TÜRK EDEBİYATININ PARLAYAN BİR YILDIZI DAHA KAYDI

Kırımlı,Türk Dünyasının ünlü yazarı Cengiz Dağcı (92), 22 Eylül 2011 günü İngiltere’de vefat etti. Cengiz Aytmatov’dan sonra bir büyük romancımızı daha kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Allah rahmet eylesin.Türk Dünyasının başı sağ olsun. Araştırmacı-yazar Oğuz Çetinoğlu Dağcının kısa hayat hikayesi yazdı. CENGİZ DAĞCI, 9 Mart 1920 Tarihinde Kırım’ın Yalta şehrine bağlı Gurzuf Kasabası yakınlarındaki Kızıltaş köyünde doğdu. […]


Paylaşın:

Kırımlı,Türk Dünyasının ünlü yazarı Cengiz Dağcı (92), 22 Eylül 2011 günü İngiltere’de vefat etti. Cengiz Aytmatov’dan sonra bir büyük romancımızı daha kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Allah rahmet eylesin.Türk Dünyasının başı sağ olsun. Araştırmacı-yazar Oğuz Çetinoğlu Dağcının kısa hayat hikayesi yazdı.

CENGİZ DAĞCI, 9 Mart 1920 Tarihinde Kırım’ın Yalta şehrine bağlı Gurzuf Kasabası yakınlarındaki Kızıltaş köyünde doğdu. Çocukluğu kıtlık, fakirlik, Rus emperyalizminin zulmü ve büyük baskılar altında geçti. Babası köyün berberi Emir Hüseyin Efendi, Annesi Fatma Hanım’dır. Ailenin 8 çocuğundan dördüncüsüdür.

İlk ve orta öğrenimini köyünde ve günümüzde Kırım’ın başşehri olan Akmescit’te yaptı. 1938’de ortaokulu bitirdi. İlk şiiri 1936 yılında Gençlik Mecmusı’nda yayınlandı. 1938 yılında Akmescit’teki Kırım Pedagoji Enstitüsü’ne kaydoldu. Hem okuyor hem de bir gazetede çalışıyordu. 1939 yılında çocukluğunun geçtiği Kızıltaş Köyü son defa ziyâret etti. Enstitünün ikinci sınıfında iken İkinci Dünya Savaşı çıktı, askere alındı ve cepheye gönderildi. 1941`de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düştü. Savaşın sonuna kadar esir kampında kaldı. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler safına sığındı. 1945 yılında Polonya’da Bayan Regina ile tanışarak evlendi ve 1946`da Londra’da Wimbledon yakınlarına yerleşti. Burada lokanta işletirken roman yazmaya başladı. ‘Yurdunu Kaybeden Adam’ isimli ilk romanını; ‘Türkçe bana anamın konuştuğu dildir.’ diyerek Kırım Türkçesi ile yazıp, mektuplaşmak suretiyle irtibat kurduğu Yaşar Nâbi Nayır’ın Varlık Yayınevi’ne posta ile gönderdi. Roman, Ziya Osman Saba tarafından Türkiye Türkçesine çevrildi ve yayınlandı. Cengiz Dağcı, yayınlanan kitabını okuyarak Türkiye Türkçesini öğrendi ve sonraki romanlarının tamamını Türkiye Türkçesi ile yazdı. Türkiye’de yayınlanan eserleri ile Türkiye’de birçok insan Kırım’ı ve Kırım Türklerinin hayatlarını öğrendi ve soydaşlarını sevdi.

Roman ve hikâyelerinde Kırım Türklerinin 1928’den sonra Sovyet komünist emperyalizminin boyunduruğu altında çektiği acıları dile getirir. İlk romanında bir yurdun gasp edilişini anlatır. Aslında konularında büyük sömürü savaşlarında, savaşan mantığın boşluğunu dolduran sosyal çılgınlığın içinde insanın kendini arayışı, zulme başkaldırma haysiyetinin kazanılması gibi beynelmilel boyutlar vardır. Bunun yanında anlatılan olayların gerçekten yaşanmış olması da eserlerine ayrı bir kuvvet katmaktadır. Türk edebiyatının en güçlü yazarlarındandır. Hüzünlü bir üslûbu vardır.

İlk eserleri Varlık Yayınları arasında çıktı. Soğuk savaş şartlarının siyasî etkilerinin hissedilmesi, Sovyetler Birliği’nin sol entelijansiya ile kurduğu ilişkiler ve fikir hayatımızdaki çatlamalar üzerine Ötüken Yayınevi ile tanıştı. Ötüken Yayınevi vasıtasıyla yirmiden fazla kitabı Türk okuyucusuyla buluştu.

Romanlarında Kırım Türklerinin yaşadığı acıları hüzünlü ama berrak bir üslupla aksettirdi. 1940 yılında ayrıldıktan sonra Kırım’a gitmemiş olmakla birlirte, Kırım ile olan ilgisini hiçbir zaman koparmadı. Kırım Türklerinin vatanlarına dönüşlerini anlatmayı ihmal etmedi. Hatıralarında; ‘Ben yalnızca Kırım’ın yazarı değilim ama Kırım’ın faciasını bütün gerçeği ve içtenliğiyle yalnız ben yazabilirdim.’ Diyor. Hayatının son yıllarında içerisinde bulunduğu muhitteki karakterleri ele alan hikâyeler de yazdı.

En büyük destekçisi savaş sırasında Polonya’da tanıştığı ve 1998 yılında kaybettiği kıymetli eşi Regina Hanım oldu. Aralarında Yazarlar Birliği’nin ve İlesam’ın yılın yazarı, Türk Ocakları’nın üstün hizmet ödülü de olmak üzere sayısız ödüller aldı. Halen Güneybatı Londra’nın yeşilliği ve tenis turnuvalarıyla ünlü Wimbledon bölgesinde yaşıyor.

Belli-başlı eserleri ve kısaca konuları:

Yurdunu Kaybeden Adam (Roman, 1956) Esirlikten kurtulan ama hürriyetin tadına varamayan Cengiz Dağcı; ‘Yurdunu kaybeden adam için hürriyetin bile bir mânâsı kalmadığını şimdi anlıyorum. İçinde doğduğum, gülüp oynadığım yerlerde benim dilim konuşulmuyor artık….’ Diyerek kendisini anlatıyor.

Onlar Da İnsandı (Roman, 1957)

Bâkir Kırım köylerine kapılanan ve ilk fırsatta sığınmacı olduklarını unutarak talan ve yağmaya yönelen davetsiz misafirleri anlatıyor. Yazarın çocukluğunun geçtiği köylerin destanıdır. Topraklarından kopmak istemeyenler dövüşürler; fakat sonunda mağlup edilirler.

Korkunç Yıllar (Roman, 1958) Henüz öğrenci iken, askere alınan ve ikinci Dünya Savaşı’nda cepheye gönderilen Kırımlı bir gencin, Teğmen Sadık Turan’ın acıklı hikâyesi. Roman, Teğmen Sadık Turan’ın hatıraları olarak anlatılmaktadır. Sadık Turan, Rusların zulmünden kaçarken Almanlara esir düşer.

O Topraklar Bizimdi (Roman, 1966)

Her bölümü gerçek olaylar üzerine kurulan, köy hayatı ve toprak sevgisinden başlayarak, gitgide savaşlara ve ölüme uzanan zincirin her halkasında hayatın ve yaşamanın sıcak soluğu hissediliyor.

Ölüm ve Korku Günleri (Roman, 1970) Polonya’daki esir kampı günlerinde şahit olunanlar ve tutulan notlar… İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgali altındaki Polonya… Millî ayaklanma ve bunun kanla bastırılışı… Dağcı, bu şartlar altında Varşova’da yaşanmış bir insanlık dramını gözler önüne seriyor.

Badem Dalına Asılı Bebekler (Roman,1972) Kırım’daki çocukluk günlerinin saf ve canlı yansımaları… Cengiz Dağcı o günleri; ‘Uzak ve ıssız yerlerden geliyordu Kızıltaşlılar’ın ve Gurzuflular’ın boğuk ve derinden derine acı çığlıkları kulaklarıma.’ Diyerek anlatıyor.

Yoldaşlar (Roman, 1992) İkinci Dünya Savaşı’nda sınır hattına yakın bir bölgede başlarındaki teğmenle hareket eden bir Rus bölüğünün mâcerâları içerisinde Materyalizme tapınan insanların hikâyesi anlatılıyor. Gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak yazılan eser bu teğmenin tevkifiyle son buluyor.

Ben ve İçimdeki Ben (Hatıralar, 1994) Huzurlu ve mütevazı evinin çalışma odasındaki masasına oturan yazarın serbest çağrışımlarla zenginleşip ilerleyen duygulanmalarının kâğıda bire bir yansıması. Hayatından, günlük tahassüs ve notlarından, geçmişine ve Kırım’a duyduğu özlemi anlatıyor.

Biz Beraber Geçtik Bu Yolu (Roman, 1996) Yazarının, ‘Son ciddî eserim’ olarak nitelediği romanıdır.

Hatıralarda Cengiz Dağcı (Hatıralar, 1998) Yazarın kendi kaleminden hatıraları… Bir bakıma roman kahramanlarıyla kendisi arasında kurulan ilişkiye açıklık getiriyor. Çocukluğunu, savaşa gidişini, esir düşüşünü, iltica edişini ve yazarlığının merhalelerini anlatıyor.

Bay Markus’un Köpeği (Hikâye, 1998) Yazarın içerisinde yaşadığı İngiliz toplumu ve çevresinde yaşayan sıradan insanlar hakkında yazdığı hikâyelerden birincisi. Hikâyelerin hepsi aynı dar çevrede ve birkaç aile çerçevesinde gelişiyor. Eşini kaybeden Markus Burto’nun duygularını anlatıyor.

Bay John Marple’in Son Yolculuğu (Hikâye, 1998) Hikâyeden birkaç cümle: ‘ Dorothy Hanım John Marple’ın gidişiyle yalnız kalmıştır. John Marple gittikten Dorothy Hanım kayığın kenarına eğilip, şapkanın içindeki külleri yavaşça denize döktü. Uzunca bir süre denizin derinliklerine baktı.’

Oy, Markus, Oy! (Hikâye, 2000) İngiliz hikâyeleri serisinin son kitabıdır. İlk kitaplardaki kahramanların yerini torunları almıştır.

Regina (Hatıralar, 2000) Dağcı’da en çok dikkat çeken hususiyetlerden biri karısı Regina’ya olan bağlılığıdır. Eserlerinin Regina ile alakalı bölümleri yazılırken ikisi de torun sahibi olmuş sevimli ihtiyarlardır. Ömürlerinin 50 yılını yılını birlikte yaşamışlardır. Hatıraların yazılışından 3 söne sonra Regina sevgili eşine ve hayata vedâ etmiştir.

Dönüş (Roman, 2000) Sürgündeki Kırım Türklerinin vatana dünüşleri anlatılır.

Ana ve Küçük Alimcan (Kikâye, 2001) Biri anne diğeri çocuk hakkında iki güzel hikâye. Birisi daha çok dokunaklı, diğeri daha çok neşeli. Anne adlı hikâye; ‘Ana mı? Yoktu ana. Yok, vardı ana. Bir vardı, bir yoktu; türkülerimizde kaldı ana’ kelimeleri ile bitiyor.

Genç Temuçin (Roman, 2005) Gök Moğolların kökü sayılan Bozkurtla Alageyik’in Tibet dağından kalkıp, göl ve ırmakları yüzerek Burhan Dağı’nın yamaçlarına gelip yerleştikleri zamanlar ve sonrasının romanı.

İhtiyar Savaşçı (Roman, 2006) Köyüne döndüğü gün uğruna düşmanlarla savaştığı devletin düşmanlığıyla yüzleşen bir savaşçının romanı.

Diğer eserlerinden bâzılarının isimleri:

Anneme Mektuplar (1988), Yansılar (4 cilt halinde hâtırâlar 1990-1993), Üşüyen Sokak (Roman,1997), Bay John Marple`ın Son Yolculuğu (1998), Benim Gibi Biri (Roman, 2005).

……ALINTI………..

 

Yazar

Milli Düşünce Merkezi

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar