HÜLAGÜ HAN

Orhan YENİARAS’ın yazdığı Bozkırın Gazabı Hülagu Han kitabını yeni bitirdim. Orhan YENİARAS başarılı bir tarihi roman yazarı. Eserlerinde gerçek tarihi kişilikleri anlatıyor, tarihe bağlı kalıyor, olayları değiştirmiyor. Hülagü Han Cengiz Han’ın torunudur. Babası Tuluy Han’ı genç yaşta kaybetmesi sebebiyle Hülagü Han ile ondan yaşça büyük olan kardeşleri Mengü ve Kubilay anneleri tarafından yetiştirilir. Bu sırada […]


Paylaşın:

Orhan YENİARAS’ın yazdığı Bozkırın Gazabı Hülagu Han kitabını yeni bitirdim. Orhan YENİARAS başarılı bir tarihi roman yazarı. Eserlerinde gerçek tarihi kişilikleri anlatıyor, tarihe bağlı kalıyor, olayları değiştirmiyor.

Hülagü Han Cengiz Han’ın torunudur. Babası Tuluy Han’ı genç yaşta kaybetmesi sebebiyle Hülagü Han ile ondan yaşça büyük olan kardeşleri Mengü ve Kubilay anneleri tarafından yetiştirilir. Bu sırada kağanlık tahtında Ogeday Kağan oturmaktadır.

Hülagü Han’ın annesi Sorkotani Beki, akıllı ve ileriyi gören bir kadındır. Tuluy’un erken yaşta ölümünden sonra, Tuluy’a kalan toprakları naip olarak idare eder.

Oğullarının ileride Moğol büyük kağanı olabileceğini düşünen Sorkotani Beki, eğitimlerine çok özen göstermiş, devrin en önemli ilim adamlarını, onları yetiştirmekle görevlendirmiştir. Böyle bir eğitim süreci yaşayan Mengü, Hülagü ve Kubilay Moğol Cihan Devletini yönetecek bilgi ve yeteneğe sahip olarak yetiştiler.

***

Moğol Devletini anlatırken önce Cengiz Han’dan bahsetmek gerekir. Cengiz tarihin kaydettiği en büyük cihangirlerdendir. O’na göre; Gök Tanrı nasıl tekse yeryüzünde de tek hükümdar olmalıdır. Yeryüzü tek devletin idaresinde olursa insanlar birbirleriyle boğuşmayacak, yok yere kan dökülmeyecektir.

Cihan devleti kurmak, insanlığı bir bayrak altında toplamak, Oğuz Kağan’dan beri bütün Türk devletlerinin ülküsü olmuştur.

İlkokulda okuduğum yıllarda, Türk büyüklerini tanıtan küçük kitaplar çıkardı. Her çıkan kitabı alır, okurdum. Cengiz Han da Türk büyükleri serisinde çıktı. Hayatını ilk defa bu kitaplarda okudum ve Onu Türk büyüğü olarak tanıdım. Sonra Moğolların Türk olmadığını öğrendim. Lise tarih kitabımızda Moğolların uzun asırlar Türk idaresinde yaşadığı, Türklerin hayat tarzını, geleneklerini benimsediklerini, Cengiz Han’daki cihana hakim olma düşüncesinin Türklerden geçtiğini yazıyordu.

Cengiz Han Türk olmasa dahi kurduğu imparatorluk yalnızca Moğollara dayanmıyordu. İmparatorluğun başarısında Moğollar kadar Türkler de pay sahibiydi. Cengiz ordularının yönetiminde çok sayıda Türk komutan görev almıştı.

Lisede hocamdan duymuştum, Cengiz Han “nerede Türk varsa, oraya kadar giderim” demiş. Bu sözü söylediyse Cengiz Han’da da kendinden önce gelen büyük Türk kağanları Mete ve Bilge Kağanlar gibi, bütün Türkleri bir bayrak altında toplama düşüncesinde olduğu anlaşılmaktadır. Cengiz’in sonra gelen oğlu Ogeday’ın ölümünden sonra yerine, Kurultay tarafından Hülagü’nün büyük kardeşi Mengü kağan seçilir.

Mengü Kağan’ın da hedefi vardır ve bellidir. Cengiz Han bir cihan imparatorluğu kurmuş ancak o zaman bilinen dünyanın bütün ülkelerini imparatorluğuna bağlayamamıştır. Buna ömrü yetmemiştir. Cengiz Han’ın yarım bıraktığı tamamlanmalı, Cihan’ın geri kalan kısmı da imparatorluğa bağlanmalıdır. Mengü Kağan, Kubilay ve Hülagü Hanlar bu ülküyle yetişmişlerdi.

Cengiz Han’ın yarım bıraktığı ve ondan sonra Mengü Han’ın bitiremediği işi tamamlayacak kişi Hülagü Han’dır. Gerçekten iyi bir savaşçıdır.

Yüz elli bin kişilik bir ordu hazırlanır. Ordunun geçiş yolları, köprüler önceden onarılır, iaşesi için gerekli tedbirler alınır. Karların erimesi ile birlikte Hülagü Han’ın ordusu Karakurum’dan batıya doğru yürüyüşe geçer.

Hülagü Han’ın ilk işi Hasan Sabbah’ın fedailerinin barınağı olan Alamut Kalesi ve bu kaleye bağlı diğer 4-5 küçük kaleyi almak olur. Alamut Kalesini temellerine kadar yıkacaktır.

Buradan yoluna devam eder. En son Bağdat’a gelir. Halife’den kendisine biat etmesini ve yanına gelmesini ister. Halife, Hülagü’ye elçi gönderir, Moğol İmparatorluğuna tabi olmayı kabul ettiğini, ancak yanına gelemeyeceğini bildirir.

Hülagü Han, Halife’nin kendisini oyaladığını düşünür ve Bağdat’ı kuşatır.  Mancınıklar Bağdat’ı dövmeye başlar.

Moğol ordularının Cengiz Han’dan beri uyguladıkları bir savaş hukuku vardır. Bu hukuka göre, önce kuşatılan kalelerin savaşsız teslim olması istenir. Kale teslim olmayı kabul eder ve savaşsız alınırsa, şehrin idarecilerine de halkına da dokunulmaz. Oraları artık imparatorluk toprakları, halkı da kendi halkı olmuştur.

Fakat şehirler teslim olmayı kabul etmez ve kan dökülerek alınırsa, o şehri savunan askerlere de, idarecilerine de, halka da çok acımasız olunur, katliam yapılır.

Bağdat’a da aynı yasa uygulanır. Katliam günlerce sürmüş, masum halk katledilmiş, şehir yağmalanmıştır.

Hülagü, Bağdat’ta durması gereken yerde durmamıştır. İdarecilerinden habersiz kale kapılarını açan ve teslim olan sivil halkı da katlettirmiştir. Bağdat, O devirde Abbasi halifelerinin merkezi, Kültür ve medeniyet kenti, İslam dünyasının en önemli şehridir.

Bağdat’ta yaptığı bu katliam ve yağma sebebiyle Hülagü Han, İslam Dünyasında sevilmez. Zalim bir kişi anlatılırken; “Hülagü Han mısın behey zalim?” denir olmuştur.

Ne var ki o devirlerin savaş hukuku Hülagü Han’ınkinden farklı değildir. On dördüncü asırda yaşayan Timur da aynı savaş hukukunu uygulardı.  Hatta belki Hülagü’den fazla katliam yaptırdı.  Anadolu Seferinde kuvvetli ordusuna kahramanca direnen Sivas’ı yağmalatmış, katliam yapmıştır.

Aynı Timur Ankara Savaşı’ndan sonra yürüyüşüne devam etmiş, Osmanlı’nın o günkü başkenti Bursa’yı günlerce yağmalatmıştır.

Hülagü Han Bağdat’ta iken Mengü Kağan’ın öldüğü haberini alır.  Bu sırada Mısır seferine hazırlanmaktadır. Haberi alınca Mısır’ın imparatorluğa katılması işini komutanlarına bırakıp, ordunun yüz bin kişisiyle Tebriz’e hareket eder. Mısır’ın alınması için elli bin kişiyi yeterli görür. Ancak bu ordu, beklenmedik bir şekilde, Kölemen sultanı Kutuz’a yenilir.

Bu yenilgi, o güne kadar yenilgi yüzü görmemiş olan Moğol ordularının, hiçbir şekilde yenilemeyeceği düşüncesinin de yanlış olduğunu, Moğolların da pekala yenilebileceğini gösterir. Hülagü Han, Ayn Calud yenilgisine çok üzülür. Bu sırada Altınordu hükümdarı Berke han ile de arası iyi değildir. Karşılıklı zıtlaşmalar, kardeş çocuğu olan iki hükümdarı karşı karşıya getirir. Terek Irmağı civarında yapılan savaşı Altınordu hükümdarı Berke kazanır. Ve bu mağlubiyet Hülagü için yıkım olur.

Cengiz han’ın ömrünün yetmemesi sebebiyle yarım bıraktığı işi tamamlamak, Cihanın geri kalan ülkelerini Cengiz İmparatorluğuna bağlamak en büyük hayaliyken, Ayn Calud ve Terek Irmağı kenarındaki yenilgiler bunu engellemiştir.

Hülagü çok iyi yetiştirilmişti, iyi bir askerdi. Askeri başarılar da kazandı. Alamut Kalesini zapt etti, Abbasi devletine son verdi. En büyük hatası, Bağdat’ta yaptığı büyük katliam ve yağmaydı. Bağdat’ın İslam dünyasındaki yerini ve değerini görmeliydi ancak bunu göremedi. Bu yağma ve katliamı, Müslümanlığı kabul eden amcasının oğlu, Altınordu hükümdarı Berke han bile hoş görmedi.

Hülagü han Berke mağlubiyetinden sonra fazla yaşamadı, sağlığı bozuldu. Hekimlerin bütün uğraşlarına rağmen iyileşemedi ve 46 yaşında hayatını kaybetti.

***

Güzide romancımız Orhan YENİARAS’ı tarihi gerçeklere sadık kalarak yazdığı mutlaka okunması gereken bu güzel romanı için kutluyorum.

 

Yazar

Talat Şalk

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar