KIBRIS

  KIBRIS stratejik önemi olan bir adadır. Osman Türk Cihan Devleti döneminde Venedik Cumhuriyeti ile savaşılmış, bu savaşta Venedik’in elinde bulunan Kıbrıs’ı Osmanlılara vermemek için Papalık, İspanya ve Venedik Cumhuriyeti, Osmanlılara karşı ittifak kurmuştu. Bu ittifaka Ceneviz ve sonradan Savua Dükalığı da katılmıştı. Lala Mustafa Paşa komutasında Kıbrıs adasına çıkan ordumuz uzun süren savaşlar sonunda […]


Paylaşın:

 

KIBRIS stratejik önemi olan bir adadır.

Osman Türk Cihan Devleti döneminde Venedik Cumhuriyeti ile savaşılmış, bu savaşta Venedik’in elinde bulunan Kıbrıs’ı Osmanlılara vermemek için Papalık, İspanya ve Venedik Cumhuriyeti, Osmanlılara karşı ittifak kurmuştu. Bu ittifaka Ceneviz ve sonradan Savua Dükalığı da katılmıştı.

Lala Mustafa Paşa komutasında Kıbrıs adasına çıkan ordumuz uzun süren savaşlar sonunda 1571 yılı Ağustos ayında adanın tamamını fethetti ve Türk topraklarına kattı.

Donanmamız İnebahtı önlerinde İspanyol, Venedik ve Ceneviz birleşik donanmasıyla karşılaştı. Donanmamızın başında Yeniçeri Ağalığından Kaptan-ı Derya’lığa getirilen Semiz Ali Paşa bulunmaktaydı. Semiz Ali Paşa cesur, fakat hiç deniz harbi görmemiş, denizcilikten anlamayan bir paşaydı.

Bu zat Barbaros’un, Turgut Reis’in yanında yetişmiş Cezayir Beylerbeyi Uluç Ali Paşa’nın savaşla ilgili tavsiyelerini dinlemedi. Uluç Ali Paşa bazı gemilerimizin donanmadan ayrıldığını donanmamızda asker noksanlığı da bulunduğunu, savunmada kalınmasını, illa savaş kabul edilecekse, savaşın, açık denizde yapılmasını istedi.

Ancak Semiz Ali Paşa, “Ben düşman donanmasını gördüğüm yerde yok etmek emrini aldım” dedi. Uluç Ali Paşa’nın tavsiyelerini dinlemedi. Savaşı açık denizde de kabul etmedi. Doğrudan düşman donanmasının merkezine saldırdı.

Paşanın denizcilikten anlamaması, gururuna yenilip Uluç Ali Paşa’nın tavsiyelerine kulak tıkaması, Türk donanmasının Birleşik Haçlı donanması karşısında yenilgisinin başlıca sebebi oldu. 184 gemiden müteşekkil donanmamızın 142 gemisi yok edildi. Semiz Ali Paşa kendisi de şehit oldu. Şehitlerimizin sayısı çok fazlaydı.

Cezayir Beylerbeyi Uluç Ali Paşa şahsi gayretleri ve üstün kumanda yetenekleriyle donanmamızdan 42 gemiyi kurtardı ve savaş alanından uzaklaştı. Haçlı donanması da fazla kayıp vermişti. Uluç Ali Paşa’yı takip edemedi.

Bu savaşlardan sonra Venedik elçisi Sadrazam Sokollu Mehmet Paşaya gelir. Mağrur bir tavırla İnebahtı Savaşında Osmanlı donanmasını yok ettiklerini söyler. Venedik elçisi sözlerini bitirince Sokollu Mehmet Paşa;

“Siz donanmamızı yok etmekle bizim sakalımızı kesmiş oldunuz. Biz ise Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kesmiş olduk. Kesilen sakal daha gür olarak çıkar, ama kesilen kol bir daha yerine gelmez” der.

Sokolllu Mehmet Paşa bu sözleriyle Venedik elçisine Kıbrıs’ın stratejik değerini, Kıbrıs adasını kaybetmekle Doğu Akdeniz’de Venedik’in üstünlüğünü kaybettiğini anlatmak istemiştir.

1882 yılında İngiltere Kıbrıs’ı Osmanlılardan kiralamıştır. Hindistan’a hâkim olan İngiltere Rusların Akdeniz’e inmesinden ve Hint yolunu kesmesinden korkmaktadır. Rusların, Akdeniz’e inmesini önlemek için Kıbrıs adasına ihtiyacı vardır.

Atatürk Akdeniz sahillerinde izlediği bir askeri manevranın sonunda etrafında toplanan kumandan ve subaylara Kıbrıs adasını işaret ederek;

“Bu ada bizde olmadıkça Türkiye’nin güvenliği tehdit altındadır” der.

Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine başlayacağımız günlerde “Teknolojinin çok geliştiği günümüzde Kıbrıs’ın ne stratejik önemi kaldı” diyenler de “Kıbrıs Adası için AB üyesi olmaktan vazgeçilmez” diyenler de oldu.

Zürih ve Londra Antlaşmalarının bize verdiği hakları kullansaydık Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB’ye üye olamazdı. Ayrıca Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB’ye Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olarak değil, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti adıyla kabul edilmiştir. Yani AB, Rum Yönetiminin bütün Kıbrıs’ı temsil ettiğini düşünmektedir.

Bir de 17 Aralık 2004 tarihindeki Helsinki Zirvesi’nde ne olduğunu tam anlamadan Ek Protokolü imzaladık. Ek Protokolü imzalamamız bir hataydı. Sonradan Ek Protokol’ün ne olduğunu anladık, karşı çıktık. Ancak AB karşı çıkmamızı kabul etmedi. Şimdi Ek Protokol’ü TBMM’den geçirin diye dayatıyor. TBMM’den inşallah geçmez. Geçeceğini de sanmıyorum.

Bugün Kıbrıs Türkiye için her zamankinden daha önemlidir. Ekonomik sıkıntı içinde olduğu söylenen Yunanistan, Ege ve Akdeniz’de devamlı egemenlik alanını genişletme çabasındadır. Son zamanlarda Ege denizinde bulunan 16 küçük adaya el koymuştur. Bu adacıklardan bazıları bizim Büyükada büyüklüğündedir. Bazılarına asker yerleştirmiş, bazılarına kilise inşa etmiş, papaz tayin etmiştir. Türkiye Yunanistan’ın bu adaları işgaline sessiz kalmıştır. Bu adalar Yunanistan’ın değildir. Bu nedenle bu adaların Yunanlılar tarafından işgaline Türkiye’nin sessiz kalmasının izahı mümkün değildir.

Yunanistan egemenlik alanını Egedeki Meis adasına kadar uzatmıştır. Meis adası sahillerimize çok yakındır. 2 veya 3km mesafededir. Yunanistan açıkça Ege ve Akdeniz’de Türkiye’yi abluka altına almak istemektedir. Bu kabul edilebilir bir durum değildir.

Bu durumda Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’nin varlığı bizim şansımızdır.

2005 yılında yapılan referandumda KKTC’de Annan Planı kabul edilmiştir. Annan Planı’nı Rumlar kabul etmedi. Bu da Allah’ın bize lütfudur. Çünkü Annan Planı Türklerin lehine bir plan değildi. Uzun vadede Kıbrıs’ta Türk nüfusu eritmeye yönelik bir plandı. Bunları, planı inceleyen yabancı uzmanlar söylüyor.

Şimdi Güney Kıbrıs Rumları ile KKTC Yönetimi yeni bir plan üzerinde anlaşmak için müzakereleri sürdürüyorlar. Şu sırada müzakerelere ara verilmiştir.

Rahmetli Rauf Denktaş daha 16 Temmuz 1979’da “İki bölgeliliğin anlamı, iki federal devletten biri olarak benim kendi otorite bölgemde devletim. Bu otorite bölgem içerisinde birçok konuda egemenim. Egemenliğim tamdır ve kimse benden alamaz” demişti.

Derviş Eroğlu Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra bugün de Türk liderleri, iki devlet, iki halk, iki egemen devlet konfederal çözümünde ısrar ediyorlar.

Rumlar ise Kıbrıs Türklerine Annan Planından daha ileri boyutta, Kıbrıs Türklerini tamamen egemenlikleri altına alacakları bir çözümde ısrar ediyorlar. Bunun için müzakerelere başlamadan önce ortak bir açıklama yapılmasını istiyorlar. Ortak açıklamada ise Kıbrıs sorunundan evvelce tartışılan ve üzerinde kesinlikle anlaşmaya varılmayan konuları yerleştirmeye çalışıyorlar.

Bu surette bu konuları tekrar müzakere etmeyi ve belki de kabul ettirmeyi düşünüyorlar. Ortak anlaşma metnine Rumlarla önceden müzakere edilen fakat üzerinde anlaşmaya varılamayan hiçbir zaman da varılamayacak olan konuların konulması Rumlara verilecek tavizdir.

Kıbrıs Türk’üne hayat hakkı tanımak istemeyen Rumlarla gerçekçi bir antlaşma yapmanın imkânı yoktur. Kıbrıs’ı vererek de Rumlarla anlaşma yapılamaz.

KKTC’nin daha fazla uzatmadan müzakereleri kesmesi ve bağımsızlığını ilan etmesi en doğru yoldur. Tam bağımsızlığını ilanı yolunda Türkiye de KKTC’yi desteklemelidir. KKTC’nin yaşaması ve tam bağımsız olması Türkiye’nin de menfaatinedir.

Yazar

Talat Şalk

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar