ŞEHZADE YAVUZ SELİM VE KUTAYİS SEFERİ

22 Şubat 2018 Yavuz Selim 2’inci Bayezid’in şehzadeliği döneminde Amasya’da doğmuştur. Annesi Dulkadiroğlu Şehsuvar Bey’in kızı Gülbahar Hatun’dur. Fatih Sultan Mehmed’in ölümünden sonra padişah olan babası ile birlikte İstanbul’a taşınmıştır.  Dedesinin ölümünden önce de, torunlarını görmek isteyen Fatih’in çağırmasıyla birkaç defa İstanbul’a gitmiş, çocuk yaşta da olsa İstanbul fatihi dedesini tanımak bahtiyarlığına ermiştir. Belirli yaşa […]


Paylaşın:

22 Şubat 2018

Yavuz Selim 2’inci Bayezid’in şehzadeliği döneminde Amasya’da doğmuştur. Annesi Dulkadiroğlu Şehsuvar Bey’in kızı Gülbahar Hatun’dur. Fatih Sultan Mehmed’in ölümünden sonra padişah olan babası ile birlikte İstanbul’a taşınmıştır.  Dedesinin ölümünden önce de, torunlarını görmek isteyen Fatih’in çağırmasıyla birkaç defa İstanbul’a gitmiş, çocuk yaşta da olsa İstanbul fatihi dedesini tanımak bahtiyarlığına ermiştir.

Belirli yaşa gelen Osmanlı şehzadelerinin bir sancağa tayin edilmeleri geleneği vardır. Şehzadeler tayin edildikleri sancaklarda devlet idaresine alışırlar, tecrübe kazanırlardı.

Yavuz Selim Trabzon Sancağına tayin edildi. Uzun yıllar Trabzon valiliği yaptı. Hocası devrinin tanınmış alimlerinden Halimi Çelebi’ydi. Trabzon’a tayin edildiğinde Hoca’sı da onunla birlikte Trabzon’a gitti.

Şah İsmail 1501 yılında Tebriz’i ele geçirmiş, Akkoyunlular Devletine son vermiş, Fırat’la Taşkent arasında uzanan geniş bir alanı hakimiyeti altına almış, Safevi Türk Devletini kurmuştur.

Akkoyunlular Sünni, Şah İsmail Şii mezhebindendi. Hakimiyet sağladığı İran’da Şii mezhebini zorla kabul ettirmek istiyordu.

Şii mezhebini kabul etmek istemeyen Akkoyunlu Türkmen aşiretleri İran topraklarını terk ettiler ve Osmanlıya gittiler. Osmanlı ülkesine gelen Akkoyunlu soylularına en çok sahip çıkan Şehzade Yavuz Selim oldu.

Trabzon, Rize, Türkmen boylarını yerleştirdi.

Trabzon’a sığınan Akkoyunlu Devleti’nin son hükümdarı Sultan Murad’ı sancak beyi olarak Osmanlı hizmetine kabul etti. Oğulları Yakup ve Hasan Mirza’yı maiyetine aldı. (Trabzon’daki Murad Hanzadeler Hasan Mirzadan gelmektedir.)

Şehzade Yavuz Selim’in Akkoyunlu Türkmen aşiretlerine iyi kabul göstermesi, bu Türkmen aşiretlerini Trabzon’la Maçka, Rize ile Sürmene arasındaki boş arazilere yerleştirmesi, Akkoyunlu beylerini devlet hizmetine alması çok önemlidir. Yavuz Selim’in Şah İsmail’den kaçanlara iyi kabul göstermesi ve aşiretleri sancağındaki boş arazilere yerleştirmesi sebebiyle hem nüfus çoğalmış hem de bölge Türkleşmiştir.

Yavuz Selim Trabzon valiliğini boş geçirmemiş, Kafkasya konularını ve İran’daki gelişmeleri günü gününe takip etmiş, iyi değerlendirmiştir.

Gürcü prenslikleri Osmanlı sınırlarını taciz ediyordu. Gürcülerin bu tecavüzleri önlenmeliydi. Gürcistan üzerine üç sefer düzenledi. En meşhuru üçüncüsü olan Kutayis Seferi’dir.

İran’daki gelişmeler de Osmanlı Devleti’nin geleceğini tehdit etmekteydi. İran’dan Anadolu’ya gönderildiği propagandistleri, Şah İsmail’in halka adil davrandığı, devlet işlerini ehil adamlara gördürdüğünü yayıyorlardı. Şah İsmail Anadolu’nun alevi Türkmenlerini yanına çekmek istiyordu.

Gelişmeleri yakından takip eden Şehzade Selim, Safevi tehdidiyle gerektiği gibi mücadele edilmediği düşüncesindeydi. Gerekli müdahale yapılmazsa fitne ve bozgunculukla baş etmek imkansız hale gelecekti.

Gürcistan’a üçüncü seferini yapmak üzere hazırlık yapıyordu. Ulaklarıyla; Sivas, Tokat, Amasya ve Karaman illerine haber gönderdi.

“Gürcü ülkesine akınım vardır. Ganimet elde etmek isteyen gençler ve yiğitler gelsinler…”

Anadolu’nun yiğit Türkmen delikanlıları Şehzade’nin bu davetini kabul ettiler, sefere katılmak üzere Trabzon’a geldiler. Bu gençlerden ayrı bir birlik kuruldu.

Şehzade Selim; Trabzon Sancağı’ndaki askerleri ve gönüllü Türkmen gençlerinin oluşturduğu birliklerle Gürcistan’a girdi.

Önceki seferleri ile Şavşatistan’ı Osmanlı ülkesine katan Selim, Kutayis Seferi ile Gürcü Prensliğini tabiyetine aldı. Bu Prenslik daha önce Akkoyunlu Devletine bağlıydı.

Şehzade Selim Gürcistan Seferleri ile; Posof, Hanak, Ardahan, Çıldır, Narman, Göle, İspir, Tortum, Olur, Oltu, Şenkaya, Ardanuç, Yusufeli ile bugün Türkiye toprakları dışında kalan Ahıska ve Ahılkelek’i Cihan Devletine bağlamıştır.

Gürcistan’ın coğrafyası zorlu ve Gürcüler de savaşçıydı. Zaman zaman Tebriz ve civarına saldırır, yakıp yıkar ve yağmalayıp dönerlerdi. Böyle bir durumda bile Akkoyunlu beyleri Gürcistan’a saldırmayı göze alamaz, barış yolunu tercih ederlerdi.

Şehzade Selim işte bu zorlu ülkeye girdi. Karşısına çıkan Gürcü kuvvetlerini ezdi. Ordugâhını Hopa ile Muratlı arasındaki Apsılah Köyünde kurdu.

Bu arada Hopa’nın kuzeydoğusundaki dağa çıkarak Acaristan’ı seyretti.

Şehzade’nin bu dağa çıkması sebebiyle, sonraları, dağa Sultan Selim Dağı adı verildi. Bugün de aynı isim kullanılmaktadır. (Yılmaz Öztuna, Cilt 1, S.456)

Osmanlı geleneğinde savaşta ele geçen esirlerin beşte biri hazineye kalırdı. Şehzade Selim bu geleneğe uymadı. Hazineye kalması gereken 2000’den fazla esiri de gazilere dağıttı. Bu davranışı Kutayis Seferine katılan gazilerin Selim’e olan bağlılıklarını arttırdı.

Selim, sefere gönüllü katılan Anadolu Türkmenlerinin önde gelen isimlerini huzuruna çağırarak, onlara hitaben bir konuşma yaptı.

Büyük atalarımızdan beri sarayımızda faydalı ve seçkin, pehlivan ve tanınmış yiğitler işten el çekip, kuldan başkasına makam vermediklerinden, ‘kuldan başkasına, devşirmeden başkasına’ vilayet ve ülke halkının yarar dilaverleri kızılbaş gurubuna yönelmekte ve o hanedanla beraber olmak arzusundadırlar diye işitmekteyim. Gürcüler üzerine akın etmeyi bu sebepten istedim ve sizi getirmekten maksadım bu idi. Nazarım sizlerin üzerindedir. Dedelerimizin zamanından beri bize şöyle öğüt verilirdi… Sarayımızda asıl kulumuz, yolumuza can ve baş koyup bize hizmet edenlerdir. Yüksek mevkiler ve makam ve dirlikler onlarındır. Haksüphanehu ve teala ben kuluna devlet bağışlarsa benim bakışlarım ol yiğitlerin üzerine olacaktır. Hüsn-ü iltifatım, yarar ve güzide, kılıç vuran pehlivanlaradır. Kullarımıza niye minnet edelim. Onlar samimi kullardır. İçlerinde Müslüman, adaletli, temiz inançlı, dindar ve iyilikseverleri ileri çekip yükseltmek gerek. Yoksa kuldur diye beceriksizlere, pinti ve alçaklara değer verip değersizi adam etmek padişahlık alameti değildir. Halk ve memleket yiğitlerinden yüz çevirmek olmaz. İnşallah ben bu niyette kararlıyım.

Her biriniz yerli yerinize varıp benim bu tasavvurda ve niyette olduğumu vilayetiniz yiğitlerine, bahadırlarına tembih edip bildirin. Kızılbaşlara yönelip sevmekten ve onlara katılmaktan vazgeçsinler.”

Dedi ve onları uğurladı.

Kutayis Seferine kayılan Anadolu’nun yiğit Türkmen delikanlıları her yerde Gürcü ülkelerindeki gazalarını Şehzade Selim’in kendilerine yaptığı bağışları, temiz ve samimi niyetlerini anlatıyordu. Saz meclislerinde ozanlar “Yürü Sultan Selim meydan senindir.” Diyerek Şehzade Selim için türküler söylemeye başlamıştı, bu türküler İstanbul’da da söyleniyordu.

Yazar

Talat Şalk

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar