Türk Birliği için öneriler-2

Farklı dil ve kültürlere sahip Avrupa ülkeleri bir araya gelip Avrupa Birliği’ni; Araplar bir araya gelip Arap Birliği’ni; değişik dil ve kültürleri olan Afrika ülkeleri Afrika Birliği’ni, çeşitli devletler bir araya gelip başka birlikleri oluşturmuşlarsa; Türkler olarak bizler niye “Türk Birliği”ni kurmayalım?


Paylaşın:

Geçen haftaki yazımı, “Bu konularda en büyük iş, ‘Ben Türk’üm’ diyenlere düşmektedir.” diyerek bitirmiştim. Bu gerçeği Prof.Dr. Ahmet Bican Ercilasun, “Türk Dünyası ve Türkiye” başlıklı yazısında (10/08/2014, Yeniçağ); “…Türk Dünyası ile ilgilenmek elbette önce Türkiye’ye düşer. Yüzyıllardan beri bağımsız yaşayan Türkiye Türklerinin kan kardeşlerine karşı tarihten, kültürden, geleneklerden, destan ve efsanelerden gelen bir yükümlülükleri vardır. Kan kardeşlerimizin bu konuda bilinçlendirilmesi görevi de öncelikle Türkiye Türklerine düşer. Tabii ki bu da Türkiye’yi yönetenlerin Türklüğü; dili, tarihi ve kültürüyle bilmeleri ve benimsemeleriyle olur. Yani Türkiye’deki insanlar ve özellikle yönetim kademelerinde bulunan insanlar ‘ben Türküm, Türk oğlu Türküm’ diyerek Türklüklerini hissedecekler ve bu hissi nabızlarında duyacaklar.

Elbette bugün olmazsa yarın sıkıntılar aşılır ve Türk Dünyası tarihte birkaç defa görülen haşmetiyle yeniden ortaya çıkar. Ancak bunun için de Türklük sevgisi ve ülküsünü yüreklerinde ve beyinlerinde taşıyanların çalışmaları ve gayret göstermeleri gerekir. Türk’ün adını söyleyemeyip sadece ‘millet’ diyenlerden boşuna bir beklenti içine girilmemelidir. Beklentimiz ‘Türk oğlu Türküm’ diyenlerden olmalıdır…” şeklinde ifade etmektedir.

Geçmişte yapılan yanlışlardan bahsederek konuya başlayacağım: Çünkü 1990’lı yıllarda yaşanan tecrübeler var!.. Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını ilân ettikleri zaman ilk tanıyan ülke Türkiye idi. Ancak bu ülkelere gönderilen kamu görevlileri konusunda titizlik gösterilmedi. Gönderilenler; “Türk Dünyası’na ve Dış Türkler davasına” inanmış, mücadelesini yapmış kişiler değildi. Amacı sadece para biriktirmek olan torpilli kişiler gönderildiler. Yanılmıyorsam, 3.000 dolar civarında maaş alan bu insanların birçoğu; oradaki yoksul, çaresiz ve muhtaç insanlardan yararlanmaya çalışmışlar. 200-250 dolara ev kiralamışlar, ev sahiplerini bile kendilerine hizmet ettirmeye; kendi açılarından rahat olan bu ortamı kişisel menfaate ve ahlâksızlığa dönüştürmüşler. Sonuçta bazı sorunlara sebep oldular!..

O sebeple, bu tür görevlere atanacak kişilerin mutlaka iyi araştırılması ve iyi yetiştirilmesi gerekmektedir. Açıkçası, “Türklük Birliği” davasına inanmış, mücadelesini yapmış veya Türklüğe hizmet amacıyla kurulan STK’larda görev almış/görev yapmış, idealist ve misyoner gibi çalışacaklar görevlendirilmelidir. Sözde değil özde Türk kimliğini temsil edecek ve Türk Birliği’ne hizmet edecek fedakâr, cefakâr, çalışkan insanlara ihtiyaç var.

Siyasi ve İdeolojik Çalışmalar

Maalesef! Türkiye’deki parçalı yapı, Türk Dünyası’na da sirayet etmiş. Buralarda yaşayan Türklerin birleştirilmesi için çaba gösterilmesi gerekirken parçalanmaya sebep olunmuş. Bu durumu; Balkanlar, Kafkaslar, Irak, Suriye Türkleri arasında görüyor, fark ediyoruz. “Millî dava” olan Türk Birliği; politikalara alet edilmemeli, birlik için çalışılmalıdır.

Aslında önce Türkiye’nin birlik içinde olması gerekiyor; ama maalesef böyle bir birlik görünmüyor!.. Siyasetteki yozlaşma, seviyesizlik, ayrıştırıcı, ötekileştirici tutum ve söylemler; bizi, paramparça etti. Bırakın diğerlerini, geçmişte “Esir Türkler, Dış Türkler” diyen Türk Milliyetçileri/ ülkücüler bile ayrıştı.

Sosyal medyadaki bazı paylaşımlara üzülüyorum. Bu paylaşımları, “Türk Milliyetçileri yapmaz” diye düşünüyorum. Eğer öyleyse, “kimlik sıkıntısı yaşıyor” demektir ya da “Türk demek, Türkçe demektir” sözünden haberi yok. Hâlâ İslâm’ın, Araplaşmak olmadığını öğretemedik!.. Güya Türkçü ama Türkçe sözcüklerden uzaklaşıyor. Haydi, askerin yemek duasındaki “Tanrı’mıza hamdolsun” ifadesini “Allah’ımıza hamdolsun” diye değiştirmelerine ses çıkarmadık (!); hiç değilse “Tanrı Türk’ü korusun” deyişini “Allah Türk’ü korusun” yazmayalım. Haydi, bir de “Tanrı misafiri” sözünü “Allah misafiri” yapalım: Olur mu? Ne söylediğiniz veya yazdığınız değil, niyetiniz önemlidir. İslâm’da bir ilke vardır: “Ameller niyete göredir”, yani niyet ve samimiyet esastır. Kendi âlimlerimizi okumuyor musunuz? “Çalap” diyen Yunus Emre’yi de mi bilmiyorsunuz? Neyse uzun bir konu!..

Tekrar partilerimizin eliyle yurt dışındaki ayrışmaya dönelim: Yıllardır “Gurbetteki Türkler”de zaten yaşanıyor. İsmail Türk, 24/09/2023 tarihli (Yeniçağ) yazısında; “Yazımın başlığını böyle atsam da sadece gurbetteki değil Türk dünyasında ve çeşitli ülkelerde yaşananları dile getirmek istiyorum.

Özellikle hariciye yani dış işlerine bağlı büyükelçilik ve başkonsolosluklar ve orada çalışan ilgili yetkililerle ilgili sizlere bu konuda biraz bilgi vermek istiyorum.

Türkiye içinde kutuplaşmanın getirdiği boyutlar, vatandaşlar arasındaki görüş ayrılığının geldiği üzücü noktayı hepimiz biliyoruz; ancak yurt dışında bunun kendi ülkemizden daha beter bir hâle geldiğini söylemek asla abartı olmaz.

Birçok ülkede herkesin camisi ayrı, takıldığı kahvesi ayrı, barı ayrı, günahı sevabı ayrı. Mesele öyle bir boyuta gelmiş ki herkes birbirine ticari kavgalarını, siyasi kavgalarını, ispiyonculuğa ve iftiracılığa kadar getiriyor. Bu da Türkiye Cumhuriyeti görevlilerine, yıpranma korkusundan dolayı bir fanusun içinde yaşama ve dolar biriktirme dışında bir şey yapmamayı, çalışmaktansa kimseye bulaşmamayı yeğletiyor.

…Türk dışişleri, etliye sütlüye dokunmayan stratejisini her yerde olduğu gibi bu alanda da devam ettirmekte. Türk dışişlerini tarikat ve cemaatlere bırakan iktidar bugün de farklı bir şey yapmıyor…” demektedir.

Dış ülkelerdeki gurbetçi Türkler veya buralarda yaşayan, okuyan, çalışan insanlarımız “Türk Birliği” davasına inandırılmalı ve bu yönde çalışmaları sağlanmalıdır. Kendileri gelmiyorlarsa bile, onları bir araya getirmek ve gerekli desteği vererek bu yöne kanalize etmek zorundayız.

Bazı komünistler, bölücüler veya emperyalist uşakları, “Türk Birliği” konusunda “Irkçılık-Turancılık” gibi laflar ediyorlar. Türkler hiçbir zaman ırkçı olmamışlardır; çünkü üstün ırk anlayışları yoktur. Ayrımcılık da yapmamışlardır. Hatta Osmanlı’da, Türklerin dışındakiler askere alınmadığı gibi sadece vergilerini vermişler, işlerine bakmışlar, daha da zenginleşmişlerdir. Aksine, bugün “Türk’üm” demek suç sayılır olmuştur!..

Diğer yandan, Arapseverlere sözüm olacak: Mesela; Araplar, “kendilerini başka milletlerden üstün görürler, bütün milletlerin en asili sayarlar.” Araplarda kabile asabiyeti!.. Okumak gerek!..

Birlik Olmak Hakkımız!

Farklı dil ve kültürlere sahip Avrupa ülkeleri bir araya gelip Avrupa Birliği’ni; Araplar bir araya gelip Arap Birliği’ni; değişik dil ve kültürleri olan Afrika ülkeleri Afrika Birliği’ni, çeşitli devletler bir araya gelip başka birlikleri oluşturmuşlarsa; Türkler olarak bizler niye “Türk Birliği”ni kurmayalım? Aslında konuşmaya da gerek yok; zaten kurmuş vaziyetteyiz. Bundan sonrası akıllı ve dirayetli duruşumuza bağlı.

Ayrıca bu birlik; hiçbir devlete veya kurum ve kuruluşa karşı da düşman da değildir. Aksine, karşılıklı çıkar ilişkileri çerçevesinde uluslararası iş birliklerine devam edebileceklerdir.

Yazıyı, Dr.Reşat Doğru’nun “Türk Dünyası ve Gerçekler” isimli kitabından alıntılarla tamamlayalım. “Birliğin kurulmasındaki amaçlar:

1-Türk dünyasındaki ortak sorunları birlikte aşmak,

2-Benzerlik içinde farklılıkları koruyarak birlik olmak,

3-Mevcut imkânları ve fırsatları, rasyonel biçimde değerlendirmek,

4-Barış içinde bağımsız ve egemen olmak,

5-Güvenlik ve istikrarı sağlamak.

Türk Dünyası önemli bir güç olarak ortaya çıkmaktadır (s.195). Orta Asya, Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Kıbrıs ve Karadeniz havzası Türk devletleri ve Akraba toplulukları, sahip oldukları zengin kültür ve geniş coğrafyaları ile çağdaş dünyada yeni ve saygın bir ‘Türk Devletleri Teşkilatı’ oluşturdular (s.196).”

Haftaya devam…

Yazar

Yaşar Yeniçerioğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar