.
Suriye’deki gelişmeler aleyhimizedir. Ama milletimiz büyüktür. Bu tehlikeyi de atlatır. Yarınlara yürür.
Katılımcı bir anayasa yaptığımızı ve DEM Partisine istediği ayrıcalıklı hakları verdiğimizi düşünelim. Suriye’de yukarıda anlattığım gelişmelerin olduğu bir dönemde bu çok tehlikeli olur. Anayasamızda değişiklik yaparak ve DEM’e istediği ayrıcalıkları vererek taleplerinin önüne geçemeyiz.
DEM, PKK’nın bağımlısı bir partidir. ABD’den ve İsrail’den destek gören PKK/PYD’nin de gözü Türkiye’de olacaktır ve fırsat buldukça Türkiye’ye saldıracaktır. Bu saldırılara muhakkak ki DEM kayıtsız kalmayacaktır.
Ayrıca terörün en hızlı olduğu dönemde Abdullah Öcalan’ın “Bizimle çalışın” davetini kabul etmeyen korucularımız vardır. Abdullah Öcalan en büyük kini bu korucularımıza duymuş, terörün en şiddetli olduğu dönemde teröristlerini korucu köylerine saldırtmış, teröristlerine önünüze ne çıkarsa yok edin, kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç hepsini katledin talimatını vermiştir. Terörün en büyük darbesini bu köyler yemiştir. Yeni anayasa ile bu köyler, Mardin, Hakkari gibi, Diyarbakır gibi illerimizin idaresinin tamamen DEM’e bırakıldığını düşünelim. Bu vatandaşlarımızı koruyamayız. Bu vatandaşlarımız ya oralardan göç etmek mecburiyetinde kalırlar ya da istemeyerek de olsa onlarla birlikte olurlar. Bu sebeple anayasada yapılacak değişikle DEM’e ayrıcalık tanınmasının mahsurlu olduğunu düşünüyorum.