Ülkücü Hareket

  Siyahtürk medya tarafından yapımı gerçekleştirilen  “ÜLKÜCÜLER”  belgeseli, gösterime girmek üzere gün sayıyor. Bilal Kalyoncu ve Arif İlke tarafından gerçekleştirilen belgesel bir dönemin tek yanlı anlatılmasına son verecek nitelikte görünüyor. Bilindiği gibi ülkücülük, mücadelesi yeterince fark edilmiş, hikayesi gerçek anlamda anlatılmış, senaryosu yazılmış bir hareket değildir. Hâlbuki kültür ve sanatın konusu haline gelmeyen hareketlerin geleceği […]


Paylaşın:

 

Siyahtürk medya tarafından yapımı gerçekleştirilen  “ÜLKÜCÜLER”  belgeseli, gösterime girmek üzere gün sayıyor. Bilal Kalyoncu ve Arif İlke tarafından gerçekleştirilen belgesel bir dönemin tek yanlı anlatılmasına son verecek nitelikte görünüyor. Bilindiği gibi ülkücülük, mücadelesi yeterince fark edilmiş, hikayesi gerçek anlamda anlatılmış, senaryosu yazılmış bir hareket değildir. Hâlbuki kültür ve sanatın konusu haline gelmeyen hareketlerin geleceği yoktur. Bir hareket kültür ve sanatın konusu haline gelmeden tarihin öznesi olamaz.

60’lı ve 70’li yıllar, Türkiye’de merkezin varoşlarda yaşayan her şeye aç kitleler tarafından zorlandığı, emekçilerin bürokratik idare üzerindeki baskılarının inanılmaz ölçüde arttığı, kadınların iş hayatından daha çok pay için bastırdıkları, bohem ve burjuva yaşamının yoksul kitleler tarafından projektör altına alındığı ve buna dayalı olarak ortaya çıkan trajik bir kamplaşmanın yaratıldığı yıllardır. Ülkücüler Türkiye’nin bu döneminin sorunlarını, külfetini yüklenmiş, sancılarını çekmiş taraflardan birisidir. Dönemi anlamadan ülkücü hareketi, ülkücü hareketi anlamadan da o dönemi gerçek anlamda kavramlaştırmak mümkün değildir.
Bu sorunların yanında 12 Eylül öncesinde Türkiye’nin sokakları gezilemez, okullarına gidilemez, fabrikaları ise işlemez durumdaydı. Sosyalist, komünist ve bölücü hareketlere karşı devlet güçleri etkin bir biçimde kullanılamaz durumdaydı. Polis ikiye bölünmüş olup; gerekli olduğu yerde bulunmuyor, asker kışlasında tutuluyor, yıkıcı ve bölücü örgütlerin devlet fonksiyonunu üstlenmesine dolaylı olarak imkân tanınıyordu. Fatsa Belediye Başkanı Terzi Fikri  “Halk Mahkemeleri”  ve  “Halk Meclisleri”  kurmuştu. Her şey birbirine karışmış ve tam bir kaos ortamı yaratılmıştı. Türkiye’nin gündemini kurtarılmış bölgeler, yakılıp/yıkılmış fabrikalar, yüz binlerce kişinin Marks/Lenin/Engels posterleriyle Taksim’de yaptığı mitingler, Malatya/Sivas/Maraş/Çorum’da yapılan katliamlar meşgul ediyordu.

Yazının devamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=19384

Yazar

Milli Düşünce Merkezi

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar