İSPANYA’DA BASK AYRILIKÇILIĞININ SEBEPLERİ VE ETA’NIN DOĞUŞU[9]
Bask ülkesi olarak nitelendirilen bölge 20.000 km² büyüklüğünde olup, İspanya’nın kuzeyinde Alava, Navarra, Guipuzcaa ve Vizcaya bölgelerini içermektedir. En önemli kentlerinden biri Biskay Körfezi üzerindeki San Sabastian limanıdır. 2.4 milyon civarındaki Basklıların dili İspanyolca’dan çok farklıdır. Bask bölgesi ile Fransa’nın Pirene-Atlantik ilinin batısındaki yerleşik halkın konuştuğu bu dil, hem İspanyolca’dan, hem de Fransızca’dan ayrı bildir. İspanya tarafında İspanyolca’dan sonra, Fransa’da da Fransızca’dan sonra ikinci dildir.
15. yy itibari ile yerel yönetimde özerk olan Bask Bölgesi, 18. yy’de merkezi devlet yapılanması sürecine girilmesiyle duruma tepki göstermiştir. Sosyal yaşamı ilgilendiren bazı konularda, kendi gelenek ve göreneklerine uygun bazı yasal düzenlemeler yapma hakkı ile askerlik ve bazı vergilerden muafiyet gibi birçok imtiyaza sahip olan Basklar, zamanla ayrıcılıkları ellerinden alınınca ırkçı yapılarını ön plana çıkararak milliyetçi hareketlenmeleri başlatmıştır. Bu ayrıcalıkların ellerinden alınmasının yanı sıra endüstrileşme ile birlikte Bask bölgesinde bulunan zengin maden ocaklarında çalışmak üzere birçok İspanyol bu bölgeye göç etmiştir. Ayrıca bölgede hızlı nüfus artışı eğitim olanaklarının verimli bir şekilde kullanılamaz hale getirmiştir. Endüstrileşme ile başlayan nüfus artışı şehirleşmeye neden olmuş, bu şehirleşme yapılanmasında önceleri her ne kadar modernleşme yaşanmış ise de İspanyolların kültürlerini hâkim kılma çabaları zamanla farklı kimliklerin ve yerel kültürlerin birbiri ile etkileşime girmesini engellemiş, ayrışmaya doğru yol alınmasına neden olmuştur.
Bask Milliyetçi Partisi’nin kurucusu Sabino Arana’ya göre Bask milliyetçiliğinin en temel amacı, Bask ırkının korunması, Baskların kendilerini İspanyollardan soyutlamasını başarmaktır. İspanyollardan soyutlanmayı sağlayan en büyük anahtar ise Bask dilinin varlığıdır. Bask milliyetçiliği, ayrıca İspanyol devletine bağlılığa neden olacağı için endüstrileşmeye de karşı bir politika izlemiştir. Özetle, liberal devlet yapısı, merkeziyetçiliğe geçiş ve endüstrileşme Bask milliyetçiliğinin doğmasını hazırlayan etkenlerdir.
1950’de (Franko Dönemi) İspanya ekonomisindeki zorluklar özellikle Bask Bölgesinde işçilerin ayaklanmasına ve greve gitmesine neden olmuştur. Grevler üzerine Bask Bölgesine dil, kültür ve kimlik ile ilgili birçok yasaklama getirilerek toplumsal baskı uygulanmıştır. Bask direnişinde Bask Milliyetçi Partisi’nin çalışmalarını yetersiz bulan bir grup, ‘Ekin’ adlı bir dergi çıkarmış ve bu oluşum 1958 yılında, amacı Bask kültürüne ait olan her şeyi koruyarak Bağımsız Bask Ülkesini kurma çerçevesinde ‘Bask Ülkesi ve Özgürlük’ (Euzkadi ta Azkatasuna: ETA) adını almıştır. Bu örgütlenmenin temelinde Bask Milliyetçi Patisinin kimi üyeleri ile Bask Öğrenci Birliği isimli bir yapı bulunmaktadır. Örgütün ilk bildirisi, 1962 yılında yayınlanmış ve ETA’nın şiddet de dâhil her yolu kullanarak Bask Bölgesinin bağımsızlığının kazanılması için mücadele veren gizli bir örgüt olduğu ifade edilmiştir. Hedefini ise İspanyol Devletini Franko diktatörlüğünden kurtarmak ve Bask bölgesinin bağımsızlığını kazandırmak olarak belirlemiştir.
ETA’nın ilk eylemi 1961 yılında iç savaşın galibiyetini kutlamak için kutlama yerine gitmekte olan Franko yanlılarını taşıyan trene yönelik düzenlenen ve başarısızlıkla sonuçlanan saldırıdır. Tecrübe kazanarak başarılı eylemler de düzenleyip güçlü olduklarını kanıtlamaya çalışmışlardır. 1973 yılında, Madrid’te İspanya Başbakanı Amiral Luis Carrero Blanco’yu düzenledikleri bombalı suikastla öldürmüşlerdir.
Franco’nun Ölümü- İspanya’da Demokratikleşme Çalışmaları
Franko’nun 22 Kasım 1975’te ölmesiyle baskıcı rejim sona erdi. Kral Juan Carlos’un “manevi ve siyasi rehberliği altında” İspanya’da demokratikleşme süreci başlatıldı. Başbakan olarak atadığı Adolf Suarez, İspanyol hukuk mevzuatını Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET, daha sonra AT ve AB) mevzuatına uyumlu hale getirmek istediklerini açıkladı. Bunu takiben genel af ilan etti, 15.000 siyasi tutuklu ve sürgün cezalıları serbest bırakıldı. Ülkede demokratikleşme, birlik-beraberliği pekiştirici yönde güçlü hamleler yapılarak, bu yöndeki beklentileri ve umutları artırdı. Askeri önlemler yumuşatıldı. 1977 yılında ilk demokratik seçimler yapıldı.
Başbakan Suarez’in ikinci adımıyla 1978’de İspanya’nın demokratik anayasası yürürlüğe girmiştir. Yeni anayasaya göre devlet yapılanması on yedi özerk bölgeye ayrılmıştır ve Bask bölgesi merkeziyetçi yapılanma ile kaybetmiş olduğu özerkliğini yeniden kazanmıştır. Yeni Anayasaya göre İspanya’da 17 ayrı otonom bölge ortaya çıkmıştır. Özerklik konusunda Katalanlar, Basklar ve Galyalılar gibi tarihi milliyetlere istisnai uygulamalar getirildi. Bu üç bölgeye otonomi uygulaması için halk oylamasına gidildi. Ancak otonominin kabulüya da reddi konusunda halk oylaması yapılırken, anılan üç bölgede basit çoğunluk, ülkenin geri kalan yerlerinde ise mutlak çoğunluk arandı.
Bu arada unutulmaması gereken bir diğer önemli özelliğe göre ise, 1978 anayasasının bölgelerin özerkliği üzerinde durmakla birlikte, kendi geleceğini tayin etme (self-determination) ilkesini tamamen dışlamış olmasıdır. Bölgelerin kültürel, geleneksel, dil ve kurumsal farklılıkları çeşitlilik olarak algılanıp bu değerlerin korunması garanti edilmiştir. Ancak, yeni anayasanın kendi geleceğini tayin etme ilkesini tamamen yasaklaması, ETA’nın bağımsız bir Bask ülkesi kurma amacını sona erdirebileceği için yapılan referandumda anayasa, Bask halkının %65’i tarafından reddedilmiştir.
Buna rağmen Basklar 25 Ocak 1979’da özerklik statüsünü (Gernika Statüsü) Anayasa teminatı gereği kullanmaya başladı. “Yüksek derecede mali özerklik, vergilerle ilgili düzenleme yapabilme ve vergi toplayabilme, polis gücü oluşturabilme, Bask radyosu ve televizyonu kurabilme, özerk eğitim sistemi ve özerk sağlık sistemi” gibi yetkiler uygulamaya koyuldu. “Milli Güvenlik” ve “Dış Politika” dışındaki tüm konularda Bask Özerk Meclisi yetkili hale geldi. Bu demokratikleşme hamlelerine rağmen ETA’nın terörü bırakmak bir yana, şiddetlendirdiği görüldü. Franco sonrası “otorite zafiyeti” içinde diye gördüğü İspanya’dan Bask’ın bağımsızlığı için yararlanılabileceği düşüncesi hâkim kılındı. En kanlı saldırıların bu dönemde gerçekleştiren ETA’nın terörü sonucunda sadece 1980 yılında 92 kişi hayatını kaybetti.
Anayasanın kabul edilmesinden sonra bölge, vergi, polis, eğitim ve radyo-televizyon yayını konusunda kontrol yetkisini devralmıştır. Ancak ETA ve bağımsız Bask Ülkesi isteyen Halk Birliği, tam bağımsızlıktan taviz verilmeyeceğini açıklamışlardır.
1981 yılında ETA terör örgütünün silahlı mücadeleden vazgeçip ateşkes ilan etme düşüncesi, 1978’de yeni hazırlanan yeni anayasa, 1979’da Bask özerkliği ve Bask Bölgesinde 1980 yılında yapılan seçimler, şiddete başvurmadan da mücadelenin sürdürülebileceğini gündeme getirmiş ve görüşmeler dönemi her ne kadar sık sık kesintiye uğramış olsa da başlamıştır. Kimin hazırladığı bilinmeyen 6 adımlık bir mücadele takvimi ortaya çıkmıştır. Bu takvim şu şekildedir:
- En kısa zamanda şiddet içeren eylemler son bulacak ve tüm partiler yasallaşacak,
- 1988’in somlarına kadar tüm ETA terör örgütüne bağlı oldukları için mahkûm olan tutuklular ve sürgüne gönderilmiş olanlar serbest bırakılacak,
- 1990’ın sonlarına kadar Bask parlamento seçimleri ve Bask bölgesinde değerlendirilen diğer bir bölge Navarra’nın Bask özerkliğine katılması için bütünleşme çalışmaları yapılacak,
- 1992’nin sonuna kadar resmi olarak çift dilli dönem başlatılacak,
- 1994’ün sonuna kadar tüm İspanyol yetkilileri Bask Bölgesinden çekilecek ve yerine Bask polisi göreve gelecek,
- 1996’ın sonuna kadar Bask Bölgesinin kendi geleceğini tayin hakkı için tüm düzenlemeler ve çalışmalar yapılacak.
İspanyol hükümeti tarafından yapılan merkezileşme sürecinde, halklar arasında bütünleşme ya hiç ya da çok yavaş bir seyir içinde gerçekleşmiştir. Bu yüzden, demokrasi döneminde bölgesel özerklik ve tanınma vererek Bask sorununa çözüm bulunmaya çalışılmıştır. Bu dönemde, özellikle kültürel asimilasyon yöntemi kullanılarak bütünleşmeden kaçınılmıştır.
Kültürel asimilasyonun kullanılmamasının birinci nedeni, Franko döneminde bu yöntem ile faşist rejimin kullanılmış olması ve işe yaramamış olmasıdır. İkinci nedeni ise, 1980 ve 1990’lı yıllarda azınlık hakları bağlamında kişi haklarının gündemde oluşu ve İspanya’nın Avrupa Birliği (AB)’ne girebilmesi için bu haklara saygılı olmasının gerekliliğidir.
Bask bölgesindeki üç ayrı çeşit okulda eğitim yapılmaktadır. Bunlardan A tipi okulda ana dil İspanyolcadır. Bask dili de yabancı dil gibi düşünülmektedir. B tipi okulda her iki dil de aynı ağırlıkta kabul edilmektedir. C tipi okullarda ana dil Baskça olurken, İspanyolca “yabancı dil” haline gelmiştir. Başlangıçta özgürlüğün getirdiği coşku ve Franko dönemine duyulan nefret sebebiyle A tipi okullar boş ve C tipi okullar olabildiğince dolu iken, zaman içerisinde A tipi okullara ilgi artış kaydetmiştir.
Özerk bölge olarak birçok hak elde edilmesine karşın, Bask bölgesinde terörün azalması beklenirken artarak devam etmiştir. ETA, 1990 yılında Cezayir’de 1989’da başlatılan ETA – Hükümet görüşmelerinin yeniden başlatılması şartı ile şiddeti sona erdireceğini söylemesine rağmen ETA terör örgütü mali destek sağladığı adam kaçırma eylemlerine devam etmiştir.
Bask bölgesindeki vergiler de merkezi hükümet ve mahalli yönetim arasında paylaşılmaktadır. Vergi gelirlerinin yüzde 30’u merkezi hükümete, kalanı ise özerk yönetime ayrılmaktadır. Alt yapı müşterek kullanılan hizmetler için ortaklaşa harcama yapılmaktadır. Bazı mahalli vergilerin toplanması da özerk yönetime bırakılmıştır. Bölgenin zenginliğinin gene büyük ölçüde bölge halkına kalması ile halk bu özerklikten memnun olmaya başlamıştır.
Eylemlerine sürekli devam eden ETA’ya yönelik İspanya’nın terörle mücadele için almış olduğu önlemler şu şekilde özetlenebilir:
- Terörle mücadelenin, bir iç güvenlik sorunu olduğu kabul edilmiş ve 1978 yılında ‘GEO’ adında askeri birliklerce eğitimden geçirilen özel bir polis teşkilatı kurulmuş, polis gücünü desteklemek için ise ‘Sivil Koruyucular’ oluşturulmuştur.
- Ulusal polis teşkilatının yanı sıra, Bask polis teşkilatı oluşturulmuş ve bu teşkilatta belli bir oranda Basklılara da yer verilmiştir.
- Terörle mücadelede görev alan tüm birimler, hizmet verdikleri halkın tarihi ve kültürel özellikleri ile mücadele ettikleri terör örgütünün ideolojisi konusunda yoğun bir eğitime tabi tutulmuşlardır.
- Ülke bütünlüğünü ve bölünmezliğini sağlamak amacıyla Ekim 1979’da milliyetlerin özerkliği dikkate alınarak ülke, bölgelere ayrılmış ve Bask Bölgesine özerklik verilmiştir. Ancak ülkenin bölgelere ayrıldığının belirtildiği İspanyol Anayasanın 2. maddesinde ‘bölge’ sözcüğü kullanılmış, ‘federal’ sözcüğünden ayrılıkçılığı anımsatabileceği için itina ile kaçınılmıştır. Bölgelerin kendi arasında federe bir yapıya gitmeleri ise 145. madde ile yasaklanmıştır.
- Bask bölgesinde resmi dairelerde İspanyol bayrağının yanı sıra Bask bayrağının da, İspanyolcanın yanı sıra Bask dilinin de kullanılmasına müsaade edilmiştir.
- Bask bölgesinde, İspanyol dilinden ve Bask dilinden yayın yapan televizyon kanalı kurulmuştur.
- Terörle bağlantısı olmayan grupların siyasal süreç içerisinde yer almaları sağlanmış; bu sayede kişilerin terör eylemlerine yönelmesi yerine siyasi platformlara yönelmesi hedeflenmiştir.
- 1980 yılında çıkarılan bir kanunla terörle ilgisi olduğu düşünülen kişilerin gözaltında tutulma süresi gerektiğinde 72 saatin üzerine çıkarılabilmiş, herhangi bir yasal izin belgesi olmaksızın güvenlik görevlilerine evleri arama hakkı verilmiş, posta gönderilerini ve telefon görüşmelerini takip ve inceleme olanağı tanınmıştır.
- İspanya polisi ve gizli servisi 1983 yılında Fransa’daki mültecilere yönelik Anti-Terörist Kurtuluş Grubunu (GAL) kurmuştur.
- Terörle mücadelede Fransa ile ETA militanlarının iadesi konusunda işbirliği yapılmıştır. Bu iade ve Fransa tarafından gerçekleştirilen tutuklamalar, ETA’ya lojistik ve psikolojik darbe indirmiştir. Bu işbirliği sonucunda 1992-1993 yıllarında 500’den fazla ETA üyesi tutuklanmıştır. ETA bu olay üzerine, ateşkes ilan etmiş ve görüşme talep etmiştir.
- Şiddeti reddeden ETA militanlarının topluma entegre edilmesi için af yasası çıkarılmıştır.
- İspanyol hükümeti, Bask bölgesinde ETA’yı destekleyen ‘Bask Solu’ (EE: Euzkadiko Ezkerra) ve ‘Bask Ülkesinde Halk Birliği’ (HB: Herri Batasuna) hariç tüm siyasi partilerle anti-terör anlaşması yapmıştır.
1983’te Bask bölgesine özerklik vermenin hemen ardından Fransa ile ETA’yı ortadan kaldırmak maksadıyla ortak hareket etme konusunda bir anlaşma sağlanmıştır. Bu anlaşmanın ardından Fransa, ETA elebaşılarından bir kısmını tutuklayarak mahkemeye sevk etmiştir. Bir kısmını ise mahkûmiyetleri sonunda İspanya’ya teslim etmiştir. Bu sayede İspanya ETA ile mücadelede önemli bir engeli aşmıştır. Ancak gene de ETA’yı bir anda sona erdirmek mümkün olamamış, büyük bir darbe indirilmesini sağlamıştır. Zira bu anlaşma öncesine kadar ETA’nın en önemli dış desteği Fransa olarak bilinmekteydi. Bu destek ortadan kalktıktan, hatta örgütün çökertilmesine yardım edilmeye başlamasıyla, İspanya önemli ölçüde rahatlamıştır. Bunun üzerine ETA da taktik değişikliğine gitmiştir. Genellikle Bask özerk bölgesindeki polislerle “anlaşma” yapma imkânı bulurken, diğer bölgelerdeki polislere saldırmaktan geri kalmamaktadır.
Bask bölgesindeki duvarlarda ve afişlerde “Yaşasın ETA”, “Basklara Özgürlük” ve diğer yazılara sıkça rastlandığı gibi, ETA militanları tarafından hala “Devrim Vergisi” adı altında haraç toplanmaktadır.
İspanya, Aralık 1997’de ETA’nın siyasi kolu HB yöneticilerinden 23 kişiyi ETA ile işbirliği yaptığı gerekçesi ile tutuklamış ve Haziran 1998’de ETA’nın en önemli basın yayın organı olan ‘Egin’ ile radyo istasyonu ‘Egin İrratia’ kapatılmış ve yöneticileri tutuklanmıştır.
Terör örgütü ETA, bağımsız Bask ülkesini kurmak için ırkçılıktan Marksizm ve Leninizm’e, Hıristiyan demokratçılıktan şehir gerillacılığına her yöntemi kullanmış, fakat sürekli indirilen darbeler sonucunda Mart 2006’da süresiz ateşkes ilan etmek zorunda kalmıştır.
Ancak 1997 yılı HB yöneticilerinin tutuklanması sonrasında açılan dava ile Batasuna Partisi ETA’yı terör örgütü olarak kabul edip kınamamak ve var olan bağlarını koparmamak nedenleriyle, 2003 yılında kapatıldı. ETA, Mart 2006’da ateşkes ilan etmesine rağmen aynı yılın Aralık ayında iki kişinin ölümü ile sonuçlanan bombalama eylemi ile yapmış olduğu ateşkesi bozdu.
1 Ocak 2005’te Bask Bölgesi Başbakanı Juan Jose Ibaretxe’nin Bask’ın geleceği ile ilgili bir planı devreye koyulmak istendi. Bu plana göre; “Bask yargı sistemi kurulacaktı. AB gibi uluslararası kuruluşlarla Bask Meclisi tek başına temsil edilecekti. Bask Meclisi konuyla ilgili olarak 6 ay içerisinde referandum yapılmasını öngörüyordu.” Neredeyse bağımsızlık anlamına gelen bu plan konusunda Başbakan Zapatero, daha önceki Başbakan Aznar ve Hükümeti gibi yargı yoluna gitmedi. Tersine, tasarı İspanya Temsilciler Meclisi’ne getirildi, ancak burada kabul edilmedi. Böylelikle hassas bir konuda kamuoyunun “gerilim” yaşamadan sorunu atlattığı ileri sürüldü.
6 Haziran 2007’de ise yaptığı ateşkesi bozduğunu ilan etti. Eylemleri günümüzde de ara ara devam etmekte ve örgütle bağlantıları olduğu iddiası ile tutuklamalar gerçekleşmektedir.
Geçen süre içerisinde Zapatero iktidarı Katalanya bölgesi ile de bir “özerklik” anlaşması imzaladı. Bu anlaşma ile de Katalanlar herhangi bir “azınlık” değil, ayrı bir “millet” olarak resmen kabul edildi. Ancak bu gelişme, hukuki değil, “bölgeye has bir özellik” olarak kayıtlara geçirildi. Bu gelişmeyle birlikte Katalanya Özerk Bölgesi de adli, sosyal, eğitim gibi alanlarda yetkilerini artırdı. Bu durum İspanya Ana muhalefet Partisi “Halk Partisi” (PP) tarafından “İspanya bölünüyor!” şeklinde endişeyle karşılandı. Buna karşılık Başbakan Zapatero “İspanya’nın daha demokratik ve daha dinamik olması için tüm bölgelerin statülerinde değişiklik zamanının geldiğini” savunuyordu. Zapatero’nun bu çizgisi ve terörle iç güvenlik güçlerinin aralıksız mücadelesi sonucu, ETA 2005 yılındı bir yıl süreyle “Ateşkes” ilan etti. 22 Mart 2006’da, bu ateşkes,”süresiz” ateşkese dönüştü. Ancak, ETA’nın bu kararını “yeniden toparlanmak” maksadıyla verdiği yönünde emareler de güçlüydü. Nitekim Mart’ta başlayan bu sözde ateşkes, Aralık 2006 sonunda Madrid havaalanında 00 kiloluk patlayıcının kullanıldığı bir bombalı saldırı ile sona erdi. Her ne kadar bu saldırı sonrasında bile “Ateşkesin geçerli olduğu” ETA tarafından ileri sürülmüşse de, İspanyol hükümeti “ETA’nın inanılabilir başka bir ateşkesi asla olmayacak!” açıklaması yaptı ve “Terörle anlaşma yapılamayacağının” altını bir kez daha çizdi.
ETA’nın daha sonra da terör denemeleri gerçekleşti. Bu arada ETA’yı destekleyen siyasi partiler konusunda İspanyol hükümetlerinin kararlılığı değişmedi. Nitekim İspanya İçişleri Bakanı Alfredo Perez Rubalcaba, 27 Ekim 2010’da, “İspanya’da farklı görüşteki siyasi partilerin her zaman parlamentoda yer alması gerektiğini fakat bu görüşün bir terör örgütünün meclis uzantısı olmasının kabul edilemeyeceğini” ifade etti. Mevcut ortamın bir fırsat olduğunu belirten Rubalcaba; “Ya ETA gerçek anlamda silahsızlandığını ispat eder, ya da Batasuna tekrar meclise girmek istiyorsa, tamamıyla bu terör örgütünden ayrıştığını gösterir!” diyerek, Batasuna’nın ETA terör örgütü ile bağlantısının mutlaka kesilmesinin gerekliliğinin altını çizdi.
Sonuç
Dünya terörle 20. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren daha sık karşılaşmıştır. Türkiye de terörle mücadele eden ve terörden en fazla zarar gören ülkedir. Buna karşılık Türkiye’deki üniversitelerde hala “Siyaset bilimi” ya da “Uluslararası İlişkiler” dallarında “Terörizm ve Terörizmle Mücadele” dersi verilmeyen devlet ve vakıf üniversiteleri mevcuttur. Bu dersi “Seçmeli” olarak koyan üniversitelerde bile bilim kurumuna yakışmayan yaklaşımlar mevcuttur. 30 yılı aşkındır terörle mücadele eden ve terörden en çok zarar gören ülkenin üniversitelerindeki “Terörizm” dersinde tek bir Türkçe ve Türk bilim adamının/yazarının yazdığı kitap ve makaleleri “Kaynakça” içerisine almayanlar mevcuttur.
Türkiye’de terör konusuna özel önem veren düşünce kuruluşlarından TÜRKSAM, bu maksatla ayrı bir enstitü kurmuştur. Görevlileri bu alanda kitap yazmanın yanında, yüksek öğretim kurumlarında terörizmle ilgili ders verdiği gibi, tez danışmanlığı da yapmaktadır. TÜRKSAM web sayfasında terörizm konusu sürekli ve güncel olarak işlenmektedir.
TÜRKSAM gibi Polis Akademisi, Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi gibi “devlet” kuruluşları da terör konusunda ciddi çalışmalar ve yayınlar yapmaktadır. Polis Akademisi’nin “ETA” hakkındaki özel sayılı bir dergisi, bu konuyu tüm ayrıntısı ile açıklamaktadır. Aslında terörle mücadele uzun soluklu ama “yapılamayacak” bir mücadele değildir. Yeter ki önce “Karar” verilsin. Sonra terörle mücadelenin siyaseti belirlensin, sonra da stratejisi… Ama ne yazık ki 2002 yılı son çeyreğinden itibaren PKK terörü ile mücadelede bu esasların hiçbirine uyulmadığı görülmektedir. Bu sebepledir ki “Terörle Mücadeleden Sorumlu Devlet bakanı ve Başbakan Yardımcısı” terör faaliyetinin dehşeti karşısında “Bin misliyle karşılık vereceğiz!”ç şeklinde ve eskilerin “Şehit kanı yerde kalmayacaktır!” avutmacasından da daha zavallı bir söz sarf edebilmektedir!
[3]19.10.2011 günü, NTV 13.00 Haberlerinde 13.25 civarındaki görüntüden.
Murat Karayılan’ın İran’da yakalanması ile ilgili ayrıntılar için bkz: Celalettin Yavuz, “Türkiye – İran İlişkileri Stratejik Ortaklıktan Çatışmaya: Füze Kalkanı’ndan PKK ve Karayılan Olayına”, 12.10.2011,
http://www.turksam.org/tr/a2495.html
[9] Bu başlık altındaki metnin dipnotlu ve kaynakçalı orijinali için bkz: Celalettin Yavuz, Muhittin Şahin,
Terör ve Terörizmle Mücadele-‘PKK Özeli’ ve Çözüm Arayışları, Berikan Yayınları, Ankara, 2011, s. 83-92.
http://www.turksam.org/tr/a2501.html