Yükleniyor...
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu tarafa en büyük,en çetrefilli bir dönemden geçiyor. Bunları yaza yaza,söyleye söyleye dilimizde tüy bitti.Sıkıntının içine bodoslama dalmanın en büyük çılgınlığı hala devam etmekte.
Ortadoğu’da yakılan ateşe elimizi sokturdular.Şimdi de sınırlarımızın dibindeki yangına bütün vücudumuzla girmemiz telkin ediliyor.Zaten ateşin yakınında olmamız sebebiyle,vücudumuzun bir tarafı kavruluyor.
Emperyalist devletler kontrol altına almak istedikleri topraklarda etnik gruplar varsa onu,azınlıklar varsa onu, mezhep ayrılıkları varsa o duyguları kullanırlar,tahrik ederler. Amaçları o etnik gruba,farklı mezhep grubuna veya azınlıklara iyilik ve yardım yapmak değil,onları kullanarak bulundukları devleti parçalamak güçsüz düşürmek içindir. Bu sebeple 1000 yıllık kardeş dediğimiz ama çok zamanda yumuşak karnımız olan Kürtleri de kullanıyorlar.
Türkiye ile Türk Dünyası ve Müslüman-Arap alemi arasına yıllar önce örülmeye başlanan duvarın son kısımları da tamamlanmak üzere.Yıllar önce Türk Dünyası ile Türkiye’nin arasındaki kara bağlantısını kesmek için Ermenistan Devleti kurdurulmuştu.Türk Dünyasıyla kara irtibatımızın büyük bir kısmı engellenmişti.
Müslüman-Arap ülkeleriyle Türkiye arasına da İsrail Devleti kurdurularak engeller konuldu. Arkasından Karabağ’ın işgali.Şimdi de Ortadoğu’da yeniden yapılanma adına Irak’ta kurdurulmaya başlanan Kürt devletinin bir ayağı da Suriye’de kurduruluyor.Arkasından İran ve Türkiye’ye de sıra gelecektir.Dolayısıyla İslam ülkeleriyle Türkiye arasında ikinci bir İsrail yaratılmış olacaktır.
Türkiye’mizde de belirli bir noktaya kadar geldiler.Hakkari’de on beş günden fazla bir zamandır kontrol altına alınamayan terör kalkışmasının bittiği yeni açıklandı.Bölücü teröristlere destek veren,yazılı ve sözlü basın ile şerefleri üzerinde soru işareti bulunan basın mensubu,yazar çizer,aydın ve politikacılar da en hafif deyimle gafilliklerine alenen devam ediyorlar.
Bu tehlikeyi meydana getiren PKK örgütü ile devlet görüşmeler yapıyor.Devletle teröristin görüşmesi müzakere etmesi kabul edilemez bir durumdur. Devlet teröristle müzakere etmez/ edemez. Devlet vatandır,devlet anadır,devlet şereftir,devlet bir milletin organize şeklidir.Kendine zarar verenleri muhatap almaz. Devlet şerefsizlerle pazarlık yapmaz/yapmamalıdır. Muhatap alırsa onun gücünü kabullenmiş,istekleri üzerinde gerekeni yapacak bir konuma gelinmiş olur. Karşındaki sana ülkeni bölüyorum,kan dökerek can vererek aldığın toprağın üzerinde hak iddia ediyorum diyecek,sende ona, gücünün farkındayım,seninle baş edemiyorum,oturup konuşalım bu işi tatlıya bağlayalım diyeceksin. Bu Türk açısından kabullenilecek bir durum mudur.
Böyle bir büyük sıkıntı devam ederken,bir tarafta da yeni Anayasa yazılması gibi ülkeyi kaosa götüreceği görülen çalışma da devam ediyor.
Türk Devleti,Türk dünyasında da İslam dünyasında da bulunmalıdır. Ama bu kötü ve yardımcı oyuncu rolünde olmamalıdır.Öykü yazarı senarist ve rejisör konumunda olunmalıdır. İki coğrafyanın düğününde de cenazesinde de Türk milleti bulunmalıdır. Dini birliktelik,coğrafya, kültürel birliktelik, millettaşlık şuuru,çıkarlar, gelecek düşüncesi ve ortak tarihi geçmişimiz bunu gerektirmektedir. Ama kendi inisiyatifi ile,başkasının çizdiği yoldan gitmeden,başkasının verdiği gömleği giymeden olmalıdır.
7-8 Haziran tarihli, gazetemde ki iki gün devam eden köşe yazımda Anayasa ile ilgili şöyle demiştim;
“Yeni Anayasa yapmak mümkün müdür? Mümkündür.
MHP’li Faruk Bal’ın söylediği gibi “Devlet ve Milleti barıştıracak bir anayasa hazırlamalıyız.” sözü doğru mudur? Tartışmak lazım.
Yeni Anayasa gerekli midir? Faruk Bal’ın söylediği doğru olsa bile barışı temin edecek Anayasa yapmak! şimdi ki Anayasanın birkaç maddesini değiştirmekle de olabilir.Ama hayır,tüm değiştirilmesi gerekli.
Tüm değiştirilecek,tamam değiştirilsin ama nasıl?
Önce bu yeni Anayasayı kimler istiyor ona bakmak lazım.Türk Milletinden böyle bir talep var mı? Yok.
STK tam mutabakat ile böyle bir talebin içindeler mi?
Öyleyse kim istiyor. Yabancılardan ABD ve AB ülkeleri sözde daha demokratik bir düzen olsun istiyorlar.
PKK ve onun meclisteki uzantısı BDP’de istiyor.
CHP’de yeni bir anayasa gerekliliğine hevesli.
AKP aynı durumda.
Sanki her türlü sıkıntının üzerinden yeni anayasa gelecekmiş gibi inanılıyor.” demiştim ve şöyle devam etmiştim;
” Yeni anayasa için komisyona isim bildirimi yapıldı.AKP,CHP ve BDP’nin görüşleri bu konuda çok farklı değil.MHP çok akıllı ve stratejik hareket etmek durumunda.Bir oldu bittiye getirilerek kırmızı çizgileri atıl bırakılabilir.Veya çok hassas oldukları maddeleri koruyalım derken,diğer hassas oldukları maddelerde tavizler alınabilir.
Nasıl mı? MHP’nin çok hassas olduğu noktaları bilmeyen yoktur.Diğer üç parti,kendi aralarında anlaşıp,hem istedikleri gibi bir anayasa yapmak hem de MHP’yi açığa düşürmek için uygulama yapabilirler.Olur mu olur.Olmaz diye bakılmasın.Komisyonda ortak çıkaracağı maddeleri belirlerler,MHP’nin hassas olduğu birlik,resmi dil,başkent,üniter yapı gibi maddeleri meclis genel kuruluna bırakırlar.” diye devam etmiştim.
Şimdi yine sormak durumundayım.Yeni anayasa gerekli midir?
Neden gereklidir?
Yeni anayasanın yapılmasının sebebi nedir?
Eğer yeni bir anayasa yapılması gerekli ise şimdi ki meclis yapmaya mezun mu?
Hangi şartlarda,hangi yollar denenerek yapılırsa daha doğru sonuç alınabilir?
Bu ve bunun gibi soruların cevabı tam bulunmadan alınacak cevaplar üzerinde de mutabakat sağlanmadan yazılmaya başlanan bir anayasa taslağı ile karşı karşıyayız.En tehlikeli düşünce de Türklüğün,tek dil,tek millet vurgusunun bu anayasa da sonlandırılması tehlikesidir.Tek millet gerçeğinden,birden fazla millet kavramına geçişin hazırlıkları yapılmaktadır.Tek millet gerçeğinden çoklu topluluk yapısına geçildiği zaman,ortada devlet ve birliğin kalmayacağını bile bile zarlar atılmaktadır,atılan zarlar külliyen hilelidir.
Anayasa siyasi bir kanundur,bu kanun bir kişinin veya bir grubun çıkarlarını temin için maksadıyla yapılmaz/yapılamaz. Anayasa bir milletin maddi ve moral çıkarlarını temin ve adalet için yapılır.
Yeni Anayasadan Türklük,Türk Milleti kavramının çıkarılması uzun süredir iktidar partisi yöneticileri ve milletvekilleri tarafından dillendirilmektedir. Tek milletten birden fazla milletliğe geçişle beraber,resmi dilden feragat edileceği, tehlikelerden biridir. Nitekim anayasa hazırlama komisyonunda değişik milletvekili tarafından bununla ilgili kıpırdamalar mevcuttur. Bu düşüncede olanlara bilmeyerek de olsa yardımcı olunacak çalışmalarda yapıldığı duyulmaktadır. MHP tarafından “Eğitim ve Öğretim Hakkı” başlığı altındaki madde için verilen teklifte şöyle yapıldığı gazetelere düşmüştür. “Eğitim ve Öğretim dili Türkçedir.Eğitim ve öğretim konularında okutulacak yabancı diller ile Türkçeden başka yapılacak derslerin bağlı olacağı esaslar kanunla düzenlenir.Milletler arası antlaşma hükümleri saklıdır.” ifadeleri kullanılmıştır. Birinci cümleden sonra gelen cümleler açık değildir. Şu anda yürürlükte olan anayasaya göre olmaması gerekenler bile yapılmışken,Mardin Artuklu üniversitesinde Kürtçe bölüm açılmışken bu fırsatı verebilecek bu teklifte bulunmak doğru değildir. Birde “bunlarla ilgili esaslar kanunla belirlenir” denmektedir. Kanunu çıkaran meclisteki çoğunluk iktidardır. Her çoğunlukla gelen iktidar bu konularda hassas mı olacaktır. Bu günkü çoğunluk iktidarı bu konularda hassas mıdır? Şimdi ki Milli Eğitim Bakanının bu konu ile ilgili bir kanun teklifi hazırlamasını bir düşünün. Şimdi bile okullarda okutulan kitaplardan milli konularla ilgili bölümleri çıkarttıran birinin, bu konu ile ilgili teklifi ve eylemi ne olur? BU konularda ciddi ciddi konuşulanlar Türk Aydını noktasında sıkıntı verici bir noktaya gelmiştir.
Anayasadan Türklüğün çıkarılması tek dil prensibinin yumuşatılması Türk devletini tamamen değiştirmekle birebirdir. Bunun böyle olmasına Türk insanı izin vermez vermemelidir de. Şu veya bu sebeple halkın çoğunluğunun oyunu alıp iktidar olan bir parti devletin değişmez kurallarını kararlarını değiştiremez/değiştirmemelidir.
Türkiye Devletinin kurucu unsuru Türklerdir.Asli unsuru da Türklerdir. Türklük bir kavmiyet noktasından alınmamalıdır,mensubiyeti kabul, kendini öyle hissetme noktasından alınmalıdır. Bu devletin nüfusunun ezici bir çoğunluğu Türk’tür.Propagandalarla,psikolojik,ekonomik,kültürel,sosyal baskı ve telkinlerle kafası karıştırılan tepkisi durdurulan insanımızın bu durumu ilanihaye devam edecek değildir.
21.yy da Türk Düşünce Tarihi içinde damgasını vurmaya başlayan Milli Düşünce Merkezi bu konularla ilgili vatandaşı,aydını,siyasetçisini kısaca okumuşunu okumamışını bilgilendirmek uyarmak adına bir kitapçık hazırlamış ve dağıtmıştır. Türk Milliyetçiliğinin akil adamlarından,kültür deposu Sadi Somuncuoğlu’nun Genel Başkanlığını yaptığı Milli Düşünce Merkezinin hazırlamış olduğu kitapçıkta çok önemli ve özet bilgiler mevcuttur. “Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti hangi milletin devleti?” başlıklı kitapçıktan konumuzla ilgili kısa bilgiler vermek isterim. Kitabın ve bugünkü sıkıntının can damarına hitap eden üç Türk devlet adamı şöyle diyor.
“Sultan Alparslan: Biz bidat nedir bilmeyen temiz Müslümanlarız.Bu sebeple Allah halis Türkleri aziz kıldı.
Sultan Abdülhamit : Bir hükümdar için lazım olan şey memleketin yararıdır.Eğer bu yarar anayasanın ilanında ise, o da yapılıyor.Fakat iyi uygulanır mı,Türk’ün yararı saklı kalır mı,burasını kestiremiyorum.
Mustafa Kemal Atatürk: Bu memleket tarihte Türk’tü,bugün de Türk’tür ve sonsuza kadar da Türk olarak yaşayacaktır.”
Türklük yok diyenler,bu adı anayasadan çıkarmak isteyenler bu devletleri kuran millet kimlermiş?
Şimdi bu kitapçıktan bölümler paragraflar halinde alıntılar yapıp size aktaracağım.
Selçuklu,Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti hangi milletin devleti? Böyle garip bir soru olur mu demeyiniz.Lütfen son on yılda yapılanları ve tartışılanları hatırlayınız.Sıfırdan “yeni ve sivil” anayasa yapacağız iddiasıyla,Türk Milleti’nin 1000 yıllık egemenliğini temelden sarsacak nitelikte düzenlemelerin yapıldığını göreceksiniz.
Bakınız,anayasamız bireylerin eşitliği temelinde,Türk Devleti üniter ve milli,dili Türkçe, dediği halde neler yapılmış;
*Devlet televizyonunda 24 saat Kürtçe yayın yapılması
*Kürtçenin devlet okullarında seçmeli ders olması
*Üniversitelerde Kürtçe bölümlerin açılıp,öğretmen yetiştirilmesi
*Partilere etnik dillerde propaganda imkanı tanınması
*Etnik örgütlenmelerin ve bölücülük propagandasının serbest bırakılması
*Etnik partilere fiilen(defakto) izin verilmesi
*Yerel belediyelerin “Kürtçe” yazışma yapmaları .
Bu şekilde pek çok düzenleme yapıldı.Etnik gruplar siyasallaştırıldı,tüzel kişilik kazandırılarak egemenliğe ortaklığı başlatıldı.Alt yapı hazırlığı tamamlandı,sıra devletin üniter milli yapısına geldi. Milli (bir millete ait) devlet olarak kabul etmez. Bunun için anayasadan egemenliğin etnik grupların ortaklığına müsait hale getirilmesi gerekiyor..”
“Anayasanın müsait hale getirilmesi için de,bölücü teröre “demokratik ve siyasi bir çözüm” bulunması gerekiyor.Bunun için şunların yapılması isteniyor.:
1.Ya Türk adı anayasadan çıkmalı veya diğer etnik adlar da girmeli
2.”Türk etnik” grubu ile diğerleri devlete ortaklıkta eşit konumda olmalı
3.Ana dillerde eğitim kabul edilmeli.
4-Etnik özerk bölgeler kurulmalı.”
Milli Düşünce Merkezince yayınlanan ve mutlaka temin edilerek okunması gereken kitapçığın son bölümünde ,özetin özeti başlıklı bölümde sonuçta kabul edilip edilmeyeceğine karar verilmesi gereken noktaları açıkça beyan etmiş. Aynen şöyle deniyor.
*Ya 1000 yıllık egemenliğe son ve “çok ortaklı etnik devlete” evet;
Ya da devleti ebet müddete devam…
*Ya bu aldatmacaya,evet;
Ya da tarihin hakkınızdaki hükmünü düşünerek,hayır diyeceksiniz!
Buyurun Karar Verin!”
Kıymetli okuyucular; Yanlış,bilinçsiz,milli ruhtan uzak,sadece intikam almak duygusunu taşıyan politik düşünceyle yola çıkanların Türkiye’yi hangi noktalara getirdiği ayan beyan ortadadır. Artık dış kontrolde olduğumuzun kanıtı yangına atlama düşüncemizdir.
Türkiye’yi idare edenler/idare etmek isteyenler aklını başına devşirmelidir.Ülkenin karşılaştığı her tehlike ve zarar onların hanesine eksi olarak yazılmaktadır. Akıl gözümüzü de gönül gözümüzü de açık tutmalı ve bunun gereğine göre davranmalıyız. Önemli bir sıkıntıdan geçtiğimiz şu dönemde devletin kurum ve kuruluşları ve partileri üzerine düşenleri yapmalıdır.
Bu durumdan bilhassa iktidar partisi sorumludur. Tuz kokmuştur,mızrak çuvala sığmamaktadır. “El intizarü eşeddü minel naar” (beklemek ateşten yakıcıdır). Mutlaka ama mutlaka akıllı,ferasetli kafayla hareket edilmelidir.
Osmanlı Tarihçisi ve devlet adamı Tursun Bey böyle durumlar için şu Osmanlı özdeyişini söylermiş:” Bir toplumda yaşayan insanlar arasında uyum,ancak etkin bir devlet tarafından sağlanabilir”
Etkin,etkili bir devlet olmak için; iyi ferasetli,dirayetli,,cesur,kararlı,inatçı,akıllı, teşkilatçı,ahde vefalı,milli ve manevi duyguları yoğun olan bir lider ve kadrosuyla olur.
Yazımı bir hikaye ile tamamlamak isterim. Rivayet edilir ki,İspanyada ki Endülüs Devletinin son prensi Ebu Abdullah Muhammed,ülkenin son kalesi olan Grenada’yı kendi elleri ile işgalci haçlılara teslim ettikten sonra,annesi ile birlikte Padul tepesine çıkarak görkemli kente son bir kez daha bakar,camileriyle,saraylarıyla,kütüphaneleriyle,hanlarıyla,hamamlarıyla,fıskiyeleriyle ünlü kentin, baştan başa ateşe verildiğini,her taraftan “alevler” ve “dumanlar” yükseldiğini görünce başını ellerinin arasına alır ağlamaya başlar.
Oğlunun döktüğü pişmanlık göz yaşlarını gören anne,acı içerisinde şöyle azarlar: Ağla gafil ağla,Erkekler gibi müdafaa edemediğin bir memleketin yakılıp yıkılışına şimdi kadınlar gibi ağlamak yakışır”…
1 Yorum