Yükleniyor...
Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk’e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum diğer kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler ve Türklerin üzerine yürüdüler. Orada tam on gün savaştılar.
Sonuçta Türkler üstün geldi. Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beyleri av yerinde toplanıp “Türklere hile yapmazsak halimiz yaman olur!” deyip, onları oyuna getirmek için tan ağarınca, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar. Türkler, “Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar.” deyip artlarına düştüler. Düşman, Türkler’ i görünce birden döndü ve vuruşma başladı. Türkler yenildi… Düşman, Türkleri öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler. O çağda Türkler’ in başında İl Kağan vardı. İl Kağan’ın da birçok oğlu vardı ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü.
Kayı (Kayan) adlı bir oğlu, gelini bir de Tokuz Oğuz adlı bir yeğeni kalmıştı geride… Kayı ile Tokuz Oğuz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de eşlerini aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular. Oturup düşündüler: “Dört bir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım.” Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler, vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı’ya şükrettiler. Bu ülkeye Ergenekon dediler.
Aradan dört yüzyıl geçti. Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon’a sığamaz oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki: “Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtla varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon’dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla vuruşalım.”
Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon’dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: “Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir.”demesi üzerine, gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tanrı’nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu.
Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi, Türk’ün önünde dikildi, durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti ve Türkler! Bozkurt’un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon’dan çıktılar.
Türkler o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türklerin bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yaptılar. Bir parça demir ateşte kızdırıp döverek hem o günü hem de baharı kutladılar.
Evet, atalarımız Ergenekon’da demirden dağları erittiler. Ancak demiri eritenler sadece onlar değildi! Bir süre önce ise FETÖ’ nün iftirası ile, vatana ihanetle suçlanan askerlerimiz, istihbaratçılarımız Ergenekon adlı lafta bir terör örgütü kurmakla suçlandı. Onlar ise duruşlarını bozmadılar. Türk Halkı, Tanrı’nın izni ile gerçeği görür dediler ve gerçekler ortaya çıktığında atalarının izinden gidip atıldıkları demirden kafesleri erittiler!
Sadece yukarıda anlattığım destana konu olacak değil, tarihin nice şerefli sayfaları dolduracak nitelikte savaşlarımız, zor günlerimiz oldu, ancak hepsini atlattık…
Hiç şüphesiz biz Türkler, Tanrı’nın Dünya’ya bir armağanıyız. Bu nedenle her daim yanımızda olan Yüce Yaradan’ın yardımı, sorunlarımızı aşmamızda göz ardı edilemez!
Şu da bir gerçektir ki iktidar yetkililerinin “Dış Güçler! Dış Güçler!” dediği arkadaşlara, ekonomik krizlere, Türkiye Cumhuriyeti’ni bölme projelerine, aynı zamanda BOP Eş başkanlarına ve emperyal azgınlıklara, Atatürk’ümüzün de bizi uyardığı dâhili ve harici bedhahlara karşı atalarımızın çıkış yolunu gözlediği gibi günümüz sorunlarına çözüm aramadığımız takdirde, Tanrı’nın bize yapacağı hiçbir şey yoktur.
Tanrı Türk’ü korur mu, evet korur!
Lakin sadece aklını kullandığı sürece…
Haftaya buluşmak dileğiyle…