Yükleniyor...
Hocam, merhaba bir Kürdün milliyetçilik yapma hakkı var mı? Ben Türk milliyetçisiyim milliyetçilik yaparsam, o da Kürt milliyetçiliği yapabilir mi? Teşekkürler.
“Milliyetçilik yapmak”. Acaba yemek yapmak, banyo yapmak gibi “milliyetçilik yapmak” da denebilir mi? Bence denemez. Milliyetçilik bir tercihtir, bir fikir sistemidir, bir dünya görüşü ve ülke yönetimi anlayışıdır. Bu tercihe, fikir sistemine, dünya görüşüne ve ülke yönetim anlayışına sahip kimse milliyetçidir. Demem o ki, “milliyetçilik yapmak” değil “milliyetçi olmak” daha doğru bir ifade.
Milliyetçilik bir tercihtir, dedim. Bu ne demek? İnsan bir toplum yaratığıdır ve iç içe birçok “toplum birimi” ne birden mensuptur. Küçükten büyüğe ailemizin, geniş aile veya sülalemizin, belki derneğimizin, siyasi partimizin ve nihayet milletimizin, ümmetimizin, (Marxist anlamda) sınıfımızın, v. s. üyesiyizdir. Tarihte bu toplum birimleri arasında klan, kabile, aşiret de sayılabilirdi. İşte “milliyetçilik”, iç içe büyük birimlerden, yani ümmet, sınıf, ırk gibi birimlerden milleti tercih etmektir. Sınıf ve ırkın pek mensubiyet yaratıcı gücü görülmüyor. Fakat Marx ve Gobinau gibi komünist ve ırkçıların iddialarını da göz önüne alabilmek için onları da sayıyorum. Tercihten kastimiz, milletin menfaatini öncelemektir.
19-20 ve nihayet 21. asrın siyasi tarihi millet devletlerinin tarihidir. Bir başka deyişle, millet tercihi objektif tarih ve sosyoloj açısından da tasdik ediliyor. Hatta 19. asırdan eskiye gidince de değişen çok şey olmuyor. Nitekim siyaset bilimci Azar Gat, “Devlet varsa millet vardır” formülünü ileri sürer. Öyle görünüyor ki, millet devletlerinin olmadığı asırlarda millet imparatorlukları vardı. Bugün de başka millet devletleri üzerinde hâkimiyet peşinde millet devletleri var. Bunlara yeni millet imparatorluğu diyebiliriz.
Buraya kadar milliyetçi fikir sistemi ve dünya görüşünün süper kısa özetini verdim sayalım. Geriye milliyetçi ülke yönetimi kaldı. Bunun da birinci maddesi tabii ki ülkeyi, bir millet devleti olarak ve milletin çıkarlarına göre yönetmektir. Mesela prolaterya sınıfının çıkarlarına veya Müslüman Kardeşler (İhvan) denen grupların çıkarlarına göre değil.
Milliyetçinin ülke yönetimindeki ikinci temel görevi, millete mensubiyet bilincini güçlendirmek ve gelecek nesillere aktarmaktır. Bunun ne demek olduğunu şu şekille güzel anlatır:
Toplum yaratığı olan insan, tarih öncesi çağlardan başlayarak iç içe toplum birimlerine mensuptu. Üyesi olduğu birime sosyal psikolojide iç grup (in-group), mensup olmadığı aynı boydaki gruplara da dış grup (out-group) deniyor. Mesela “bütün insanlık”ın, bir dış-grubu olmadığından bir toplum birimi olamıyor. Bir gün uzaylılarla temas kurulursa o zaman İnsanlık bir iç grup bilinci kazanabilir.
En büyük birimin millet olduğu millet devletleri çağında iç grup’u tayin eden, tarif eden milletin kültürüdür. Ziya Gökalp’in hars dediği, terbiye dediği unsurları da bu kültür kavramının içine alabiliriz. Ancak kültürün en önemli ögesi lisandır. Çünkü o lisanla insanlar efsanelerini, masallarını, edebiyatlarını, tarihlerini, türkülerini öğrenirler.
Şeklin işaret ettiği gibi dil milleti tarif eder, dil milleti yapar. Millet teşkilatını kurar. Bu teşkilata devlet diyoruz. İşte milliyetçinin bu noktada yapacağı da devletin dönüp halk içinde ve özellikle genç nesillerde milletin kültürünü yeniden yaratmaktır. Edebiyatı, tarih anlatımını, kültürün bütün unsurlarını akademik seviyede geliştirmek ve öğretimle, özellikle ilk ve orta öğretimle nesillere aktarmaktır. Buna millet inşası veya milletin korunması, bakımı diyebiliriz. Atatürk döneminde ard arda kuruluan Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi bu aktarışın ve bakımın kurumlarıdır.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkesidir. Bu milletin adı da Türk milletidir. Dolayısıyla egemenlik Türk milletinindir. Bütün millet devletlerinde yukarıdaki çarkta devletin görevi egemen milletin kültürünü işlemek ve aktarmaktır. Millet devletinin kendiliğinden egemen milletin kültüründen başka bir kültürü de işleyip aktarması düşünülemez. Bütün Avrupa milletlerinin tarihi, millî birliğin sağlanması, ülkedeki etnisitelerin tek bir millet hâline getirilmesidir. Siyasi birimlerde gidiş çoktan bire doğrudur. Bu gidişe, çok milletten tek millet yaratan Amerika, “melting pot- eritme kazanı” diyor. Birden çoka doğru dağılma ve çözülmeler üniter millet devletlerinde değil, bunun zıddı olan federasyonlarda meydana geliyor. Geçen asrın imparatorluklarında da millet devletlerine doğru bölünme oldu.
Bu gerçeklerin ışığında Türkiye’de Kürtlerin Kürt milliyetçiliği “yapması” makul değildir. Yukarıdaki dil- millet- devlet- dil çarkından da bu açıkça görünüyor. Bu ancak Türkiye’den ayrılıp bir Kürt millet devleti kurularak bu mümkün hâle gelir ki emperyalistlerin yapmak istedikleri de budur.
Kaldı ki Kürt milliyetçiliğinin başka problemleri de var. Bir kere, pek dile getirilmese de Kürtçe diye tek bir dil yok. Bir kere Zaza ile Kürt denilen diğer gruplar arasında dil bakımından pek bir ilgi yoktur. Türkiye’de Kürt denilenler Kırmanç konuşur. Irak’taki Kürt bölgesinin resmi dili Sorani’dir. Bunlar bir birini anlamaz. David McDowall’ın, A Modern History of the Kurds (London: I. B. Tauris, 1996) değerlendirmesine göre Kırmanç ile Sorani arasında kelime haznesi bakımından Hollandaca ile İngilizce; gramer bakımından Almanca ile İngilizce arasındaki kadar fark vardır. Yani bunlar ayrı lisanlardır. Fakat Kürtlerin tarihte hiç devletleri olmadığı için yukarıdaki çarktaki devlet – dil işlevi yerine gelmemiştir. Yani Kırmanç ve Sorani’nin kendi içlerinde bile standart bir lehçe yoktur. PKK’nın kendi arasında Türkçe konuşması bundandır. Dilci Max Weinreich’ın, “Lisan, ordusu ve donanması olan bir lehçedir.” sözü bu sosyoloji gerçeğinin şık bir ifadesidir.
Prof. Dr. İskender Öksüz