Yükleniyor...
ABD, AB ve AKP’nin pamuklar içinde koruyup kolladığı “demokrat” lakaplı eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök nihayet “tanıklık” yaptı. Tabii bade harab-ül Basra. Sadece Basra değil, TSK ve Türkiye harap olduktan sonra…
Yüzlerce asker yapılmamış darbeden yıllarca hapiste, yineyapılmamış darbeye yardım iddiasıyla onlarca gazeteci, yazar, aydın, bilim adamı hala Silivri zindanlarında çürürken Özkök lütfen gelip, şiir gibi konuştu. Yine “var da diyemem, yok da diyemem” tadındaydı söyledikleri. Onları geçiyorum. Aslolan 1 Mart tezkeresiyle ilgili ‘itirafları’ydı sanki.
Türkiye-ABD ilişkilerinde birçok şeyin miladının Irak işgâlini öngören 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesi olduğu, Ergenekon davalarının da askerinden aydınına Türkiye’nin milli güçlerinin tasfiyesine yaradığı malûm. İktidar yandaşları bile bu operasyonları ABD-NATO’nun yaptırdığını kabul etti, açıkladı. Ama bu tespit, Oda Tv davası iddiannamesinde suç olarak yer aldı. Biz Oda Tv’ciler, “Ergenekon operasyonlarını ABD ve NATO’nun yaptırdığı” algısını oluşturmuşuz!..
Bu temel tespitten sonra Hilmi Özkök’ün mahkemede 1 Mart tezkeresiyle ilgili söylediklerine dönersek; ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, Özkök’ten hükümete baskı yapmasını istemiş. Diyor ki: “Ancak ben baskı yapmadım. Görüşmelerde tezkerenin geçip geçmemesine ilişkin güvenlikle alakalı görüşlerimi söyledim. Baskı yaparak siyasi kararı etkileme yoluna gitmedim. Sadece güvenlik boyutu konusunda Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a bilgi verildi“…
ABD o kadar kızdı ki Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirdi. Ne Özkök ne de AKP iktidarının gıkı çık(a)madı. Çuval operasyonunu Albay Mayville’le birlikte düzenleyen isim Wolfowitz’di. Bay Wolfowitz hızını alamadı, o günlerde CNN Türk’e bağlanıp, şunları söyledi:
“Türkiye: ‘Hata yaptım.’ demeli. Askerler kendilerinden beklenen güçlü liderliği gösteremediler. Belki ileride bir gün Türk askerinin de Irak Barış Gücü’nde yer alması mümkün olur. Ama şu anda o noktada değiliz. Türkiye, Suriye ve İran’la ilişkilerini bizimle eşgüdüm içinde sürdürmelidir.“
Unutanlar için yeniden hatırlatalım; O dönemde yasaklı olduğu için Başbakanlık koltuğuna oturamayan Erdoğan tezkerenin çıkmasını isterken, Başbakan olan Abdullah Gül ile TBMM Başkanı Bülent Arınç AKP Grubu içinde tezkerenin çıkmaması yönünde kulis yaptılar. Hatta Gül:”Tezkere kabul edilmediği için tüm dünyanın takdirini kazandık. Türkiye’ye bakışları değişti.” diye övündü. Ancak kapalı kapılar ardında sadece tezkerenin çıkmaması değil, birçok açılımın yapılmamasından TSK ile Türk milliyetçilerini sorumlu tutup ABD’ye yakındıkları duyuldu. Ergenekon operasyonlarının da işte bu suçların sonucu olduğu algısı yerleşti, ABD ve NATO’nun operasyonlardaki yeri sorgulandı, yapılan anketlerde Türklerin bu müttefiklere güveninin dibe vurduğu görüldü.
Şimdi gelin, Özkök’ün sözlerini mantık terazisine koyalım:
Ergenekon davalarının da 1 Mart tezkeresinin intikamı olduğu iddia ediliyor, değil mi? Bu durumda en önce Özkök’ün tutuklanması gerekirdi herhalde. Öyle ya, ABD’nin hükümete baskı yapması teklifini reddeden bizzat o. Bu operasyonlara dahil edilmediğine, hatta her daim korunup kollandığına göre de çıkan sonuç veya alınan mesaj şu olur:
Demek ki, Ergenekon operasyonlarının arkasında ABD-NATO yok’muş!.. Günahlarını almışız!..
Arkadaşları için “acı çektiği” halde iş işten geçtikten, insanların yılları çalındıktan, TSK ve Türkiye dizayn edildikten ve dahi Wolfowitz’in ifadesiyle artık Türkiye,“Suriye ve İran’la ilişkilerini ABD ile eşgüdüm içinde sürdürdüğünü” ispatladıktan sonra Silivri’ye giden Hilmi Özkök’ün tanıklığının gizli amacı, dolaylı yoldan ABD’yi ‘AK’lamak olmasın sakın?!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…