Yükleniyor...
Doğu Türkistanlı Raile Abdulvahit Kaşgarlı’nın editörlüğünü üstlendiği eser; Doğu Türkistanlı bir yazarın gözünden, Uygur Türk’ü bir ismin mücadelesini ve çalışmalarını insanlara anlattığı bir ahde vefasıdır. Kesit yayınlarından 2018 yılında çıkan kitap, Türklük Bilimi ile ilgilenenlere bir armağandır aslında.
Sultan Mahmut Kaşgârlı; dünyadan tecrit edilen Doğu Türkistan’dan, Çin’in 1980 sonrasındaki açılım ve kalkınma politikası nedeniyle yurt dışına çıkabilmiş, doktora tahsilini Türkiye’de yapmış ve profesörlüğe kadar yükselmiş Uygur Türk’ü bir bilim insanıdır. Doğu Türkistan’daki Şincang Üniversitesinde, Türkiye’deki İstanbul ve Trakya Üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalışmış ve başarılarıyla gençlere örnek olmuş bir isimdir.
Çin’de ve diaspora olarak kabul edilen Doğu Türkistan dışındaki Uygur Türklüğünün; dil, kültür, sosyolojik, nüfus ve nüfuz açısından yaşadığı sıkıntıları, bilim noktasında nasıl aştı? Aşmak için nasıl bir çaba gösterdi? Okurun buna tanıklık edeceği, alanındaki uzman kişilerin görüş, yorum ve anılarıyla desteklediği ve cevap bulacağı bir armağan kitabıdır. “Dilde, fikirde, işte birlik.” diyen Gaspıralı’nın, diasporadaki Uygurlar içinde âdeta bir temsilcisidir. Türkoloji camiası içerisinde ç Uygur Türkçesi ve tarihinin duayenlerinden Mirsultan Osmanov, Turgun Almas, Geng Şi-ming gibi isimlerin Sultan Mahmud Kaşgârlı’dan sıkça söz etmeleri bunun işaretidir.
Kaşgârlı’nın yazara; “Kızım, anavatanımızla Türkiye’nin eğitim sistemi farklıdır. Ancak inanıyorum sen yaparsın. Uygurların iyi yetişmiş aydınlarına ihtiyaçları vardır. Başarmak her Uygur’un boynunun borcudur.” telkini bu kitabın yazılma sebebidir. Mücadelesini şiddet yerine, dünyanın en haklı ve barışçı yöntemi olan dil, kalem ve bilim ile yürüten savaşçısıdır Uygur Türklüğünün S. M. Kaşgârlı.
Kaşgârlı hoca Türkçe âşığı bir isimdir. Bunu şöyle ifade eder:
“Bir millet önce diline sahip olmalıdır. Milletlerin dili bittiği zaman millet de bitmiş olur. Konuştuğumuz dille tanışıyor, kendimizi onunla ifade ediyor ve o dille iç içe yaşıyoruz. İşte bu yüzden dil mevcudiyetin en önemli unsurlarından biridir. Örnek verecek olursak Çin’de birçok halk, kalabalık Çin nüfusuna karşı dillerini koruyamamış ve asimile olmaktan kurtulamamışlardır.
Sarı Uygurlar buna iyi bir örnektir. Çin halkı arasında yaşayan bu halk kendilerine ait bölgelerde dil olarak eski Türkçeyi kullanmaktaydı. Fakat ana dillerinde yayın ve okul olmaması ve bu dile tam anlamıyla hâkim olan yaşlı insanların ölmesiyle birlikte Sarı Uygurlar dillerini kaybetmiş ve tarihten silinme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Türkiye’de dili korumaya yönelik bazı çalışmalar yapılsa da bazı bilim adamlarının Türkçenin bilim dili olamayacağına dair açıklamaları dili kendi içinde yabancılaştırıyor. Birçok kelimenin Türkçede karşılığı olmasına rağmen yabancı kelimeler tercih ediliyor. Bu kurala uymayanlar ise ülkede oldukça yadırganmaktadır. Birçok aydın konuştukları dilin içinde bulunan yabancı kelimeleri aydınlıklarını pekiştirmede bir araç olarak görmektedir. Bu çok tehlikelidir.” (Kaşgarlı,2018:76-77,Kesit)
Ortak dil konusunda ise; “Bu mümkün olabilir. Ancak Türk Dünyasında bulunan bütün devletlerin tam bağımsız ve siyasetçilerine kendileri karar verir durumda olabilmeleri gerekmektedir. Bu gerçekleştiği zaman birkaç senede değil ancak 20-30 yıl içinde mümkün olabilir. Aynı coğrafya içerisinde yaşayan akraba topluluklar olarak emperyalist güçler tarafından, kendi kültür bağlarımızdan uzaklaştırıldık. Gerek Rusya, gerek Çin oradaki bu mesafenin artması için baskılar uygulamıştır. Bu baskılar, bugün aynı coğrafya, kültür ve tarih birliğini paylaşan insanların birbirlerini anlayamamaları şeklinde ortaya çıkmıştır. Umarım akılcı ve bilim merkezli yöntemlerle bu birliktelik sağlanır.” demektedir.
Kaşgârlı Çin’in Kültür Devrimi projesini uzun süre yaşayan ve devrimin sona ermesiyle beraber Türkiye’ye yerleşen Doğu Türkistanlı bir birey öznesinde, Doğu Türkistan üzerine uluslararası arenada etkili çalışmalar yapmaktadır.
Özellikle son dönemde Doğu Türkistan’ın Çinlileştirilmesi karşısında Uygurların millî benliği ve varlığını koruyabilmeleri noktasında yoğun çabaları sürmektedir. Millî varlık ve benliklerini korumaya çalışan insanlara Çin ağır baskılar uygulamaktadır.
Uygurların yok edilmesine engel olmak isteyen genç Türkistanlıları terörist ilân eden Çin, başka ülkelerden de destek almıştır.
2002 yılının Eylül ayından beri Uygur Türkçesinin Yüksekokul ve Üniversitelerde eğitim dili olarak kullanılması yasaklanmıştır.
Başarılı ortaokul mezunlarının Çin’de yatılı olarak Çince eğitim alması uygulamaya konulmuştur.
2010 yılında on yıldır uygulamada olan “sözde çift dilli” eğitimin, anaokullarında uygulanmasına hız verilmiştir. Bu da uzun vadede Uygur Türkçesi için tehlike çanlarının çalmasına yol açmıştır.
2002 yılında yükseköğretim kurumlarında, Uygur öğrencilere yapılacak derslerde fen bilimlerinin tamamının, Uygur dili ve edebiyatı derslerinin %75’inin Çince olacağı kararı yürürlüğe girmiştir. Bu karardan lise, ortaokul ve ilkokullardaki Uygurca eğitimi de olumsuz etkilenir.
Tüm bu gelişmeler Doğu Türkistan ve diasporadaki Uygur aydınlarını düşünmeye sevk etmiştir. Bugün Türkiye’de Doğu Türkistan konusunda haklı ama geç bir farkındalık oluşmuştur.
Mesut Yılmaz’ın iktidar olduğu dönemde yayımladığı genelgede Doğu Türkistan’ın bir Çin toprağı ve ayrılmaz bir parçası olduğunu belirten satırlara yer vermesi; Türk Dünyası içindeki en büyük devlet olma özelliğini taşıyan Türkiye’ye olan güvenleri konusunda, Uygurlar arasında büyük bir hayâl kırıklığı yaratmıştır.
Bu genelgeye göre, Doğu Türkistan Derneklerine bayrak asmak yasaklanmış, toplantılara kamu görevlilerinin katılmaması gibi bazı kısıtlamalar getirilmiştir. Bugün bu genelge kaldırılmış ise de, Çin’in uyguladığı bu politikaya boyun eğmemek için dernek ve vakıf çatıları altında yapılmaya çalışılan mücadeleler maalesef hiçbir kesimden destek bulamamaktadır.
“2018 yılının başından beri Çin’in Türk erkeklerini ağır işlerde çalıştırarak ölümle sonuçlanacak kamplara zoraki götürmeleri ve erkeksiz kalan Türk ailelerine Çinli bir erkeğin yerleştirilmeleri üzüntümüzü, acımızı kat kat artırmaktadır. Tamamıyla Türk aile yapısını ortadan kaldırmaya yönelik bu uygulamaya sessiz kalmak mümkün mü? Bu akıl dışı uygulamaya kim dur diyecek? Bütün dünyaya kardeşlerini uğradığı bu zulmü her yerde haykıran Prof. Dr. Mahmud Kaşgârlı’dan Allah razı olsun. Onun için diyoruz ki, Kaşgârlı Mahmudlar ölmez.” (Kaşgarlı- Abdulkadir Donuk: 2018, 78)
Millî davalar ancak idealistlerin zihin ve beden gücüyle topluma mâl edilebilir. Topluma mâl edilemeyen davaların hedefe ulaşması, başarı ile neticelenmesi mümkün olmaz. Türk dili, Türk fikir hareketi ve Türk Birliği kurulması için emek veren; Muharrem Ergin, Ömer Faruk Akün, Kemal Eraslan, Nuri Yüce, Ahmet Bican Ercilasun gibi, Türkolojiyi Türkiye’de “gramer” bilimi algısından kurtarıp Türklük bilimi seviyesine getiren isimlerle yakın çalışmalarda bulunmuştur.
Ebulfez Elçibey, Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel, İsa Yusuf Alptekin ve Edhem Rahimoviç Tenişev gibi isimlerle de Doğu Türkistanlıların kültürel ve siyasi haklarının korunması için iyi ilişkilerde kurmuştur.
Bütün bu ilişkiler kısa açıklamalar ve fotoğraflarla belgesel şeklinde ilk bölüm olarak okura sunulmuş. Dil ve kültür alanındaki çalışmalarını, doğal olarak en çok güvendikleri Türkiye’nin seslerini duymaları noktasında, Uygurların âdeta bir iletişim köprüsü gibi gördükleri Kaşgârlı’nın çabalarına yakından tanık olan Abdulkadir Donuk, Seyfulla Abdullayev, gibi isimler kısa yazılarla katkı sunmuştur. Alimcan İnayet gibi değerli isimlerin de Uygur Türkçesi ile ilgili makâlelerle katkı sunduğu kısım kitabın üçüncü bölümünü oluşturmaktadır.
Farklı bakış açılarıyla Mahmud Kaşgârlı’yı anlatırken akıcı ve sade bir üslûp kullanılmıştır. Sultan Mahmud Kaşgârlı’nın Türk Dili ve Uygur Türkçesi konusundaki çalışmaların sosyolojik, politik ve kültürel olarak değerlendirilmesinden önce, Uygurların genel durumuna dair genel ve güncel bilgiler verilmesi okuyucunun kafasında bir bilgi birikimi oluşturmakta. Bu bilgi birikimi ile Kaşgârlı’nın edebî çalışmaları da kitapta detaylı olarak anlatılmıştır. Şiir, masal vb. Seçkilerden kısa örnekler okumak okuyucu için merak kapısını açan bir anahtar vazifesi görüyor. Dilin bir toplumun tüm kaderini etkileyen, bir halkın yok edilmeye karşılık var olma savaşında ne kadar hayati bir araç olduğuna dair iletileri, gündelik hayatın içinden olan örneklerle okura verilmiştir.
Faraziyeler ya da kanıksanmış sorunlar yerine, bugün dünyanın herhangi bir yerinde, genel ağ kullanan ya da haber seyreden herkesin âşina olduğu sorunlara, ajitasyona girmeden, demoralizasyon yaratmadan okura bilimsel çalışmalardan örnekler vererek aktarılmaktadır.
Uygur edebiyatından kısa örneklerin verildiği kısım ise kitabın an a ve son bölümünü oluşturmaktadır. Verilen masal atasözü, şiir vb. örneklerde Uygur toplumu ile birlikte, Özbeklerden Kazaklara kadar birçok Türk toplumuna dair izleri bulmaktayız. Edebî yönüne değinilirken Uygur Türkçesinin yasatılması, teknolojik gelişmelere uyarlanması, diasporadaki Uygurların ana dil konuşucusu noktasında maruz kaldığı kültürel ve iletişim sorunları da bilimsel bir yaklaşımla ele alınmış buna dair çözüm önerileri de yine sunulmuştur.
Haklarında tarihî olarak çok şey bildiğimizi sandığımız Uygur Türklerini, aslında ne kadar az tanıdığımızın farkına varmamızı sağlayan sosyolojik ve edebî bir eser okumak isteyenler için, oldukça cazip gelecek bir eserdir; Uygur Türklerinde Bir Bilge Prof. Dr. Mahmut Kaşgarlı Armağanı kitabı…