Yükleniyor...
Bir zamanlar fikir hayatımızda ülkücü, haftalık bir gazete çıkardı. Adına ‘Milliyetçi Çizgi’ denirdi. Türk milletinin varlığı, birliği, bölünmez bütünlüğü için sevdalı erlerin buluştuğu, yazdığı, düşüncelerini aktardığı bir haftalık gazete idi.
Gazetenin yükünü Şefkat Çetin ve Suat Başaran çekiyordu. Aynı zamanda gazetenin değerli iki yazarı, fikir adamları idiler. Ben de aralarına katılanlardan biriydim. Türk ülküsüne yürüyenler arasına katılmak güzel bir duyguydu.
Şefkat Çetin, ülke sorunlarını ülkücü bakış açısından dile getiriyordu. Suat Başaran, akıcı bir Türkçe ile, kısa, fikir yüklü ve vurucu, keskin ve kesinlik belirtici, eğip bükmeden cümleler ile yazılarını yazıyordu. Kimi yazılarında bu üslûp bana Atsız Beğ rahmetliyi hatırlatıyordu. Çok fazla Atsız Beğ’i okumuşsun Suat, derdim; yazılarında buram buram Atsız üslûbu, havası duyuyorum. O da bana, ne yapalım hocam, armut pişer <olgunlaşır>, dibine düşermiş, derler ya, ben de Türk ülküsü ardına düşerken çok okumuş olmalıyım ki bu yüzden yazılarımda böyle bir hava buluyor olsa gerektir, diye cevap verirdi.
Ara sıra Şefkat Çetin’e ve Suat Başaran’a takılırdım. Bakın çocuklar, burası benim için son liman, iskelede kalmayalım, diye takılırdım. Hepimizin derdi Türk milletinin refah içinde yaşayacağı bir düzeye gelmesi için uğraş vermekten ibaretti.
Aradan günler gelip geçti. Gemi limana yanaştı, Milliyetçi Çizgi basın hayatına veda etti. O koca ekip bir başka yola giriyordu. Kimler yoktu ki… Hele gazetenin mutfağında Murat Çetin ne çileler çekiyordu, ben bilirim. Gemiye güç bela Şefkat Çetin’in bindiğini gördüm. Suat Başaran ise iskelede kalmıştı. İnanılmaz bir manzara, bir acayip kopuş idi. Akıl almaz bir çağın başında Suat Başaran’ın kırgınlık, üzüntü göstermeden, acaba yapabileceğim başka ne var, diye aynı azim ve kararlılıkla Türk ülküsü yoluna çıkmış olduğuna, davanın başarısı için yüksünmeden çalışmalarını sürdürmeden geri durmadığına tanık oldum. Ülkücünün derdi Türk milleti, Türk vatanı, Türk devletinin birliği ve bütünlüğü, kalkınması ve refaha erişmek hedefiydi. O da aldırmadan her zorluğun altına yüksünmeden girdi.
Türk ülküsü bir Türk için sadece bir toplum üyesi olmaktan ibaret bir duruma işaret etmez. Türk ülküsü, mensup olunan topluma karşı, onun kalkınması, refahı ve bunların sürekliliği için o yola karşılık beklemeksizin, gönüllü olarak kendini adamak eylemlerinin toplamıdır. Bu yola çıkanların ne mevki, ne ün, ne zenginlik umurlarında değildir. En büyük mutluluk, ülkü yoluna çıkanlar için Türk toplumunun eriştiği başarılara tanık olmaktan ibarettir. Ağır yüklerin altına girmiş, sıkıntıları göğüslemiş, zorluklara aldırmadan, yolundan dönmeden yürüyen nice ülkü erleri gördüm. Onların sırtlarından geçinen nice sahtekârlar da gördüm ve acı acı gülmek durumunda kaldım. Yüzsüzlerin saltanat sürmesini, üzümcünün ise sırtında üzüm küfesi yokuş çıkışını gördüm. O yürüyüşünü yüksünmeden sürdürürken, arkasından gülüp eğlenenleri, keriz diye aşağılayanları gördüm.
Türk ülküsü öylesine zor ve gerçek erler isteyen bir yoldur ki Türk milletini geleceğe taşıyacak yürek ister, akıl ve bilgi ister. Fırsat ve imkân bulunca hayvanî ihtiyaçları öne çıkanların ülkücü olması düşünülemez. Devletin, milletin ve vatanın bölünmez bütünlüğünü, dilini bir yana itip geçmişini inkâr edip yeni ve anlaşılmaz bir yola girenlerin Türk ülküsü ile uzaktan yakından bir bağı elbette yoktur. Türk milletinin geleceği kaygısı onların kimliğinden kalkıp gider, yerini hayvanî ihtiyaçları karşılayacak efendilerin hizmeti alır. Türk ülkücülüğü böyle bir anlayışa asla yer vermez. Şimdi bakıyorum da çağımız dünyası acayip bir değişim içinde dönmektedir. Türk ülküsüne bağlı olmayan ama ona ihaneti meziyet hâlinde benimseyenleri gördükçe gülmem mi, üzülmem mi gerekiyor, anlayamıyorum. Diyeceğim, Milliyetçi Çizgi’de gördüğüm Türk ülküsünün safiyetini arıyorum. Güzel günlerdi, hayallerin gerçeğe dönüşme umutları damarlarımızda, kan hücrelerimizde dolaşan enerjimiz oluyordu. Kimler yoktu ki… Hatırladıklarım arasında Ali Uzunırmak, Hayrettin Özdemir, Ahmet B. Ercilasun, Metin Tokdemir pek çok isimden aklımda kalanlar.
Vefa, ne bozanın satıldığı mahalle, ne de içilecek yerdir. Türk ülkücüsünün erdemlerinden biri ülküdaşlarına karşı gösterdiği vefa duygusudur. Bu duygu ülkücüde yitirilmiş ise, ülkücülük de orada kalmış demektir.
Bir zaman sonra, epey zamandır görüşme olanağı verilmeyen Şefkat Çetin’in evine çekilip kendini uzlete çektiğini duydum. Doğru-yanlış, yazdıklarına saldırı yapıldığı kulaklarıma eriştim, üzüldüm. Yılmadan, korkmadan bir Türk ülkücüsü olarak yolunu sürdüren Suat Başaran’ın zaman zaman yazılarını okuma fırsatım oluyordu. Onun da sonunda ifşa olduğunu öğrendim.
Meğer bir Türk ülkücüsü diye tanıdığım Suat Başaran Almanya’nın çaşıtı değil miymiş!.. Fesubhanallah, dedim, nasıl da bizi uyutmuş!… Yazısını okudukça,[1] ’deşifre’ oldum diye yazdığı itirafnamesini okudukça, vay canına, demek bizim ülkücü bildiğimiz Suat Başaran Angela Merkel’i horoz dövüşü günlerine çağıracak kadar işleri ilerletmiş, diye düşünmeye başladım.
Derken, bir anda Atsız Beğ aklıma geldi. Tam Atsızvari bir mizah yazısını bu kez Suat Başaran yazmak mecburiyetinde kalmış. Ben ona, üslûbun ile Atsız Beğ’e benziyorsun diyordum ama, o bana bunun bir de ‘mizah’ boyutu var hocam, demek istiyordu. Doğrusu Milliyetçi Çizgi’de arkadaşlar arasında tatlı şakalar yapar, takılırdı ama bu yönünü pek göstermezdi.
Miliyetçi Çizgi’den tanıdığım Suat Başaran’ın bir Türk ülkücüsü olarak çıktığı yolda eğip bükmeden, karşılık beklemeksizin yürümesini sürdüren bir kişi olarak kendisini tanıdım ve güvendim. Bugüne dek, bu güveni sarsacak yanlış ve Türk ülküsüne aykırı bir adım attığını görmedim. Milliyetçi Çizgi’de tanıdığım ve gazetenin yayın hayatını sağlayan iki kişiden biri olarak bildiğim Suat Başaran ile ülkü bağımın ölüme kadar sürecek bağlardan biri olduğunu belirtmek isterim. Atsız Beğ’in her bağlamda bir takipçisi olan Suat Başaran’a sadece başarılar, esenlikler dilemekle yetineceğim. İlâhi Başaran, ‘ifşa oldum’ yazını şaşkınlıkla okuyup sonunda asık yüzlü beni bile kahkahalarla güldürdün ya, sağ ol!
[1] Suat Başaran’ın yazısı için tıklayınız.
1 Yorum