Doğu Türkistan kimin yurdu, orada neler oluyor? -2-

Doğu Türkistan Türkleri Çin zulmü altında inlerken "Çin Atatürk'ü örnek alıyor" diyerek Atatürk'e iftira edenler var. Cumhurbaşkanının Çin seyahatinde yanında olanlardan, "Çin bütün dinlere mesafeli, bunu Cumhurbaşkanı da vurguladı" diye yazıyorlar. Ama Çin'de Türkler eziliyorlar, öldürülüyorlar.


Paylaşın:

Çin zulmü altındaki Doğu Türkistan Türkleri

Bundan önceki yazımızda Orta Asya’nın adının 1865’e kadar Türkistan olduğunu, bu tarihten itibaren Doğu ve Batı Türkistan olarak ikiye bölündüğünü, 1884’de Doğu Türkistan’ı Mançu imparatorluğunun ilhak edip adını “Yeni bölge” (Xinjiang) yaptığını, 1911’de Mançuları yıkan Çin’in 8 yıl süren savaşlardan sonra bölgeyi işgal ettiğini hatırlatmıştık.

Demek ki Doğu Türkistan; Asya’ya hakim olan Hun Devletinin başbuğu Teoman Han’dan sonra oğlu Mete Han’ın M.Ö. 209’da hükümdar olduğu Büyük Okyanus’tan Hazar’a, Keşmir’den Kuzey Sibirya’ya kadar uzanan devlet, 1884’e kadar değişik boyların idaresinde (Hun, Göktürk, Uygur, Kırgız gibi) Türklerin vatanıdır.

Çin’nin 1911’de  başlayan baskı ve zulmüne karşı Uygur, Kazak ve Kırgız Türklerinin kültürlerini, inançlarını, törelerini ve kimliklerini korumak için gösterdikleri direnişi zamanımıza kadar sürmüştür. Geçen yazıda 2006’e kadar aralıksız süren olayları kısa kısa anlatmıştık. Ardı arkası kesilmeyen düşmanca baskı ve şiddete karşı protesto yürüyüşleri 2007, 2008, 2009 yıllarında da devam etti. 2009’da işçi kıyafeti giydirilmiş10.000’den fazla Çinli asker ve polis Shao Guan şehrinde bir fabrikada çalışan 800 Uygur’a saldırıyor. Saldırıda 100’den fazla Uygur işçi, hunharca öldürülüyor. Bunun üzerine üniversite öğrencileri Urumçi “Halk Meydanı’nda” toplanarak Shao Guan olaylarının iç yüzünün açıklanmasını, katillerinin cezalandırılmasını istiyor. Buna karşı tam teçhizatlı binlerce polis ve zırhlı araç halkın üzerine yürüyor ve rastgele ateş açıyor. Kışkırtılmış Han Çinlileri ise sokakta gördükleri Uygurlara saldırıyor. 3.000’e yakın Uygur Türkü’nün öldürüldüğü, 10.000’inin tutukladığı açıklandı. Vahşet yaşanıyordu.

Uygur bölgesinde tam anlamıyla insanlığa karşı bir vahşet yaşanıyordu.  Buna karşı Türkiye’de yürüyüşler, mitingler ve protestolar yapıldı, katliam şiddetle kınandı. Hatta Siyaset çevrelerinden ve iktidardan bunun bir “soykırım” olduğu söylendi. Ülkemizde farklı düşünenler de vardı; malum çevrelerden tam tersi yazıldı ve anti-emperyalist yayım yaptığını iddia eden bir TV’de “her şeyin yolunda gittiğine dair bir de CD” yayımlandı. Tam bu sırada ziyaretime gelen Türk vatandaşı olmuş bir Uygur’un verdiği CD’yi seyrettim. Bu TV’deki CD’ninkiyle aynıydı. Uygur’a “sen bu CD’yi nereden aldın” diye sordum; “Bir yakınımın vizesi için gittiğim Çin Büyükelçiliğinden “  dedi. Bu cevap şaşırtıcı değildi, ama önemliydi. Nitekim şimdi Çin’in bir milyondan fazla Uygur Türk’ünü “Yeniden Eğitim Kampları”nda  beyin yıkama yoluyla mankurtlaştırma ve ağır şartlara dayanamayanları ölüme terk etmesi karşısında dünyayı ayağa kaldırdı. Hava fotoğraflarıyla elde edilen belgelere dayanarak BM aldığı kararla “Kampların kaldırılmasını ve bir heyetin kampı görmesini istedi.” Ancak Çin bu reddetti. Kampta soykırım anlamına gelen işler yapılmıyorsa, görülmesi neden istenmiyor?   Bu konuda da bizdeki anti-emperyalist(!) TV’ciler ve yandaşları bakın ne diyor: Çin, Uygur politikasında Atatürk’ü örnek alıyor.  ‘Yeniden Eğitim’ programını yürüten üst düzey Çinli yetkili, Çin’deki gericilik ile mücadele” ediyor.

