NEŞET USTAYA VEDA

Kaç faniye nasip olmuştur bu kadarı? Bozkırın tezenesi Türkü Baba, Son Abdal Gerçekte dev, tevazuda toprak Sokağın sesi Anadolu’nun ulu çınarı Bir hayat, bir felsefe, bir düşünce okulu Yaşarken efsane Paketteki son sigara Duraktan kalkan son otobüs Anadolu’nun kültür efsanesi Türkü hazinesi Türkü sesinin lokomotifi Yolu türkü diyarından geçen herkesin yüreğinde ince sızı Öldü “gönül” […]


Paylaşın:

Kaç faniye nasip olmuştur bu kadarı?

  • Bozkırın tezenesi
  • Türkü Baba,
  • Son Abdal

Gerçekte dev, tevazuda toprak

  • Sokağın sesi
  • Anadolu’nun ulu çınarı
  • Bir hayat, bir felsefe, bir düşünce okulu
  • Yaşarken efsane
  • Paketteki son sigara
  • Duraktan kalkan son otobüs
  • Anadolu’nun kültür efsanesi
  • Türkü hazinesi
  • Türkü sesinin lokomotifi
  • Yolu türkü diyarından geçen herkesin yüreğinde ince sızı
  • Öldü “gönül” sözcüğü. Hem öksüz hem yetim kaldı
  • Evvel ile ahiri aşkta o birleştirdi
  • Gönüller sultanı
  • Silahsız halk kahramanı
  • Sesini pervasızca çıkaran, kibarca da indirebilen tek isim
  • Üç kuşağa hitap eden tek sanatçı

Bunlar ve benzerleri söylendi ardından. Kim söylediğinin çok önemi yok. Söylenecek daha da.

Sonraki kuşak arşiv kayıtlarından dinleyecek artık onu. Geçen hafta yazmak istemiştim. Hastalığını duyduğumda. Başlık da hazırdı “Usta hasta” diye. Geç kaldım. ”Usta sustu” oldu o başlık artık.  Kırşehir’de okudum. Neşet’in memleketinde. Keskin’de öğretmenlik yaptım, Neşet’in köyüne Kırtıllar’a yakın. Ustalar abdallar diyarında. Öylece teneffüs ettim bozlak diyarını, Neşet’i Muharrem ustayı, Hacı TAŞANI o bozkırı. Yüz yüze dinleme imkânı da buldum bu bozlak pirlerini. Okulda sazı ilk eline alan “Karadır bu bahtım”ı çalardı. Bir Neşet bestesiydi. Ne parçalar kazındı hafızalara daha sonra. Türkü klasiği oldu her biri. Hemen akla gelenler:

  • Aydos, kalktı göç eyledi Avşar illeri
  • Tatlı dile güler yüzedoyulur mu?
  • Kar mı yağmış yüce dağlar başına
  • Zahide’m, kurbanın olam nolacak halım
  • Bilemedim kıymetini kadrini
  • Ayaş yollarlından aştım da geldim
  • Yanarım senin aşkına gel kaçma gel
  • Sevda gitmiyor serden, amanın Leyla
  • Gönül dağı, yağmur boran olunca
  • Seher vakti çaldım yârin kapısını,
  • Şu garip halimden bilen işveli nazlım
  • Ahu gözlerini sevdiğim dilber
  • Bağışla sevdiğim hakkı seversen
  • Niye çattın kaşlarını
  • Dane dane benleri var yüzünde
  • Mühür gözlüm seni elden sakınırım
  • Zülüf dökülmüş yüze
  • İki büyük nimetim var.

Çalması ayrı, çığırması ayrı biri fışkırıp çıkmıştı bozkırın bağrından o sıra. Böyle birini armağan etmişti Türk kültürüne hizmet için yaratan. Herkes bir parça buldu onda kendinden. Beni, bizi anlatıyordu her dediği. Bizim için atılıyordu o mızrap. Titretiyordu gönül telimizi.  O çalınıyor o dinleniyordu çarşıda, pazarda, bargâhta, divanda dergâhta. Onu konuşuluyordu. Bir çıktı, pir çıktı piyasaya.  Kimse boy ölçüşemedi onunla daha da. “Vade tekmil olup ömür doluncaya” dek ta ki.

Yörü bre yalan dünya

Heç vefanı göremedim

Geçti ömrüm muradıma

Eremedim eremedim

Ondan benim payıma düşeni söylersem; Onlar eşlik ederler yazılarıma, raporlarıma. Onlarla hafifler yüküm. İlk kez dinliyor gibi olurum her birini her duyduğumda. Bıkmam bıktırmazlar ne hikmetse. Devam edecek bu destek bundan böyle de ömrüm oldukça.

Türküler Türk’ü söylerler.  Bu masum milletin gönül hazinesinde ne varsa onlardır türkülere akseden. Türk’e hizmet etmiştir bu bakımdan türküye hizmet eden.  Geçen yüzyılın bu dalda bir numarası kim deseler, ikinci isim aklıma gelmez. Çok gerilere düşer diğerleri. Muzaffer SARISÖZEN, Diyarbakırlı Celal. Nida TÜFEKÇİ, Mahsuni Şerif, İbrahim TATLISES v.s. Her biri ayrı değer. Yaptıkları asla inkâr edilemez. Ancak Neşet bir başka.  Onun gibisi gelmedi, gelmeyecek daha da. Arif SAĞ şunu söylüyor onun için;

Sanatçı bir müddet çalar okur performansı düşer. Azalır ilk dinçlik dirilik kalmaz genelde bitime doğru.  Neşet ise başladığı gibi bitirir. Bir onda var bu özellik”

Şunu ekleyelim ona biz de:

Bir çalıp çığırırken değil, insana saygıda da bir ömrü o performansla götürdü koca usta. Kopmadı ayrıldığı eşikten emr-i hak vaki olana kadar. Okula gidememesi içine bir dertti. Şöyle dile getirmişti içindekini:

Okula gidemedim bu dert benimdir

Hemi benim derdim hem babamındır

Hemi Babam hemi öğretmenimdir

Garibim dersimi verenim nerde

Kendini okul etti bu dert. Bugün o okuldan mezun, o ekolde çalıp çığıran, o tezeneyi taklit eden yüzlerce çırağı  var. Ama biliyoruz ki aslını yaşatacaklar o taklitler. O Garibi yani. O okul kapanmayacak hiç. Millet gösterdi gönlündeki yerini ona. Neşet koktu Anadolu’nun her bir yanı. Toprağa verildiği bu hazan mevsiminde. 26. Eylül 2012 günü.

Nesep”, “mezhep” taassubu hiç olmadı hiçbir zaman. Vedala için gelen, arkasında saf tutanların rengi, çeşidi, bunu gösterdi zaten. Sade Müslüman, sade Türk olarak yaşadı ve öldü. Lügatinde kin hiç olmadı.  Siyasetle de uğraşmadı. İstismarın yüzü her yerde çirkin. Cenazede düğünde de, her yerde.

“Devlet sanatçılığı” unvanını kabul etmemesini siyasi malzeme yapmaya çalışanlar da,  hazır seçim sathı mahalline girilmişken coşup durumu ranta tahvil etmek isteyenler de O’nun “ayak türabınızım” dediği sınıftan olmasalar gerektir.

Bize o kadar çok şey neşet etti ki senden.

Bilmiyorum duymadığım, sevmediğim bir türkünü.

Geride bıraktıkların miktarınca sana teşekkürler.

Ustan Muharrem ERTAŞ, naaşının kaldırıldığı, adına camii bulunan tüm ustaların piri Ahi Evran’a komşu ol öte âlemde.

Bu ülke, bu millet seni unutmayacak.

Ruhun şad olsun “bozlağın şahı”,  “asrın ustası, üstadı”. Güle güle…!

Yazar

Osman Erenalp

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar