Yükleniyor...
Tarih, yeri geldiğinde son derece güçlü bir silah ve araçtır. Bu silahı mahir kullanan milletler bazen kendi istedikleri doğrultusunda ‘’olmayandan olmuş’’ diyebiliyor. Yapılmayanı yapılmış gösterebilir. Bu gayet mümkündür. Bazı medeniyetler ise zaman içerisinde aldıkları yolu farklı şekillerde yansıtabilmektedir. Zaman zaman çarpıtmış, zaman zaman ise doğruyu yanlış gösterirken yanlışı da doğru göstermekten çekinmemiştir.
Tarihi yapan Türk milleti, yazım noktasında da her geçen gün daha iyi yerlere gelmektedir. Bu aşikardır. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi bu noktada ciddi bir boşluğu doldurmuş ve inşa ettiği ekol ile Türk milletinin deruni tarihinin yeniden değerlendirilmesi ve yazılmasının temel kurumlarından biri olagelmiştir. Bu durum hala böyledir. Bu doğrultuda Tarih bölümü bünyesinde kurulan kürsüler arasında Genel Türk Tarihi, Orta Çağ Tarihi, Yeni Çağ Tarihi, Yakın Çağ Tarihi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi gibi kürsülerde uzmanlaşılan alana göre bir yol çizilmiş ve bu yolda lisansüstü pek çok çalışmaya imza atılmıştır. Onun haricinde bazı üniversitelerimizde var olan çeşitli kürsüler de yok değildir.
Bugün ülkemizin pek çok bölümünde bu şekilde var olan Tarih bölümlerinde genelde Yeni Çağ Tarihi alanında Osmanlı Türkçesi, Yakın Çağ Tarihi alanında Fransızca, Rusça, Genel Türk Tarihi bünyesinde ise Türk lehçelerinin yanında Rusça, Moğolca, Çince gibi dilleri bilenlerin işi diğer uzmanlara ve adaylara göre daha kolaydır. Dil bilmenin getirdiği kolaylıkla kaynaklar taranmakta, o dilde verilen seyahatname, kronik vb türündeki eserler incelenmektedir. Bir tezi okurken bilgiyi alan kişinin dipnotlarda hangi dilden alıntı yaptığına ise işin profesyonelleri büyük bir titizlikle izlemektedir. Genelde yakın dönem ve Osmanlı Tarihi üzerine şekillenen Tarih yazımımız artık farklı alanların uzmanlarıyla zenginleşmekte, arşivlerin açılmasıyla uzmanlar çalışmalarını yoğunlaştırmaktadır. Dil öğrenimi her geçen gün kolay hale gelmekte ve yeni çalışılacak konu arayışına çıkan akademisyen adayları farklı alanlara yönelmektedir. Bu alanlardan biri Gazneli, İlhanlı gibi devletlerin yanında Eyyubi, Memlük gibi devletlerin de tarihi rol almaktadır. Bu konuda sayılı uzman olmakla beraber isimleri tek bir yazıya elbette ki sığmayacaktır. Genelde bu alanı çalışanların Arap Dili ve Edebiyatı, İlahiyat gibi bölümlerin derslerin aldıklarını görebilmek mümkündür. Arapça öğrenmenin getirdiği bazı kolaylıkla Arap-İslam coğrafyasındaki kaynaklar rahatlıkla incelenmekte ve Mısır’daki Türk devletlerinin tarihi yazılmaktadır.
Tarih yazımında daha hala pek çok eksiği barındıran ‘’Mısır’daki Türk Tarihi’’ konusunda bazı konular hala çalışılmak istenmekte ve nice uzmanları da aramaktadır. Her şeyden önce Mısır coğrafyasındaki Türk hakimiyetine girecek olursak oldukça uzun, meşakkatli bir hikayeyi inceleyecek olduğumuzu görmemiz gerekmektedir. Mısır’daki hakimiyetimizin yanında Türk yurdu olan İran’ın tarihinde gelip geçen Selçuklu, Safevi, Afşarlar ve sayısız Türk izinin tarihi her geçen gün daha da ilgi çekmektedir. Bugün Mısır’ın en büyük siyasi, iktisadi, kültürel değerlerine baktığımızda Osmanlı başta olmak üzere Osmanlı evvelinde Eyyubi ve Memlükleri görmek mümkündür. İlk hakimiyet izlerine gittiğimizde ise Tolunoğulları ve Ihşidiler ile başlayan süreç bize tarihsel süreç hakkında detaylı bilgiler verecektir. Mısır hakkında bilinen genel kanaat ise Osmanlıların, Memlüklerle yaptığı savaşlar sonucunda sürdürdükleri uzunca hakimiyet ve son fısıltıda Kavalalı Mehmet Ali Paşa dönemi gelmektedir. Fakat olayı yalnızca Osmanlı ile sıkıştırmak Osmanlı öncesindeki Türk devrini görmezden gelmek adeta bir körlüktür. Bu körlüğü aşmak için ise Orta Çağ Tarihi üzerinde uzmanlaşmış alimlerimizin eserleri daha görünür hale gelmeli, daha popüler olmalıdır. Bunun yolu da elbette ki yalnızca bilimsel yayınların dilini basitleştirmekten ve sadeleştirmekten geçmemektedir. Alanının uzmanlarının yeni eserlerle halkın geniş kitlelerine dokunması şuan için elzem olan ihtiyaçlardandır. Devletin görünür ve bilinir yayınevlerini teşvik etmesi yeni kitaplara destek olması akla gelebilecek ilk faaliyetlerdendir. TRT başta olmak üzere Tabii, Tarih TV, TRT Belgesel gibi görünür yerlerde belgesellerin yayınlanması ise halkı Mısır ile, Tolunoğlu Ahmet ile, Kalavun ile buluşturacaktır. Uzun yıllar boyu hakimiyetimiz altında kalan ve mimari eserlerimizle sesimizi haykıran yapılar göstermektedir ki, Türk milletinin tarihi yalnızca Anadolu, Balkanlar ve Kafkasya’dan ibaret değildir. Bunu anlamak ve bilmek için ise önce merak etmek ve araştırmak ardından da bu çalışmaları doğru, hakkaniyetli ve kaynaklara sadık bir şekilde yazmaktan geçmektedir. Bugün Türk Tarihçiliği ve Tarih yazımı, çevresel tehditlere ve siyasi söylemlere karşı hazır bir konumdadır. Oryantalist bakışın etkisi bazı konularda hala sürse de başta Osmanlı olmak üzere, Yakın Doğu diye tabir edilen coğrafyada Türk-İslam eserlerinin görünür hala gelmesiyle bu etki kendiliğinden kırılacaktır. Türk milletinin ve Türk tarihinin yalnızca dar bir coğrafyadan ibaret olmadığını bilen Türk milleti ise sağlam temellere dayanan gelecek projeksiyonları kuracaktır.