Cumhurbaşkanıyla Çin’e giden Verda Özer 8.8.2015’de şöyle yazmış; “Uygur Türkleri tarih boyunca Çinlilerle birlikte yaşamışlar. Ve sadece iki kez bağımsız olmuşlar. Biri 1933-34’te Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti. Diğeri de… 1944-49 arasında Doğu Türkistan Cumhuriyeti.” Biz de yukarıda yazdık ki, M.Ö. den 1884’e kadar Mançuların, 1911’de Çin’in işgaline kadar Doğu Türkistan Türklerin yurdu. Doğrusu cehaletin bu kadarına pes. Dedik ya, okuryazarlarımız da tarihimizi bilmezler diye. Bitmedi, Özer “Çin yönetimi tüm komünist rejimler gibi sadece İslam değil, tüm dinlere karşı mesafeli” imiş. Bu mesafe neyin nesi acaba?  Gerçekten korkan Özer gelirken uçakta, “Hakeza Cumhurbaşkanı Erdoğan da Çin ziyareti dönüşünde uçakta sorumuz üzerine bunu vurguladı.” diyerek, sanki Çin’in yalanına inanmak istiyor gibi. Tuzu kuru yazarımızdan bir fetva daha, “Çin’in en büyük korkusu: Bölünmek.” Vah zavallı Çin! 1.3 milyar nüfusu ve gücüyle, 9.5 milyon Doğu Türkistan Türk’ünden korkuyormuş.  Bunun için birden fazla çocuğu yasa ile suç sayıp yasaklamış, cezası ağır… Şunu anlayabiliriz, zora başvurmadan, tercihi insanlara bırakıp sosyal ve ekonomik tedbirlerle çocuk sayısını artırmaya veya azaltmaya çalışmak mümkündür. Ama ceza ile asla… Anasının karnındaki çocuğu zorla aldırmak, “soykırım” değilse nedir? Bunu da mı bilmiyorsunuz? Türk Çin Kültür Derneği Başkan Yardımcısı Mustafa Karslı önemli açıklamalarda bulundu.

Çin neden korkuyor?

Doğu Türkistan, dağdan inmiş bir aşiretin değil, M.Ö. den beri dünyaya yön veren Türklerin yurdudur. Türk tarihi ve dünya için en büyük bilim, kültür ve medeniyet merkezlerinden biridir. Üç bin yıllık Türk Medeniyetinin şaheseri iki eserden bahsetmek isterim. 11. Asırda yazılmış Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t Türk (Ansiklopedik Türk Sözlüğü) ile Balasagun’lu Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig” (saadet, mutluluk veren bilgi/ilim). Avrupa’da Latincenin dışında yazılı eser yokken, Göktürk ve Uygurlar kendi alfabelerini kullanırlardı. Türkçe, gelişmiş, edebi ve özlü dildi. Uygur kimliğini eritemeyen Çin bundan korkuyor.

Sonuç: Devletler meselelerini illa savaşla çözmezler. Diplomasi diliyle ve siyasetin kurallarıyla çare ararlar. Kırım ve Ukrayna meselesinde olduğu gibi.

Yazar

Sadi Somuncuoğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar