19.04.2024

AB? Şanghay? Avrasya?

Bazen ne pahasına, hangi statüde olursa olsun AB; bazen mecbur muyuz Şanghay Topluluğu; bazen de ikisine birden girelim dendi. Çoğu zaman hislerimizle davrandık. Önce hangisinin ne olduğunu ve neyin mümkün neyin imkânsız olduğuna bir bakalım.


Avrupa Birliği, Şanghay İşbirliği Kuruluşu, Avrasya Ekonomik Birliği
ve Türkiye

 Giriş

Türkiye’nin gelecek yıllarda küresel ve bölgesel imkânları nasıl değerlendirebileceği, ne türden stratejiler belirleyeceği çok önemlidir. Bu sorulara cevaplar aranırken, dünyada mevcut ve muhtemel geniş ve dar kapsamlı birleşme hareketlerini iyi izlemek gerekir. Bu kapsamda ABD ile AB arasında gerçekleştirilmesi öngörülen Transatlantik Ticaret Anlaşması (McKeon, 2016) göz ardı edilmemelidir (IFO Institute, 2013). Bu bakımdan Türkiye’nin küreselleşen dünyadaki yerini sağlıklı bir şekilde belirlemek, kısa ve uzun vadeli durum değerlendirmelerinde bulunmak, çağdaş bir ülke olmak için büyük önem taşımaktadır.

Türkiye’nin değişen dünya şartlarına uyum sağlaması ve dünya ekonomisiyle bütünleşebilmesi için orta ve uzun vadeli stratejilere ihtiyacı vardır. Bu stratejiler içinde Türkiye’nin Batı dünyasından kopmasına yol açabilecek Avrasya Ekonomik Birliği (Gümrük Birliği) ve de Şanghay İşbirliği Kuruluşu ya da bazı akademisyenlerin tanımlamasıyla Altay Birliği yer almamaktadır.

Türkiye tercihini, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Batı dünyasından yana yapmıştır. Bununla beraber Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’ncü yılı olan 2023’ün Türkiye’ye üyelik tarihi olarak belirlenmesi, Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin üyeliğine yaklaşımını ortaya koyması bakımından bir mihenk taşıdır (Karluk, 2013a, s. xiv). Avrupa Birliği ile ilişkilerde çeşitli faktörlerin etkisiyle meydana gelen olumsuz gelişmeler sebebiyle Türkiye’nin son 200 yıldır Batı’ya dönük yüzünü, Şanghay İşbirliği Kuruluşu ve Avrasya Gümrük Birliği gibi Rusya ve Çin’in siyasi ve ekonomik etkinliğinde olan kuruluşlara yöneltmesi bir alternatif olarak değerlendirilemez.

Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na Ortak Üyelik Başvurusu ve Sonrası

Türkiye; Cumhuriyetin kuruluşundan 36, Roma Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinden 19 ay sonra Batı’nın en önemli ekonomik kuruluşu olan Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) Roma Anlaşması’nın 238’nci maddesi uyarınca ortak üye (associate member: aday ülke) olmak için 31 Temmuz 1959 tarihinde başvurmuştur. Aday üyelik, tam üyeliğin yüzde 1’i ile yüzde 99’u arasında değişebilir. Roma Anlaşması aday üyeliği, “Karşılıklı hak ve borçların denkleştirildiği ilişkiyi öngören ortak bir tutum ve özel bir yöntem” olarak tanımlamıştır. Bu bakımdan aday üyeliği, üyeliğe sınırlı bir katılış olarak değerlendirmek gerekir (Karluk, 2013a, s. 38).

Avrupa Birliği’ne üyelik, gelişmiş sanayi ülkeleri için geçerlidir. Üyelik isteğinde bulunan ülke, ekonomik yönden tam üyelikten doğacak yükümlülükleri kaldırabilecek ekonomik gelişme seviyesinde olmalıdır. Bu statüde AB’ye katılan ülke, Birliğe üye olduktan sonra ülkelerin yoğun bir mal arzı ile karşılaşacaktır. Ortak bir pazarın faydalarından yararlanabilmek için katılan ülkenin de buna karşılık aynı oranda pazara sürüm yapabilecek kapasitede olması gerekir. Dolayısıyla tam üye olabilmek için sanayileşmenin belirli aşamalarını tamamlamış olmak zorunluluğu vardır.

Türkiye, Yunanistan’dan (8 Haziran 1959) sonra 31 Temmuz 1959 tarihinde AET’ye ortak üye olmak için başvuran ikinci ülkedir. Başvuruda Yunanistan’ın yalnız bırakılmaması görüşü en önemli faktör olmuştur. Dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun,“Yunanistan kendisini boş bir havuza atsa bile onu yalnız bırakmaya gelmez tereddüt etmeden sizde atlayacaksınız” sözü, (Karluk, 2013a, s. 5) Türkiye’nin başvurusunun arkasında yatan temel sebebi açıklamaktadır. O zamanki genel görüş, Türkiye’nin Batı toplumu içindeki yerini alması ve Yunanistan’ı yalnız bırakmaması idi. Nitekim Dışişleri Bakanı Zorlu 1959 Mart ayında süreci hızlandırmak için diplomatik atak başlatmıştır. Zorlu, makamında görüştüğü 6 AET Büyükelçisine, “Yunanistan’la Türkiye’yi nasıl karıştırırsınız? Küçük bir ülkenin potansiyeli ile Türkiye’ninki bir mi” diye sorunca, kararlılık karşılığını bulmuş ve Brüksel, Atina ile Ankara arasında denge arayışına girmiştir.

Türkiye ile olan Ortaklık Anlaşması’nın imzalanması sırasında Federal Almanya Dışişleri Bakanı olan Gerhard Schröder, Anlaşma’da hür dünya ile Türkiye arasında mevcut anlaşmaları tamamlayıcı bir nitelik gördüğünü belirtmiştir. Daha sonra Fransa adına Konsey’e katılan zamanın Maliye Bakanı Giscard d’Estaing Türkiye’nin ortak üyelik başvurusuna itiraz etmemiş, bu konuda alınacak kararı olumlu bulduğunu belirtmiştir. Fakat aradan geçen 30 yıldan sonra Fransa’da Devlet Başkanı da olan Giscard d’Estaing, Haziran 1989’da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri dolayısıyla gerçekleştirilen televizyon açık oturumunda yaptığı konuşmada Türkiye’nin AET’ye katılmasının aleyhinde olduğunu açıklamış, Türkiye’yi dost bir devlet olarak nitelemekle birlikte Roma Anlaşması’nda yer almayan din farkından dolayı Topluluğa üye olamayacağını savunmuştur.

Aslında Giscard d’Estaing’in bu çelişkili görüşünü yadırgamamak gerekir. Çünkü 14’ncü yüzyılda Avrupa’yı tehdit etmeye başlayan Osmanlılara diğer bir deyişle Türk tehlikesine karşı, Kıta’nın bütünleştirilerek bir federasyona dönüştürülmesi ve anlaşmazlıkların ortak bir yüksek mahkeme tarafından çözümlenmesi önerilmiştir. Geçmiş dönemde Avrupa’da bir birlik kurmanın tarihinde Türk tehlikesine karşı güçleri birleştirme amacı yatmıştır. Bu görüş tarihin derinliklerinde kalmakla birlikte AB kamuoyunun Türkler hakkında peşin kararla hareket etmesinde etkili olmuştur.

Tam Üyelik Başvurusu

Türkiye, 14 Nisan 1987’de Ankara Anlaşması’ndan bağımsız olarak ve bu Anlaşma’da öngörülen dönemlerin tamamlanmasını beklemeden bir Avrupalı devlet olarak o zamanki ismiyle AET’ye tam üyelik başvurusunda bulunmuştur. Böylece Türkiye, üyelik başvurusundan önce kendisine hissettirilen Ankara Anlaşması’nın 28’nci maddesinde belirtilen duruma henüz ekonomik yönden ulaşmadığı savını ortadan kaldırmış ve Roma Anlaşması’nın “Her Avrupalı devlet Topluluklara katılmayı isteyebilir” hükmünden yararlanmıştır (Karluk, 2013a, s.20).

Nisan ayında yapılan başvurunun ardından Almanya’nın takındığı olumsuz tutum, dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın Almanya Başbakanı Helmut Kohl’e yazdığı bir mektup ile kırılabilmiştir. 27 Nisan 1987’de Lüksemburg’ta Dışişleri Bakanları seviyesinde toplanan Konsey, Yunanistan’ın usule ilişkin itirazı dışında Roma Anlaşması’na uygun olarak oybirliği ile başvurunun incelenmek üzere Komisyon’a gönderilmesini kararlaştırmıştır. Komisyon, 18 Aralık 1989’da Türkiye’nin başvurusundan 2 yıl 8 ay sonra Görüş Raporu’nu açıklamıştır.

Rapor, Türkiye’yi kırmayacak şekilde dikkatli ifadelerle de olsa tam üyelik başvurusunu erken bulup, reddedilmesini önermiştir. AB’nin genişlemesinde üyelik müzakere süreci sürüncemede kalan tek aday ülke Türkiye’dir. Üyelik görüşmelerinin başlaması mümkün görülmemiş fakat Türkiye’nin Topluluğa katılmaya ehil olduğu belirtilmiştir. Rapor’da Türkiye’nin Topluluğa yakınlaşma çabalarına yardımcı olunması, ilişkileri güçlendirmek için gümrük birliğinin tamamlanması, mali işbirliğinin yeniden başlatılarak yoğunlaştırılması, teknolojik işbirliğinin geliştirilmesi, siyasi ve kültürel bağların güçlendirilmesi gerektiği önerilmiştir. Komisyon’un olumsuz görüşü 5 Şubat 1990 tarihinde Konsey tarafından da benimsenince (Yunanistan’ın üyeliğinde Komisyon’un olumsuz görüşü, Konsey’de değiştirilerek görüşmeler başlatılmıştır) Türkiye’nin üyelik başvurusunun değerlendirilmesi 1992’den sonraya kalmıştır.

Bununla beraber Konsey, Komisyon’dan Türkiye ile işbirliğinin güçlendirilmesi konusunda somut teklifler sunmasını istemiştir. Bunun üzerine Komisyon İşbirliği Programı olarak bilinen teklifler paketini (Matutes Paketini) 6 Haziran 1990’da benimsemiştir. Program’da, yukarıda belirtilen alanlar ile ilgili somut ve ayrıntılı önlemler yer almıştır. Türkiye’nin 14 Nisan 1987’de Avrupa Topluluklarına tam üyelik başvurusu, 28 yıllık (1959-1987) Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir kilometre taşıdır. Topluluğa ve Avrupa bütünleşmesine katılma konusunda bütün ilgili tarafların uygun görüşü ile yapılan başvuru, Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinde aldığı en önemli kararlardan biridir.

AB’ye Katılım Müzakere Süreci

Avrupa Topluluklarına tam üyelik başvurusu sonrasında Türkiye, Aralık 1999’da aday ülke statüsünü kazanmış, Avrupa Konseyi Aralık 2004 tarihinde 2005 yılında Türkiye ile müzakerelere başlama kararı almıştır. Müzakereler hukuken 3 Ekim 2005 (fiilen Haziran 2006’da) tarihinde başlamıştır. Aynı tarihte müzakerelerin usul ve esaslarını belirleyen Müzakere Çerçeve Belgesi kabul edilmiştir. Müzakereler 35 başlık altında yürütülmekte olup, toplumsal yaşamın her alanını kapsamaktadır. AB ile 2012 yılında başlatılan Pozitif Gündem kapsamında müzakereler; siyasi reformlar, müktesebatla uyum, dış politika alanında diyalog, AB programlarına katılım, terörle mücadele, ticaret, enerji, vize ve göç alanlarında devam etmiş olmasına rağmen bugüne kadar maalesef istenilen yol alınamamıştır.

Müzakere sürecinde başlıklar, aday ülkelerin AB Konseyi tarafından belirlenen açılış kriterlerini yerine getirme durumuna göre açılır ve her başlık için Konsey tarafından belirlenen kapanış kriterlerini yerine getirme durumlarına göre geçici olarak kapatılır. Bir üyenin olumsuz görüş açıklaması, başlıkların açılmasını veya kapanmasını engelleyebilir. Müzakerelerin ilk aşamasını tarama toplantıları oluşturmaktadır. İlk tarama toplantısı 20 Ekim 2005’de Bilim ve Araştırma başlığında yapılmış, 12 Haziran 2006’da Hükümetlerarası Konferans’ta Bilim ve Araştırma başlığı müzakereleri açılmış ve başlık geçici olarak kapanmıştır. 17’nci başlık olan Ekonomik ve Parasal Politika, 14 Aralık 2015 tarihindeki Konferans’ta açılmıştır. Böylece müzakere sürecinde açılan başlık sayısı 15’e yükselmiştir. 17’nci başlık, geçmişte eski Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin üyelikle doğrudan ilişkili olduğu gerekçesiyle Fransa tarafından müzakereye açılması engellenen beş başlıktan biridir.

2012’de Fransa’da François Holland’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla Fransa’nın bloke ettiği başlıklarda müzakerelere başlanmasının yolu açılmıştır. AB Genel İşler ve Dışişleri Konseyi’nin 11 Aralık 2006’da almış olduğu karar uyarınca 8, GKRY’nin tek taraflı olarak bloke ettiği 6 başlık bloke edilmiş durumdadır. 18 Mart 2016 tarihinde Brüksel Zirvesi’nde 33 No.lu “Mali ve Bütçesel Hükümler” başlığındaki Fransa vetosu kalkmış ve Fransa’nın tek başına blokajı yüzünden açılamayan başlık kalmamıştır. Müzakereler tamamlansa bile Türkiye’nin bir gün AB üyesi olma ihtimali, AB kamuoyunun Türkiye’ye bakış açısını değiştirmesine ve de Türkiye’ye karşı uygulamış olduğu çifte standartları terk etmesine bağlıdır. AB Devlet ve Hükümet Başkanları’nın 17 Aralık 2004 tarihli kararı “Eğer Türkiye AB’ye üye olamaz ise Türkiye’nin, AB kurumlarına demirlenmesi (is fully anchored in the European structures) söz konusudur.” şeklindedir.

Günümüzde müktesebata tam olarak uyan AB ülkesi olmasa bile, Türkiye’nin eksiklerine göz yumulmayacaktır. Türkiye’nin üyeliği konusunda verilecek nihai karar, bazı ülkelerde halk oylamasına götürülecektir. Fransa, Almanya, Avusturya ve GKRY ile Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmadıkları bir gerçektir. Ayrıca varıldığı söylenen mutabakat hakkında AB ülkeleri arasında tam uzlaşma yoktur. Türkiye’ye giren mültecilerin iaşe, ibate, eğitim, sağlık giderlerini AB’nin taahhüt ettiği ve şimdiye kadar vermediği 3 milyar Euro ile karşılamak mümkün müdür?

AB Komisyonu’nun 18 Mart 2016 tarihli sığınmacı anlaşmasının uygulanmasına ilişkin olarak 2 Mart 2017 tarihinde yayınladığı Beşinci Raporu’nda yer alan tespitler, AB’nin Türkiye’ye bakış açısını ortaya koymaktadır. AB, sığınmacılar konusunda açıkladığı miktarın yüzde 4,9’nu almıştır, söz verilen 3 milyar Euro’nun 750 milyonu gönderilmiştir, gümrük birliğinin güncelleştirilmesinde yol alınamamıştır, AB yeni başlık açılması hazırlığını tamamlamamıştır, vize serbestisinde ilerleme sağlanamamıştır, AB terörle mücadelenin önceliğini koruduğunu onaylasa da, PKK ve FETÖ ile mücadele kapsamında aldığı önlemler sebebiyle Türkiye’yi eleştirmiştir (EC, 2017).

Tüm bu olumsuzluklara rağmen Türkiye Batı dünyasından kopmamalıdır. Avrasya ile ilişkiler geliştirilmeli fakat Rusya’nın egemen olduğu kuruluşlara girme çabalarına son vermelidir. Rusya ile olan uçak krizinden sonra Batı dünyası ve AB ile ilişkiler daha çok önem kazanmıştır. Başbakan Davutoğlu 28 Ocak 2015’de Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefinin stratejik bir hedef olduğunu ve kararlılıkla devam ettirileceğini söyleyerek yeni dönemin hedefleri arasında stratejik AB hedefini de saymıştır.

AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle’nin de 2012’de belirtmiş olduğu gibi Türkiye bir gün AB üyesi olacaktır (Füle, 2012). Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’ncü yılı olan 2023’ün Türkiye’ye üyelik tarihi olarak belirlenmesi, Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin üyeliğine yaklaşımını ortaya koyması bakımından bir mihenk taşıdır. Fakat bunun için bazı AB ülkelerinin ve de liderlerinin Türkiye’ye karşı Bobon kriterlerini (Bo: Bizden Olanlar, Bon: Bizden Olmayanlar) uygulamaktan vazgeçmeleri gerekir.

Asya’da Yeni Ekonomik Yapılanma ve Türkiye

Türkiye, Avrupa Birliği ile entegrasyonunu güçlendirirken, Asya kıtasındaki ülkeler ile olan siyasi ve ekonomik ilişkilerini de geliştirmek için girişimlerde bulunmuştur. Bu girişimlerin başında Şanghay İşbirliği Kuruluşu vardır (Shanghai Cooperation Organisation: SCO). SCO adını kuruluşun ilk toplandığı yer olan Çin’in Şanghay kentinden almıştır (SCO, 2017). Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın 1996’da başlattıkları girişime Şanghay Beşlisi (Shanghai Five) denmiştir. Kuruluşunda Çin Halk Cumhuriyeti önemli rol oynamıştır. Sınır güvenliği, Batı ve Orta Asya bölgelerinin gelişimi, büyüyen enerji ihtiyacı ve Soğuk Savaş sonrası stratejik ortam, Kuruluş’un oluşmasındaki önemli faktörlerdir (Karluk, 2014b, s. 625).

26 Nisan 1996’da Şanghay’da toplanan beş ülkenin temsilcileri, Sınır Bölgelerinde Askeri Güvenin Derinleştirilmesi Anlaşması’nı (Treaty on Deepening Military Trust in Border Regions) imzalamıştır. 15 Haziran 2001’de Özbekistan’ın katılımıyla üye sayısı altıya çıkmıştır. 7 Haziran 2002 tarihli Saint Petersburg’daki Zirve’de Rusya, Çin, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ı birleştiren SCO’nun kurulmasına ilişkin belgeler kabul edilmiştir. Zirve’de imzalanan Şartı’nda Kuruluş’un amacı, ilkeleri, yapısı, faaliyetleri, işbirliği alanları ve dış ilişkileri ortaya konmuştur.

SCO, üyeleri arasında ekonomik, güvenlik ve kültürel işbirliği öngörmektedir. Dönemin Rusya Devlet Başkanı Putin Ağustos 2007’deki Bişkek Zirvesi’nde “Tek kutuplu dünya kabul edilemez” diyerek Kuruluş’un misyonu hakkında ipucu vermiştir. Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na Afganistan, Hindistan, İran, Moğolistan ve Pakistan gözlemci ülke (observer) statüsüyle katılmaktadır. Beyaz Rusya ( Belarus), Sri Lanka ve Türkiye diyalog ortağı (dialogue partner) ülkelerdir.

17 Haziran 2004’de Taşkent Zirvesi’nde Gözlemci Ülke Statüsüne İlişkin Yönetmelik, 2008 Duşanbe Zirvesi’de ise Diyalog Ortaklığı Statüsüne İlişkin Yönetmelik kabul edilmiştir. 2010 Taşkent Devlet Başkanları Zirvesi’nde Kuruluş’un genişleme şartlarını belirleyen Genişleme Süreci Belgesi onaylanmıştır. 2004 yılında Birleşmiş Milletler tarafından gözlemci statüsü elde ettikten sonra etki gücünü arttırmıştır. ASEAN, CIS ve Türkmenistan SCO’ya misafir katılımcıdır (guest attendance).

Türkiye, 7 Haziran 2012 tarihinde SCO’ya diyalog ortağı statüsü ile katılmıştır (The Diplomat, 2013). SCO, Doğu Asya, Orta Asya, Batı Asya ve Güney Asya’nın yüzde 70’inden fazlasını kapsamaktadır. Nüfusu, dünya nüfusunun yüzde 20’sine denk gelen 1.5 milyar civarındadır. Nisan 2005’de Bağımsız Devletler Topluluğu (Commonwealth of Independent States) ve ASEAN (Association of Southeast Asian Nations) ile işbirliği tesis etmiş, Rusya’nın girişimi ile oluşturulan Kolektif Güvenlik Anlaşması (Collective Security Treaty Organization) ile üye ülkeler arasında bölgesel güvenlik işbirliği ilişkisi kurulmuştur (Tolipov, 2016). AB, 2012 yılında SCO ile ilişkilerini geliştirme kararı almıştır.

SCO üyeleri arasında ekonomik işbirliğini arttırmak amacıyla 23 Eylül 2003 tarihinde bir Çerçeve Anlaşma (Framework Agreement) imzalanmıştır. Anlaşma’ya göre uzun dönemde gerçekleştirilmesi öngörülen amaç, SCO üyeleri arasında bir serbest ticaret bölgesi yaratmaktır. 26 Ekim 2005’de yapılan Moskova Zirvesi’nde Kuruluş’un önceliğinin ortak enerji projeleri, (petrol ve gaz dahil) yeni hidrokarbon rezervlerinin bulunması ve su kaynaklarının ortak kullanımı olduğu açıklanmıştır. Ekonomik projelerin finansmanı için SCO Interbank Association isminde bir banka kurulması kararlaştırılmıştır. Liderler, ekonomik işbirliğinin önünü açacak bazı kararlara imza atmışlardır (SCO, 2017).

Asya’daki diğer önemli bir ekonomik yapılanma, Avrasya Ekonomik Topluluğu yerine kurulan Avrasya Ekonomik Birliği’dir (Eurasian Economic Union: EAEU). Avrasya Ekonomik Topluluğu (EurAsEc) 2000-2014 yıllarında üyeleri arasında ekonomik bütünleşmeyi amaçlayan bir kuruluştur. Bağımsız Devletler Topluluğu üyeleri arasında 10 Ekim 2000 tarihinde Kazakistan, Beyaz Rusya, Kırgızistan, Rusya ve Tajikistan arasında Astana’da imzalanan anlaşma ile kurulmuştur. Özbekistan 7 Ekim 2005’de üye olmuş, 16 Ekim 2008’de üyelikten ayrılmıştır. (Park, 2005, Chapter 18)

Beyaz Rusya, Kazakistan ve Rusya arasında 1 Ocak 2010’da gümrük birliği oluşturulmuş (Avrasya Gümrük Birliği), 25 Ocak 2012 tarihinde dört özgürlük olan mallar, sermaye, hizmetler ve kişiler arasında sağlanarak Avrasya Ekonomik Alanı (EES) yaratılmıştır. 10 Ekim 2014 tarihinde Minsk’te imzalanan anlaşma ile Avrasya Ekonomik Topluluğu’nun faaliyetlerine son verilmiş, 1 Ocak 2015’te Avrasya Ekonomik Birliği kurulmuş ve Avrasya Ekonomik Topluluğu’nun üyeleri yeni kuruluşa katılmıştır. Kurucu üyeleri, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan’dır (EAEU, 2017).

Birlik, üye ülkelerin dünya ekonomisi ve uluslararası ticaret sistemine entegrasyonunu koordine etmek için oluşturulmuştur. Üye devletlerin gelişmelerini sağlamak, sosyo-ekonomik değişimleri uyumlaştırılmak ve halkların yaşam seviyesini yükseltmek için ülkelerin ekonomik potansiyellerinin etkin şekilde kullanılması temel amaçları arasındadır. Ülkelerin vatandaşları, daimi ikametgahlarına bakılmaksızın üyelerinin sınırları içinde vizesiz giriş-çıkış ve transit geçiş yapma, ikamet etme ve serbest dolaşım hakkına sahiptir.

Birlik, Rusya’nın Orta Asya’daki ekonomik ayağı olarak değerlendirilebilir. Ekonomik birleşmedeki sorunlar göz önünde bulundurulduğunda, Birliğin siyasi yönü daha ağır basmaktadır. Üye devletleri ekonomik yönden birleştirmek ve uzun vadede diğer CIS devletlerini bu ekonomik çatı altında toplamak amaçlanmaktadır. Akmoldoeva’ya göre Avrasya Ekonomik Birliği Rusya’nın Orta Asya’daki ekonomik ayağıdır (Akmoldoeva, 2006).

23 Aralık 2014’de Kırgızistan ve Ermenistan, Avrasya Ekonomik Birliği’ne kabul edilmiştir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Moskova’da düzenlenen Avrasya Ekonomik Yüksek Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada, “Kırgızistan ve Ermenistan’ın Birliğe katılmalarının bu ülkelerin temel ulusal çıkarlarına cevap verdiğine ve sosyo-ekonomik kalkınmaları için geniş ufuklar açtığına eminiz” demiştir. Ermenistan’ın içinde bulunduğu bir birliğe Türkiye’nin girmesi, Ermenistan’a uygulanan ambargoların kalkması ve Ermenistan’ın Türkiye aleyhine tüm dünyada yürüttüğü sözde Ermeni soykırım iddialarının kabul edilmesi anlamına gelir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin talebiyle 8 müzakere başlığının 2006 yılında dondurulmasının sebebinin Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile gümrük birliğini gerçekleştirmemesi olduğu unutulmamalıdır ( Karluk, 2015, s. 135)

Avrasya Ekonomik Birliği ile Vietnam arasında serbest ticaret bölgesi oluşturulmasını öngören anlaşma taslağı Rusya tarafından 26 Mayıs 2015 tarihinde onaylamıştır. Böylece Vietnam, Birlik ile serbest ticaret bölgesi anlaşması imzalayan ilk Asya ülkesi olmuştur. Mısır, 2016 yılı sonunda Birlik ile serbest ticaret bölgesi oluşturabileceğini 3 Haziran 2015’de açıklamıştır. Mısır’ın Rusya Büyükelçisi Muhammed Elbadri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Şubat 2015’de gerçekleşen Kahire ziyaretinde konunun gündeme geldiğini, ülkesinin talebini Birliğe 2015 yılı sonunda ilettiğini söylemiştir.

Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na Katılım Girişimleri

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Asya’da oluşan ve giderek güçlenen bir organizasyon haline gelmeye başlayan Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na Türkiye’nin ilgisini 2005 yılı başında Kazakistan’a yaptığı ziyaret sırasında açıklamıştır (Karluk, 2013b). Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Aralık 2004 tarihinde Putin’in Türkiye ziyaretinden sonra 9-11 Ocak 2005 tarihlerinde Moskova’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir.

Putin, Başbakan Erdoğan ile görüştükten kısa bir süre sonra Kazakistan’a gitmiş ve Türkiye ile ilgili sürpriz bir açıklama yaparak Ankara’nın Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na üye olmak istediğini Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e şöyle açıklamıştır: “Dün Türkiye Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan’ı Moskova’da misafir etme, onunla detaylı görüşme imkanım oldu. Temaslarımız sırasında Erdoğan’dan, ülkesinin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne büyük ilgi duymaya başladığını memnuniyetle öğrendim” (Özsöz, 2013, s. 2).

Nazarbayev, Putin’in bu sözleri üzerine Türkiye’yi her zaman aralarında görmekten mutluluk duyacaklarını belirtmiştir. Zamanın Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül 3 Şubat 2005’de Çin’e yaptığı ziyaret sırasında Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na üye olma isteğini Çin Başbakanı Ven Ciabao ve Dışişleri Bakanı Li Caoşing’e iletmiştir (AA, 2005). Gül, iki tarafın da uluslararası kuruluşlarda işbirliğini geliştirmeyi amaçladığını belirterek, Türkiye’nin kuruluşa katılmaya ilgi gösterdiğini açıklamış olmasına rağmen Türkiye’nin ilk başvurusu reddedilmiştir. Buna karşılık aynı dönemde başvuran İran gözlemci ülke statüsüyle kuruluşa kabul edilmiştir. Türkiye 2009 ve 2011 yıllarında da Kuruluş’a misafir ülke olmak için başvurmuş fakat kabul edilmemiştir.

Başbakan Erdoğan, 18 Temmuz 2012’de gerçekleştirdiği Rusya ziyaretinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e “AB’de ne işin var diyorsun… Hadi gelin bizi Şanghay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim şeklinde bir latife yaptım” demiştir (Milliyet, 2012; Al-Monitor 2013). Başbakan Erdoğan’ın 25 Temmuz 2012’de Kanal 24’de katıldığı Sansürsüz Özel canlı yayınında “Türkiye AB sürecini unuttu mu?” şeklinde soruya verdiği cevap, Türkiye’de acaba eksen kayması mı oluyor sorusunu gündeme getirmiştir: “Geçenlerde Sayın Putin’e… ‘bizi Şanghay Beşlisi içine alın’ dedim.” Bu cevap üzerine sunucu Yiğit Bulut’un “Şanghay Beşlisi’ne gelin denilse, Türkiye gider mi gerçekten?” sorusuna Başbakan “Gideceğimizi söyledik. Gelin denilirse, geliriz dedik” cevabını vermiştir. Bulut’un “İkisi birbirine alternatif mi?” sorusunu Erdoğan “Şanghay Beşlisi daha iyi, çok daha güçlü” diyerek cevaplandırmıştır (İKV, 2013).

Bu gelişmeler üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Şanghay İşbirliği Örgütü’ne neden girmek istiyoruz? AB’yi neden dışlıyoruz? 1071’den beri bizim hedefimiz Batı’ya doğrudur. Batı bir coğrafya değildir; uygarlığın adıdır” diyerek tepki göstermiştir. (İHA, 2013). Başbakanın açıklamaları üzerine Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle’nin sözcüsü Peter Stano, “Türkiye ve diğer aday ülkelerin AB üyelik hedefinden vazgeçerek başka arayışlara girebileceği iddiası tamamıyla spekülatif” açıklamasında bulunmuştur (İKV, 2013).

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjørn Jagland “Bu Avrupa’dan uzaklaşma manasına gelirse ben endişelenirim, AB de endişelenmeli” yorumunu yaparken (Akşam, 2013), AB Bakanı Egemen Bağış “Türkiye’nin farklı ittifaklarla ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini birbirinin alternatifi veya yedeği olarak görmek yanlıştır” demiştir (Yeni Şafak, 2013).

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ise “Şanghay İşbirliği Örgütü, açılım ilkesi gözetir ve gözlemci ülkeler ve aralarında Türkiye’nin de olduğu diyalog ortağı ülkelerle ortaklık ilişkilerine değer verir” (İKV, 2013) görüşünü ortaya atmıştır. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland da “Açıkçası, Türkiye’nin aynı zamanda bir NATO üyesi olduğu göz önüne alındığında bu ilginç olur” açıklamasında bulunmuştur (AA, 2013). Türkiye 23 Mart 2011’de Kuruluş’a diyalog ortağı statüsü kazanmak üzere yeniden başvuruda bulunmuştur.

 Başvuru, 14-15 Haziran 2011 tarihlerinde yapılan Devlet Başkanları Astana Zirve’sinde ele alınmış fakat usul sorunları sebebiyle sonuçlandırılamamıştır. Kasım 2011’de Rusya’nın Saint Petersburg kentinde yapılan Zirve öncesinde Rusya Dışişleri Bakanlığı, SCO üye ülkelerinin Türkiye’ye diyalog ortağı statüsünün verilmesinden yana olduğunu açıklamıştır (BBC, 2013).

Türkiye’nin başvurusu 6-7 Haziran 2012 tarihlerinde Pekin’de düzenlenen Devlet Başkanları Zirvesi’nde onaylanmıştır. Zirve Bildirisi’nde de Türkiye’nin Diyalog Ortağı olarak SCO ile işbirliğine dahil olmasının memnuniyetle karşılandığı belirtilmiştir. Bu gelişme üzerine Türk Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü 5 Şubat 2013’de Türkiye’nin kuruluşa diyalog ortağı olması konusunda şu açıklamayı yapmıştır: “Ülkemizin ŞİÖ ile ilişkisi AB veya NATO ile ilişkilerimize alternatif olmadığı gibi, bu örgütlerle mevcut ilişkilerimiz ŞİÖ ile işbirliğimiz önünde engel değildir” (Dışişleri Bakanlığı, 2016).

Türkiye’nin yeni Berlin Büyükelçiliği’nin açılışı için Almanya’ya giden Başbakan Erdoğan’ın ziyaretini Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi “Erdoğan AB’ye ültimatom verdi” başlığıyla verdiği haberde, Erdoğan’ın Cumhuriyet’in 100’ncü yılında Türkiye’nin AB’ye alınmaması durumunda AB’nin Türkiye’yi kaybedeceği sözlerine yer vermiştir. Erdoğan’ın Güney Kıbrıs’ın AB’ye alınmasını hata olarak değerlendirdiğini ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de aynı görüşte olduğunu söylediği ifade edilen haberde, Merkel’in buna cevap vermediği, Türkiye’nin AB üyeliği müzakerelerinin dürüst ve ucu açık olarak yapılacağı güvencesi verdiği belirtilmiştir. Başbakan 1 Kasım 2012’de gerçekleştirdiği Almanya ziyareti sonrasında Putin’e yaptığı espriye açıklık getirmiştir: “Bir noktada artık AB, Türkiye’yi kaybetme noktasına gelebilir. Putin’e yaptığım espride de ben bunu ima ettim” (Habertürk, 2012).

Başbakan Erdoğan 3-6 Şubat 2013 tarihlerinde Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Slovakya’yı kapsayan Orta Avrupa turu öncesinde havalimanında kendisine sorulan bir soru üzerine şu cevabı vermiştir: “Şanghay Beşlisi, AB ile alternatif kuruluşlar değildir. Yani birine girdiğinde birini terk etme; terk edersin de ayrı konu” (Habertürk, 2013).

Rusya’nın St. Petersburg kentinde 23 Kasım 2013’de yapılan Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısında Putin, Ukrayna’nın, Avrupa Birliği ile ticaret anlaşması imzalamayı reddetmesine değinirken Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili görüşmelerde büyük tecrübe sahibi olduğunu söyleyince Başbakan Erdoğan şu cevabı vermiştir: “Şanghay İşbirliği Teşkilatı’na gelin Türkiye’yi alın. Bizi de bu sıkıntıdan kurtarın.” Erdoğan’ın teklifi üzerine Putin şu açıklamayı yapmıştır: “Şunu kesinlikle ifade etmek isterim ki bağımsız dış politika konusunda bölgede etkin çalışmalara devam edeceğiniz anlamına geliyor.” Erdoğan da, “Şanghay’a üyelik talebimizi daha önce de Sayın Putin’e ifade etmiştim. Bunu önemsiyoruz” demiştir (Cumhuriyet, 2013).

Türkiye Avrasya Ekonomik Birliği ile Benzeri Kuruluşlara Üye Olamaz

AB ilişkilerinde son zamanlarda yaşanan sorunlar ve AB ile olan gümrük birliğinin gözden geçirilmesi gündemde iken dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Pamukkale’de 15 Aralık 2014’de düzenlenen Çalıştay’da yaptığı konuşmada Türkiye’nin Avrasya’yı unutmaması gerektiğini belirtmiştir: “…Avrasya, Gümrük Birliği’ni göz ardı ederse çok büyük hata yapar …Avrasya Gümrük Birliği, Türkiye için vazgeçilmezdir. Biz orada olmak zorundayız. Körfez İşbirliği Teşkilatı içinde olmak zorundayız. Orta Afrika Birliği denen… birliğin içinde yer almak zorundayız.” Bu açıklama, ancak (Karluk, 2016b) Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin kopması durumunda gündeme gelebilir.

Ekonomi Bakanı Zeybekçi, 23 Ağustos 2016’da da “AB ile Gümrük Birliği’ne sadık kalarak Avrasya Gümrük Birliği’ne de dahil olmak istiyoruz. Tabii ki bu birliğe de katılmak istiyoruz, ancak bu bizim AB’ye tam üye olma çalışmalarımızı ve Avrupa Gümrük Birliği şartlarını etkilemeyecek şekilde olacaktır” açıklaması yapmıştır (Sputnik, 2016). Türkiye, AB ile gümrük birliği içinde olduğundan Ankara Anlaşması ve Katma Protokol anlaşmaları yürürlükte olduğu sürece bu Birliğe giremez.

Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye’nin ekonomik entegrasyonu konusunda 1992’de Başbakanlık’ta görevli iken tarafımdan Türk Ödemeler Birliği kurulması konusunda bir model geliştirmiştir. O dönemde daha Sovyetler Birliği dağılmamıştı. Sovyetler Birliği’nin dönemin Ankara Büyükelçisi Albert Çernişev bu taslaktan haberdar olmuş ki bir toplantıda şahsıma taslağı sormuştur. Bu anlamlı soru karşısında Sovyetler Birliğini uyandırmamak için Türk Ödemeler Birliği’nin adı tarafımdan Avrasya Ödemeler Birliği olarak değiştirilmiştir (Karluk, 2014c, s.760).

Prof. Dr. Emine Nur Günay 2011’de Barış Can ile yaptıkları Orta Asya, Güney Kore ve Türkiye Arasında Olası Bir Gümrük Birliği: Türkiye’nin Potansiyel İhracat Kazanımları başlıklı çalışmada Türkiye’nin Altay Birliği’ne üye olmasını önermiştir: “Altay Birliği isimli Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Güney Kore, Türkmenistan ve Özbekistan arasında kurulacak tarihi, sosyal ve kültürel bağlarla desteklenen, küresel ekonomiye uyarlanmış, modern bir birlik önerilmektedir” (Günay, 2011, s. 9).

Öncelikle bilinmesi gerekir ki, sadece “Tarihi, sosyal ve kültürel bağlarla” bir yere varılamaz. Ülkeler arasındaki esas bağ dokusu ekonomik ilişkilerdir. Nitekim TASAM Başkanı Süleyman Şensoy 11 Nisan 2013 tarihinde şu doğru tespiti yapmıştır: “Sadece din, dil, tarih, coğrafya gibi etmenlerin bizi kurtaracağını, bizi bu çok boyutlu rekabette başarılı kılacağını zannedersek yanılırız diye düşünüyorum” (Şensoy, 2013, s. 14). Önerilen birlik gümrük birliğine dayanacaktır. (Karluk, 2016a), Altay Birliği’nde Türkiye’nin Orta Asya ülkeleri ile gümrük birliği gerçekleştirmesi mümkün değildir (Zenginoğlu, 2012). Bunun için Türkiye’nin AB ile imzaladığı anlaşmaları karşılıklı olarak feshetmesi gerekir. Şimdilik böyle bir girişim yoktur. (Karluk, 2016b).

Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Kuruluşu ile ekonomik ilişkilerini geliştirme ve de Avrasya Birliğine girme konusundaki ısrarı karşısında Rusya’nın bir suikasta kurban giden Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un ev sahipliğinde Ocak 2015’de Ankara’da gerçekleşen Avrasya Ekonomik Birliği toplantısına Kazakistan, Belarus ve Kırgızistan’ın Ankara Büyükelçileri de katılmıştır. Toplantıda Türkiye’nin Birliğe üyeliğine ilişkin olumlu mesajlar verilmiştir.

Avrasya Ekonomik Birliği fikrinin öncülerinden olan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev Türkiye’nin bu Birlikte yer alması gerektiğini birçok defa vurgulamıştır. Ankara’daki toplantıda Belarus Büyükelçisinin Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili olumlu yaklaşım belirtmesi önemlidir. Rusya Devlet Başkanı Putin’in sözcüsü Sergey Markov’un ‘’Türkiye, Avrupa Birliği’ne değil Avrasya Birliği’ne girmelidir, bu şekilde güçlenebilir’ ’açıklaması ise dikkat çekicidir (Hazır, 2015).

Nazarbayev, Avrasya Ekonomik Birliği’nde Rusya’ya karşı Türkiye’yi bir denge unsuru olarak değerlendirmektedir. Bu konuya Nazarbayev 14 Aralık 2012’de “Kazakistan: 2050 Stratejisi: Olgunlaşan Devletin Yeni Siyasi İstikameti” başlıklı ulusa sesleniş konuşmasında üstü örtülü olarak değinmiştir. Nazarbayev aslında bir Kazak milliyetçisidir ve Kazakistan devletinin uzun dönemde bağımsızlığından yanadır. Şu sözler O’na aittir: “Jeti atasın bilmeytin er jetesiz, jeti gaşır tarihin bilmeytin el jetesiz” Türkçesi: Yedi atasını bilmeyen kişi yaramaz, yedi asır geçmişini bilmeyen halkın geleceği olmaz (Nazarbayev, 2000, s. 191).

Avrasya Ekonomik Birliği’ne Türkiye’nin girmesini isteyen Nazarbayev bu görüşünü, Esengül Kafkızı’nın Abdülvahap Kara (Kara, 2013) tarafından çevrilen ve 14 Kasım 2013’de Türkistan gazetesinde yayınlanan “Ankara Gümrük Birliği’ne Katılmayı Gerçekten İstiyor mu? Kazakistan Cumhurbaşkanın Teklifi Üçlü Gümrük Birliği’nde Görüşlerin Farklı Olduğunu Ortaya Çıkarmış Gibidir” başlıklı makalesinde ortaya koymuştur.

Kafkızı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “AB bizi oyalarsa biz de alternatif ararız, Şanghay 5’lisi bizi kabul etsin, AB’ye hoşça kal deriz” demecinin perde arkasını şöyle açıklamaktadır:

  “Beyaz Rusya’nın başkenti Minsk’te gerçekleşen Avrasya Ekonomik Yüksek Kengeşi’nin (Konseyi) olağan toplantısında Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev Türkiye’nin Birliğe alınması konusunda teklif yaptı. Nazarbayev ‘Dış seyahatlerimde bana sizler Gümrük Birliği ile eski Sovyetler Birliği’ni tekrar kurmayı mı, yoksa Rusya’nın himayesine girmeyi mi istiyorsunuz? diye çok sık soruyorlar. Belki, Türkiye gibi büyük ülkeyi birliğe alırsak böyle soruların sorulmasını önlemiş oluruz’ şeklinde konuştu. Nazarbayev’in bu sözlerinin Gümrük Birliği’ndeki meslektaşları üstünde şok etkisi yarattığında şüphe yoktur. Ancak, Rusya Devlet Başkanı Putin bu konuda doğrudan bir fikir serdetmedi, sadece Gümrük Birliği ile bir serbest ticaret anlaşması yapmaya Hindistan’ın istekli olduğunu belirtmekle yetindi. Bu ifadelerin altında çeşitli sebepler arayan Rusya’nın basın organları da Türkiye’nin esas amacının Gümrük Birliği’ne girmek değil, Avrupa Birliği’ne üye olmak olduğuna vurgu yaptıktan sonra Nazarbayev’in bu teklifinin Türk dünyasının en büyük ülkesinin yöneticileri için beklenmedik bir jest olduğu yorumunda bulundular. Kommersant gazetesi Türkiye Dışişleri Bakanlığındaki güvenilir kaynaklara dayanarak verdiği bilgi de ‘Ankara’daki resmi görevliler için bu ifade beklenmedik bir gelişme oldu’ demektedir. Avrasya Ekonomi Komisyonu Başkanı Viktor Hristenko Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne üye olma konusunda bir başvuruda bulunmadığını söyledi. Siyasi gözlemcilere göre, Nazarbayev’in bu teklifinin altında yatan iki sebep olabilir. Birincisi Suriye konusunda Rusya ile taban tabana zıt bir politika takip eden Türkiye’yi Gümrük Birliğine üyeliğe sunmak ve böylece yakın zamanlarda Rusya’nın ‘Suriye’nin birliğe üye olması mümkündür’ şeklindeki ifadesine karşılık yapılmış bir hamledir. Ayrıca üye devletler gelecek yıl kurulması beklenen Avrasya Ekonomik Birliği’ne sıcak bakmamaktadır. Nazarbayev toplantıda ayrıca gümrük tarifeleri ile ilgili olarak da Rus meslektaşlarını eleştirdi. Gümrük Birliği’nden fayda yerine zarar gördüklerini söyleyen Nazarbayev, Kazakistan ürünlerinin Rusya pazarına girmekte engellerle karşılaştığını ve gümrük tarifeleri ile ilgili olmayan zorlukların var olduğunu, ürünlerinin kalite, temizlik ve diğer kontrolleriyle ilgili taleplerin arttırıldığını, karşılıklı ticaretin gittikçe karmaşıklaştığını ifade etti. Nazarbayev, Avrasya Ekonomi Komisyonu’nun Rus üyelerini de eleştirdi. Kazakistan Cumhurbaşkanı ‘Kanuna göre Komisyon üyeleri hiçbir hükümete karşı sorumlu değildir. Ancak Avrasya Ekonomik Komisyon’unun Rus üyeleri Rusya Hükümeti’nin toplantılarına katılmakta ve özel talimatlar almaktadır’ dedi. Bu sözlerden Kazakistan Cumhurbaşkanı’nın Rusya’nın siyasi nüfuzuna kolay kolay boyun eğmeyeceğini anlaşılmaktadır. Nazarbayev bir amacı da Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne üye olmasını teklif ederek, Ermenistan’ın Gümrük Birliği’ne üye olmak yolundaki istemine karşı tepkisini ortaya koymak olabilir. Avrupa Birliği yıllardır Türkiye’ye üyelik şartı olarak Ermenilere karşı yaptığı soykırımı kabul etmesini talep etmektedir. Ancak, Ermenistan bölgesel birlik için Avrupa yerine Rusya’yı tercih etme yolunu seçmektedir. Belki de bundan dolayı birkaç yıldan beri yerinde sayan Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki müzakereler yeniden başlayacaktır. Gümrük Birliği konusunda beklenmedik bir çıkış yapan Kazak meslektaşının tavrına Rusya Devlet Başkanı Putin hiçbir tepki göstermedi. Ancak Rus siyasi gözlemcilerinin şimdiye kadar ortaya koydukları yorumlardan anladığımıza göre, Rusya Türk dünyasının en güçlü ülkesinin Moskova’nın siyasi projelerine dahil olmasını kesin olarak karşıdır. Rusya gazetelerin birinde ‘Gümrük Birliği Moskova’nın bir projesidir. Gelecekte o Avrasya Birliği’nin temeli olacaktır. Avrasya Birliği’nin kurulması fikrinin sahibi Rusya’nın bugünkü lideri Putin’dir. Birçok uzman Kremlin’in bu planını eski Sovyet ülkelerinin önce ekonomik, daha sonra siyasi egemenliğini yok etmeye yönelik bir proje olarak görmektedirler’ diye yazıldı. Aynı gazetede ‘Özbekistan’ın bu birlikten kendisini uzak tutmasının bir sebebi de budur’ şeklinde görüş belirtildi. 2011’de Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov Taşkent’in Gümrük Birliği’ne katılmamasının temel sebebi olarak, bu Birliğin gizli gündeminde ekonomik menfaatlerden çok siyasi amaçların bulunduğunu söylemişti. Beyaz Rusya Cumhurbaşkanı Lukaşenko ise Gümrük Birliği’ne Ermenistan ve Türkiye’nin üye olmasının mümkün olmadığı fikrindedir. Eğer Türkiye Gümrük Birliği’nin kapısını çalacak olursa, bu durum Putin’in Rusya’nın eski nüfuzunu koruma ve onu tekrar eski dönemlerdeki gücüne kavuşturma gibi amaçlarını gerçekleşmesine engel olacaktır. Bunun sebeplerine bakacak olursak, öncelikle Türkiye’nin ekonomisi Rusya ekonomisinden daha ileridir. Hafif endüstrisi gelişmiştir, ayrıca Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde dünya krizini yara almadan atlatmıştır. Ayrıca Türkiye’nin birliğe katılması durumunda dil – kültür dengeleri değişecektir. Asırlar öncesinden günümüze değin bölgede etkili olan Rusya ve diğer Slav ülkelerin dil ve kültürleri üstünlüğünü kaybedecek ve Türkiye Birlik içinde kendi kurallarını koymaya başlayacaktır. Birlik içinde uluslararası belgelerin sadece Rusça değil, ikinci bir dilde daha hazırlama zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Bunlara ek olarak Kazakistan’ın Türkiye ile birlikte Türk Kengeşi’ne (Turkic Council) üye olduğu da göz ardı edilmemelidir. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in geçen yıl İstanbul’da yaptığı konuşmayı da hatırlamak gerekir. Nazarbayev konuşmasında; Rus sömürgeciliği üzerinde durmuş, Ankara’dan Altaylar kadar olan coğrafyada yaşayan 200 milyon Türk’ün birlik olması durumunda dünyada büyük bir güce dönüşebileceklerine, Rus hegemonyası dolayısıyla milli kültür ve dilleri kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarına değinmişti. Demek ki, Rusya için Türkiye’nin Gümrük Birliği’nde girmesi hiç de istenen bir durum değildir. Çünkü Gümrük Birliği’nin amacı Rusya’nın eski Sovyet ülkelerindeki nüfuzunu güçlendirmektir. Bunu, Rusya’nın siyasi gözlemcileri de kabul etmektedir. Rusya’da yayınlanan bir makalede ‘Rusya, ekonomisi küçük ülkeler de kendi hegemonyasını sürdürmeyi amaçlar, bundan dolayı kendisinden büyük ekonomilere Birliğin kapısını açmak istemez’ ifadelerine rastlıyoruz. Çünkü bu birlikte eşitler arasındaki ortaklık şeklinde bir anlayış henüz oluşmamıştır. Nazarbayev’in bu toplantıdaki konuşması, Kazakistan’ın Rusya’nın kolaylıkla avucuna düşmeyeceğini, hatta aksine Rusya’dan başka da destek göreceği ülkelerin var olduğunu gösterdi. Plana göre, Mayıs 2014’de Avrasya Ekonomik Birliği’nin kurulması gerekiyor. Birkaç ay içinde böyle bir adımın atılmasına ne Kazakistan, ne de Beyaz Rusya hazır görünmüyor.” (Kafkızı, 2013)

Sonuç

ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın (CIA) Milli Haberalma Konseyi (National Intelligence Council) 9 Ocak 2017 tarihli raporunda, Türkiye’nin giderek bağımsız ve çok yönlü bir politika izlemesinin orta dönemde Avrupa’da entegrasyonu bozucu etkiler yaratabileceğini, NATO ile NATO-AB birlikteliği üzerinde baskı yaratabileceğini öne sürmüştür: “The problem of an increasingly independent and multidirectional foreign policy in Turkey and its nondemocratic impulses, at least over the medium term, will add to the disintegrative currents in Europe and pose a threat to the coherence of NATO and NATO-EU cooperation” (NIC, 2017, s. 132).

Massachusetts Institute of Technology’de iktisat profesörü Daron Acemoğlu, Hürriyet gazetesinde yayınlanan röportajında Avrupa Birliği’nin Türkiye için bir çıpa olduğunu belirtmiştir. Avrupa Birliği’ne, hatta NATO’ya alternatif olarak Şanghay Beşlisi işaret ediliyor. Bunu ekonomik ve siyasi açıdan nasıl okuyorsunuz? sorusuna ise “Çok kötü okuyorum. Türkiye’nin Batı’yla ilişkisi hiçbir zaman sorunsuz değildi. Bir adım geri, bir adım ileri gidiyordu. Avrupa’yla yakınlaştığımız dönemler hep iyi netice verdi” demiştir (Acemoğlu, 2016).

2000’li yılların başında Rusya’da Putin’in iktidara gelmesinin ardından çeşitli bölgesel kuruluşlar aracılığıyla Sovyet ardılı ülkeler arasında eski Sovyetler Birliği’ne benzeyen bir birliğin sağlanması amaçlanmıştır. Putin’in amaç ve söylemlerinde büyük bir değişimin olduğunu söylemek mümkün değildir. O halde neden Avrasya Ekonomik Birliği ya da Şanghay İşbirliği Kuruluşu Türkiye için yeni bir alternatif olarak gösterilmektedir? Böyle bir oluşum içerisinde Rusya’nın Türkiye’yi gerçekten görmek isteyip istemediği de tartışma konusudur. Rusya istese bile Türkiye, AB ile imzaladığı Ankara Anlaşması ve Katma Protokol yürürlükte olduğu sürece bu kuruluşlara üye olamaz.

Türkiye, 1856 Paris Anlaşması’ndan sonra yüzünü Batı’ya çevirmiş, Tanzimat’tan bu yana da Batı’ya yönelmiş dünyadaki tek Müslüman ülkedir. Türkiye, laik ve demokratik ilkeleri benimsemiş, Batı dünyası ile ortak sınıra sahip ve ona komşu, AB ülkeleri ile tarihi ilişkileri bulunan, dünya üzerinde mevcut 57 İslam ülkesi arasında ekonomik, politik, sosyal, kültürel ve sportif alanlarda en gelişmişler arasında yer alan, hayat tarzı olarak kendi kültürel değerlerini koruyarak Batı’yı seçmiş bir ülkedir.

Türkiye için zaman zaman “Batıya giden gemide Doğuya koşan ülke” benzetmesi yapılmıştır ama bunun doğru olmadığı Türkiye’nin üye olduğu Avrupalı ekonomik, askeri ve siyasi kuruluşlar tarafından ispatlanmıştır. Türkiye’nin dışında hiçbir Müslüman ülke AB dışındaki tüm Avrupalı kuruluşlara üye değildir.

Uluslararası ekonomik ve siyasi ilişkilerde ülkelerin birbirlerini nasıl algıladıkları önemlidir. Bu algı, tarafların birbirlerine karşı tarihsel imaj ve kültürel birikimlerin etkisinden geçerek oluşur. Algılar bazen peşin yargılardan etkilenir ama algıların varlığı maddi gerçekliğin küçümsenmesi anlamına gelmez. Maddi gerçekliğe anlam kazandıran, o gerçekliğe taraflarca atfedilen önemdir. Günümüzün küresel dünyasında algılar statik olmayıp hızla değişebilmektedir. Tarafların eylemleri algıları doğurur. Bu sebeple eylem değişince algı da değişebilir. Türkiye’nin gösterdiği ekonomik performans ve izlediği dış politika, ülkemizin Batı dünyasındaki algısının değişmesini sağlamıştır.

Türkiye değişirken Batı’nın Türk dış politikası algısı da değişmektedir. NATO üyeliğinden sonra Türkiye, Batı Dünyası’nın sadık bir müttefiki olarak algılanmıştır. Türkiye’nin dış politikada belli ilkeler belirleyerek bunları uygulamaya koyması, son yıllarda ABD ve Avrupa Birliği’nde endişe doğurmuştur ama bu bir eksen kayması anlamına gelmemektedir.

ABD Dış İlişkiler Konseyi 8 Mayıs 2012 tarihinde New York’ta, ABD eski Dışişleri Bakanlarından Madeleine K. Albright ve ABD’nin eski ulusal güvenlik danışmanlarından Stephen J. Hadley’in eş başkanlığını yaptığı, CFR uzmanı Steve A. Cook direktörlüğünde 23 uzmandan oluşan çalışma grubunun hazırladığı Türkiye-ABD İlişkileri: Yeni Ortaklık (U.S.-Turkey Relations A New Partnership) başlıklı raporu yeni ortaklık kavramına açıklık getirmiş ve Türkiye’nin son 10 yılda dış politikada önemli bir aktör olduğuna dikkati çekmiştir (Albright, 2012).

Batı’nın çifte standartlarına yönelik Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar gibi Batılı olmayan bölgelerde seslendirdiği eleştiriler zaman zaman Türkiye’nin bir ortak değil, rakip güç olarak algılanmasına yol açmakta, Ortadoğu’daki Batı karşıtı aktörlerle ilişkileri, Türkiye’nin Avrupa’da ne tür bir ortak olacağı konusunun sorgulanmasına sebep olmaktadır. Eksen tartışmalarının doğmasına zemin hazırlayan gelişme, Türkiye – AB ilişkilerinin çıkmaz sokağa girmesidir.

Türk kamuoyu artık ülkemizin bir gün AB üyesi olacağına inanmamaktadır. Kamuoyu desteği olmadan Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir hükümet AB’ye üyelik konusunda istekli olmayacak, bu durumda Türkiye ile Batı dünyası arasındaki ilişkiler zayıflayacak ve Türkiye’de bir eksen kayması belki bu durumda olabilecektir.

Başbakan Erdoğan 12 Ağustos 2010 tarihinde Ankara’daki büyükelçilere vermiş olduğu iftar yemeğinde “Türkiye’nin dış politika ekseni değişmemiştir” dese de önümüzdeki 50 yıl içinde dünyada, bölgemizde ve Avrupa’da büyük değişikler olacaktır. Bu gerçeği görerek Türkiye yeni bir strateji belirlemek zorundadır. 63 yıl önce NATO kurulduğunda hiç kimse; 1989 yılında Sovyetler Birliği’nin çökeceğini, Avrupa’nın iki bloklu yapısının ortadan kalkacağını, Varşova Paktı’nın 1 Temmuz 1991’de dağılacağını, Savaş sonrası Avrupa’sının iki kutuplu yapısının askeri bakımdan tarihe karışacağını, Polonya, Çek ve Slovak Cumhuriyetleri, Slovenya, Macaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Bulgaristan gibi eski sosyalist ülkelerin Türkiye’den önce Avrupa Birliği üyesi olacaklarını tahmin etmiyordu.

Türkiye’nin AB üyeliği hedefinden bir sapma söz konusu değildir. Çünkü 2001, 2003 ve 2008 yıllarında güncellenerek Bakanlar Kurulu kararıyla Resmi Gazete’de yayınlanan AB üyeliği hedefine yönelik Türkiye Ulusal Programı’nın giriş bölümündeki hedefte bir değişiklik olmamıştır. Dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in Aydın Doğan’a 7 Şubat 2015 tarihinde yazmış olduğu mektupta önemle üzerinde durduğu husus, “Türkiye, ne olursa olsun, Avrupa Birliği çıpasına sarılmalıdır. Bundan vazgeçmek olmaz”dır ( Demirel, 2015).

Avrasya Ekonomik Birliği ülkelerinin şu anki toplam nüfusu 183 milyondur. 79 milyonluk (2017) bir Türkiye’nin Birliğe katılması Birlik içindeki nüfus ağırlığını değiştireceği ve Türkiye’nin etkinliğini arttıracağı için Rusya bu üyeliğe sıcak bakmaz. Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin nüfusu, büyük bölümü Özbek ve Kırgızlardan oluşan Tacikistan da dahil 65 milyondur. Türkiye’nin nüfusuna bu nüfus da eklenirse 144 milyonluk Türk nüfus 183 milyonun etkinliğini önler (Andican, 2014. s.125).

Türkler Batı’ya yönelmiş bir ulustur. Lucius Annaeus Seneca “Hangi kapıya yöneldiğini bilmeyen hiçbir zaman uygun esen rüzgarı bulamaz” (ignoranti quem portum petat nullus suus ventus est) derken haklıydı. Çünkü yöneldiğiniz kapıyı bilmezseniz, hiçbir zaman uygun esen rüzgarı yakalayamazsınız. Ama bazen kapıyı bulmanız yeterli olmayabilir. Çünkü rüzgar eğer tersten eserse, sizi uygun olan kapıya değil, istemediğiniz bir kapıya yönlendirebilir. Avrupa Birliği üyeliği Türkiye için bir stratejik hedeftir.

Kaynaklar

Acemoğlu, D. (2016). “Türkiye’de umutlanacak şeyler de var”, (http://www.hurriyet.com.tr/daron-acemoglu-turkiyede-umutlanacak-seyler-de-var-40289135) (26.12.2016)

Agence France-Presse (2008). “Sarkozy Opposes Turkish Entry into EU,” (http://www.hurriyetdailynews.com/sarkozy-opposes-turkish-entry-into-eu-vows-referendum.aspx?pageID=438&n=sarkozy-opposes-turkish-entry-into-eu-vows-referendum-2008-04-26) (23.12.2016)

Akmoldoeva, K. (2006). “Avrasya Ekonomik Topluluğu: Rusya’nın Orta Asya’daki Ekonomik Ayağı mı?” (http://www.tasam.org/tr TR/Icerik/424/avrasya_ekonomik_toplulugu_rusyanin_orta_asyadaki_ekonomik_ayagi_mi_ ) (08.12.2016)

Akşam (2013). “Avrupa Konseyi’nden Şanghay Uyarısı,” (http://www.aksam.com.tr/dunya/avrupa-konseyinden-sanghay-uyarisi–163088h/haber-163088) (22.12.2015)

Albright, K. M. (2012). “U.S.-Turkey Relations A New Partnership Independent”, (Task Force Report No. 69. file:///C:/Users/srkarluk/Downloads/TFR69_Turkey.pdf ) (19.12.2016)

Al-Monitor (2013). “Erdoğan Türkiye’yi Şanghay İşbirliği Örgütü’ne sokmak istiyor”, (http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2013/01/shanghai-cooperation-organization-erdogan-turkey.html) (19.12.2015)

Anadolu Ajansı (2005). “Kotalara takılmayalım”, (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=142315) (12.12.2016)

Anadolu Ajansı (2013). “Şangay Beşlisi ilginç olur”, (http://www.aa.com.tr/tr/dunya/127187–sangay-beslisi-ilginc-olur http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=142315) (02.12.2016)

Andican, A. (2014). “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri 2023 Yılında Nerede Olacaklar?” Türk Diasporası ve Türk Dünyası 2023, İstanbul: Tasam Yayınları.

BBC (2013). “Türkiye, Şangay İşbirliği Örgütü’yle diyalog ortağı”, (http://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/04/130426_sio_turkiye_anlasma) (12.01.2017)

BBC (2016). “Almanya’da Erdoğan’a basın özgürlüğü tepkisi”, (http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/03/160329_almanya_erdogan) (09.02.2017)

Cumhuriyet (2013). “Erdoğan: Bizi kurtarın,” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/12295/Erdogan__Bizi_kurtarin.html#) (23.01.2017)

Demirel, S. (2015). “Türkiye, ne olursa olsun, Avrupa Birliği çıpasına sarılmalıdır. Bundan vazgeçmek olmaz”, Hürriyet, 19.06.2015. (http://www.internethaber.com/suleyman-demirelden-aydin-dogana-kritik-mektup-795507h.htm) (12.02.2017)

Deutsche Welle (2014). “Juncker ve Schulz Türkiye’nin AB üyeliğine karşı”, (http://www.dw.com/tr/juncker-ve-schulz-t%C3%BCrkiyenin-ab-%C3%BCyeli%C4%9Fine-kar%C5%9F%C4%B1/a-17650137) (11.01.2017)

Deutsche Welle (2015). “Merkel’den Türkiye açıklaması”, (http://www.dw.com/tr/merkelden-t%C3%BCrkiye-a%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1/a-18788450) (17.12.2016)

Dışişleri Bakanlığı (2016). Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü Diyalog Ortaklığı Hakkındaki Bir Soruya Cevabı”, (http://www.mfa.gov.tr/sc-3_-5-subat-2013_-turkiye_nin-sanghay-isbirligi-orgutu-diyalog-ortakligi-hk_.tr.mfa) (07.01.2017)

EAEU (2017). “Eurasian Economic Union”, (http://www.eaeunion.org/?lang=en) (21.02.2017)

EC (2012). “Enlargement”, http://web.archive.org/web/20120614011731/http://ec.europa.eu:80/enlargement/potential-candidates/index_en.htm (03.01.2017)

EC (2014). “Multiannual financial framework 2014-2020 and EU Budget 2014 in a nutshell”, (http://ec.europa.eu/budget/news/article_en.cfm?id=201401281520) (19.02.2017)

EC (2016). “Enlargement, EU-Turkey relations,” (http://ec.europa.eu/enlargement/candidate-countries/turkey/eu_turkey_relations_en.htm) (16.02.2016)

EC (2017). Fifth Report on the Progress made in the implementation of the EU-Turkey Statement, Brussels, 02.03.2017 COM(2017) 204 final.

EC (2017). First Annual Report on the Facility for Refugees in Turkey, Brussels, 02.03.2017 COM(2017) 130 final.

Euractiv Com (2014). “Juncker and Schulz say ‘no’ to Turkey in last TV duel,” (http://www.euractiv.com/sections/eu-elections-2014/juncker-and-schulz-say-no-turkey-last-tv-duel-302278) (19.01.2017)

Füle, Š. (2012). “Turkey and the EU: common challenges, common future,” Commissioner for Enlargement and the European Neighbourhood Policy, (http://ec.europa.eu/archives/commission_2010-2014/fule/docs/articles/20121010_turkey_article.pdf) (19.01.2017)

Günay, E. N. Barış, C. (2011). “Orta Asya, Güney Kore ve Türkiye arasında olası bir gümrük birliği: Türkiye’nin potansiyel ihracat kazanımları,” Maliye Finans Yazıları, 25(93), s.9-57.

Gürer, H. (2016). “Forms of regional cooperation in central asia” (file:///C:/Users/srkarluk/Downloads/Ch.1.pdf) (12.02.2017)

Habertürk, (2012). “Azmim sürüyor, umudum azalıyor,” “http://www.haberturk.com/gundem/haber/790679-azmim-suruyor-umudumazaliyor” ,(20.01.2017)

Habertürk, (2013). “Başbakan’dan Avrupa’ya rest!” “http://www.haberturk.com/gundem/haber/816889-basbakandan-avrupaya-rest”, (17.02.2017)

Hazır, Ü. N. (2015). “Türkiye’nin avrasya ekonomik birliği’ne üyeliği mümkün mü?Akademik Perspektif,  (http://akademikperspektif.com/tag/umit-nazmi-hazir/) (12.02.2017)

IFO Institute (2013). Dimensions and Effects of a Transatlantic Free Trade Agreement Between the EU and U.S.” ( http://www.transatlanticbusiness.org/wp-content/uploads/2014/05/dimensions-and-effects-of-a-transatlantic-free-trade-agreement-between-the-eu-and-usa.pdf) (25.02.2017)

İHA, (2013). “Sağlıklı bulmuyorum,” (http://www.iha.com.tr/sanghay-beslisi-onerisini-saglikli-bulmuyorum-261952-haber) (18.01.2017)

İKV Dergisi (2013). “Bizi Şanghay Beşlisine Alın, Biz de AB’ye Allahaısmarladık Diyelim,” (http://www.ikv.org.tr/ikv_dergi/ikv_subat_2013/html/files/assets/basic-html/page39.html) (15.01.2017)

Kara, A. (2013). “Rusya Türkiye’yi Gümrük Birliği’ne İstiyor mu?” (http://www.abdulvahapkara.com/rusya-tuerkyey-guemruek-brlne-styor-mu/) (12.01.2017)

Kafkızı, E. (2013). (http://www.inform.kz/kz/kazakstanda-ukimetti-zhasaktauda-parlamenttin

roli-kusheytiledi-nazarbaev_a2992763) (12.01.2017)

Karluk, S. R. (2013a). Avrupa Birliği Türkiye İlişkileri: Bir Çıkmaz Sokak, İstanbul: Beta Basım Yayın.

Karluk S. R. (2013b). “Şanghay İşbirliği Örgütü Avrupa Birliği’ne Alternatif Olabilir mi?” (http://www.turkishnews.com/tr/content/2013/12/02/sanghay-isbirligi-orgutu-avrupa-birligine-alternatif-olabilir-mi/ ) (12.02.2017)

Karluk, S. R. (2014a). Avrupa Birliği, İstanbul: Beta Basım Yayın.

Karluk S. R. (2014b). Uluslararası Kuruluşlar, İstanbul: Beta Basım Yayın.

Karluk. S. R. (2014c). Türkiye Ekonomisi, İstanbul: Beta Basım Yayın.

Karluk, S. R. (2015). “Turgut Özal ve Avrupa Birliği: Uzun ve Meşakkatli Bir Yol”, Turgut Özal: Değişim, Dönüşüm, Ankara: Turgut Özal Üniversitesi Yayınları, s. 135-168.

Karluk, S. R. (2016a). “Emine Nur Günay’ın Altay Birliği Gerçekleşir mi?” (http://www.turkishnews.com/content/2015/06/08/emine-nur-gunayin-altay-birligi-gerceklesir-mi/) (17.02.2017)

Karluk, S. R. (2016b). “The Examination of the Accession Attempts of Turkey to the Shanghai Cooperation Organization and the Eurasian Customs Union within the scope of The EU Membership Perspective of Turkey”, https://www.researchgate.net/publication/301205097_The_Examination_of_the_Accession_Attempts_of_Turkey_to_the_Shanghai_Cooperation_Organization_and_the_Eurasian_Customs_Union_within_the_scope_of_The_EU_Membership_Perspective_of_Turkey

McKeon, (2016). “Negotiators Advance TTIP Agenda but Several Key Issues

Remain”, 28.07.2016. (http://www.bfna.org/sites/default/files/publications/BBrief_Negotiators_Advance_TTIP_Agenda_but_Several_Key_Issues_Remain.pdf) (03.03.2017)

Milliyet (2012). “Bizi de Şangay Beşlisi’ne alın”, (http://www.milliyet.com.tr/bizi-de-sangay-beslisi-ne-alin-/siyaset/siyasetdetay/26.07.2012/1571936/default.htm) (12.02.2017)

Nazarbayev, N. A. (2000). Tarihin Akışında, İstanbul: Om Yayınevi.

NIC (2017). Global Trends: Paradox of Progress, Publication of the National Intelligence Council, 9 January 2017, NIC 2017-001, (https://www.dni.gov/index.php/about/organization/national-intelligence-council-global-trends) (19.01.2017)

Özsöz, M. (2013). “Unutulan AB Gündemine Can Suyu: AB Aday Ülkesi Türkiye’nin Şanghay Beşlisi Tartışması,” İKV Dergisi, (http://www.ikv.org.tr/images/upload/data/files/degerlendirmenotusubat2013.pdf) (03.03.2017)

Park, Y. C. (2005). Economic Liberalisation and Integration in East Asia: A Post-Crisis Paradigm, New York: Oxford University Press.

Sarkozy, N. (2007). Testimony: France, Europe and the World in the Twenty-First Century, New York: Harper Collins Publishers.

Sputnik (2016). “Türkiye başka alternatifleri de düşünmeye başladığını itiraf ediyor” (https://tr.sputniknews.com/turkiye/201608231024514853-turkiye-rusya-avrasya-gumruk/) (09.01.2017)

Şensoy, S. (2013). “2. Dünya Türk Forumu Açılış Konuşması: | Din, Dil, Tarih ve Coğrafya Yetmez,” Türk Diyasporası ve Türk Dünyası Vizyon 2013, İstanbul: Tasam Yayınları. (TR/Icerik/5007/2_dunya_turk_forumu_acilis_konusmasi_din_dil_tarih_ve_cografya_yetmez)  (03.02.2017)

SCO, (2017). (http://www.sectsco.org) (02.03.2017)

The Diplomat (2013). “Turkey Renews Plea to Join Shanghai Cooperation Organization,” (http://thediplomat.com/2013/12/turkey-renews-plea-to-join-shanghai-cooperation-organization/) (19.01.2017)

Topilov, F. (2016). “On the Role of Cenntral Asian Cooperation Organization Within the SCO.” (http://www.ca-c.org/journal/2004/journal_eng/cac-03/18.toleng.shtml) (03.01.2017)

Wimmel, A. (2009), “Beyond the Bosphorus? Comparing German, French and British Discourses on Turkey’s Application to Join the European Union,” (Journal of Language and Politics, (8)2. (http://aei.pitt.edu/8068/1/wimmel-a-04g.pdf) (12.01.2017)

World Bank (2014). Evaluation of the EU-Turkey Customs Union, Report No 85830-TR, (http://www.worldbank.org/content/dam/Worldbank/document/eca/turkey/tr-eu-customs-union-eng.pdf) (12.01.2017)

Yeni Şafak (2013). “Tercih-yapmak-zorunda-degiliz”, (http://yenisafak.com.tr/yorum-haber/tercih-yapmak-zorunda-degiliz-07.02.2013- 480339) (12.02.2017)

Zenginoğlu, S. (2012). “Avrasya Birliği ve Türkiye: Yeni Bir Sevdaya Doğru Mu?” (http://akademikperspektif.com/2012/01/06/avrasya-birligi-ve-turkiye-yeni-bir-sevdaya-dogru-mu/) (03.12.2012)

Yazar

Sadık Rıdvan Karluk

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.