Yükleniyor...
Kaç faniye nasip olmuştur bu kadarı?
Gerçekte dev, tevazuda toprak
Bunlar ve benzerleri söylendi ardından. Kim söylediğinin çok önemi yok. Söylenecek daha da.
Sonraki kuşak arşiv kayıtlarından dinleyecek artık onu. Geçen hafta yazmak istemiştim. Hastalığını duyduğumda. Başlık da hazırdı “Usta hasta” diye. Geç kaldım. ”Usta sustu” oldu o başlık artık. Kırşehir’de okudum. Neşet’in memleketinde. Keskin’de öğretmenlik yaptım, Neşet’in köyüne Kırtıllar’a yakın. Ustalar abdallar diyarında. Öylece teneffüs ettim bozlak diyarını, Neşet’i Muharrem ustayı, Hacı TAŞANI o bozkırı. Yüz yüze dinleme imkânı da buldum bu bozlak pirlerini. Okulda sazı ilk eline alan “Karadır bu bahtım”ı çalardı. Bir Neşet bestesiydi. Ne parçalar kazındı hafızalara daha sonra. Türkü klasiği oldu her biri. Hemen akla gelenler:
Çalması ayrı, çığırması ayrı biri fışkırıp çıkmıştı bozkırın bağrından o sıra. Böyle birini armağan etmişti Türk kültürüne hizmet için yaratan. Herkes bir parça buldu onda kendinden. Beni, bizi anlatıyordu her dediği. Bizim için atılıyordu o mızrap. Titretiyordu gönül telimizi. O çalınıyor o dinleniyordu çarşıda, pazarda, bargâhta, divanda dergâhta. Onu konuşuluyordu. Bir çıktı, pir çıktı piyasaya. Kimse boy ölçüşemedi onunla daha da. “Vade tekmil olup ömür doluncaya” dek ta ki.
Yörü bre yalan dünya
Heç vefanı göremedim
Geçti ömrüm muradıma
Eremedim eremedim
Ondan benim payıma düşeni söylersem; Onlar eşlik ederler yazılarıma, raporlarıma. Onlarla hafifler yüküm. İlk kez dinliyor gibi olurum her birini her duyduğumda. Bıkmam bıktırmazlar ne hikmetse. Devam edecek bu destek bundan böyle de ömrüm oldukça.
Türküler Türk’ü söylerler. Bu masum milletin gönül hazinesinde ne varsa onlardır türkülere akseden. Türk’e hizmet etmiştir bu bakımdan türküye hizmet eden. Geçen yüzyılın bu dalda bir numarası kim deseler, ikinci isim aklıma gelmez. Çok gerilere düşer diğerleri. Muzaffer SARISÖZEN, Diyarbakırlı Celal. Nida TÜFEKÇİ, Mahsuni Şerif, İbrahim TATLISES v.s. Her biri ayrı değer. Yaptıkları asla inkâr edilemez. Ancak Neşet bir başka. Onun gibisi gelmedi, gelmeyecek daha da. Arif SAĞ şunu söylüyor onun için;
Sanatçı bir müddet çalar okur performansı düşer. Azalır ilk dinçlik dirilik kalmaz genelde bitime doğru. Neşet ise başladığı gibi bitirir. Bir onda var bu özellik”
Şunu ekleyelim ona biz de:
Bir çalıp çığırırken değil, insana saygıda da bir ömrü o performansla götürdü koca usta. Kopmadı ayrıldığı eşikten emr-i hak vaki olana kadar. Okula gidememesi içine bir dertti. Şöyle dile getirmişti içindekini:
Okula gidemedim bu dert benimdir
Hemi benim derdim hem babamındır
Hemi Babam hemi öğretmenimdir
Garibim dersimi verenim nerde
Kendini okul etti bu dert. Bugün o okuldan mezun, o ekolde çalıp çığıran, o tezeneyi taklit eden yüzlerce çırağı var. Ama biliyoruz ki aslını yaşatacaklar o taklitler. O Garibi yani. O okul kapanmayacak hiç. Millet gösterdi gönlündeki yerini ona. Neşet koktu Anadolu’nun her bir yanı. Toprağa verildiği bu hazan mevsiminde. 26. Eylül 2012 günü.
“ Nesep”, “mezhep” taassubu hiç olmadı hiçbir zaman. Vedala için gelen, arkasında saf tutanların rengi, çeşidi, bunu gösterdi zaten. Sade Müslüman, sade Türk olarak yaşadı ve öldü. Lügatinde kin hiç olmadı. Siyasetle de uğraşmadı. İstismarın yüzü her yerde çirkin. Cenazede düğünde de, her yerde.
“Devlet sanatçılığı” unvanını kabul etmemesini siyasi malzeme yapmaya çalışanlar da, hazır seçim sathı mahalline girilmişken coşup durumu ranta tahvil etmek isteyenler de O’nun “ayak türabınızım” dediği sınıftan olmasalar gerektir.
Bize o kadar çok şey neşet etti ki senden.
Bilmiyorum duymadığım, sevmediğim bir türkünü.
Geride bıraktıkların miktarınca sana teşekkürler.
Ustan Muharrem ERTAŞ, naaşının kaldırıldığı, adına camii bulunan tüm ustaların piri Ahi Evran’a komşu ol öte âlemde.
Bu ülke, bu millet seni unutmayacak.
Ruhun şad olsun “bozlağın şahı”, “asrın ustası, üstadı”. Güle güle…!