Yükleniyor...
24.03.2011
Türklerde, modern toplumların temel vasfı olmasına rağmen, mutlak bir düşman, öteki algısının yokluğu Türk siyasal kimliğinin kurucu unsurları olarak zafiyet noktasını oluşturmaktadır.
Tarihin negatif algılanışı, tarihsel süreç boyunca Türk kimliğinde ve Türk siyasal geleneğinde yer bulmamıştır. Türk kimliğinin kurucu unsurları içerisinde yer alan tarih algımızda, “öteki milletlerden” kaynaklanan olumsuz olay ve olguların belirleyiciliği yok denecek bir mesabededir. Bu sebeple modern Türk kimliğinin inşasında tarih algısı yine kendisine yönelerek –Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri- bir bakıma “öteki” gereksinimini karşılamıştır. Siyasal Türk kimliğinin tarih boyutundaki bu zemin eksikliği, beraberinde bugünkü siyasi, kültürel ve düşünsel alandaki özgünlüğün yakalanamamasını da getirmiştir. Ötekisizlik olgusu, Türklerin kültürel kodlarında mevcut bir davranış biçimidir.
Ötekisizlik olgusu asabiye-soy bağlılığının zayıflığına ve asimilasyona en yatkın millet olma vasfına sahip olmamıza da neden olmuştur. Bunun sebeplerini ise Türk kimliğinin kendine güven algısının büyüklüğünün, olumsuz olayların yapıcı bir işlevselliğe sokulmasına tenezzül etmeyişinin etkisi olarak görülebilir.
Türklerde, modern toplumların temel vasfı olmasına rağmen, mutlak bir düşman, öteki algısının yokluğu Türk siyasal kimliğinin kurucu unsurları olarak zafiyet noktasını oluşturmaktadır. İşte tarihin bu tip aşırı olumlu bir algısı bugün kültürel iletişim ve siyasal kimliklerin çatıştığı zeminde Türk kimliğinin bütün boyutlarıyla bir eksikliğine kaynaklık etmektedir. Bu geçmiş algısı da iç politik gelişmelerde ve özellikle uzun vadeli dış politik stratejilerinin yaratılamamasında belirleyici olmuştur. Bu durumda elbette en büyük rol kimlik inşa edici edimciler olarak aydın-entelektüel zümrenin Türk kimliği zemininde bir ortak oydaşma alanı bulamamasının etkisi söz konusudur. Türk aydının özelikle karar verici mekanizmayı etkisi ve kontrolü altında bulunduran seçkinler ciddi anlamda Türk kimliği sorunuyla maluldür. Türk’ün tarihine, kültürüne, diline karşı sürekli yıkıcı ve olumsuzlayıcı bir dil geliştirilmiş olması üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.
Sadece yakın tarihimiz olarak Balkanlarda beş milyon insan sadece Türk olduğu için katledilmiştir. Böyle bir tarihin sahibi olarak kimliğimizin oluşumunda bu tarih en küçük bir belirleyicilik taşımamaktadır. Türk katliamının gerçekleştirilmesinde tarihsel süreklilik konusu ise zayıf tarih algımız sebebiyle hiç gündeme getirilmeyen bir olgudur. Sadece Ermenilerin yaptığı katliamların kronolojik sıralaması bile bu makaleyi aşar.
Ermenilerin Ruslar desteğinde gerçekleştirdiği Hocalı katliamının yıl dönümünde devletin kanalı olan TRT’de Ermeni-Türk dostluğunu anlatan bir programın gösterilmiş olması, “tarihin” Türk kimliğinin inşasındaki konumunu göstermesi açısından kayda değerdir. 1988 yılında Ermenilerin Rusların desteğinde Azerbaycan’a saldırması ile başlayan Ermenistan-Azerbaycan savaşı neticesinde Azerbaycan’ın %20’si işgal edilmiştir. Bir milyondan fazla Türk, tarihsel vatanlarından ayrılmak zorunda kalmıştır. Toplam sekiz milyon nüfuslu bir ülkede bir milyon küçümsenemeyecek bir orandır. Yani nüfusun % 13’ü vatanından ayrılmış göçmen konumundadır. Ermeniler, Büyük Ermenistan’ı kurmak için ilk tehcir ve soykırımı 1905-1907 yılları arasında gerçekleştirmiştir. 1918-1920 yıllarında ise ikinci defa bu eyleme muhatap olmuştur Azerbaycan Türklüğü. 1948-1953 yılları arasında ise yüz binlerce Türk vatanlarından zorunlu göçe tabi olmuştur. Son olarak 1988’de tekrar Rus askeri birlikleri desteğiyle katliam ve işgal devam etmiştir. Türk topraklarında Ermeni işgali halâ devam etmektedir.
Açık ve net olan bu bilgiler ortada iken TRT’de Hocalı katliamının anma gününde “Türk milletine” Ermenilerin yaptığı soykırımı ve işgali anlatmak ve tarihi hatırlatmak yerine Ermenistan’la nasıl dostane ilişki içinde olduklarını anlatan program koyuldu. Tarihin ve milyonlarca insanın en temel hakkı olan yaşama hakkının elinden alındığı, ana vatanından sürüldüğü, evsiz barksız bırakıldığı bir olayın hatırlanmaması tarihin işlevsel kılınmasını sağlayacak mekanizmaların yokluğunun da göstergesidir.
1915 Tehcir olayını “Ermeni soykırımı” diyerek Türk milletinden kabul etmesi, tarihle yüzleşmek adına, sürekli gündemde tutulmaktadır. Buna mukabil, Ermenilerin yaptığı katliam sabitken, gerçekleştirdikleri işgal hala devam ederken devlet televizyonu TRT tarafından sergilenen bu tavır, aslında hükümetin Ermeniler karşısındaki dış politikasının bir yansımasıdır. Yeni Siyasal seçkinlerin sıfır sorunlu dış politika söylemleri de ancak tarihin yok sayılması ile mümkündür. Üstelik tarihin işlevsizleştirildiği bir siyasal anlayışın muhafazakâr olarak adlandırılması da ayrıca üzerinde durulması gereken bir çelişkidir.
09.03.2011