Yükleniyor...
Adına hikâye kitabı yazılan teröristlerimiz var bizim!
Çoluk çocuk bombalayıp da gülümseyen fotoğrafına ağıtlar yakılan teröristlerimiz var bizim.
Yani bakmayın siz gençlerin kaçmak istediğine falan.
Türk vatanı öyle mümbit ki maşallah, teröristine bile hümanizm tarlasından bir şeyler kısmet oluyor.
Yıllar evvel ’78 kuşağından bir solcu ağabey, Kara Fuat, Serhat ve benimle muhabbet ederken “Yahu bizim millet kindar değildir. Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz, diyen millet kin tutamaz.” mealinden iç ferahlatan sözler söylediydi.
Doğru muydu? Doğruydu.
Türk Milleti öyle iyi niyetli öyle karnı geniş bir millettir ki 1915’te Doğu Anadolu’yu kana bulayıp Van’da taş üstünde taş bırakmayan, 1918’de Azerbaycan’ın kanına giren komşularının ihaneti sanki hiç olmamış gibi Karabağ’da o komşularını kirve edinebiliyordu.
Ayrıca… Türk insanının içindeki bağımsızlık ve hakkaniyet duygusu öyle güçlüydü ki “eşkıyaya” her zaman içten içe bir şefkat ve yakınlık duyardı. Nereden mi biliyoruz? Rahmetli dedemin anlattığı çocukluk hatıralarından, türkülerimizden… Türk insanı için eşkıya biraz da hayat şartlarının zorlamasıyla yoldan çıkmış, fakat özünde mertlik taşıyan bir yabanıl kahramandır.
O yüzdendir ki eşkıya belki kendince hak arar, kendince adalet dağıtır ama dünyaya hükümdar olamayacağını da bilir. O yüzden konakları yakar, rakiplerini vurur ama iş başa düştü mü, Ayvalık sırtlarında, Gördes’te, Söke’de kurt olur, kalleş avına çıkar.
Peki Türk eşkıyaları, halkla ilişkiler çalışmalarının, reklamın veya anketlerin sonucu mu bu ünlerini ve itibarlarını kazanmıştır? Elbette hayır. (Demirci Mehmet Efe! Sizin eşkıyanız! Her evin ihtiyacı! Komşunuzun ailesini tavuklarına kadar temizleyebilecek kadar kaliteli hizmetiyle siz de Demirci Mehmet Efe’yi ısrarla isteyiniz! Türkü albümü hediyedir!)
Ne kin tutabiliyoruz ne haksızlık edebiliyoruz.
Gelin görün ki “Senden ayrılalı gülmedim dostum.” diyen Türk köylüsü anlaşılan şu hümanizm işini hiç beceremiyor.
“Bir de bakmışsınız, kapınıza bir astsubay gelmiş!” (Yani “hepinizin bir yakınını öldürebiliriz.” demeye getiriyor), “O keleşleri size doğrultacağız!”, “PeKeKe sizi tükürüğüyle boğar!”, “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz, siz de buna alışacaksınız!” diyen abiler sayesinde bu işten hiç anlamadığımızı öğrendik.
Meğer PeKeKeli abiler de bildiğin eşkıyaymış ya! Meğer onlar da “hak” arıyormuş, “özgürlük” istiyormuş, “adalet” dağıtıyormuş! Biz bilememişiz!
Bu da başka türlü bir sömürü. Kılcalların en yüzeydekilerini bulup da orayı emen parazitler gibi bu abiler de eşkıyaya gösterilen merhameti, duygudaşlığı sömürmek derdinde. Mantık şu: “Madem eşkıyanın hak aramasına sempati duyuyorsunuz, işte biz de hak arıyoruz. Bakın çok da güzel gülümsüyoruz. İçimizde kötülük yok!”
Sosyal medya denen viral reklam ortamına gülümseyen terörist fotoğrafları atılmasının sebebi bu. İnsanların kafasında “gülümseyebilen” birinin kötülük edemeyeceği kanaati yerleştirilmeye çalışılıyor.
Birisi çıkıp da “Canım iki saattir övdüğün eşkıya da en nihayetinde kötü bir adam değil miydi?” diyebilir, demeli de. Çünkü sınanmaktan kaçınan hiçbir önerme bir mana ifade etmez.
Fakat başta da söylediğimiz gibi gerek “bizim kötülerimizin”, bizim kalmaya devam etmesi, yani iş başa düşüp de bütün bir milletin varlığı tehlikeye düştüğünde “Ya devlet başa ya kuzgun leşe!” diyen insanların, en nihayetinde bizim devlet gücümüzün bir parçası olabileceğini gördüğümüz içindir ki “bizim eşkıyamızın”, gönlümüzde ayrı bir yeri vardır. Biz onları gülümseyebildikleri, sempatik oldukları için sevmeyiz. Ama hatıralarımızda vatanı savunmak için gösterdikleri fedakârlıkla onlara aziz bir yer veririz.
Peki Türk devletinin ayrımsız sağladığı imkânları kullanıp da okuduğu üniversitede Fırat’ı şehit eden soysuza ne diyeceğiz? Aynı imkânları kullandığı halde Güven Park’ı kana bulayan haine ne diyeceğiz? Yıllarca sayısız insanın katlinden sorumlu olup da Avrupa’da konfor içinde yaşarken öldürülen alçaklara ne diyeceğiz? Bunların gülümseyen fotoğraflarını gördüğümüzde, “Yazık ya! Ne de güzel gülümsüyormuş!” mu diyeceğiz? (Çaydanlıktan bomba yaparken en önemli kısmın gülümseyip de şarkı söylemek olduğunu çok geç öğrendim. Bir Allah’ın kulu da çıkıp “Bu gülen veletlerin yaptıkları beş dakika sonra kimin canına mal olacak biliyon mu emm’oğlu?” diye sormadıydı, değil mi?)
Duygular, köklerine inilmesi zor “şekilsiz” yapılar. Çok kolay oluşur, derin izler bırakır ve zor terk edilirler. Amma ve lâkin… Duyguların derin kültür kökleri vardır ki bu kökler, ulusun fertlerinin ortak bilinçaltlarında yerleşmiştir. Peki ama bu ortak bilinçaltı nasıl var edilir, sürdürülür? Bu ortak bilinçaltı eğitimle nesilden nesile aktarılır. O yüzdendir ki her millet aslında her kuşakla yeniden doğar.
Türklüğü unutturulan, Türklük sevgisi eğitimle yok edilen nesiller için “Türk eşkıyasının”, “efenin”, “kızanın” bir anlamı kalmayacaktır. Bilinçaltından kültürü kazanmış bir çocuk için Ayvalık’ta Ali Çetinkaya’nın anıtını görmenin bir anlamı kalmaz. Böyle bir gencin kafasında Atatürk’ün gülümseyen resimlerinin bir çağrışımı da oluşmaz.
Bomboş insan kalıpları olarak ortada bırakılan gençlerimiz için artık her gülümseyen yüz, korunması gereken bir masumiyet simgesi olarak görünecektir. İyinin de kötünün de iki ayak üstünde yürüyebilmesi şüphesiz büyük bir mutluluk ama kötünün ayaklarındaki çamur, evimizi kirletmese çok güzel olurdu.
Türklüğü kendi başına bir insanlık suçu sayan etnik ırkçı siyaset ve onun terörist patronlarının sınırsız propaganda serbestisi “gülümseyen güzel insan” görüntüsünü, herkesin algısına kalaşnikofun tehdidiyle yerleştirdi. Böylece artık kafamızda, Güven Park’ta, Merasim Sokağı’nda, Halkalı’da şehit edilen, katledilen insanlarımızdan hemen hemen hiçbir iz kalmadı.
“Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz, siz de buna alışacaksınız.” diye Türk Milleti’ni alenen tehdit ve tahkir eden bir insanın tavrındaki ihanet ve alçaklık, onun mütebessim fotoğraflarıyla örtüldü. Oysa insan, fikirleriyle hareket eden ve fikirleriyle karar veren bir canlıydı. Gülümseyen katil fotoğraflarının bizi getirdiği nokta, hainlerin, katillerin, katil yardakçılarının, içimizdeki masumiyeti alabildiğine sömürmesi, içimizdeki sevgiyi ve bağlılığı zehirlemesi oldu.
(Mevcut seçmen kitlesine bakınca… Vallahi şahsen bu kitlenin her şeye gayet rahat alışacağından ben eminim de hâlâ birkaç tane Türk kalmış olmasa…)
O yüzden de PKK yardakçılarından bahsederken onların gülümseyen görüntülerini kullanan hiçbir iletişim kanalına itibar etmemek, o kanalları protesto etmek sanırım artık üstünde ciddiyetle düşünmemiz gereken bir sorumluluk. Hani kötü arabeskler yapanlar “Halk istiyor ki yapıyoruz!” derlerdi ya… Sevgili “halkçığım” azıcık aklın izanın varsa, artık isteme, lütfen isteme! “Sevgiyi” de şu vatan hainlerinin eline terk etme! He mi?!