Yükleniyor...
“Bu makale daha önce Porsuk Kültür Dergisi’nde yayımlanmıştır.”
Türklerin devlet anlayışı üzerine yapılan çalışmalar gösteriyor ki uçsuz bucaksız bozkırdan yola çıkan ve zaman içerisinde birtakım siyasi, dini ve ekonomik değişikliklerle Ortadoğu coğrafyasına inen Türkler, temelde göksel/kozmogonik bir inanç sistemi ile ilgili kalmışlar ve bunu armalarında, ordularının en ince detaylarında ve gelecek beklentilerinde göstermişlerdir.
Bu kozmogonik anlayışın temelinde, renklerin önemli bir payı bulunmaktadır. Dede Korkut töresince Anadolu’da yaşama evresi ile beraber, bu durumun somut örnekleri karşımıza çıkmaktadır. İslam öncesi Türk inancı ile İslam inancını kendi potasında yeni bir şekillendirme ve özel ismiyle ‘’Türk Müslümanlığı’’nı cihana yaymalarındaki manevi kuvvetin başında, evrene verdikleri anlam gelmektedir.
Türklerin renklere duydukları ilgiler hakkında çalışma yapan yabancı bilim adamlarının tespitleri, genellikle Türk-Çin medeniyet mukayesesi ile yola çıksa bile nihayetinde Türklerin sosyo-kültürel yaşayışlarını inceleyen çalışmalar sonucunda, Nevruz ile beraber milletimizin renklerle kurdukları ilişki daha net bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Örnek vermek gerekirse kırmızı rengin, bugün, şehitlerin kanını ve bağımsızlığımızı temsil ettiği genel kabul görmekte ve bu 7’den 70’e bilinmektedir. Beyaz ise ‘’ak’’ denilmekte ve temizlik, saflık hali akla gelmektedir. Sarı rengi, gençliği ve merkezi temsil etmektedir. İşte tam da bu noktada renklerin tarihsel evrimine de odaklanmak son derece önem taşır. Sarı rengi nasıl olur da merkezi temsil eder? Burada yelkenleri Türk Mitolojisi’ne doğru açıyoruz ve Ülgen’in dünyanın merkezinde, tam ortada olduğunun farkına varıyoruz. Bununla beraber Sarı Albastı ya da Sarı Albıs olarak da koruyucu bir ruhun olduğu ve renginin sarı olması bu rengin bakışındaki meseleyi gözler önüne sermektedir.
İşte bu gibi bazısı bilindik, bazısı ise genel anlamda bilinmeyen renklerden biri var ki huzur ve ferahlık ile özdeşleştirdiğimiz yeşil rengidir.
İslam anlayışına baktığımızda, İslam’ın sancağı olarak bilinen yeşil, eski Türk inancından günümüze dek varlığını pek çok kültür hazinemizde göstermiştir. Camilerimizin içini süsleyen çiniler buna örnek gösterilebilir. Kur’an-ı Kerim’de beyaz, siyah, kırmızı, mavi, sarı gibi renklere yer verilirken yeşil rengi de es geçilmemiştir.
Sancaklarımızda da kendine yer bulan yeşil, genellikle İslam ile beraber daha görünür hale geldiği düşünülse bile eski devirlerden beri önemli bir renk olagelmiştir. ‘’Yaşıl kök’’ yani yeşil gök anlamında ifade edilmekte ve hâlâ dilimizde kullanılan ‘’göğermek’’ ifadesinde de kendinde hayat bulmaktadır. Yusuf Has Hacib’in de bu ifadeleri kullanmasından anlaşılmaktadır ki kâinatı, ‘’kara yer ve yeşil gök’’ arasında algıladıkları sonucu ortaya çıkmaktadır. Orhun Kitabelerinde de ifade edilen, ‘’Türk, Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti?’’ söylemi gösteriyor ki Türklerdeki etimolojik ve inançsal düşünce üzerine daha çok tefekkür edilmelidir.
Kırgız Türklerinin, IX. yüzyılda yeşili hâkimiyet ve bağımsızlık alameti olarak gördükleri, Türklerin sancaklarında yeşil rengine yer verdiğini Arap seyyah Ebu Dülef dahi ifade etmektedir. İslam âlemindeki mezhepsel çatışmalar ve bölünmelerle (Şii-Sünni mücadelesi) beraber sancaklardaki renk kullanımı da savaşların kültürel bir parçası olmaya başlamıştır. Şii Safevi Devleti, kendilerinin Hz. Muhammed (S.a.v.) soyundan geldiklerini ifade ediyor ve yeşil sancak kullanıyordu. Buna karşılık Yavuz Sultan Selim Han’ın ordusunda yer alan Kastamonu ve Bolu süvarileri, Çaldıran Zaferi sırasında yeşil sancak kullanmışlardır. Cihad ve Gaza kapsamında Anadolu’da faaliyet gösteren Aydınoğlu Umur Bey’in de yeşil sancak kullanması, İstanbul’un Fethi esnasında Sultan Mehmet Han’ın gemisinde yeşil sancak olması gibi örnekler, yeşilin her zaman Türk askeri tarihinde ciddi bir yere sahip olduğunu göstermektedir. Büyük kaptan-ı deryamız Barbaros Hayrettin Paşa’nın zülfikâr şekline ve zafer ayetlerine yer verdiğini söylediğimizde çoğu kişi şaşırsa bile Hz. Süleyman’a bir atıf olduğunu biliyoruz. Malum üzere İslam inancına göre Hz. Süleyman, rüzgâra hükmetmekte ve cinlere emir vermekteydi. Denizlerde rüzgârın önemi de bu denli ortadayken Barbaros’un bu sancağı taşımasına çok da şaşırmamak lazım.
Evliya Çelebi’nin naklettiği bilgilere göre, Rumeli hudutlarında akın yapan gaziler, yeşil sancağını kullanmakta ve Kaptan Paşalar deryaya açıldıklarında yeşil bayrak kullanmaktaydı.
Netice itibariyle, bağımsızlık/hakimiyet alameti olan sancaklar tarihin her döneminde önemli olmakla beraber, yeşil rengi bilhassa İslam ile beraber değer kazanmış ve mezhepsel çatışmaların motiflerinden tutun da kaptan-ı deryaların motivasyon kaynakları olmaya kadar devam etmiştir.
KAYNAKÇA
ERGİN, Muharrem, Orhun Abideleri, MEB Yayınları, İstanbul, 1997.
GENÇ, Reşat, ”Türk Düşüncesi, Davranışı ve Hayatında Renkler ve Sarı, Kırmızı, Yeşil”, Nevruz ve Renkler, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Hazırlayanlar: Sadık Tural, Elmas Kılıç, Ankara, 1996.
GÜNDÜZÖZ Soner, “RENK”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/renk#1 (18.08.2022).
İNAN, Abdülkadir, Makaleler ve İncelemeler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987
KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Bozkır Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1987.
KURTOĞLU Fevzi, Türk Bayrağı ve Ay Yıldız, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1992
ÖGEL, Bahattin, Türklerde Devlet Anlayışı (13. Yüzyıl Sonlarına Kadar),Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2017