Yükleniyor...
Nesine güvenem yalan dünyanın/akıbeti ölüm olduktan sonra/âlemin bağında bülbüller öter/nidem benim gülüm solduktan sonra…
Bir halk türküsüdür bu. Dünyada yaşananların gelip geçici, esasın ahrette olduğunu vurgular.
Dünya gerçek değildir, dünyaya gelen her canlı gidicidir.
Doğar büyür yaşar ve ölür.
Kendiyle ilgili konuşulduğunda veya yaptıkları söz konusu olduğunda hatırlanır. Yoksa gitti mi gider…
Birde maddi varlık olarak kaybetsek de, aramızdan zihnimizden, bilgimizden ve yüreğimizden hiç ayrılmayan aramızda olan yaşayanlarda vardır.
İsimleri yaşar. Yıllar geçse de isimleri ve yaptıkları konuşulan, hatırlanan, anılan, iyilenen veya kötülenen insanlar vardır. Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi, Selçuklu Sultanı Alparslan, Piri Reis, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz,Kanuni,Mustafa Kemal Atatürk veya Şeyh Bedrettin,Damat Ferit,Ali Kemal…
Veya Elektrik mucidi Edison’u unutmak mümkün mü? Asla
Türk Dünyası ve Türk Milliyetçileri açısından Alparslan TÜRKEŞ’İ unutmak mümkün müdür? Kalpte insanlık ahlakında, düşünce ufkunda bir sorun yoksa unutmak mümkün değildir.
Unutulmaz unutulamaz da..
Öfke dolu düşüncelerle Atatürk’ü unutmak, unutturmak için her şeyler yapılıyor kimseden ses çıkmıyor diyenleriniz duyar gibiyim. Doğrudur, bu dönem çok ama çok sıkıntılı bir dönemdir. Atatürk’te Türklükte unutturulmak istenmektedir ama bu mümkün olmayacak olamayacaktır. Tarihin en eski milletlerinden biri olan Türklükte, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Atatürk’te İç ve dış güçler tarafından yoğun çaba ile unutturulmak için çabalasa da bu mümkün olmayacaktır. Tarihe kök salmış bir milletin adı ve onun lideri unutulmaz.
Kürşat ismi, Bilge Kaan ismi asırlar sonra bile hatırlanıyor ve çocuklarımıza isim olmaya devam ediyor.
Şimdi bulanık havada fırsatları kara dönüştürmek isteyenler olabilir. Sevmeyenler de çıkar… Mümkündür… Bunun sebebi onların o kişinin seviyesine şu gün olmasına rağmen çıkamamasının kıskançlığından kaynaklanmaktadır.
Başbuğ Türkeş içinde bunlar söylenir. Bugün onunla ilgili de olumsuz konuşanlar olabilir, vardır da… Yüzüne söyleyemediklerini bugün meydanı boş bulup konuşanlarda olabilir, vardır da… İnanın ki bunu konuşanlar 21 yy da şu gün dahi onun gibi düşünemeyen onun gibi olamayanların duydukları eziklik ve kıskançlıktan kaynaklanmaktadır.
Düşünün ki; herhangi bir ideal verilmeden değişik terbiye ve kültürle yetişen gençleri bir araya getirip Türkiye’nin eksenine yön veren ve dünyada varlığı kabul edilen bir kitle haline getirmek normal bir insanın yapabileceği bir iş değildir. Ondan ayrılalı da on beş yıl olmuştur.
Duyguların Türk Milliyetçilerinde çok önemli olduğunu biliyorum. Pek çoğumuza göre tarihi kahramanlıklarımızı konu eden bir yazı, dünyanın ve Türkiye’nin iç ve dış meselelerini konu alan on yazıdan daha önemlidir daha okunmaya değer bulunur.
Türk Milleti yabancılar tarafından ne kadar barbar diye tanıtılsa da bir iki tatlı size elindeki ekmeğini verecek kadarda yufka yüreklidir, temiz kalplidir. Bu kendilerine çok zaman sıkıntı getirse de bu özellikleri hala devam eder. Dolayısıyla onların özünden çıkmış Ülkücülerde çok duygusaldır.
Ama Başbuğun “Cesaret atılganlık, yüreklilik olmayan hiçbir dava başarıya ulaşamaz” sözü de duygusal görülmemelidir.
TÜRKEŞ bu millete çok ama çok büyük hizmetler yapmıştır. Bu hizmetleri dışarıdan ve içerdeki küçük bir grup tarafından tam algılanmasa bile yarınlarda, yaptığı hizmetler tarihi gerçekler içinde net olarak tespit ve kabul görerek yerini alacaktır.
Diğer yapılanları unutsak bile şu gerçek unutulmaz..TÜRKEŞ TÜRK çocukları ona bir Türk Ülkücüsü,Türk Milliyetçisi kimliği vermiş,verilmesi için liderlik yapmıştır. Belki bir düşünce ve ideali olmayan gençliği bir etrafında toplamış ÜLKÜCÜ, ÜLKÜCÜLER diye tanınmalarını sağlamıştır. Ülkü verilmeden yetişen bir milletin gençliğini bir fikir, bir ülkü etrafında kenetlendirerek ortak bir sevgi noktasına taşımak ve hiç çekinmeden canını verebilecek inanç noktasına getirmek büyük bir dehanın büyük bir liderliğin getirisidir.
Sadece Türkiye Türklüğünün de değil, Türk Dünyasının bir ortak ülkü noktasına taşımak,onu da siyasi bir hareket haline getirmek çok ama çok önemlidir.
Fikir hareketinin, ideolojik hareketin sadece elit bir kadro içinde kalması onun tabana yayılma sonucunu getirmez. Tabana, halka yayılmayan, onlardan destek bulmayan hiçbir hareket başarılı olamaz. Çekirdek bir kadronun elinde konferanslar, paneller veya ilmi yazılar şeklinde devam eder. Dar bir grup içinde kalır. Siyasi platforma taşımakla, hem okumuz aydın grup hem de toplumun büyük kesimini meydana getiren grupta bu hareketin yükünü omuzlar. İşte TÜRKEŞ beyin yaptığı em önemli görevde bence budur.
Bir ülkede köylüsü kentlisi, okumuşu okumamışı, yaşlısı genci ortak bir fikir ortak bir söylem etrafında birleştiriliyorsa onu yapan kişi özellikli kişidir.
Başbuğ Türkeş’e 1980 yılı öncesinde de,1980 yılı sonrasında da bilerek veya bilmeyerek zarar veren vermek isteyenler olmuştur. 12 Eylül darbesinden sonra onu yalnız bırakanlar muhalefet edenler, partiyi terk edenler olmuştur. Özal gibi Türkiye’nin bugünkü duyarsız berbat duruma gelmesine zemin hazırlayan kişi dahi Türkeş’e tercih edilmiştir.
Hala düşünürüm tabanda veya tavanda böyle bir yanlış yapanlar kendilerine şu soruyu hiç sormuşlar mıdır? Özal Türkeş beyden daha mı milliyetçiydi? Özal Türkeş beyden daha mı demokrattı? Özal Türkeş beyden daha mı dürüsttü? Özal Türkeş beyden daha mı hoşgörülü idi? Veya tersinden soralım, Vatana ve millete Türkeş bey Özal’dan daha mı zararlı idi?
Türk Milliyetçiliği ve Başbuğ çok defa engellenmek istendi. Çoğunda da hızının kesilmesi noktasında başarılı olundu da.
Düşünelim; 1979 yılı artık Türk Milletinin yönü MHP ye yönelmişti. Onu iktidara taşıyacağı açıkça belli idi. 1980 Darbesi olmasaydı MHP iktidardı. Ne oldu sonra? Amerika’nın bizim çocukları ihtilal yaptı. İhtilal deki insanlık dışı uygulamalardan büyük payı Türk Milliyetçileri ve MHP aldı. İhtilalın sebeplerinden biri olarak gösterilen rahmetli Erbakan ve partisinin elemanları kısa süreli tutuklandı, haklarında da idamlı dava açılmadı. MHP ve Ülkücüler kadar hapiste kalmadılar.
1976-1977 Hareket içinde başlatılan cemaat gruplaşması ve 1980 ihtilal’ı ile MHP ve Türkeş’in önü kapatıldı.
Aynı durum 1991 de de yaşandı. MHP grup kurarak mecliste daha etkin çalışmalar yapma hazırlığında iken, hatta iktidarda görev alma ihtimali belirmişken, halkla bağlantısını kurma işini hızlandırmışken, en azında o günkü iktidar üzerinde etkili olmaya başlamış onları ülkenin hayrına yönlendirmeye başlamışken hemen düğmeye basıldı ve Grup kurmasının önüne geçildi ve ayrılmalar yaşandı.
Başbuğun ölümünden sonrada bu gibi oyunlar devam etti/ediyor. Bu tehlikeyi algılayamayanlar bunlara yardımcı olmaya devam ediyorlar.
Yazımı sonlandırırken neden bu konuyu işlediğim düşünülebilir. İçimden öyle geldi yazdım demeyi çok isterdim. Maalesef öyle değil. Camiamız içinde bu sıkıntıların olmasından kaynaklanmaktadır.
Beldi de; Bugün parti yönetimine muhalif olanlara boyundan ve mazisinden büyük laflar ederek hakaret edenlere, Başbuğa bile muhaliflik yapıldı uyarısı yapmak içindir.
Beli ki de onun soyadını taşıyanların onun çizgisinin devamı konusunda hata üzerine hata yapıyor olmalarındandır.
Selam sevgi ve saygılar.