TARİHİMİZDEKİ MUHTEŞEM MEKTUPLAR

TARİHİMİZDEKİ MUHTEŞEM MEKTUPLAR Necdet BAYRAKTAROĞLU – Hayat Yayın Grubu – İstanbul- 2012              Necdet Bayraktaroğlu Bey’in, “Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar” adlı kitabında kaynakları belirtilerek yer alan ve dünya tarihinin akışını değiştiren mektuplar, soylu ecdadımızın Türk Milletine miras bıraktığı övünç belgeleri olarak karşımızda durmaktadır. Türklerin en az 2200 yıllık yazılı tarihi içerisinde; […]


Paylaşın:

TARİHİMİZDEKİ MUHTEŞEM MEKTUPLAR

Necdet BAYRAKTAROĞLU – Hayat Yayın Grubu – İstanbul- 2012

            

Necdet Bayraktaroğlu Bey’in, “Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar” adlı kitabında kaynakları belirtilerek yer alan ve dünya tarihinin akışını değiştiren mektuplar, soylu ecdadımızın Türk Milletine miras bıraktığı övünç belgeleri olarak karşımızda durmaktadır. Türklerin en az 2200 yıllık yazılı tarihi içerisinde; Kağan, Hakan, Han, Başbuğ, Tigin, Bey, Sultan, Padişah, Devlet Adamı, Komutan ve Kahramanlara ait bu mektuplar, daha önce muhtelif eserler içerisinde incelenmiş ve yayınlanmıştı. Mevcut kaynaklar ışığında bir araya getirilerek hazırlanan bu mektuplar, unuttuğumuz birçok değerlerimizi bizlere yeniden hatırlatmaktadır.

Mektupların yazıldığı tarihte meydana gelen hadiselerin oluş nedeni, öncesi ve sonrası ile ders çıkartılması gereken neticeleri, bugünkü nesillerin gözleri önüne serilmektedir.

Necdet Bayraktaroğlu, Mete Han’dan ATATÜRK’e kadar, tarihi bir sıralamaya göre tertip ettiği mektupları özenli bir şekilde bir araya getirdiği görülmektedir. Mektuplar, Türk Devlet adamlarının milli, manevi, edebi, hissi, endişe ve ümitlerine ait duygu yüklü dünyalarından, Türk’ün milli vicdanı ve hafızasına şimşekler çakan parıltılar göndermektedir.

Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar, yazılmasına neden olan olayların, sebep ve sonuçları bakımından Türklüğün ve milli varlığımızın geçmişte içinde bulunduğu şartlarının, günümüz Türkiye’sindeki kişi ve olaylarla benzerlik ve ibret alınması yönüyle de önemli bulunmaktadır.

Mektuplar, en zor şartlar içinde dahi milli vicdanın, vatanseverliğin, vatan/toprak bütünlüğünün savunulması azmini bütün cihana gösteren bir belgedir. Türk’ün; ateş, şimşek, yıldırım ve su gibi akıp gelen ulvi hatıralarının erdemli yansımalarını gönüllerimize ve belleğimize aksettirmektedir.

Türk Milleti ve Devletine karşı sorumluluk duyan Devlet Adamı ve Komutanların vatan kavramı ile vicdanlarındaki sorumluluk duygusuna ait sarsıntıları; hicranları, hüsranları, yiğitlik ve sevgileriyle güzelleşen ümitleri, bugün unutulmaya yüz tutmuş mefahir ve yüce düşüncelerini yeniden hatırlatıyor. Onların en vahim durumda dahi şanlı duruş ve direnişleri, milli ve siyasi tavırları, yüce hatıralarının şanlı semalarında bir bayrak gibi dalgalanıyor.

Yabancı devlet adamlarının, Türklere duydukları hayranlığın hakşinas müşahede ve telâkkilerini bir vefa sayfası olarak karşımıza getiriyor. Türk düşmanlarının ise, sinsi emelleri ile onların memleket dâhilindeki yerli işbirlikçi ve kuklalarının vasfı, bir ibret vesikası olarak karşımıza çıkıyor.

Fatih Sultan Mehmed’in, oğlu Bayezid için Lalası Fenarizade Ahmet Beye gönderdiği mektubunda oğlu Beyazıt’ı kötü alışkanlıklardan ve kötü yola meylettiren arkadaşlarından koruması yönünde talimat vermesi, baba olarak da padişah olarak da aile fertlerinin hal ve hareketlerinden ortaya çıkacak telafisi mümkün olmayan, devletin geleceğine zarar verecek olumsuzluklarla da bizzat ilgilendiğini göstermesi bakımından da son derece manidar ve hayranlık vericidir.

Bahtsız şehzade Cem ile kardeşi Bayezid arasındaki hüzün dolu mektuplaşmalar bu günlere uzanan elem dolu tarih sayfalarıdır.

Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki dünya görüşleri ve devlet anlayışları arasındaki farklılıklar siyasi mücadelenin mektuplarına yansıyan hüzünlü yapraklarıdır.

Fransa Kralı Fransuva’nın ölümünden sonra yerine geçen II. Henri’nin Kanuni’den Almanlara karşı Akdeniz’de yardım istemesi, Turgut Reis’in donanma ile yardıma gitmesi ve zaferi, Henri’nin Kanuni’den maddi yardım dilenmesine ilişkin mektup, Kanuni Sultan Süleyman’ın ihtişamını göstermektedir. Yine Kanuni’nin, Sancak Beyi Akıncı Başbuğu Gazi Bâli Beye gönderdiği öğüt dolu mektubunda; Osmanlıya ait fetih toprağının Allah’ın mülkü olduğu, şahsına ait olmadığı, mal ve paranın halkın ve askerin olduğu, beytül mal’e beşte bir bırakıp, geri kalanı İslam askerine dağıtması emrini verişi, Türk Hakanının adaletini göstermesi bakımından güzel bir örnektir.

Osmanlı’nın, Fransa Kralını, Alman ve İspanyol’a karşı; Açe Sultanını Portekizlilere karşı Sumatra ve Endonezya adalarında himaye edişi; IV. İvan’a karşı Kırım Hanı Devlet Giray’a yardım ederek Giray Hanın Rusları bozguna uğratması ve Moskova’ya girişi; Lehistan Kralının Osmanlının tercihine göre seçilmesi, İngiliz Kraliçesi Elizabeth’in 1579 da III. Sultan Murat’tan yardım istemesi, İspanya’nın İngiltere’yi istila etme teşebbüsüne mani olması, Türk Hakanının heybetini göstermektedir.

İsveç Kralı XII. Karl (Şarl)’ın Poltova Savaşında (1709) Ruslara yenilip ve yaralı bir halde kaçarak Osmanlının Babadağı Muhafızı Yusuf Paşa nezdinde Padişah III. Ahmet’e iltica etmesi ile yaklaşık beş sene kaldığı / sığındığı Türklerin yanında gördüğü yakınlıktan doğan sevgi ve saygı neticesinde, kız kardeşine yazdığı mektupta (S.338): “Bugün ben esirim! Türklerin esiriyim! Demirin, ateşin, suyun yapamadığını onlar yaptılar, beni esir ettiler… Şefkatin, saygının, asaletin, nezaketin esiriyim.” diyerek, Türk’ün yüksek asaletinin sevgi dolu zarafeti yansıtılmaktadır.

Napolyon’un, Sent (Sainte Helene) adasında Osmanlı ve İstanbul için (S.355) “İstanbul bir incidir, ona sahip olan dünyaya sahip olur.” Sözleri, İstanbul’un dünya üzerindeki konumu ve değerini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

Mora İsyanını çıkartan Papaz Grogoryas’ın Rus Çarı Aleksandır’a yazdığı mektupta (S.357-358): “Türkleri maddeten yenmek mümkün değildir, ahlak ve maneviyatını bozmak gerekir.” tespiti, Türklerin yüksek seciyesini düşman nazarında dahi ispat etmektedir.

I. Abdülmecit Han, Osmanlı’dan yardım isteyen Ren Nehri’nin Alman yakasındaki köylülere yeniçeri elbisesi göndermesi ve bu elbiseleri giyen köylüleri gören Fransızların, Türk sandıkları köylülerden korkarak, saldırıdan vazgeçmesi Türk Devletinin ihtişamını göstermektedir.

Antepli Şahin Bey’in, Fransız Garnizon Komutanlığına yazdığı, vatanımızdan çıkıp gitmelerine dair meydan okuyan mektubu, bir şeref levhası olarak Türk’ün cesaret ve istiklal meydanında mukaddes bir gerdanlık gibi takılı bulunmaktadır.

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in 10 Nisan 1919 tarihinde İstanbul Beyazıt Meydanında darağacında yüreklerimizi yakan infazı ve o gün orada o yüce şehidin idam sehpasındaki onurlu duruşu gözlerimizin önüne geliyor. Bizim de bugün gözyaşlarımız bağrımızı yakıyor. Kemal Bey’in idamına hükmedenlerin alçaklığı, Türk Milletinin vicdanında lanetle hatırlanmaya devam etmektedir.

Boğazlıyan Kaymakamını astıran vatan hainlerine karşı biriken nefretimiz yeniden kabarıyor! Bugün maskelerini çıkaran düşmanlar, memleket dâhilindeki uşakları ile Türklüğü, Türk vatanını ve Türk ordusunu hedef almış durumdadır. Dünkü Damat Feritler, Nemrut Mustafalar, Molla Saitler bugünkü benzerleriyle iğrenç emellerine Müslüman Türk Milleti üzerinde denemeye yelteniyorlar. Ancak, şanlı tarihimizde olduğu gibi; gün gelecek, devran dönecek, Türk Milletinin birliği ve gücü karşısında oyunları bozulacaktır. İşbirlikçi, devşirme, dönme ve hainlerden hesap sorulacağı günlerin şafağı pek yakında açacaktır.

Necdet Bayraktaroğlu’nun bu güzel kitabı; Türk devlet adamları, siyasetçi, diplomat, dış temsilciliklerimiz, parti liderleri, silahlı kuvvetler mensupları, öğretmenler ve öğrencilerimiz tarafından okunmalı, gelecek nesillere aktarılarak, yüksek tarih şuuru dimağlarda canlı tutulmalıdır.

Hicabi KOÇAK

           

Yazar

Milli Düşünce Merkezi

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar