Vurun sağlıkçıya!

Yaşadığımız salgın döneminde oturdukları evin asansörünü kullanmaları bile yasaklanan,çocuklarına bakıcı bulamayan, her şeye rağmen işinin başında olan sağlıkçılara vurmak için ne çok sebebiniz var, vurun ki akılları başlarına gelsin!


Paylaşın:

Şiddet! Kelimeyi gördüğümüz ve duyduğumuz anda vücudumuzda stres hormonlarının salgılanmaya başladığını, savunma sistemimizin harekete geçtiğini hissederiz. Eskilerden hatırladığım kadarıyla hava durumu haberlerinde çok geçerdi; “şiddetli kar yağışı, fırtına şiddetini arttırdı, şiddetli yağmur geliyor vb.” . O zamanlar bu kelimeyi duyduğumuzda bugünkü kadar etkilenmezdik.  Şimdilerde hayatımızın her alanında tabiri caizse “otuz iki kısım tekmili birden” yer almakta. O kelimenin yer aldığı haberleri her gün hatta günde birkaç defa duyuyor, yüreğimiz kaldırırsa da seyrediyoruz. Neler var bu haberlerde? Cinsel şiddet, psikolojik şiddet, aile içi-aile dışı, sokakta şiddet, sağlıkta şiddet, iş yerinde şiddet, hayvana şiddet, doğaya şiddet, ekonomik şiddet, kadına şiddet, çocuğa şiddet vb. Bunlar tek seferde aklıma geliverenler. Biraz daha zorlasak hayatın her alanında bir şiddet örneği bulmak mümkün, çeşit bol…

Peki nedir bu şiddet kelimesinin ifade ettiği anlam?  Türk Dil Kurumu’na göre farklı anlamları var ve şöyle sıralanmış:  1. Bir hareketin, bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik. 2. Hız. 3. Bir hareketten doğan güç (Rüzgârın şiddeti.) 4. Karşıt görüşte olanlara kaba kuvvet kullanma. 5. mec. Kaba güç. 6. mec. Duygu veya davranışta aşırılık.

Yazımızın konusu olan şiddet, aslında dördüncü maddede yer alan anlamı gibi. Yalnız bu maddeye göre baktığımızda da sadece fizikî güç kullanmak şeklinde algılanıyor. Ancak kaba kuvvet kullanmadan da çok çeşitli şiddet uygulama türleri mevcut.

Hani hep söylenir durur ya “eğitim ailede başlar” diye. (Hatta yeni anlayışa göre anne karnında başlıyormuş.) Bence şiddet de öyle. O da ailede ve hatta anne karnında başlıyor. Belki uygulayanlar, şiddeti de bir eğitim yöntemi olarak görüyorlardır kim bilir? Belki de hayata hazırlamak için hayatın bir ön gösterimi olarak sunuyorlardır. Ailede eğitimini alan çocuk, yetişkin bir birey olduğunda tabii ki aldığı eğitimi hayatına uygulayacak. Artık kısmetine ne tür bir eğitim düşmüşse onun hayatına girenlerin de kısmetine o düşecek.

Yukarıda demiştik ya şiddetin çeşidi bol diye. Benim bugün ele almak istediğim tür, sağlıkta şiddet. Aslında bu çeşitler kendi içinde de farklı türler barındırıyor. Sağlıkta şiddet üzerinden gidelim; hasta ve yakınlarının uyguladığı fiziksel ve/veya sözel şiddet, amirlerin uyguladığı psikolojik ve/ veya fiziksel şiddet, meslektaşların birbirlerine ya da sağlık camiası içindeki farklı meslek gruplarına mensup kişilerin diğer meslek grubu üyelerine uyguladığı fiziksel/ sözel/ psikolojik şiddet, yerel yöneticilerin ve siyasilerin uyguladığı psikolojik ve /veya fizikî şiddet.

Medyada artık neredeyse her gün rastladığımız “sağlıkta şiddet” haberleri çoğunlukla hasta ve/ veya hasta yakınlarınca sağlık çalışanlarına uygulanan şiddeti anlatıyor. O kadar acayip sebepler var ki. En son duyduğum habere göre “covidli bir hasta, kendisine iğne yapan sağlık personeline, ‘canını acıttı’ diye saldırıp burnunu kırmış!”. Yani vücuduna iğne batırılıyor; canının yanması normal değil mi? Canın o kadar mı tatlı? Hem bir iğne batmasına karşılık bir burun kırılması adil mi? Madem sen de ona iğne batırsaydın… Aynı gün duyduğum diğer bir habere göre ise “trafik kazası sonucu hastaneye getirilen kişiler, sağlık personelinin, kendilerinin hemen ardından gelen ama durumu onlarınkinden daha acil bir hastaya bakması sonucu saldırıya geçip oradaki bütün sağlık personeline Allah ne verdiyse vurup vuruşturuyor.” Oradaki insanları darp edebildiğinize göre maşallah ö… gibi sağlammışsınız…Şimdi, sağlık personeli durumu daha acil olan hastaya yönelmese bu sefer de o hastanın yakınları saldırıya geçecektir. Tecrübeyle sabit; iki iki dört. Çünkü insanlarımızda çağımızın, bence, bir numaralı sosyal hastalığı var; bencillik. Şiddet ve diğer bütün sosyal sorunların temelinde bu hastalık yatıyor. Bencil, hodbin, egoist (hangisini beğenirseniz) insanlar kendilerinden başka kimseye, hiçbir hakkı tanımıyor. Tanısa bile önce kendisinin dört başı mamur olması lazım ki diğerlerine anca öyle sıra gelebilir.

Akıl alacak gibi değil; o insanlara muhtaçsın, tırnağının ucu acısa onlara koşturuyorsun; sonra da çare için gittiğin kişileri çaresiz bırakıyorsun. Halk arasında bir söz vardır “yediği kaba pislemek” diye. Ama bu hodbinler daha yemeği yemeden üstüne pisliyor; mecburiyetten, dönüp dolaşıp tekrar onu yemeye geliyorlar. Çok acayip.

Sağlıkta şiddet sadece çalışanlara yapılmıyor elbette. Sağlık kurum/ kuruluşu ve tıbbi cihazlar da yer yer şiddetten nasibini alıyor. Bir örnek; BT (bilgisayarlı tomografi) çekilen bir şahıs, kendisine verilen ilaç canını yaktı diye küfürler savurup saldırıya geçiyor; cihazları tekmeliyor. BT çeken personel saldırıdan kaçınca piyango cihazlara ve odanın camlarına kapılarına vuruyor…

Ambulans çağırıp geldiğinde de “Niye geç geldiniz?” diye taşla sopayla saldıranlar da var. Hem geç kaldıklarından şikâyet ediyor hem de hastaya müdahaleyi engelliyorlar. Tuhaf kafalar…

Daha önceden çokça şahit olduğum bir olay; bir yakını evde ya da hastane yolunda vefat eden hasta yakınlarının, acil servisteki camları indirmesidir. Bunlar genellikle sağlık personelini dövemeyince ya da dövse de hırsını alamayınca bu yola başvurur. Sebep; “Hastamızı niye yaşatmadın?” Bu, “Niye diriltmedin?”e eş bir sorudur ve dinen de soran kişi günaha girer bence. Zira bu bir mucize olur ve mucizeler de peygamberlere özeldir. Çağımızda mucizeleri olduğunu iddia eden şeyhlerimiz de var gerçi ama onlar sağlıkçı değil.

Acile gelen bütün hastalar acil değildir aslında. Hastalardaki acil kavramı ile tıbbın kabul ettiği acil kavramı aynı değildir yani. Hasta, gecenin bir yarısı, acile başvurduğunda şikâyeti sorulur. Cevaben “Bir haftadır şunum var.” diyen hastaya “Sen acil servis hastası değilsin, yarın normal polikliniğe gel.” dedin mi yandın. (Günümüzde acil servis, aciliyete göre sınıflandırılmış galiba.) Çoğu, gündüz kalabalık oluyor diye gece acile gelip açıkgözlük yaptığını zannediyor. Bir de acile başvurmanın ücretsiz olduğunu düşündüklerinden. Ama acilde çalışan kişileri gereksiz meşgul edip gereksiz yorduklarını düşünmüyorlar.

Bazıları fiziksel şiddet uygulamaz da sözleriyle dövmeye, ezmeye çalışır. Vazifeni yaptığın halde, onların beklentisi karşılanmıyor diye yaparlar bunu. En çok kullanılan laflar; “Sizi buradan sürdürürüm!”, “Benim vergilerimle maaş alıyorsunuz!” ( Hâlbuki bütün memurlar gibi sağlıkçıların da maaşları cebine girmeden vergisi kesilir.), “Oturmuşlar çay içiyorlar!”…

Kadın, erkek bütün sağlıkçılar için şöyle bir durum da söz konusu: Hasta ve yakınlarına güler yüzlü, samimi yaklaşır; karşılığında asılma, yılışma, yapışma dibi davranışlar görür; mesafeli ve ciddi durduğunda ise “meymenetsiz, nemrut, suratsız, mahkeme duvarı gibi suratı var” olur. Bunlar her zaman olmasa da ne yazık ki çoğunlukla karşılaşılan ve tecrübeyle sabit durumlardır.

Bir vakitler hastanede çalışmış, eski bir sağlık personeli olarak bunları yazıyorum. Yoğun bir hastanenin farklı birimlerinde, farklı farklı hastalar gördüm. Kimi iyileşip teşekkür ederek; kimi memnuniyetsiz, beddua ederek gitti. Kimi de maalesef elimizde son nefesini verdi. Takdiriilahî; kimin nerede, nasıl ruhunu teslim edeceği belli olmuyor. Solunumu durmuş ama kalbi tıktık atan hastalar ölmesin diye, başında saatlerce ambu (bir tür solunum cihazı) sıktığımız oldu. Kimi hayata tekrar tutundu ki çok nadir; kimi tutunamadı. İşte o yoğun hastanenin çalışanlarının hemen hemen hepsinin kadın olduğu cildiye kliniğine gece yarısı acilden hasta gönderilirdi. (Acilden göndermeseler bile servisin yerini çok iyi bildiklerinden doğrudan kendileri kapıya gelirdi.) Acil sapığı diye adlandırabileceğimiz, acillik hiçbir şeyi olmayan bu herifler gece yarısı k… göstermeye gelirlerdi, aralıklarla… Bu da artık cinsel şiddete mi girer, cinsel tacize mi bilemiyorum ama teşhircilik olduğu kesin. Bir de yine gecenin bir vakti, ev halkından birisiyle problem yaşayıp ardından bayılma numarası yapan ve acile seyirtip getirilen histerik kadın vakaları olur. Alkollü pamuğu koklattın mı ayılıverirler…

Şiddetin her türlüsü çirkin ve asla kabul edilemez. Ama sağlıkçıya, kendisinden şifa beklenen kişilere şiddet uygulanması hem çirkin hem abes. Özellikle son iki yıldır yaşadığımız salgın döneminde canını dişine takarak çalışan; hastalık bulaşır gerekçesiyle çocuklarına bakıcı bulamayan, onları bırakacak kreşleri olmayan (bu yüzden nöbet sırasına göre birbirlerinin çocuğuna bakan); oturdukları apartmanın asansörünü kullanmaları bile yasaklanan; televizyonlardan sağlıkçılara salgın dolayısıyla şu kadar ek ücret diye bağırılan ama sadece alkışla ödüllendirilen sağlık çalışanlarına uygulanan şiddet haberlerini duyduğumuzda artık hiç şaşırmıyoruz. Kanıksadık. Hatta böyle bir haber duymadığımız zaman şaşırıyoruz.

Yakın zamanlarda şahit olduğum birkaç olay; bir hastanın üşenmeden idarecileri arayıp kendi doktorunu, okuduğu gazete yüzünden, şikâyet etmesi. Bir diğeri; kendi doktoru mobil hizmet için köye gitmiş olan bir hastanın, aynı aile sağlığı merkezindeki diğer bir doktor “Öncelik kendi hastalarımın, senin durumunda da bir aciliyet yok.” dediği için şikayet etmeye arayıp telefondaki muhatabına “Bunları dövünce de suç oluyor, gel de dövme.” demesi. Bir kadın geliyor kendi doktoruna, köyde yaşayan gelinleri için hormon ilacı yazdırmak istiyor, yazmayınca suçlu( Belki kadın hamile belki bebeği düşecek o zaman sorumlu kim olacak?)… Bir başkası aşı olmaya gittiğinde görevli hemşirenin çocukları geldi ve iki dakika onlarla ilgilendi diye şikâyet etmek için arıyor “Beni bekletti aşımı geç yaptı.” Aşıyı iki dakika, hadi bilemedin on dakika geç olunca ölmezsin.

Unutmayın, sağlık çalışanları da insan, robot değil. Size sıra gelip sizle muhatap olana kadar kim bilir kaç kişiyle ne problemler yaşadı, ne problemler çözdü…

Not: Yazımın düzenlemelerini yaptığım anlarda rastladığım, Dr. Fahrettin Koca’nın Twitter hesabından bir bildirim; “Kırşehir Eğitim Araştırma Hastanesinde beyin kanaması nedeniyle 4 gündür tedavi gören bir hastamız kurtarılamayarak vefat etti. Bu olaya bütün arkadaşlarımız üzüldü. Hasta yakınlarıysa bir hemşiremizi, hekimimizi, sağlık çalışanlarını darp etti. Camları kırdı. Bu nasıl insanlık?”

Sağlık Bakanının Twitter hesabından paylaştığı son bir bildirim; “Pendik’te görevli Acil Tıp Teknikerimiz Büşra terk edilmiş bir bebek vakasına gitti. 14 aylık bebeği olan Büşra kardeşimiz aç bebeği kendi bebeği gibi emzirdi. Ertesi gün hastaneye gidip ilgilendi. Ona bebeğinin elbiselerinden giydirdi. İstek üzerine adını o koydu: Nisa Mihriban.”

Sağlıcakla…

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazar

Fatma Zehra Okur Cerit

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar