Yükleniyor...
Özellikle sinema sektöründe zaman zaman verildiğine tanıklık ettiğimiz, uzun yıllar boyunca hizmet ettiği sanat alanına katkılarından ötürü emektar payesine çoktan erişmiş alanının duayenlerine takdim edilen “onursal” ödülleri hepimiz biliriz. Vakti zamanında üzerine düşeni fazlasıyla yaptığına inanılan bu gönül locası konuklarını ömürlerinin sonbaharında hem maddi hem de manevi anlamda daha rahat ve huzurlu kılmaya yönelik bu gibi kadirşinaslıkları, altında yatan ana fikir ya da belirleyici duyguyu sorgulamaksızın, her zaman olumlu karşılamışımdır.
İşte tam da bu noktada, sözü geçen türden bir “Ustalara Saygı” bakış açısının çok daha genel ve kuşatıcı bir anlamda bir ülkenin emeklilerinin tümü için de gösterilmesi gerektiğini düşündüğümü ifade etmek istiyorum. Hele hele Türkiye gibi, treni kaçırmasa da, tarifeli seferleri inkâr edilemeyecek bir gecikmeyle takip eden bir memlekette, boynundaki “gelişmekte olan” yaftasının verdiği devinimle “yetişmek için” uğraş verdiğinden diğer pek çok ülkedekinden daha fazla ve yoğun çalışmak zorunda kalan çalışanların emekliliği ne kadar onore edilse sezadır.
Bu bağlamda, kıdemli vatandaşlarımıza layık gördüğümüz emeklilik standartlarının değerlendirmesini dünya ile karşılaştırmalı bir bakış açısıyla gerçekleştirmek, ortaya çıkacak sonucun bir hal-i pür melâl mi yoksa bir kadir kıymet bilme timsali mi olduğunu görmek açısından doğru bir başlangıç noktası olsa gerek. Dolayısıyla biz de, meseleyi ele almaya, eskilerin eskimeyen deyimiyle “künhüne vakıf olmak” adına, dünyadaki emeklilik sistemlerine şöyle bir karşılaştırmalı olarak bakarak başlayalım. Daha derli toplu ve net bir kıyaslamaya ulaşabilmek adına, OECD ülkelerindeki uygulanagelen başlıca emeklilik sistemlerini örnekleriyle beraber gözden geçirelim öncelikle:
OECD bünyesindeki ülkelerde uygulanan emeklilik sistemleri üzerinde uzun yıllardır yapılan çalışmalar, çalışma hayatını geride bırakıp prim gününü tamamlamış bireylerin emeklilik dönemlerinde rahat etmelerini sağlayacak nicelik ve nitelikte yeterli emeklilik gelirini elde edebilmesi için çok basamaklı emeklilik sistemlerinin oluşturulmasının lüzumunu ortaya koymuştur. Bu bağlamda geliştirilen ortak çözüm olarak öne çıkan işbu çok basamaklı emeklilik sistemleriyse başlıca şu türlere sahiptir:
– Basamak dağıtım esasına dayalı olan; prim ödeyen çalışanlardan alınan katkı paylarıyla mevcut emeklilerin maaşlarının ödendiği kamu kaynaklı sosyal güvenlik sistemi,
– Basamakların işveren ve bazen de çalışan tarafından yapılan katkılarla oluşturulduğu ve özel sektörce yönetilen fonlu işveren emeklilik planları,
– Bireylerin gönüllü tasarruflarıyla oluşan ve özel sektörce yönetilen gönüllü bireysel emeklilik sistemi.
Bir başka ifadeyle ise; yarar esaslı emeklilik planlarında çalışanın emekli maaşı genel olarak son alınan maaş ya da çalışma dönemi maaşlarının ortalamasını temel alan bir formüle göre hesaplanmaktayken, katkı esaslı emeklilik planlarındaysa emekli maaşı çalışma hayatının sonunda oluşan toplam emeklilik birikimine bağlı olmaktadır. Hemen hemen bütün OECD ülkelerinde burada değinilen farklı emeklilik sistemlerinin bileşimleri bir arada görülebilmekte, doğal olarak tüm bu sistemlerin başat uygulama içerisindeki payı ve etkisiyse ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir.
Bütün OECD ülkelerinde, farklı isimler altında ve değişik kamu birimleri tarafından yönetilip dağıtılsa da, toplumun en düşük gelirli ve yardıma muhtaç kesimine yönelik katkı payı ödenmeden alınabilen sosyal yardım programları ve kamu emeklilik teminatları da bulunmaktadır. Bazı hallerde kamu emeklilik sistemine ödenen katkı payları sosyal yardım statüsündeki bu teminatları finanse etmek için de kullanılabilmektedir.
Genel uygulamalara karşılaştırmalı olarak bakıldığında, pek çok ülkede dağıtım esaslı bir kamu emeklilik sistemi yürürlükte olup mevcut emeklilerin emekli maaşları mevcut çalışanlardan alınan katkı payları ile ödendiği görülmektedir. Mevcut çalışanlar bu katkılarının karşılığında gelecekte emeklilik haklarına sahip olmaktadır. Fransa, İspanya ya da ABD gibi bazı ülkelerdeyse ödenen katkı paylarından geriye kalan bir bakiye, daha net bir ifadeyle bizdekinin tam tersi biçimde sosyal güvenlik primi fazlası varsa, daha ileride ödenecek katkı paylarının maaşları karşılayamama olasılığına karşılık bu tutar tedbir olarak belirlenmiş bir fona aktarılmaktadır.
Bir başka hususta şudur ki istisnasız bütün OECD ülkelerinde; fonlu/fonlanmış emeklilik sistemleri, çalışanların emeklilik güvencelerini beslemekte, fonlu emeklilik sistemleriyse katılıma dayalı işveren tabanlı veya bireysel hesaplı olabilmektedir. Bu ayrımı ülke bazında örneklerle açıklamak daha net bir tablo sunmamızı kolaylaştıracaktır:
– İşveren bazlı fayda esaslı zorunlu emeklilik planları: Güney Kore, Hollanda
– İşveren bazlı fayda esaslı gönüllü emeklilik planları: Kanada, Almanya, Japonya, İngiltere ve ABD,
– İşveren bazlı katkı esaslı zorunlu emeklilik planları: Avustralya, Hong Kong, Çin, Singapur,
– İşveren bazlı katkı esaslı gönüllü emeklilik planları: Fransa, Polonya, Slovak Cumhuriyeti
– Otomatik katılımlı zorunlu emeklilik planları: İtalya, Yeni Zelanda, Türkiye
– Zorunlu bireysel emeklilik planları: Şili, Meksika
– Gönüllü bireysel emeklilik planları: Çek Cumhuriyeti.
Evet, emeklilik sistemlerine böylelikle kısaca değindikten sonra sıra geldi meselenin özündeki yakıcı soruyu sormaya: Günün sonunda kıdemli vatandaşlarımızın ellerine geçen para ne kadar ve bunun dünyada cari uygulamalarla kıyaslanması sonucunda nasıl bir manzara ortaya çıkmakta?
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki istatistik kitabımızın ilk bölümü şu manidar alıntıyla başlardı: “Yalanlar üçe ayrılır; küçük yalanlar, orta büyüklükte yalanlar ve istatistik.” Dolayısıyla, ülkemizdeki emekli maaşlarının OECD ortalamasının üzerinde olduğunu insanı dehşete düşüren bir rahatlıkla ifade edebilen bazı yetkili ve etkili kişilerin bana sorarsanız bilerek ve isteyerek çarpıttığı bir büyük yalan… pardon, istatistiğe yer vermenin tam sırası.
Efendim; çalışılan dönemde alınan maaşa göre emekli maaşının oranı bakımından Hollanda, Türkiye ve Hırvatistan; %101, % 102 ve %129 oranları ile dünya lideri konumunda. Bu oranın OECD ortalaması %63, AB ortalaması %71, İngiltere için güncel oranıysa sadece %29. Bu durum son derece parlak, olumlu ve hatta – haydi bizde koroya bıyıklarımızın altındaki tebessümü koruyarak katılalım – “Dünya Bizi Kıskanıyor!” söylemine hak verdiren bir manzaraya işaret ediyor, değil mi?
Açıkçası maalesef kazın ayağı hiç de öyle değil. Zira Türk emeklisi Türkiye’de çalıştığı dönemde aldığı maaşın %101’i kadar emekli maaşı alıyor; yani asgari ücret olan 1.603 TL maaş alarak çalışan bir Türk işçisi emekli olunca – sıkı durun! – 1.619 TL emekli maaşı alıyor. Şimdi bu rakamı nasıl değerlendirmemiz gerektiğine karar verebilmek adına bu bağlamdaki en düşük oran olan %29’a sahip olan İngiltere’yi ele almak çarpıcı bir sonuç verebiliyor. Şöyle ki %29 çalışan maaşı / emekli maaşı oranına bakıldığında Türkiye’nin üçte biri bir oranla “sürünen” konumunda görünen İngiltere’deki asıl durum aslında farklı bir nicelikte. Bir İngiliz çalışan ülkesinin asgari ücreti olan 1.568 Sterlin ’in emekli olunca en kötü halde bile %29’unu alıyor; yani 3.183 TL; çoğu İngiliz emeklinin sahibi olduğunu yakinen bildiğim kira, fon yatırımı, yarı zamanlı basit işlerden elde edilen gelirler hariç tabi ki. Bir başka ifadeyle bir İngiliz emeklisi, bizim emeklimizin neredeyse elifi elifine iki katı bir emekli maaşı almakta. Sözün özü; üzülerek ifade ediyorum ki uçan da belli, emekleyen de. En hazini bunları bilmesine rağmen atıp tutan da…
Hayatımızın unumuzu eleyip eleğimizi duvara astığımız çağında bizleri bekleyen olası, olasıdan ziyade mukadder senaryonun “sinopsisini” okuyunca, şahsen ben çok heyecanlanamadım ve hatayı kimler nerede yapıyor ve kimin kastı kime düşünmeye başladım.
Ne dersiniz; ustalara saygıdan ziyade hürmetsizlik mi gösteriyoruz ne?