Yükleniyor...
Muhtemelen bu başlığı okuyan belli bir kesim içinden şu ifadeleri geçirecek: “Başladı yine faşist.”
O kesimin kimler olduğunu iyi biliyorsunuz. Bu yazım biraz akademik dilden uzak sitemkar ve duygusal bir yoğunluğa sahip olacak, şimdiden söyleyeyim…
“Türk” ‘ü dilimize aldığımızda kitlesel ve sistematik bir zorbalıkla baş başa kalıyoruz.
“Ben Türk’üm…”
-Kes sesini faşist! Seni Orta Asya’ya geri göndereceğiz!
“Türkçe resmi dilimiz…”
-Anadilde eğitimi istiyoruz, Türkçe bizim dilimiz değil!
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet…”
-Benim devletim değil ki içinde Türk ifadesi geçiyor, ismi Anadolu olsun öyle benimseriz bu devleti.
” Türk kahvesi içiyorum…”
– Türk kahvesi diye bir şey yok bu kahvenin özü Asurlardan gelmektedir.
Öyle bir süreçteyiz ki Türk’ün varlığının inkar edildiği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığına saygı duyulmadığı.
Bölücülerin şımartıldığı şu dönemde Allah vatanperverlere sabır versin diyorum.
En son 2014’te Habur Sınır Kapısı’ndan geçen teröristleri gördüğümde bu kadar sabır çekmiştim.
Tarih tekerrür ediyormuş demek ki.
Bu sessizlik ve kimsesizlik sadece bize mi ait?
Dünyanın her yerinde şehitliklerimiz varken, bu sessizlik bize mi ait? Orta Asya’da, Avrupa’da, Afrika’da, Ortadoğu’nun her bölgesinde toprağın altında yatan onlarca isimsiz kahramanlarımız var…
Böyle kudretli bir tarihe sahip bir devleti, şu an Türkiye’de yaşayan bir avuç provokatör, sınırı olmayan zorbalıklarıyla sindirmeye çalışıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin himayesinde, Türk bayrağının gölgesinde 85 milyon insan huzur içinde yaşarken, bu huzuru baltalamak isteyen tehlikeli bir güruhla karşı karşıyayız.
Tek amaçları, üniter devlet yapımızın temeline dinamiti döşemek.
Kitlesel algı propagandasını yaymak isteyen bu tehlikeli güruh karşımıza öyle profilleri çıkarıyor ki. Ufak bir örnek vererek size ne demek istediğimi açıklayayım:
Bir gün bakıyoruz, TikTok’ta yemek yapan bir kadının videosu izlenme rekorları kırıyor. Videoda diyor ki “Bu yemek Türklerin değil, Ermenilerin.” ondan sonra sosyal medyada bir tartışma başlıyor ve sonuç bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığına, Anayasa’nın ilk dört maddesine, 66. Maddesine ve Türk’ün varlığına geliyor.
Bakın konu yemekten nerelere geldi?
İşte böyle bir süreçteyiz.
Bu sebeple sosyal medyadaki provokatörlere çok dikkat etmeliyiz. Yeri geliyor hukukçu kimliğimizle biz bile yanılabiliyoruz öyle kamufle ediyorlar kendilerini.
Biliyorum sürekli ağzımdan bu ifadelerin çıkmasından bıktınız fakat karşı taraf da bıkmıyor, ısrarla bu saldırılarına devam ediyor.
-Anayasamızın ilk dört maddesi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Türk milleti ile bölünmez bir bütünlüğe sahip oluşu…
-Anayasamızın 66. maddesi
Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk oluşu.
-Anayasamızın 42. maddesi.
Anadilde eğitimin sadece Türkçe oluşu…
Bakın bütün oklar, bütün saldırılar, bütün provokasyonlar hepsinin adresi aynı yere çıkıyor. Böylesi tehlikeli bir süreçteyiz.
Bizler de bu duruma dikkat çektiğimiz için öyle zorbalıklara maruz kalıyoruz ki anlatamam sizlere.
Mesela kendi üzerimden örnek vereyim:
Twitter’ı 3 yıldır aktif kullanan birisiyim. Tek derdim devletimin, ülkemin ve milletimin bekasını bütün dünyaya anlatabilmek. Öyle şeyler yaşadım ki, bir kadının başına gelmemesi gereken birçok şeyle karşı karşıya kaldım belki de fakat vazgeçmedim, bir kez olsun “Of” demedim. Gençliğimi feda ettiğim bu yolda olmaktan onur duyuyorum. Bu ifadeleri neden kullanıyorum bilmiyorum fakat söz uçar yazı kalır derler ya o misal…
Aklınıza gelebilecek her kesim tarafından linç edildim, öldürülmem için hedef gösterildim, bir tek Abdullah Öcalan’ın İmralı notlarına düşmedim diyebilirim o derece bakın.
Enayi diyen oldu, duygusal diyen oldu, etkileşim kasıyor diyen oldu…
Vay be! Terör örgütlerinin hedefinde olmanın neresi etkileşim? Kimi zaman vatan hainlerine tahammül edemeyişimin nesi duygusallık? Kime göre enayiyim? Plaza avukatı olup, milyon dolarlık çantaları satın almak için ihalelere girsem akıllı mı olacaktım sizin için?
İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, Türk milletine ve bu vatana olan sevdam o kadar büyük ki, Allah da dayanma sabrını veriyor bana. İnanın benim gibi bu topraklarda ismini bilmediğimiz binlercesi var, eline su dökemeyeceğimiz nice vatanperverler var bu topraklarda. Ben ise sadece görünen bir siluetten ibaretim…
Mücadele etmekten yılmayın. Her vatandaşın asli görevidir devletine, milletine ve ülkesine sahip çıkması.
Her şey Trendyol’dan alışveriş yapıp, markasını dahi bilmediğimiz kahveleri yudumlamaktan ibaret değil. Bunları ben de yapıyorum fakat hayatımın odak noktası haline getirip, vatanımın üzerinde olan olaylara kör kalmıyorum, kulaklarımı kapatıp sağırmışım gibi davranmıyorum. Bakın bu zor değil.
Körler ve sağırlar birbirini ağırlamasın artık…
Yoksa üç maymunlar bizimle oynamaya devam edecek..
Türk olmak kolay değildir.
Türk olmak çile demektir.
Bu çileyi, bağrına basıp, acısını da azığına katan isimsiz yiğitlere selam olsun diyerek yazımı sonlandırıyorum.
1 Yorum