Yükleniyor...
Arapça kökenli veda, ayrılırken birbirine selam ve esenlik dileme, anlamına gelir.
İki bağlaç ‘ve’ ile ‘da’yı birbirine bağladığımızda ayrılığı hatırlatan bir sözcüğün ortaya çıkması acı bir tesadüftür. Fakat zıtlıklar dünyasında yaşadığımız hatırda tutulursa bu durumu doğal karşılamak gerekir.
Hayatımızda birçok şeyle pek çok kişiyle vedalaşmışızdır. Kendi vedalarımız yanında başkalarının vedalarına da şahitlik etmişizdir.
Kimine göre her veda bir sonraki merhabayı daha da yakınlaştırır.
Lao Tzu’ya göre; büyük insanlar veda ederek gider, küçük insanlar ise ihanet ederek.
Zannımca en hazin veda sevgisizlikten değil çaresizlikten kaynaklı vedalardır.
Veda, Orhan Seyfi Orhon’un şiirinde busedir:
“Hani o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda buseni
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?”
Harf sayısıyla orantısız bir etkiye sahip veda, Ayşe Kulin’in yazdığı bir esere ad olmuştur. 2007 yılında yayımlanan Veda adlı roman, tarihî bir içeriğe sahiptir.
Eserin alt başlığı, Esir Şehirde Bir Konak’tır. Tahmin edebileceğiniz üzere esir şehir, İstanbul’dur. Konak da bizzat Kulin’in hayatındandır.
Kendi ifadesiyle: “Veda’da tanıdığınız bütün insanlar benim ailem. Kapaktaki Ahmet Reşat, anneannemin babası. Behice Hanım, nenemdir. Bana pek az insana nasip olan bir şey nasip oldu. Osmanlı denen kişiyi canlı olarak gördüm, kucaklarında büyüdüm. Ben Osmanlı ile Cumhuriyet arasında bir köprü gibi kaldım, aralarında büyüdüm.”
Roman, Nedim Saban tarafından tiyatroya uyarlanarak Cumhuriyet’in 100. yılına armağan edildi.
Ben de bu oyunu temaşa etmek için 13 Aralık 2023’te Bursa BAOB Sahne’de yerimi aldım.
Kabul edersiniz ki; Osmanlı’ya başkentlik yapmış, işgal edildiğinde Meclis’e siyah bir örtünün asıldığı ve özgürlüğüne kavuşuncaya dek kaldırılmadığı Bursa’da genç Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ilk günlerinden birinde böylesine bir oyunu seyretmek tüylerin diken diken olması için yeterli sebeptir.
Eserden bahsetmeliyim.
Millî Mücadele yıllarındayız.
Herkesin kurtuluş için çareler aradığı, derin fikir ayrılıklarının bulunduğu bir dönem.
Oyunun geçtiği konak bir örneklem teşkil ediyor.
Konakta padişah yanlısı davranan, Osmanlı hükümetinde yer alan Ahmet Reşat Paşa var. Paşa, Osmanlı’nın son maliye nazırı. Artık içinde pek de bir şeyin kalmadığı hazineden sorumlu kişi.
Aziz Sarvan canlandırıyor. Ses tonunu ve duygu geçişlerini çok iyi biçimde tatbik ettiğini söylemek gerek. Gerçek hayatta nasıl bilmiyorum fakat oyunda, tam da olması gerektiği gibi bir İstanbul beyefendisi.
Sarf ettiği şu cümle derin bir iç geçirtiyor: “Padişahın Cuma namazına gidip gitmeyeceğini dahi İngilizlere sormaya mecbur bırakıldık…”
Paşa’nın eşi Behice Hanım.
Canlandıran, Meral Asiltürk.
Ağaçlar Ayakta Büyür oyunundan tanışıklığım vardı.
Bir kez daha karşılaştığımıza memnun kaldım. Esprileri ve iğneleyici konuşmalarıyla dikkat çekti.
Ayrıca, bir nevi kayınvalide rolündeki Deli Saraylı’yla çatışmaları göz alıcı, kulak kabartıcı cinstendi.
Deli Saraylı.
Seksenine merdiven dayamış fakat o merdivene tekmeyi vurmuş; enerjisinden, meslek aşkından hiçbir şey kaybetmemiş Nevra Serezli oynuyor.
Ortaya koyduğu performansı izlerken sessizce alkış tutmanız, olmayan şapkanızı çıkartmanız, düğmelerinizi ilikleyip saygı duruşuna geçmeniz işten bile değil.
Denebilir ki Nevra Serezli sahneler için doğmamış. Sahneler onu vesile edip var olmuş ve de perde açmışlar.
Oyunda Behice Hanım’la girdiği diyaloglar, evin diğer önemli şahsiyeti Kemal ile münasebetleri önemli yer tutuyor.
Kemal.
Tek bir sıfatla anlatmak gerekirse, millîci.
Şu sorusu aklımdan çıkmıyor: “İnsan hiç olmazsa imkânsızı denemek istemez mi?”
Saray’ı temsil eden Paşa’nın konağında bağımsızlık ateşini harlayanlardan biri. Sarıkamış faciasından yaralı bir şekilde dönmüş. Paşa’nın muhalefetine rağmen Behice Hanım ve Saraylı Hanım’ın ısrarıyla konakta misafir ediliyor.
Şu tespiti de fazlaca haklılık payı içeriyor: “İnsanlar sevdikleri veya mukaddes addettikleri kimselerin kusurlarına karşı kör olur.”
Mehpare.
Sonradan anlaşılacağı üzere Kemal’in sevdiceği.
Başlarda evin ve daha çok Kemal’in hizmetkârı konumunda bulunan Mehpare devamında Kemal’in gönlüne tahtını kuruyor ve aralarındaki sevgi geçişlerine tanık oluyoruz.
Oyunun vedası tahmini kolay biçimde oyuncuların vedası ile oluyor.
Paşa artık yönetimi ele almış Kemalistler tarafından vatan haini ilan edilme tehlikesi baş gösterince vatana, Kemâl de Millî Mücadele için düştüğü Anadolu yollarında şehit olarak hayata veda ediyor.
Sahne çığlıklar içinde kapanıyor.
Oyun ve de roman hakkında daha da ayrıntı verip henüz okuyup izlememiş olanların heyecan duygusunu azaltmak istemem.
Emeği geçenlere teşekkürlerimizi, bizi bize bizce anlatan bu sanatın icracılarına tebriklerimizi sunarız.
Ekibin önce merhaba sonra da el’veda diyeceği şehirlerden bazıları şöyle:
26 Ocak Muğla
30 Ocak İstanbul
2-18-21 Şubat İstanbul
10-11-12 Şubat İzmir
22 Şubat Ankara
23 Şubat Mersin
24 Şubat Adana
25 Şubat Gaziantep
26 Şubat Şanlıurfa
27 Şubat Diyarbakır
Yazının vedası da Ahmet Hamdi Tanpınar’dan olsun:
“Bilirim kimse içemez
Üst üste aynı pınardan,
Bir veda gibi her nefes
Alışılmış kıyılardan.”