KARAKOÇ HAKKA YÜRÜDÜ

7 Haziran günü “Mihriban” türküsü her günkünden fazla çaldı TRT türkü radyo kanalında. En çok o gün istek aldı bu en çok bilinen Karakoç güftesi. “Mihriban öksüz kaldı” diye haberi verdi diğer kanallar da. Türkü olup zihinlerde öyle yer etmek. O şekilde yer almak gönüllerde. Büyük baht bir fani için. Bir Abdurrahim Karakoç “geçti bu […]


Paylaşın:

7 Haziran günü “Mihriban” türküsü her günkünden fazla çaldı TRT türkü radyo kanalında. En çok o gün istek aldı bu en çok bilinen Karakoç güftesi. “Mihriban öksüz kaldı” diye haberi verdi diğer kanallar da.

Türkü olup zihinlerde öyle yer etmek. O şekilde yer almak gönüllerde.

Büyük baht bir fani için.

Bir Abdurrahim Karakoç “geçti bu dünya üzerinden” “Vardı yolun sonuna” kendinden öncekilerin vardıkları yere.

Ruhu şad olsun.

Adını öğretmen okulunda Edebiyat öğretmenimizin okuduğu “İsyanlı sükût” şiiriyle duymuştum ilk kez.

Sordum memleketin neresi gardaş?

“Köy” dedi, yutkundu, eğdi başını…

Köyden gelme ben gibi çoğunu da etkilemiştir eminim bu şiir.

“Köylü”, “işçi”, “emekçi” sol düşüncenin pek sahiplendiği değerlerdi o yıllar. Solcu birinin yazdığını düşünürdü çoğu da. Okuyan öğretmenimiz de o görüşteydi zaten. Okuma yazma alt yapımızda çok önemli yeri olmuştu bu öğretmenimizin.

Karakoç için şiirleri halen de en çok ezberimde olan şairdir diyebilirim.

Hâkim bey,

Doktor bey,

Mebus bey,

Hasana mektuplar,

Tamam mı,?

Nöbetçinin vukuatı,

Haberler,

Dosta doğru.

Daha pek çoğu bunun gibi. 18 yaşında Adıyaman’ın merkez Büklüm köyüne öğretmen olarak atanmıştım. Komşu köy öğretmenleri beş kafadar oturup kasete okumuştuk Karakoç şiirlerini o günün şartlarında.  Bir kısmını da beste olarak, nota kaygısı olmadan okumaya çalışmıştık bağlama eşliğinde,  37 yıl geçti üzeriden. Saklarım gençlik heyecanı o hatırayı hala da.

“Vur emri”, “Kan yazısı” el kitabı sayılırdı milliyetçi gençliğin o dönem. Bu keskin başlıklar sadece kapaktan ibaretti haddizatında. Muhtevada yoktu onlar. Ana sütü gibi berrak bir Türkçe ve riyasız toplum vicdanıydı dillendirilen bu kitaplardaki.

Son kez 4 yıl evvel Estergon kalesinde (Keçiören) bir şiir akşamında karşılaşmıştık. Türk Dünyasından ülkemizde okuyan öğrencilerin de katıldığı bir şiir etkinliği idi. Bir şiirini dinlemek istemiştik kendi sesinden. Yerine getirememişti bu arzumuzu ne yazık ki rahatsızlığı nedeniyle. Sunuculuk görevi bana verilmişti o akşam.  Bahtiyar Vahapzade için “Türk Dünyasının yaşayan en büyük şairi”  demiştim bir şiirini okumadan evvel. Oturduğu yerde şöyle bir yer değiştirdiğini fark etmişler arkadaşlar. Kendisinin hakkı olduğunu düşünmüştü o payenin belki de.  İkisi de dünyasını değiştirdiler ikişer yıl arayla. Yoklar artık aramızda Türk şiirinin bu iki devi. Mekânları cennet olsun.

Hayatın katı gerçeği “ölüme” dair pek çok şiiri var merhumun her şairin yaptığı gibi. Ebediyete uğurlarken onlardan biriyle,  Özlem” başlıklı şiiriyle analım “şairler sultanını” rahmetle ve saygıyla…

ÖZLEM

Bahar mevsiminin o gül çağında

Sessiz bir gecenin bittiği zaman;

Köyde kesik kesik it havlaması,

Dağda keklikler öttüğü zaman


Muhabbet kıvraklık verirken dile,

Kaynatır kanımı bu aşk, bu çile..

Taze bir sabahın müjdesi ile

Ömürden bir yaprak gittiği zaman


Ardıçlı dağlarda kar yama yama,

Pembe bir kızıllık vurunca cama;

Câmide cemaat uyup imama

Rab’bi için secde ettiği zaman..


Gelecekti elâ gözlüm, gel emi;

Kimsesiz odamda beklerim seni

Hasret uykusundan uyandır beni

Yıldızlar uykuya yattığı zaman


Ebedi yolculuk güneş doğarken

Başlasın, yanımda n’olur sen varken…

“Karakoç, bu sabah öldü” de, erken,

Tanıdıklar sual ettiği zaman

 

Osman ERENALP

Ankara Haziran 2012

Yazar

Osman Erenalp

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar