Hani video, radyoyu öldürmüştü?

MTV müzik kanalı, 40 yıl önce kurulmuştu. Gülçin Durman, ABD’de sınırlı bir alanda yayın yaparken kısa sürede dünyayı etkisi altına almış bu kablolu müzik kanalını ve etkilerini yazdı.


Paylaşın:

O, tam kırk yıl önce  (1 Ağustos 1981) doğdu. İlk cümlesi kısa ancak sarsıcıydı! Şöyle seslendi dünyaya: “Bayanlar, baylar rock and roll!”

Daima genç kalmak isteyen  insanlar gibi, ileride o da doğum günü kutlamalarını hiç sevmeyecek, hep genç olarak bilinmek isteyecekti. Dünyadaki hâkimiyetini ay yüzeyinde zıplaya zıplaya yürüyen bir astronot yardımıyla ilan etti.  Astronot; M, T ve V harflerinden oluşan bayrağı gezegene sapladı. MTV müzik kanalı gözlerini dünyaya açmış, kendi tarzıyla dünyayı selamlamıştı. Derken bir sonraki cümlesi geldi: “Video, radyo yıldızını öldürdü!” dedi. Tekrar tekrar. “Video, radyo yıldızını öldürdü!” “Video, radyo yıldızını öldürdü!” Bir manifesto gibiydi bu sözler ve çok da manidardı. İngiliz New Wave grubu The Buggles 1979 yapımı “Video Killed the Radio Star” şarkısıyla yeni bir döneme girildiğini ilân ediyordu. Artık dünya eski dünya olmayacaktı bir daha. Radyoyu, daha doğrusu sesi öldürdük derken; bir yandan da yaşasın görüntüler, suretler ve imajlar deniyordu aslında.

New York merkezli MTV yani Music Television işte böyle doğmuştu. Stereo kesintisiz müzik yayını yapmak iddiası ile 1981’de yayın yapmaya başlayan MTV asla sadece bir müzik kanalı olarak kalmadı. Dünya çapında yeni bir kültür, yeni bir dil, yeni bir estetik, yeni bir mizah anlayışı üretti ve sattı. Üstelik bunu kablolu ağ üzerinden yapmayı becerdi.  Önceleri kimse böylesi bir başarıyı beklemiyordu. Sınırlı sayıda video klip ile 24 saatlik kesintisiz bir yayın gerçekleştirmek çok da kolay bir iş değildi, o günler için. Neticede müzik ile görüntünün belli bir kurgu etrafında birleştiği bir yapı olan video klipler de pek yaygın değillerdi. Video klip demişken,  konunun uzmanları video klipleri günlük hayatımıza getirenin MTV olduğunda hemfikir olmalarına karşın, tarihteki ilk video klip konusunda bir ayrılık söz konusu. Bir görüşe göre ilk video Çekoslovak ‘Kacırkova Bek’ ikilisinin 1958 de seslendirdiği  ‘Dame si do bytu’ şarkısına çekilmiş. Diğer ve daha yaygın görüşe göre ise, 1975’de İngiliz rock grubu Queen’in  ‘Bohemian Rhapsody’ şarkısına çekilen yapım dünyanın ilk video klibi.

Müzik dinleme, üretme ve tüketme süreçlerini, alışkanlıklarını radikal bir biçimde değiştiren video kliplerin geçmişi hakkında anlaşmazlık olsa da; herkesin ittifak ettiği şöyle bir durum var: Video klipleri popüler hâle getiren,  yaygınlaştıran, günlük hayatın her alanında dolaşıma sokan, eğilimleri belirleyen ABD merkezli MTV kanalı olmuştur. New York’ta sınırlı bir alanda yayına başlayan bu kablolu ağın, kısa zaman içerisinde dünyayı etkisi altına alacağını çalışanları haricinde kimse ummuyordu. Fakat beklenmeyen şey gerçekleşti. Müzik endüstrisinin durgunlaştığı bir dönem olan yetmişli yılların sonunda ortaya çıkan MTV, pazarı canlandırmasının yanı sıra; topluluk ve gündem oluşturma özelliğiyle de öne geçti.

MTV’nin buluşlarından bir diğeri de ‘VJ’ kavramı idi. Video ile jokey kelimelerinin kısaltmış hâli olan VJ kadrosunun ilk ekibi topu topu beş kişiydi. Müzik aralarında konuşup yorum yapan bu VJ grubunun tipolojisi sonraki dönemler için de bir nevi kılavuz oldu. Neredeyse kanalda videoları yayımlanan müzisyenler kadar ünlü olan VJ’ler sundukları TOP 10, TOP20, TOP 40 gibi programlarla hem müzik ticaretini etkileyip yön verdiler, hem de gündemi belirlediler. Önceleri ABD’de ve küçük bir bölgede yayın yapan MTV, kısa zaman içerisinde tam da MTV Networks Başkanı Tom Ferston’un “Amacımız, dünyadaki her eve girmek” olarak açıkladığı stratejiye sadık kaldı ve dünya pazarında hükümranlığını kurdu. Bazı bölgelerde öylesine baskın çıktı ki, ülkelerin yerel müziğinden çok MTV’nin seçtiği/ sunduğu şarkılar daha çok dinlenir oldu. Buralarda melez bir kültür doğdu. Hatta anlaşma yaptığı ülkelerde kendi yayını ile birlikte çocuk kanalı olan Nickledeon’un da yayım yapması şartını koyduğu için küçükler pek erkenden MTV kültürüne maruz kaldılar.

Her ne kadar bazı çevrelerce MTV popüler kültürün bir parçası, taşıyıcısı olarak adlandırılsa da, MTV kendisini her zaman yeni bir kültürün üreticisi olarak tanımlamaktadır. Müziğin üretimi ile tüketiminde büyük bir kırılmayı gerçekleştiren MTV, görsel, işitsel ve estetik argümanlarıyla ‘yeni insan’ın oluşumunda söz sahibi olmuştur. Son yıllarda art arda patlamış ve popüler olmuş hangi dijital ortama ya da uygulamaya baksanız MTV’den bir iz, bir koku, bir tat bulabilirsiniz. Zaten eğlence ve müzik tabanlı uygulamaların çoğu da kendini “Yeni MTV” olarak lanse ederek tanıtımlarını yapıyorlar.

Dediğim gibi bu hafta, deli fişek, hiç yaşlanmayacak MTV’nin doğum yıldönümü. Kırk yaşına girdi artık. Kırk yaş için kemal yaşıdır derler bilirsiniz, bizim kültürümüzde. Kim bilir belki o da, bir muhasebesini yapıyordur ömrünün.

Altın çağını yaşadığı 80’ler ve 90’lerden sonra şimdi nispeten sessiz, etkisiz bir döneme girmiş olsa da; MTV sadece müzik, eğlence sektörünü değil, modern insanı da şekillendirdi.

Amma velakin iki-üç senedir kafamı, MTV ile alakalı minik bir mesele kurcalamakta. Son zamanlarda, kendim de dâhil olmak üzere etrafımdaki çoğu insan, bir nevi radyo yayını olarak da nitelendirilebileceğimiz ‘podcast’ programların müptelası olmuş durumda. Podcast, 2004 yılında Ben Hammersly tarafından iPod ile yayın anlamına gelen ‘brodcast’ kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir kavram.  Dediğim gibi aslında bir nevi radyo programı, ancak canlı yayın değil. Seri halinde hazırlanmış ses dosyaları bunlar. O nedenle istediğiniz zaman tekrar tekrar dinleyebiliyorsunuz. Zaman konusunda sıkıntısı olanlar için mükemmel bir seçenek öncelikle. Görüntü olmadığı için sizi bağlayan bir tarafı yok.  Mutfakta  yemeğinizi yaparken ya da dağ gibi yığılmış çamaşırları ütülerken de rahatça dinleyebiliyorsunuz, ofiste zorlu bir sunumu hazırlamaya çalışırken de. Bunlar tüketiciler için avantajlı yönleri. Üreticilere gelince, bir podcast içeriği hazırlamak hiç de zor değil. Bir kere maliyeti düşük, öyle çok teferruatlı teknik malzemeye sahip olmanıza gerek yok. Uzmanlık alanınızı belirleyip, kaliteli bir yayın eskilerin tabiriyle hoş bir sohbet gerçekleştirmeniz kâfi. Şükürler olsun ki iyi bir muhabbetle hâlâ gönüllere girilebiliyor, dijital bir çağda yaşıyor olsak bile…

Geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırma ülkemizin podcast yayınlara ilgisinin artığını da doğruluyor. Analiz şirketi Chartable’ın verilerine göre 2020 senesinde, dünyada podcast dinleme oranı en çok artan ülke Türkiye olmuş. Ipsos araştırma şirketi ile Podbee Media’nın birlikte yaptığı anket çalışmasına göre ise hâlihazırda 650 bin kişi aktif olarak podcast dinliyormuş. Ayrıca ülkemizde 5 milyona yakın bir potansiyelin olduğu da ortaya çıkmış aynı araştırmada. İnsanlarımızın podcast dinleme nedenlerinin başında öğrenmek ve eğlenmek geliyormuş.

Efendim geleyim, asıl meramıma…

Demem o ki MTV, kırk sene evvel radyoyu bağıra çağıra öldürdüğünü ilan etmişti. Radyo gerçekten öldüyse o zaman bu podcast yayınlar nasıl yükselişe geçti? Neden insanlar görüntüyü bırakıp da sesin, sözün peşine düştüler? İşte bunu çok merak ediyorum ben…

Kuşkusuz her liste özel ve şahsidir. Benim en çok dinlediğim üç podcast yayını listesi de şöyledir:

Vaiz Fatma Bayram ile Sohbetler

Neredeyse otuz yıldır irşad ve eğitim çalışmaları içinde bulunan Fatma Bayram, emekli bir vaiz. Yayımlanmış üç kitabı da bulunan Fatma Bayram, hayatın her alanını kapsayan sohbetleri ile son yıllarda son derece ilgimi çekiyor. Farklı ortamlarda bulunmuş, alanının dışında da çok okumalar yapmış Fatma Bayram, entelektüel kişiliğiyle farklı bir hocamız. Siyer’den psikolojiye, tefsirden tarihe, matematik, sinema ve müziğe kadar çok çeşitli konulara değinen içeriklerinin gerçekten de faydasını görüyorum. Hayatın içinden örnekler verip, çözümler göstermesi bu içerikleri daha da değerli kılıyor benim gözümde.

https://open.spotify.com/show/2UxRLgKXf68EbQUTSeGbb0

TRT Dinle

Tahmin edebileceğiniz üzere TRT Dinle’nin zengin bir içeriği var. Ben en çok Türk ve Dünya edebiyatından romanların seslendirildiği Sesli Kitap ile Arkası Yarın ve Radyo Tiyatrosu’nu dinliyorum. Bunların yanında şehir kültürü ve sanat tarihi konulu programlarını da beğeniyorum. TRT Dinle’de son günlerdeki favorim ise benim için sürprizli bir program. Ünlü seslerin öyküler okuduğu “Bir Öykümüz Var”. Aslında TRT Dinle, sürekli güncellendiği için her an yeni bir programla karşılaşma ihtimaliniz çok yüksek.

https://www.trtdinle.com/

Gönül Sadası

Prof. Dr. Saadettin Ökten ile Prof. Dr. Kemal Sayar’ın Erkam Radyo’da yayımlanmış Gönül Sadası programının bölümlerini tekrar tekrar o kadar çok dinledim ki… Aklınıza gelebilecek her şeyi konuşuyor Saadettin Ökten ile Kemal Sayar bu programda. Hayattan, insan olmaktan, güzellik, iyilik, nezaket, rüyalar, sinema ve edebiyat ve daha pek çok şeyden bahsederken unutulmuş kitaplar ve şiirleri yeniden hatırlatmalarını o kadar beğeniyorum ki. O yüzden bu programı dinlerken kalem ile kâğıdı da mutlaka yanımda bulundurmaya çalışıyorum.

https://www.erkamradyo.com/gonul-sadasi.html

Konu ile ilgili kaynakça:

The Buggles – Video Killed The Radio Star :  https://www.youtube.com/watch?v=W8r-tXRLazs

 

MTV’nin ilk gününden iki saat: https://www.youtube.com/watch?v=PJtiPRDIqtI

 

Queen, Bohemian Rapsody:  https://www.youtube.com/watch?v=fJ9rUzIMcZQ

 

Irena Kačírková & Josef Bek :  https://www.youtube.com/watch?v=keCzyYEgxN0

Yazar

Gülçin Durman

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar