Özür dilemek çok mu zor?

İddialı başlangıçlara rağmen başarısız olanların, kime zarar vermişler ve kimleri incitmişlerse onlara karşı samimi bir özür dileme borçları vardır.


Paylaşın:

Kur’an, Allah’ın yarattığı insanın, Allah’ın yarattığı dünyada, Allah’ın öğrettiği ölçüler içinde nasıl hareket etmesi gerektiği ile ilgili temel davranış kodlarını ve yasalarını beyan etmektedir. Yaratıcının, “yağız yer” ile “mavi gök” arasında yarattığı “kişioğlunun”, başıboş bırakıldığı zaman kendiliğinden “doğru yolu” bulamayacağı varsayımıyla onun eğer “doğru yolu” bulmak gibi bir iradesi olacaksa, o “doğru yolu” bulması için öncelikle “akıl” vermiştir.  Ayrıca, Allah, kişioğlunun “doğru” ile “yanlışı” ayırt etme davranışında, aklın yol göstericiliğine ek olarak “söze dayalı apaçık âyetler (kanıtlar), önceki çağlardan örnekler ve sakınmak isteyenler için öğütler indirmiştir” (Nûr Suresi, 34).

Gerektiğinde özür dilemek ilahî bir öğüttür

Kur’an’da, “kişioğlunun” yaratılış kıssası üzerinden, insanların yeryüzündeki hayat tarzlarında ortaya çıkacak olan çelişkili durumlar karşısında, nasıl hareket etmeleri gerektiğine dair temel davranış kodları çok açık mesajlar halinde bildirilmiştir. Âdem kıssası olarak bilinen âyet dizisi Kur’an’da çeşitli surelerde bir tutarlılık içinde bu gerçekliği anlatır. Bakara Suresi 34 ila 37 arası âyetler şu şekildedir: “Hani biz meleklere, Âdeme (kişioğluna) secde edin demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu. Biz, ey Âdem! Sen ve eşin, birlikte cennete yerleşin, orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyiniz; sadece şu ağaca yaklaşmayın, yoksa suç ve günah işlemiş olursunuz. Fakat şeytan orada ikisini de yoldan çıkardı ve böylece onlar içinde bulundukları ortamdan çıkarıldı.  Biz de bir kısmınız diğer kısma düşman olarak dağılın; işte size yeryüzünde belirli bir süre için barınma ve geçinme yeri! Dedik. Hemen Âdem, Rabbinden birtakım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti. Allah, onun tövbesini hemen kabul etti”

Yaratılış kıssasında, insanın bir “beşer” olarak şaşırma ve yanılmasının, onun doğasına uygun bir durum olduğu, ancak gerçekte insanların samimiyetle ve derinden duydukları bir pişmanlık duygusuyla yapacakları “tövbe” etmenin veya “özür dilemenin”, onların olgunlaşma ve “insanlaşma” süreçlerine çok önemli katkı sağlayacağı mesajı verilmektedir. Kur’an diliyle “tövbe etme”, yapılan yanlış ve kötülükten dolayı pişman olmayı açıkça kabullenme ve aynı ya da benzer yanlışları asla bir daha yapmamak üzere söz vermedir.

İnsan yanılabilir bir varlıktır

Kişioğlu, mutlak yanılmazlık ya da yanlışsız bir yaşam sürdürme imkanına sahip değildir. Bilerek ya da bilmeden birçok yanlışlar yapılabilir ve yalanlar söylenebilir. Kişioğlu, akıl ve bilimin öncülüğünde, yaratılış niteliğine uygun ahlaki bir sorumluluk içinde “yanlışı” değil “doğruyu” yapmalı, “yalanı” değil “gerçek” olanı söylemelidir. Dahili ve harici birtakım etkenlere bağlı olarak, bir biçimde “doğru” değil “yanlış” yapılmışsa; “gerçek” değil “yalanı” söylenmişse, bunun farkına varıldığı andan itibaren “özür” dilenmelidir. Tıpkı, yaratılış kıssasında yanlış yapan ve sözünde durmayan Âdem’in (kişioğlunun), sorumluluk duyduğu Allah’tan tövbe ettiği gibi. Yaratılış kıssasına göre, kişioğlu yanlışından dolayı kolayca “tövbe etmiş” yani “özür dilemiş” ve “insan olma” potansiyelini hak etmiştir. Buna karşılık iblis, yanlışını kabul etmemiş, yaptığı eylemden dolayı Allah’tan “tövbe etme” dileği ona çok zor gelmiştir. Üstelik, “beni sen saptırdın” diyerek kendi seçiminden dolayı Allah’ı suçlamış ve sonuçta kovulmuştur. Bu bağlamda, kişioğlunu “insan” yapan temel değer, yanlış karşısında yüksünmeden ve çekinmeden “özür dilemek” ve aynı yanlışı bir daha yapmamak erdemi iken; şeytanı asıl şeytan yapan olgu, yanlışları karşısında “özür dilemeyi reddetmesi” ve “başkalarını suçlama” eylemidir. Hiç kuşkusuz, kişioğlu için söz ve eylemlerinde tutarsızlık ve iki yüzlülük yapması gibi, özür ya da af dileme eyleminde de samimiyetsizlik yapabilir. Gerçekten ve içten bir özür ya da af dilemenin temel ölçütü, aynı yanlışı ve kötülüğü bir daha yapmamak üzere terk etmektir.

Özür dilemek insanı rahatlatır

Kişioğlunun “insanlaşma” sürecinde gelişme ve olgunlaşması, sadece birtakım öğretiler ve kurallarla gerçekleşmez; yaşanılan hayat içinde bizzat deneyimlenmesi gerekir. İnsanların, bilerek ve tasarlayarak yanlış yapmaması ve yalan söylememesi beklenir. Bu anlamda, herhangi bir kasıt olmaksızın doğru yapıldığı sanılan davranışların bir kısmının yanlış olduğu, doğru söylendiği sanılan sözlerin bazılarının yalan olduğu gelecek zaman içinde somut olarak ortaya çıkar. Yanlışı ve yalanı bile bile savunmak ve sürdürmek, arakasından başka yanlışları ve yalanları da getirir. Normal şartlar altında, çeşitli ayartıcı nedenlere bağlı olarak, bilerek yanlışı yapmak ve yalanı söylemek; ya da yanlışı ve yalanı bilerek onaylamak insan psikolojisinde bastırılmış derin suçluluk duyguları biriktirir. “Özür dilemek”, kişilerin suçluluk duygularını sürekli bastırma ihtiyaçlarını ortadan kaldırır ve aynı yanlışı bir daha yapmamak üzere kendilerini düzeltme motivasyonu sağlar. “Özür dilemenin” rahatlatıcı ve suçluluk duygusundan arındırıcı işlevinden yararlanamayan kişiler, geçici olarak varlıklı ve güçlü olsalar bile, aynı ve benzer yanlışları sürdürmek suretiyle zaman içinde insani değerlerini kaybederler.

Özür dilemek insanı geliştirir

Özür dilemesini bilen kişilerin eleştirel düşünceleri gelişir. Bir insanın, sözlü ve eylemli davranışları üzerinde düşünmesi ve değerlendirme yapması onun zihinsel ve duygusal zekasının daha fazla gelişmesine imkân hazırlar. Doğa olayları ve olguları ile sosyal olay ve olgular üzerinde nesnel biçimde gözlem yapmak ve düşünmek suretiyle birtakım çıkarımlarda bulunmak insan zihnini geliştirir ise; kişilerin kendi tutum ve davranışları üzerinde yüzleşmek de nesnel düşüncenin gelişimine çok ciddi katkılar sağlayabilir.  Bu bağlamda, “özür dilemek” tavrı, kişinin kendinden başlayarak yakın kültür çevresine doğru bir “özeleştiri” mantığı içinde değerlendirme yapabilme fırsatı yaratır.

“Özür dilemek” tavrına sahip olan insan, bu içsel hesaplaşmayı yapma ve kendisiyle yüzleşme yürekliliğini gösterdiği için, yanlış ve yalanı olduğu zaman bunları kabul etmiş olmakla birlikte, aynı zamanda bundan sonra yanlış yapmama ve yalan söylememe sözünü de vermiş olmaktadır. Ayrıca, özellikle “özür dilemeyi” kendisi için bir zayıflık olarak algılayan kişiler, sıklıkla başka insanlardan özür dileme davranışına başvurma gerekliliğini azaltmak maksadıyla eylem ve söylemlerinde daha duyarlı olma ihtiyacını duyacaktır.

Yeni yalanlar söylemeden, yeni yanlışlar yapmadan ve hatta “beni kandırdılar, affınızı dilerim” demek zorunda kalmadan, yeni kandırılma potansiyellerine yol açmadan, affedilmeyi istemeyi bir kurnazlık vesilesi olarak kullanmadan; yapılan yanlışlık ve söylenen yalanlardan samimi olarak özür ve af dilemenin, toplumsal barışa ve bütünlüğe ciddi bir katkı sağlayacağı çok açıktır.

Sonuç olarak, iddialı başlangıçlara rağmen başarısız olanların, verdikleri sözleri tutamayanların, halkın verdiği emaneti kötüye kullananların, söyledikleri sözlerin yanlışlığı ve gerçeğe uymadığı onlarca ve hatta yüzlerce ortaya çıkmış olanların, kararları ve eylemleriyle dahası sözleriyle kime zarar vermişler ve kimleri incitmişlerse onlara karşı samimi bir özür dileme borçları vardır.

Yazar

Feyzullah Eroğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar