Yükleniyor...
Türkolojinin duayeni, hocaların hocası Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun ile ‘milliyetçilik’ üzerine konuştuk ve güncel gelişmeleri değerlendirdik.
Doğukan Altıparmak: Kıymetli hocam, öncelikle, mülâkat talebimi kabul ettiğinizden, görüşlerinizi paylaşacak olmanızdan dolayı teşekkürü borç bilirim.
Mâlumunuz, Cumhuriyet’in 100. yılını idrak ediyoruz. İlk yüzyılı genel bir çerçeveden değerlendirmenizi isteyebilir miyim? Sizce kurucu kadronun tahayyül ettiği 100. yıl Türkiye’sine ulaşabildik mi?
Ahmet Bican Ercilasun: Atatürk dönemindeki devlet politikası, Türk milliyetçiliğine dayanıyordu. Atatürk’ün en sık kullandığı kavramlar Türk, millet, ulus ve çağdaşlık kavramlarıydı. İlk ve ortaöğretimin amacı, milletine güvenen, Türk olmaktan gurur duyan, çağdaş değerleri benimsemiş aydınlar yetiştirmekti. Bu amaca bir yandan edebiyat, tarih vb. derslerin müfredatlarıyla bir yandan Türk Ocakları (1931’e dek), Halk Evleri, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi kuruluşların çalışmalarıyla ulaşılmaya çalışılıyordu.
1938-1950 arasında çağdaşlaşma hedefi devam etti fakat Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı unutuldu. Bunun sonucu olarak da gençler ve aydınlar yabancı fikir akımlarının etkisine açık hâle geldi.
1950’den itibaren, genellikle “sağ” olarak nitelenen iktidarlar da -bir iki yıllık birkaç istisna dışında- milliyetçiliğe uzak kalmışlardır. 1938’den sonra Türk milliyetçiliği devlet politikası olmaktan çıkarıldığı için milliyetçilik, bazı dergiler ve sivil toplum kuruluşları tarafından temsil edilmiştir. 1965’ten itibaren Milliyetçi Hareket Partisi (1965-1969 arasında CKMP) ve 1967’den itibaren de ülkücü teşkilatlar milliyetçiliği yaymaya çalışmışlardır.
1950’den itibaren gittikçe hızlanan bir şekilde eğitim seviyesi de düşmeye başlamış, köylerden şehirlere yönelen göçler de buna eklenince geniş bir lümpen sınıf doğmuştur. Eğitim ve kültürle beslenmeyen varoşlar bugün de ciddi bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Son on yılda buna mülteciler ve kaçaklar da eklenmiştir.
Bütün kültür eksikliklerine rağmen şehirlerde yaşayan insanlarımızın büyük çoğunluğu çağdaş yaşama tarzını benimsemişlerdir. Ancak kaliteli bir kültür, sanat ve bilim ortamı yaratılamamıştır. Bu sebeple kurucu ataların düşündükleri hedefe tam olarak ulaşılabildiğini söyleyemeyiz. Ancak çağdaşlaşma arzusunun varlığı, gelecek için umut vericidir.
En büyük sıkıntılardan birisi de, milliyetçilik, devlet politikası olmaktan uzaklaştırıldığı için, insanlarımızda oluşan millî kimlik tereddütleridir. Bu, belki de en ciddi sorunumuzdur. Son 20 yıllık iktidarın, milliyetçilikten ve çağdaşlıktan uzak politikaları, gençlerimizde bir tepkiye yol açmakta ve onları hem milliyetçiliğe hem çağdaşlığa doğru yöneltmektedir.
D.A: Bir yazınızda ‘100. Yıl’ temalı etkinliklerin yapılmamasından duyduğunuz üzüntüyü dile getirdiniz. Hatta daha da ileri giderek bu durumu ‘geçmişi yok saymak’ ile açıkladınız. Siz, Cumhuriyet’e olan aidiyetimizi nasıl görüyorsunuz?
Ahmet B. Ercilasun: O yazıdaki hedefim iktidardı. 100. yıl gibi çok önemli bir yıl dönümü için iktidarın birkaç yıl öncesinden hazırlıklara başlaması ve planlar geliştirmesi gerekirdi. Bunu yapmamışlardır.
Türk milletinin büyük çoğunluğunun Cumhuriyet’e olan aidiyeti devam etmektedir. Ancak bu aidiyeti kabul etmeyenlerin oranı hiç de az değildir ve bu ciddi bir tehlikedir.
D.A: 14 ve 28 Mayıs’ta ülkemiz yüzüncü yılın seçimini yaptı. Seçimlerin ardından ise “Milliyetçilik yükseliyor.’’ tezi tartışılmaya başlandı. Mevcut duruma dair düşüncenizi paylaşır mısınız? Milliyetçilik yükseliyor mu? Eğer yükseliyorsa Türk milliyetçilerinin yoğun olarak yaşadığı endişe ve kaygıların nedeni nedir?
Ahmet B. Ercilasun: Yükselen, millî duygu/millî hassasiyettir. Temelinde millî duygu bulunmakla birlikte milliyetçilik, ancak millî şuurla var olabilir. Millî şuur/bilinç için de kültür seviyesinin yükselmesi gerekir. Millî tarihimizi, edebiyatımızı ana çizgileriyle bilmeden milliyetçilik olmaz. Bugün kendilerine milliyetçi diyenlerin önemli bir bölümü, milliyetçiliğin tarihini bile bilmiyorlar. Milliyetçilik tarihimizde yer etmiş eser ve isimleri dahi bilmiyorlar.
Millî duygunun varlığı elbette şarttır ama yetmez, duygunun kültür ve bilgiyle millî şuur seviyesine çıkması gerekir. Basın yayın organlarında belli oran ve sayılarla gösterilen milliyetçiler, millî şuur seviyesine ulaşmış olabilselerdi “Türk milliyetçilerinin yoğun olarak yaşadığı endişe ve kaygılar” olmazdı.
D.A: Son 5 yılda Türkiye’deki problemlerin derinleştiğini ve bunlara yenilerinin de eklendiğini görüyoruz. Böyle bir ortamda, siyasetin her kanalındaki temsilcilerin, ürettikleri çözüm politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ahmet B. Ercilasun: Kültürsüzlük arttıkça sorunlar da artar. Buna bir de milyonlarca mülteci ve kaçak eklenmiştir. Türkiye’de siyasetin gündemi nedir? Basın yayın organlarına, iletişim araçlarına bakarak buna cevap verebiliriz: Partiler/seçimler, ekonomi, magazin, futbol ağırlıklı olmak üzere spor. İletişim araçlarında bunların dışında gündem var mı? Kültür, bilim, sanat ülkenin gündeminde mi? Ne zaman ki kültür ve sanat, en az yukarıdaki maddeler ölçüsünde Türkiye’nin gündemine girer o zaman bir uyanıştan söz edebiliriz.
D.A: Kuşkusuz demokrasi dediğimiz şey sandıktan ibaret değildir. Vatandaşlar, vekâlet verdikleri üzerinde denetim sahibi ve alınan kararların, atılan adımların takipçisi olmalı. Dolayısıyla aktif bir sivil topluma ihtiyacımız bariz. Peki sizce, Türkiye’deki sivil toplum teşkilatlanmaları, siyaseti problemlerin çözümü için yönlendirmede daha başarılı olmak ve etkin sonuçlar almak için neler yapmalıdırlar?
Ahmet B. Ercilasun: Türkiye’de etkili olan sivil toplum kuruluşları, iktidardan maddi destek görenlerdir. Ülkede etnik veya mezheplere dayalı sorunları kaşıyanlar da Batı ülkelerinden destek alıyorlar. Millî çözümler üretebilecek sivil toplum kuruluşlarının böyle destekleri yok. O hâlde kendilerine milliyetçi diyenlerin maddi ve manevi olarak daha fazla fedakârlık göstermeleri gerekir. Milliyetçi bir burjuvazi varsa eğer onlar da ellerini ceplerine sokmalıdırlar.
D.A: Tekrar ‘milliyetçilik’ bahsine dönecek olursak. Türkiye’de milliyetçiliğin hem fikrî hem de fiilî bakımdan liderlik sorunu yaşadığı öne sürülüyor. Sizce bu iddia doğru mu? Eğer doğruysa milliyetçiler neden kuşatıcı bir lider çıkaramıyor?
Ahmet B. Ercilasun: Lider olsa iyi olur fakat bence şart değildir. Neden kuşatıcı bir lider çıkarılamıyor? Çünkü milliyetçiler kusur bulmakta, kusurları abartmakta ve birkaç kusura bakarak adam silmekte çok mahirler.
D.A: Milliyetçiliğin politik hareket olarak dönüştüğü açık. Peki, milliyetçiliğin fikir düzleminde bir dönüşüm oluyor mu? Bazılarına göre milliyetçilik daha fazla sekülerleşiyor. Sizce bu tez doğru mu? Milliyetçilik fikrinin dönüşümü nasıl izâh edilebilir? Bu dönüşümün olumlu ve olumsuz yanları nelerdir?
Ahmet B. Ercilasun: Türk milliyetçiliği zaten sekülerdir, laiktir. Milliyetçilikte değil bazı milliyetçilerde laikliğe zıt dönüşümler olmuştur. Şu anda bir laikleşme varsa bu, asla dönüş demektir.
D.A: Son seçimler; demokrasi ve hukuk kavramlarının devlet ile ilişkisini tartışmaya yeniden sebep oldu. Demokrasi, hukuk ve yasalara bağlılık devletin bekası açısından ne kadar önemli? Milliyetçiler bu bağlamda nerede durmalı?
Ahmet B. Ercilasun: Elbette demokrasi, hukuk ve yasalara bağlılık tarafında durmalı. Sadece o tarafta durmak yetmez; bunlara aykırı tavır ve uygulamaları da sürekli olarak eleştirmeli, teşhir ve protesto etmelidir.
D.A: Milliyetçi yazar, düşünür ve tarihçilerin gençlerle etkin ilişki kuramadıkları, bu nedenle de gençlerin manipülatif gücü yüksek siyasilerin peşine düştüğü savunuluyor. Söz konusu görüşe katılır mısınız? 12 Eylül döneminde siz de gençler içinde mücâdele ettiniz. Sizler neyi ve ne için yapmıştınız? O günlerle bugün arasında bir ilişki kurulabilir mi?
Ahmet B. Ercilasun: Bizim gençliğimizi soruyorsanız şunu söyleyebilirim. Biz milliyetçi büyüklerimizin bizimle ilişki kurmalarını beklemezdik; biz onlarla ilişki kurmaya çalışırdık. Yüz yüze ilişki kurmak da şart değildi, yazılarını ve kitaplarını mutlaka okurduk. Konferanslarını da hiç kaçırmazdık.
Elbette milliyetçi yazar ve düşünürler de fildişi kulelerde oturmamalıdır. Mümkün olduğu kadar gençlerle ve geniş kamuoyuyla temas kurmalıdırlar.
D.A: Eklemek, altını çizmek istediğiniz başka bir husus var mıdır?
Ahmet B. Ercilasun: Okumak ve düşünmek. Yaratıcı yeteneklerimizi keşfedip o yolda ilerlemek. Bir Türkçünün ilk görevi kendini yetiştirmek olmalıdır.
Doğukan Altıparmak: Birbirinden kıymetli değerlendirmeleriniz için minnettarım. Hürmetlerimi sunarım.
Ahmet Bican Ercilasun: Ben teşekkür ederim.