Şehit öğretmenlerimiz

Başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, adını sayamadığımız tüm şehit öğretmenlerimiz gıyabında, öğretmenlerimizin bu gününü kutluyoruz. Kaybettiğimiz öğretmenlerimizin de hatıralarını saygı ile yâd ediyoruz.


Paylaşın:

24 Kasım Öğretmenler Günü…

Dünyanın en kutsal mesleği sıralamasında ilk sıra kuşkusuz öğretmenliktir. Çünkü ister doktor olun, ister mühendis ya da öğretmen, size mutlaka bir öğreten vardır. Anne ve babamızdan sonra bizi hayatla ilk tanıştıran öğretmendir. Onunla kalemi, kâğıdı, harfleri, heceleri, sözcükleri ve cümleleri keşfederiz. İyi ile kötüyü, aydınlık ile karanlığı ayırt etmeyi öğreniriz. Düşünen, sorgulayan, okuyan, araştıran fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller, cehaletin, feodalitenin, kötülüğün, bağnazlığın, yobazlığın en sevmedikleridir.

Bugün öğretmenliğin fazileti ve kutsallığı adına güzel sözler sarf edilecek. Çiçekler ve hediyelerle öğretmenlerimiz sevindirilecek. Ama öğretmenlere saygı ve sevgi duyan büyük bir kesim olduğu gibi, öğretmenlerden öldürecek kadar nefret eden bir caniler topluluğu da var: PKK. Çoluk çocuk demeden canımıza kastediyor. Boğazımızı düğüm düğüm eden kayıplarımız da var. Öğretmenlerimiz… Mürtecilerin canına kıydığı Mustafa Fehmi Kubilay’dan Türk milletinin birliğine göz diken ırkçı teröristlerin katlettiği Necmettin Yılmaz’a… Beşikten mezara… Sadece birkaçına yer verebileceğimiz Türkiye’nin şehit öğretmenleri. Başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, adını sayamadığımız tüm şehit öğretmenlerimiz gıyabında, öğretmenlerimizin bu gününü kutluyoruz. Kaybettiğimiz öğretmenlerimizin de hatıralarını saygı ile yâd ediyoruz.

Nuriye Ak 11 Haziran 1993

25 yaşındaydı. Adı gibi aydınlık dolu, ışık saçan bir Türk kadınıydı Nuriye. Diyarbakır Merkez Buçuktepe Köyü’nde ilköğretim okulu öğretmenliği yaparken, bölücü, ırkçı terör örgütü PKK tarafından oturduğu lojmanda 11 Haziran 1993’te şehit edildi. Nuriye bir kadındı, zayıftı, eli kanlı alçaklara göre.  Bedenini yok ederek onun adını, cehaleti kalemiyle boğan aydınlığını sileceğini sanan zavallılara inat ölümsüz oldu. Şehitlerin ebedî istirahatgâhı Çanakkale’mizin şehit öğretmeni oldu. Nuriye öğretmen de artık vatan toprağına emanet.

Yaşamasına izin verilseydi, kim bilir kaç çocuğumuzu daha terörün kanlı pençesinden kurtaracaktı. Öğretmenler gününü kutlayamayan, yaşama hakkı elinden alınan Nuriye öğretmen, aziz ruhun şad olsun!

Bayram Tekin 25 Ekim 1993. Soykırıma tâbi tutulan aile

Kırşehir’in Çiçekdağı’nda, 18 Nisan 1964’te baharın coşkun günlerinde gözlerini dünyaya açtığında, ailesine bayram sevinci yaşatmıştı. Bozkırın kavruk, yüreği vatan sevgisi ile dolu Türk çocuklarından biriydi. Üstelik hem bilime hem de öğretmenliğe âşıktı. Türkiye’nin hiçbir köyünde çocuklar bilimden, bilgiden uzak kalmasın, karanlıklara hapsolmasın diye, eşiyle birlikte terörün en azgın zamanlarında, terörün en yoğun olduğu yerlerden birine öğretmen olarak gitti. Yakmaya çalıştığı aydınlığın ateşini, 25 Ekim 1993’te Bitlis’in Yolalan beldesine bağlı Düzköy’de PKK’lı teröristlerin kurşunları söndürdü. Bu dünyadan hayalleri yarım kalarak, gözleri önünde 8 aylık hamile karısı ve 3 yaşındaki kızının katledildiğini görerek mahzun gitti. Bir ailenin soyunu kurutmak denir ya Bayram Tekin sadece katledilmemişti, yapılan tam da buydu.

Yasemin Tekin, 29 Temmuz 1962 yılında, Osmaniye’nin sarı sıcak günlerinde, güneşe bile kıskançlık hissettirecek kadar iç ısıtan bir neşe ile aileye katıldı. Adı gibi Yasemin mi kokuyordu, annesi yasemin gibi güzel, berrak, insanın içini ferahlatan aydın bir Türk kadını olsun diye mi bu adı koydu bilinmez. Avuçlarıyla içirdiği aydınlığı 25 Ekim 1993’te, Bitlis’in Düzköy’ünde PKK’lı teröristler kurşunlarıyla söndürdü. Üstelik dünyaya getireceği bir Türk çocuğuna da 8 aylık hamile idi öldürüldüğünde.

Betül Tekin, 1990 yılında onurlu, faziletli eğitim neferi Tekin ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Onurlu, namuslu, faziletli, iffetli kadın demekti Betül. Anne ve babası, insan, adıyla yaşar düsturuyla mı bu adı verdi bilinmez ama 25 Ekim 1993’te, daha 3 yaşında iken doğmamış kardeşi, annesi ve babasıyla birlikte PKK’lı teröristlerin kurşunlarıyla öldürüldü Bitlis Düzköy’de. Adına yaraşır onurlu, faziletli bir hayat kurmasına, alçaklar müsaade etmeden 3 yaşında, ekmek kırıntılarını boğazına dizerek katlettiler dünyalar güzeli Betül’ü.

Bir aileyi âdeta soykırıma tâbi tutarak bölücü ve ırkçı terör örgütü PKK katletti. Bayram öğretmenim, Yasemin öğretmenim size soykırım uygulayan teröristlerin adı kıyamete kadar lanetlenecek. Aziz ruhunuz şad olsun! Adınız Türk milletinin belleğinde ölümsüzlük şerbeti içti.

Neşe Alten 26 Ekim 1993, Diyarbakır, Bismil,

1972 yılında Tekirdağ Şarköy’de dünyaya geldi Neşe. Mahzun ve masum gülüşlü, beyaz tenli, al yanaklı, Trakya’nın neşesini gözlerinin içinde taşıyan soyadına yaraşır pırıl pırıl bir Türk kadını. Türkiye’nin aydınlık yüzü olarak babasını da alıp Edirne’den Diyarbakır’a koşa koşa gelen Neşe, terör çocukların kaderi olmasın derken, hayatı Türkiye’nin kederi olan Neşe. Gülüşü bir fotoğraf karesinde soluklaşan, bir musalla taşında duası edilen, hayatı 21 yaşında, öğretmenliğinin 26’ncı gününde soldurulan, öldürülen Neşe.

Alten ailesinin en küçük kızı olan Neşe, öğretmen olmak istiyordu. İlk ve ortaokul eğitiminden sonra Sinop Öğretmen Lisesi’ni, ardından Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesini kazandı. 1993 senesinde, henüz yirmi bir yaşında gencecik bir öğretmen adayı olarak mezun oldu. Sinop Öğretmen Lisesi’nde iken 1986 yılında, 24 Kasım Öğretmenler Günü için hayâllerini bir kâğıda şöyle yazıyordu: “Ben tükenmez olayım, tüm insanlara, yolculara yeteyim istiyorum. Korkuyorum bazı geceler, karanlık geliyor her yer bana, karanlık çok karanlık. Üşüyorum yatağımda. O zaman unutayım diye, avunayım diye annemi, babamı, kardeşlerimi düşünüyorum. Yurdumu, binlerce şehidin kanıyla sulanmış yurdumu düşünüyorum.” Nerden bilebilirdi ki birkaç yıl sonra kendi kanının da aziz vatan toprağını sulayacağını.

Ataması, Bismil’e çıkınca ailesi gitmemesi için ısrar ettiyse de Neşe öğretmen “Bayrağımın dalgalandığı her yere giderim.” deyince babası da “Seni yalnız göndermem.” diyerek kızıyla birlikte Diyarbakır’ın Bismil ilçesi Çavuşlu köyüne gitti.

Çavuşlu Köyü’ne ulaşıp görev yapacağı okula gittiğinde okulun hâli içler acısıydı. Köy muhtarı ve köyün ileri gelenleriyle konuşup eksikleri gidermek, sınıfı onarmak, okulu okul yapmak için yardım isteğinde bulundu. Köyün ileri gelenlerinden isteği, usta bulmalarıydı. Üstelik masraflarını kendisinin karşılayacağını da söylemişti. İlk maaşının önemli kısmını ustalara verip kalanını da borçlandı. Hani aşiretlerin eskiden beri hüküm sürdüğü, düğünde, sünnette, doğumda kilolarca altının takıldığı kültürde, kendi cebinden, kıt kanaat maaşından okulun eksiklerini gideren onlarca öğretmenden biriydi sadece, Neşe. Tıpkı 9 Haziran 2017 günü Batman’da şehit edilen öğretmen Şenay Aybüke Yalçın, 16 Haziran 2017’de Tunceli’de kaçırılarak 21 gün sonra şehit edildiği anlaşılan öğretmen Necmettin Yılmaz gibi.

Harabe hâldeki binayı kendi imkânlarıyla öğrencilerinin okuyabileceği bir okul hâline getirdi. 26 Ekim 1993 akşamı PKK’lı teröristler Neşe öğretmenin babasıyla birlikte yaşadığı evin kapısını “Açın, köydeniz. Hoca hanıma bir şey soracağız.” diyerek çaldılar. Genç öğretmen ve babası kapıyı açtıklarında karşılarında silahlı teröristleri buldular. PKK’lılardan biri, Neşe’nin babası Hasan Alten’i “Biz kamuoyuna açıklama yapmadık mı? T.C.’nin hiçbir öğretmenini, Kürdistan’a sokmayacağız, demedik mi?” diye silahla tartaklayarak yere düşürdü. Ve kızının gözleri önünde silahı kafasına dayayarak Neşe’nin babasını şehit ettiler. Neşe Öğretmeni köyün çıkışına kadar yerde sürüklediler. Önce sol göğsüne 5 mermi, sonra sağ göğsüne 5 mermi sıkarak, onu vahşice katlettiler.

Türk’ün neşesini, Neşe’nin neşesini öldürdüler. Hasan Alten ve Neşe Alten, ruhunuz şad olsun!

Buminhan Temizkan ve beş yiğit, 11 Eylül 1994

11 Eylül deyince aklınıza sarkık bıyıklı, gül yüzlü Buminhan öğretmen yerine İkiz Kuleler mi geliyor? Öyleyse “Vah gidene!” dememek için bu tarihi milat kabul edelim belleğimizde. Gök renkli, açık mavi gözlü Türk, adını taşıyan yiğit, sarkık bıyıklı Buminhan ve 5 öğretmen arkadaşı akşam yemeği için bir araya gelmişti Tunceli Mazgirt Darıkent’te. 6 erkek öğretmen o kara gecede sadece karnını doyurmak istemişti.

Tunceli terörün yoğun olduğu bir ildi. Burada üstelik tek bir terör örgütü de yoktu. Buminhan ve arkadaşları, birkaç terör örgütünün yuvalandığı, Türk ve Türkmen şehrine umut olmak istemişlerdi sadece. Çocukların eli silah tutmasın, dağ başlarında çakallara yem olmasın, bilimin, kalemin izinde, mutlu ve yaşanabilir bir hayatları olsun diye mücâdele ediyorlardı. Dışarıdan destekli içeriden beslemeli katil sürüsü PKK’ya karşı, ellerinde kalemden başka bir şey yoktu.

Son akşam. Dağ başında bir lojmanda eşinden ailesinden ayrı 6 erkek öğretmen, gurbette ne temin edebildilerse onunla karınlarını doyurmak için sofraya oturmuştu. Son sofra. Ali İhsan Çetinkaya, Metin Kaynar, Mustafa Karınca, Rüstem Şen ve Vedat İnan’la birlikte sofrada iken evleri basıldı. Sofradan kaldırılıp lojmanın önüne çıkarılıp otomatik tüfeklerle taranarak şehit edildiler. Bugün 11 Eylül Türkiye’de Şehit Öğretmenleri Anma Günü olarak kabul görüyorsa, açık gök mavisi gözlü, Türk adının hakkını aziz bedeni ile veren Buminhan ve beş öğretmen sayesindedir.

Buminhan’ı ve sayısı yüzlerle ifade edilen tüm şehit öğretmenlerimizi unutturmak istemeyen ağabeyi Gökhan Temizkan, 11 Eylül’ü Şehit Öğretmenleri Anma Günü olarak kabul ettirdi. 11 Eylül’ü böyle de hatırlayalım mı? Buminhan Temizkan, Ali İhsan Çetinkaya, Metin Kaynar, Mustafa Karınca, Rüstem Şen ve Vedat İnan öğretmenlerim, aziz ruhlarınız şad olsun!

11 Ekim 1994. Nurullah Saraç ve 3 kahraman

Karadeniz’in iyot kokan dağları, her daim ağlamaya meyilli bulutları altında yarpuz tarlalarında, piretün toplayarak büyüdü Nurullah. Anadolu’nun cefakâr tüm kadınları gibi; üreten, ürettiği ile evini geçindiren, çocuklarını büyüten annesinin hayâli olan ama gerçekleştiremediği öğretmenliği seçmişti. Karadeniz’in en kuzeyinden Erzurum’un Tekman ilçesinin Taşkesen Köyü’ne bir eğitim neferi olarak gitti. 28 yaşındaki Muğlalı Ersoy Yorulmaz, 27 yaşındaki Trabzonlu Ali Bulut, 26 yaşındaki Silifkeli Ragip Köse’yle birlikte evlerinden çıkartılarak 11 Ekim 1994’te acımasızca katledildiler. 4 öğretmenin aziz naaşlarından her birinin bedeninde 35 adet olmak üzere toplamda 140 kurşun çıkartıldı. Nurullah, memleketindeki hastanenin morgundan al bayrağa sarılı tabut ile alınıp musalla taşına usulca bırakılırken yüzlerce öğrenciye, şehide saygı duymak nasıl olur, kendi defin merasimiyle öğretmeye devam ediyordu.

Bir insanın, üstelik tek gayesi okuma yazma öğretmek olan bir insanın yaşamına 35 mermi ile son vermek. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı an. Aziz ruhun şad olsun Nurullah öğretmenim. Seni öldürdüler ama adının verildiği okullar, kütüphaneler, yurtlar her yıl yüzlerce öğrenci ile adını ölümsüz kıldı.

Sinop Gerzeli Nurullah Saraç, Muğlalı Ersoy Yorulmaz, Trabzonlu Ali Bulut, Mersin Silifkeli Ragip Köse öğretmenlerimiz, isimleriniz Türk tarihine altın harflerle yazılı, sizleri unutmayacak unutturmayacağız…

Zeki Ödük, Mahmut Çatalkaya, Erol Ercan, Ali Yıldız, 4 Kasım 1994

Hiç hak etmediği hâlde sanki terörün yatağı gibi zihnimize kazınmak istenen kadim şehir, Mardin. Sayısız acıya, sevince, kedere tanık olmuştur elbette. Zeki Ödük de Mardinliydi. Karanlığa inat aydınlık tarafta olmayı seçmişti Zeki. Aydınlığa ulaşmanın, 7 başlı 7 düvel ile mücadele edebilmenin yolunu öğretmen olup, insanları eğitmekte bulmuştu. 4 Kasım 1994’te karanlığın, kötülüğün, bölücülüğün temsilcisi PKK, Mardin Savur’da yollarını kesti. Ali Yıldız, Mahmut Çatalkaya ve Erol Ercan öğretmenlerimizle birlikte arabadan indirilip yaylım ateşine tutularak katledildiler. Mahmut ve Erol öğretmenin şark görevi bitmiş, Batı’daki illerimize tayinleri çıkmıştı. Tayinlerini iptal ettirip “Biz burayı teröre teslim etmeyeceğiz.” diyerek Mardin’de kaldılar.

Savur’da aziz bedenleri toprağa savrulurken, aziz ruhları al bayrak ile şehri selâmlıyor. Zeki öğretmenim; doğduğun topraklar karanlığa, cehalete direniyor. Aziz ruhun şad olsun! Ali Yıldız, Mahmut Çatalkaya, Erol Ercan öğretmenlerim, ruhunuz şad olsun!

1 Ekim 1996, Nesrin Ünügör ve üç ışık daha soldu

Nesrin, gül demektir. Gül gibi insanın içini ısıtan Nesrin, iblislerin, cellatların karanlığa, kötülüğe hapsetmek istediği çocukları, gonca gül gibi tomurcuklandırmak, bilim ışığı ile aydınlatmak istiyordu. Cuma İbiş, Mustafa Sadettin Küçük ve Uğur Gören’le birlikte Diyarbakır Hantepe’de köyün dışına çıkartılarak 1 Ekim 1996’da katledildiler. Kıpkırmızı gül gibi. Al bayrağa kan ve can oldular. Al bayrağın renginin solmasına izin vermediler.

Öldürüleceklerini bile bile korkmadan yürüdüler ölüme, canilerin elinde. Ölümsüzlük şerbeti ile sulanan gonca gülümüz Nesrin öğretmenim ve Cuma İbiş, Mustafa Sadettin Küçük ve Uğur Gören öğretmenlerim, aziz ruhlarınız şad olsun!

Dilay Kerman 4 Eylül 2011

Öğretmen Dilay Kerman Gazi Üniversitesi Görme Engelliler Öğretmenliği bölümü mezunuydu. Mezun olduktan kısa bir süre sonra Komiser Cem Kerman ile evlenmiş aynı yıl Tunceli Rehberlik ve Araştırma Merkezinde göreve başlamıştı.

Kocası Komiser Cem Kerman polis arkadaşlarıyla halı sahada maç yapıyordu. Azıcık eğlenmek, hayata mola vermek Cem Komiserin de hakkıydı. Dilay da biricik sevdiğinin mutlu olduğu anları izleyerek keyif almak istemişti sadece. Hainler hem sahadaki polislere hem de o polislerin eşi olan izleyicilerin üzerine kurşun yağdırdı. PKK ile birileri orada burada masa kurup el sıkışırken 28 yaşında, Tunceli’de şehit edildi Dilay öğretmen. Dilay, hayat arkadaşıyla birlikte, insanlık ve vicdan yoksunlarının kurşunlarıyla ölümsüz oldu. Nurlar içinde uyusun.

Şenay Aybüke Yalçın, 9 Haziran 2017

Oğuzların Alayunt Boyunun Türk yurdu kıldığı Osmancık ilçesinde 1994 yılında doğdu Şenay Aybüke Yalçın. Memur bir babanın kızıydı. Karabağ’da 1993 yılında yaşanan bir olaydan çok etkilenmişti anne babası. Ermeniler, Karabağ’dan kaçabilen siviller için de çeşitli tuzaklar kurmuşlardı. Azerbaycan Türkü küçük bir çocuk, bulduğu oyuncak bebekle hayatını kaybetmişti. Çünkü Ermeniler oyuncak bebeğe bomba tuzaklamış ve bombanın patlamasıyla da küçük kız çocuğu tüm ailesiyle ölmüştü. Adı Aybüke’ydi. Aybüke’nin babası da o küçük kızın adı yaşasın diye Aybüke adını vermişti yeni doğmuş cennet kokulu kızına. Nereden bilebilirdi ki kaderlerinin benzeyip, iki Aybüke’nin de ölümsüz olacağını.

Öyle ya ölümsüz kılındığı Batman’da, Aybüke gelincik anlamında kullanılıyor. Şehitliğin çiçeği Aybüke.

Tarihî İpek Yolu üzerinde Koyun Baba Köprüsü, Başpınar ve Karaca yaylalarında yankılandı Aybüke’nin o dupduru sesi. Kızılırmak üzerinde allı turnalara az selâm vermedi dilindeki türkülerle. Cıvıl cıvıl bir çocuktu adı gibi Şenay. Babası onun çocukluğundan beri Atatürk’ün öğretmenliğini örnek aldığını anlatıyordu vefatının dördüncü yıl anmasında.

İzci lideriydi aynı zamanda. 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece, Çanakkale’de 57. Alay şehitliğinde izciler bir gece hayk (kamp) yapar. Sırtlarında “Dedeciğim biz geldik” yazılı kırmızı cepken, başlarında Enveriye kabalakları ile sınırlı sayıda izci, şehit mezarlarının üstüne sarılıp sabaha kadar yatar. Aybüke de iki kez hayk yapmış, 57. Alay şehitliğinde bir şehidimizin mezarına sarılıp sabahlamıştı. Sabahında “Ben de bir gün şehit olacağım.” demişti liderine. Çok değil 2 yıl sonra dediği gibi, şehit oldu.

İsmi Aybüke, bu ismin fazlasıyla Türkçü bir isim olduğu için ölmeyi hak ettiğini bile yazan oldu.  Güzel Aybüke’mizin gülüşünü solduranlara methiyeler yazanlara babasının verdiği cevap ise arşı titretir: “Ben Atatürk’ün izinden giden bir insanım. Evladım, Aybüke’m ‘Bayrağımın dalgalandığı her yer Türk yurdudur, vatanımdır.’ derdi. Bu hadsizliğe büyük Atatürk’ün sözüyle cevap vermek istiyorum. Bu memleket tarihte Türk’tü, şimdide Türk kalacak.”

Batman Kozluk’ta bir öğretmen şehit oldu. Tarih, 9 Haziran 2017, akşam üzeriydi. “Öğretmen oldum ben” tivitini görmeye, okumaya başladık bu haberden sonra.  Birkaç dakikalık videoda “Mağusa limanı, limandır liman, seni öldürende yoktur din, iman” diyen buğulu sesini dinledik Aybüke’nin. Gözümüzde yaş, Azerbaycan’daki Aybüke’den adını alan Aybüke’nin, Aybükelerin kaderine ağladık.

Seni öldürende gerçekten de yok din, iman. Seni öldürende yok vicdan. Aziz ruhun şad olsun Aybüke öğretmenim. Vatanımızda dalgalanan en güzel renkli, güzel sesli al bayrak. Aziz ruhun şad olsun, güzel gülüşlü Aybüke’miz.

Bu kahramanlar; devleti en ücra köye bile götürdükleri, devleti en yoksul evle bile tanıştırdıkları için şehit edildiler.

Mithat Cemal Kuntay’ın dediği gibi.

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

Aziz ruhunuz şad olsun!..

Yazar

Gülcan Havva Eraslan

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar