Yükleniyor...
Coni dediğim ABD, ben dediğim de Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Yarın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin nüfus cüzdanı olan Lozan Antlaşması’nın 89. yıldönümü…
ABD’nin Lozan’ı imzalamadığı, yani bu anlaşmayı tanımadığı malûm. Zaten aradan geçen 89 -bilhassa da son 10- yılda Lozan’ın delinmedik, ayaklar altına alınmadık bir hükmü bırakılmadı, neredeyse sadece adı kaldı yadigâr.
Emperyalizm ve içerdeki uzantıları, “Atatürkçlüğü çağdışı bir ideoloji” ilân edeli çok olmuştu. Tam da bugünlerde Lozan’ı imzalayan İsmet İnönü’nün adının ders kitaplarından çıkartılması elbette ki tesadüf değil.
Sözde “stratejik müttefik”imiz ABD Lozan’ın tanımıyor; da bari her işine koşturduğu, iliğine-kemiğine kadar sömürdüğü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tanıyor mu?
Ta-nı-mı-yor!..
İşte bu da belgesi:
ABD’de bir Uluslararası Dini Özgürlükler Komisyonu(USCIRF – United States Commission on International Religious Freedom) var. Bu komisyonun üyeleri, Başkan ve ABD’nin Senato’daki iki partisinin yöneticileri ile Temsilciler Meclisi’nce atanıyor. Ana görevi ise çeşitli ülkelerdeki dini özgürlükler konusunda Başkan, Dışişleri Bakanı ve Kongre’ye siyasi tavsiyelerde bulunmak.
Bu komisyonun Mart 2012’de yayınladığı son raporda Türkiye çok ağır bir dille eleştirildi. Yıllardır ABD’nin çeşitli organlarınca yapılan klasik eleştirilerin ötesinde, dini özgürlükler meselesini aşan, tamamen siyasi; en önemlisi Lozan’ı adeta “yok hükmünde” ilân eden bir rapordu bu. Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu raporu maalesef ağzının ucuyla eleştirdi. Komisyonun Başkanı Leonard A. Leo: “Türk Dışişleri Bakanı’nın ne düşündüğünü umursamıyorum. 1 yılda ne yaptınız ki? Ruhban Okulu bile açılmadı.” karşılığını verdi. Sonrası bizim cephe için kocaman bir suskunluk!..
O raporda, Atatürkçülüğün temel ilkelerinden olan laikliğin yerden yere vurulmasını, “Geleneksel Türk laikliğini destekleyen yargı, ordu ve diğer devlet kurumlarının derin devlet” olarak nitelendirilmesini geçelim. Raporun, bildiklerimizin ötesinde, diğerlerinden en temel farkı Lozan için şu ifadenin kullanılması:
“Türk silahlı kuvvetleri ile birkaç Avrupa ülkesi arasında imzalanan 1923 Lozan Antlaşması…”
Demek oluyor ki, Lozan’ı Türkiye Cumhuriyeti Devleti değil de Türk askeri imzalamış… TSK bittiğinde, ortadan kalktığında, devreden çıktığında Lozan da olmayacak… Öyleyse TSK üzerinde yürütülen operasyonlar daha bir ete-kemiğe bürünmüş oluyor değil mi?
Bu ‘murad’ı gözler önüne seren, yeni Anayasa’nın Lozan’ın alternatifi yapılması niyetlerini ifşa eden şu çok net ifade de var:
“Ne yazık ki, mevcut Anayasa’nın Türkiye’yi laik bir devlet olarak tanımlayan, bazılarınca değiştirilemez kabul edilen ilk üç maddesi yüzünden yeni Anayasa taslak çalışmaları yıllarca sürecek gibi görünüyor…”
Ama “ABD’nin artık daha fazla oturup izlemeye tahammülü kalmamış”… Çünkü, “ Başkan Carter’dan beri her ABD Başkanı, Türkiye’yi, Ruhban Okulu’nu Ekümenik Patrik’in himayesinde yeniden açmaya ve etnik Kürt nüfus ile diğer etnik azınlıkların endişelerine çözüm bulan özel adımlar atmaya çağırmış”… Peki yeni Anayasa işi tamamlanana kadar “Dini azınlıklar ile etnik Kürt nüfus ve diğer etnik azınlıkların endişelerine çözüm bulmak için” Türkiye ve ABD ne yapmalıymış?
ABD, Türkiye’yi tüm kısıtlamaları kaldırmaya zorlayacakmış; biz de Lozan Antlaşması’nı Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ile diğer uluslararası sözleşmelere uyarlayarak eksiksiz, çekincesiz uygulayacakmışız!..
Yoksa? Türkiye, Arap Baharı’nda dini özgürlükler için bir model olamazmış… Ve dahi ABD artık yalnızca oturup seyirci kalamazmış!..
2004 yılında dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın bazı gazetecilere: “Atatürk bugün yaşasaydı yaptıkları nedeniyle insan haklarından yargılanırdı.” dediği öne sürülmüştü. Demek doğruymuş ve hiç de rastgele söylenmemiş.
Yeni Anayasa çalışmalarına canhıraş destek verip: “Masadan kalkan taraf olmayacağız.” diye direten muhalefet partilerinin ilgisi, bilgisi ve dikkatine sunulur.
NOT: Yine bir helikopter “kazası” ve 5 şehit daha… İşte hep bu planlar uğruna, Lozan’ı silme adına!.. Yeter… Yeter… Yeter… Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…