Şaibeli işler

Acayip bir döneme denk geldik vesselam. İnsanları, içlerindeki vahşi duygular yönetiyor; insanlık bitti, vicdanlar karardı, kalpler pas tuttu, ahlak bitik, güven yitik… Bencillik, sabırsızlık tavanda; herkes ben bilirim, benim bildiklerim en doğrusu havasında… Sevgi yok, saygının dibini sıyırmışız…


Paylaşın:

Marketten çıkmıştık. Küçük, şeffaf pazar poşeti 450 TL civarı tutmuştu. Pazar poşeti ama öyle dolu da değildi. Sadece iki üç parçaydı aldığımız. Her şey ateş pahası olmuş. O ateş de söneceği yere gittikçe harlanıyor. Üniversite sınavına hazırlanan oğlumla birlikte arabamıza bindik, eve doğru ilerlerken, aldıklarımızın fiyatları ne kadar artmış filan diye konuşuyorduk. Ben parça tavuğun, peynirin fiyatından bahsederken o da atıştırmalıkların, gofretlerin fiyatından yakınıyordu. “-di”li geçmiş zaman kullanıyorum çünkü anlattığım hadise, Mayıs sonunda, okullarda mezuniyet törenlerinin yapıldığı dönemdeydi. Biz böyle yakına yakına giderken uzakta, yol üstünde bir kalabalık, polis aracı olduğunu tahmin ettiğim araçların tepe lambaları dikkatimi çekti ki o sırada önümüzden de iki tane polis aracı gidiyor, karşıdan ambulanslar geliyordu. Oğluma “Kaza olmuş herhâlde, inşallah yayaya filan çarpmamışlardır ama kalabalığa ve karşıdan gelen ambulanslara  bakılırsa tek kişilik bir olaya benzemiyor ya hadi hayırlısı yaklaşınca anlarız.” dedim. Yaklaştıkça gördük ki kalabalık yol üzerindeki Kredi Yurtlar Kurumu kız öğrenci yurdunun önünde ama yolda bir şey yok. Araç kalabalığının yanı sıra insan kalabalığı da dikkat çekiyordu. Kız yurdu olduğu için ilk aklıma gelen; kızlardan birisinin sevgilisi tarafından -çok sevildiği için- katledildiğiydi. Malum, ülkemizde çok sevilmenin sonu ölüm. Bir zamanlar, sevenler “ölesiye” severken, “öldüresiye” seviyor artık. Önümüzden giden birkaç meraklı araç şoförü gibi biz de yurdun az ilerisindeki minibüs durağındaki şoföre ne olduğunu sorduk. Bir öğrenci, 5. kattan atlamış ve vefat etmiş. Sebebi neydi bilmiyoruz. Kim bilir ne derdi vardı. Biz ülkece gençlerin intiharına da alıştık. Üniversite çağında çocuğu olan bir anne olarak, aklıma hemen ailesi geldi. Çok üzüldüm.  Anlık bir kararla canına kıymak, başkasının canına kıymaktan daha zordur diye düşünüyorum. Sonuçta can tatlıdır. Gencecik kız, düşerken ne hissetti? Yere düşmek üzereyken pişmanlık duydu mu? Dünyadan sevdiklerinden vazgeçecek kadar ne yaşadı ki bu çocuk, çocuklar, çocuklarımız, gençlerimiz…

Annemle paylaşınca “Kızın namusuna bir şey yapmışlardır.” dedi. Öyle bir şey varsa canına kıymasına fırsat kalmıyor, tecavüz edip öldürüveriyorlar. Kesip doğruyor ya da benzin döküp yakıveriyorlar… O kadar kolay ve olağan yani bu işler… Gözü dönmüşler için insan, hayvan fark etmediği gibi cinsiyet ve yaş da fark etmiyor. Sonradan öğrendim ki intihar eden kız aile baskısı altında büyümüş, başka bölümde okumak istediği hâlde ilahiyat fakültesine gönderilmiş vs… Kim bilir ne hayalleri vardı. Her gün oradan geçerken tanımadığım o kız gözlerimin önüne geliyor. O çocuğu da ailesi çok sevmiş; psikolojisini bozup öldüresiye!

Mutlu şehirler nasıl mutlu!

Başka konuları bilmem ama gündemin değişmesi, değiştirilmesi konusunda diğer ülkelerin bizi kıskandığı kesin. Gündem takip etmekten başımız da normal dönmeyi bıraktı, fırıldak gibi dönüyor. O kadar dönmeye rağmen yine de yetişemiyorum “gündemlere”. Bütün olan biteni, ülkece başımızdan geçenleri düşündüğüm zaman, nasıl normal bir şekilde yaşayabildiğimize de şaşırıyorum doğrusu. Normal kafayla çekilecek şeyler değil. Son yıllarda artan antidepresan satışı sayısının sebebi de bu olsa gerek. Şurada rastladığım haberde, Sağlık Bakanlığı’nın 2021 yılında yayımladığı ‘Sağlık İstatistikleri Yıllığı’na göre, Türkiye’de antidepresan kullananların nüfusa oranı 2010’da yüzde 33 iken, 2021’de yüzde 53’e ulaşmış ve 2024 yılında yüzde 60’lara yaklaştığı yazıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yaptığı Yaşam Memnuniyet Araştırması sonuçlarını paylaşıyor ve Türkiye’nin en mutlu illerini açıklıyor. Sinop genelde birinci çıkıyor sanırım. Afyonkarahisar bu yıl ikinci sırada yer almış. Yaşadığım şehir olduğu için biraz şaşırdım. Çünkü sokaklarda insanları görüyorum, çoğu asık suratla geziyor. Acaba “gizli şeker” gibi gizli mutluluk mu var insanlarda! Baktığında, yüzünden, hâlinden tavrından belli olmayan, sorup soruşturunca ortaya çıkan bir mutluluk. Başka bir ihtimal, araştırma yapanlar, antidepresan kullanan insanlara mı denk geliyor hep! Yıllar önce bir arkadaşım vardı çeşitli, geçerli sebeplerden dolayı antidepresan kullanan. Bir gün dedi ki “Bugün mutluluk ilacımı içmedim.” Son zamanlarda tanıdığım kişilerden de mutlu olmak için adı geçen ilaçları kullananları sık duyuyorum.  Acaba, en mutlu iller listelenirken, en mutlu illerdeki antidepresan kullanım oranıyla ilgili de bir araştırma yapılsa nasıl olur? Yapılmış mı diye biraz araştırdım ama böyle bir şeye rastlamadım. Bence mutlaka yapılmalı.

Örnek alınacak insanlar

Dünyanın öbür ucundaki insanlarla bile kolayca iletişim sağlanabilen bir çağdayız. Sosyal medya denen, gerçekte kimin ne olduğu belli olmayan, sahte mi gerçek mi olduğu anlaşılmayan hayatların yaşandığı ortamlarda herkes etkileşim peşinde. İnsanlar birbirlerini ya da birilerini etkileme, beğenilme yarışında. Bazıları da buralardan para kazanma derdinde. Sırf bu yüzden, ailelerin en mahrem görüntüleri bile gözler önüne seriliyor. Anne babalar çocuklarını bile hiç çekinmeden bu hırs için kullanabiliyor. Genelleme yapmak istemiyorum ama gençlerimizin çoğu bu mecralardaki “fenomen” denen, bana göre çoğu travmatik karaktere sahip kişilerin ışıltılı gördükleri yaşamlarına özenip helal-haram demeden çok para kazanma derdinde. Böyle kişilerin takipçi sayıları, saygın sanat ve bilim insanlarımızdan kat kat fazla. Mesela kara para aklamaktan alınıp her nasılsa serbest bırakılan travmatik tiplerin takipçi sayısı yine sosyal medyada gündem oldu. Bırakıldıktan sonra artmış sayı ve yedi milyon civarına gelmiş. Medyatik profesörlerimizden İlber Ortaylı’nınkine bir bakayım dedim, dört buçuk milyon kadar. Medyatiği bu kadar takip ediliyorsa diğerlerine bakmaya içim el vermedi. Hatta cumhurbaşkanımızın hesabına baktım korkarak, şükür ki onunkini geçememişler. Bu görgüsüz travmatik fenomenlerimizin takipçileri, maaşlı avukatlarından daha çok savunma yapmış. Bu güçlü savunmalardan sebep mi salıverildiler acaba! Nasıl kazanıldığı belli olmayan -ya da olan- paraları nispet yaparcasına insanların gözüne soktukları için alındılar sanırım. Bundan sonra kazandıklarını insanların gözüne sokmamak kaydıyla da çıkarıldılar. Aslında paranın nasıl kazanıldığı, nereden geldiği sorun değil; sorun, haset insanların gözünün kalması, kıskançlıktan çatlaması… Ama iyi ki çıkarıldılar bunları, yoksa gençlerimiz hayal kırıklığı ve büyük bir idol kaybı yaşayacaktı… 

İyi tarafından bakalım

Sosyal medyanın iyi tarafları da var tabii. Mesela bu tipler serbest kaldığında, eskiler deşelenip bir zamanlar baklava çaldı diye tutuklanan çocuklar, zabıtalarca tezgâhları parçalanıp tartaklanan seyyar satıcılar vb. görüntülerini ortaya seriliveriyor. Hayatımızın normalleri hâline gelen kayıp çocuk vakalarını sosyal medya, özellikle X’teki başlıklardan öğreniyoruz. Gerçi orada göremediğimiz ne çok kayıp çocuğumuz var kim bilir! Mutlu illeri her yıl sektirmeden listeleyen TÜİK, yıllardır kayıp çocuk istatistiği veremiyormuş. Son sekiz yıldır kaç çocuk kayboldu bilinmiyormuş. Haberi buradan okuyabilirsiniz. Bir iki haftadır X’teki başlıklarda, Narin cinayeti ile ilgili konular ve kişiler yer kaplıyor. Ardından, Sıla ve Yusuf geldi, ne yazık ki bunlar da son olmayacak gibi. Narin ile ilgili sürekli değişen başlıklara bir yenisi eklenmiş “imam” diye. Olayla ilgili sorgulanan köyün imamının telefonunda, içlerinde kendisinin de olduğu uygunsuz görüntüler varmış. Daha önce de buna benzer imam haberleri duymuştuk. Bunların hepsi imamların aldıkları maaşlarda gözü olan dış mihraklar tarafından uyduruluyor zahir. Zavallı Narin’in ailesi de dış mihrak açıklaması yaptığına göre. Gerçi görüntüleri reddetmemiş imam efendi ama olsun o da baskı altında kabul etmiştir. Hurileri düşüne düşüne mi bu hâllere düşüyor bunlar acaba? Önüme çıkan imam videolarının çoğunda hurileri nasıl elde edeceklerini anlatıyorlar. Bir de bağıra bağıra kızgın bir şekilde konuşuyorlar nedense. Öyle konuşunca daha inandırıcı mı oluyor nedir. Peki, bu imamların arkasında namaz kılınır mı? Bence kılınmaz, çünkü şaibeli durumlar var.   

Acayip bir döneme denk geldik vesselam. İnsanları, içlerindeki vahşi duygular yönetiyor; insanlık bitti, vicdanlar karardı, kalpler pas tuttu, ahlak bitik, güven yitik… Bencillik, sabırsızlık tavanda; herkes ben bilirim, benim bildiklerim en doğrusu havasında… Sevgi yok, saygının dibini sıyırmışız…

Şu yapay zekâ dünyayı ele geçirse rahatlarız belki… 

 

Yazar

Fatma Zehra Okur Cerit

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar