Anla(t)mak

Anlatmaktan keyif alıyoruz fakat anlamaya hiç çaba göstermiyoruz. Kulak vereceğimiz yerde kulaklarımızı tıkıyoruz. Sorunları halının altına süpürüyoruz, o halının elbet bir gün yerden kaldırılacağını düşünmeden.


Paylaşın:

İçinde bulunduğumuz toplumu temsil edecek yüz kişilik bir grup oluşturalım. Bu gruptaki bireylerin önüne de 4 nesne koyalım. Bunlar; mikrofon, kalem, kulaklık ve kitap olsun. Sonra, gördüğünüz nesnelerden birini tercih edin, diyelim. İddiam odur ki bu 4 nesnenin tercih edilme sıklığı şöyle olacaktır: Mikrofon – kalem – kulaklık – kitap.

Bu iddiamı desteklemek, aynı zamanda bizi bize anlatmak istiyorum.

Konuşmayı ve yazmayı çok seviyoruz. Daha çok da konuşmayı.

Peki ya dinleme ve okumayı?

Ne dersiniz?

Şahsen, o kadar çok sevdiğimizi pek sanmam.

Meramımı anlatacağım ama öncelikle birkaç teorik bilgi vermek isterim.

Türkçe öğretiminde genel itibariyle anlama ve anlatma olmak üzere iki beceri vardır.

Dinleme ve okuma anlama becerisinin, yazma ve konuşma da anlatma becerisinin kapsama alanı içindedir.

Dinleme demişken bir noktaya daha temas etmekte fayda var.

Dinleme ve işitme aynı şey değildir. Dinlemek için işitmek şarttır fakat her işiten bir dinleyici değildir. Çünkü anlama becerisi olarak ifade ettiğimiz dinleme, bilinçli  gayret gerektirir.

Ee tabiî her dinleyici de anlayacak diye bir şey yoktur. Ama en azından, ‘çaba var’ demek mümkündür.

Söylediklerimiz hakikaten karşımızdakinin anlayabileceği kadardır.

Bu da dinleyicinin/okuyucunun beyin hücrelerinin vereceği bir karardır.

Tersi de doğrudur.

Dinlediklerimiz karşımızdakinin anlatabildikleriyle doğru orantılıdır.

Ee bu da konuşmacının/yazarın anlatma kapasitesine bağlıdır.

Birey ve tabiî ki bireylerden mürekkep toplumda olması gereken durum bu bahsettiğim dört becerinin yüzde yirmi beşerlik kullanım oranına sahip olmasıdır.

An itibarıyla hiçbirimizin bu oranın dengeli bir şekilde dağıldığını söyleyeceğini düşünmüyorum.

Ağzı olanın konuştuğu, her kafadan sesin çıktığı bir ülkenin evlatlarıyız.

Bir şeyin her şeyini bilenler değil her şeyde bir bildiği olanlar çoğunlukta çevremizde.

Buralarda, elin ağzı torba değildir ve büzemezsin.

Kendi dilinden dökülenler yetmez başkasının ağzını ararsın.

İnsan kalabalığıyla yarışır bir ağız kalabalığı mevcuttur. Kabalığı da cabasıdır.

Fikirlerimizi güreştireceğimiz yerde ağız kavgasına, birbirimize laf yetiştirmeye bayılırız.

Bakınız: Siyaset sahnesi.

Bazı zamanlar ağız tadıyla bir yemek bile yiyemeyiz. Tabaktakiler değildir acı olan.

Okul sıralarında kulaktan kulağa oynamayı öğrenmişizdir fakat ağızdan ağıza laf taşımakta üstümüze yoktur.

Deyimlerimizde konuşmak

Bir halkın kullandığı deyimler; yaşam tarzının, hayata bakış açısının göstergesidir. Şöyle bir düşünüyorum da konuşma organımız ağızla ilgili ne çok deyim var?

Şaşırırız: Ağzımız açık kalır.

Seviniriz: Ağzımız kulaklara varır.

Sır çıkmaz: Ağzı pek.

Dersimizi almışızdır: Ağzımız yanar.

Tatlı sözlerle kandırırız: Ağza bir parmak bal çalarız.

Pişman etmek isteriz: Ağzının payını veririz.

Rahatımız kaçar: Ağzımızın tadı bozulur.

Çok imrenir ve de isteriz: Ağzımızın suyu akar.

Sevmediğimiz birine katlanmaktayızdır: Ağzının kokusunu çekeriz.

Karşımızdaki kişiye sezdirmeden bilgi almaya çalışırız: Ağzını yoklarız.

Boş bulunup söyleyiveririz: Ağzımızdan kaçar.

Anlamak gerek

Örnekler çoğaltılabilir.

Nereye bağlamak istiyorum?

Anlatmaktan keyif alıyoruz fakat anlamaya hiç çaba göstermiyoruz.

Kulak vereceğimiz yerde kulaklarımızı tıkıyoruz.

Sorunları halının altına süpürüyoruz, o halının elbet bir gün yerden kaldırılacağını düşünmeden.

Hayatın anlamını sorgulamak gibi zor bir işe kalkışıyoruz, en basitini, yani bize söylenenlerin anlamına kafa yormayı başaramıyoruz.

Toplum olarak an’lamsız şeylerle uğraşarak an’larımızı heba edeceğimize birbirimizi an’lamaya çalışalım, derim.

Ricamdır ve bana kalırsa zaruri bir ihtiyaçtır:

Güzel ile güzellikle konuşalım, özenli ve özenle dinleyelim.

Kendimizden vererek yazalım ve kendimizi vererek okuyalım.

Not: Anlamanın gerekliliğini yazarak anlattığım için özür dilerim.

Yazar

Doğukan Altıparmak

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar