Yükleniyor...
2 Mayıs 2016
Yöneticilerimiz “Yeni Türkiye” diyorlar. Kendilerinden önceki Türkiye’yi beğenmiyorlar ve “Eski Türkiye” diye isimlendiriyorlar. Onlara göre eski Türkiye, askeri vesayet altındaydı yöneticileri de görevlerini yaparken dahi vesayet altında olmaları sebebiyle tam özgür değildiler.
Başbakan Ahmet Davutoğlu bir konuşmasında; “Eski Türkiye’yi yedi kat yerin dibine gömdük“ demişti. Eski Türkiye’yi hiç sevmiyorlar.
Yeni Türkiye’nin yöneticileri, Anayasa’ya takmışlar. Anayasa, “darbe anayasası”ymış. Darbecilerin yaptığı anayasa olmazmış. Anayasa’nın yarıdan fazla maddesi değiştirildi, bazı maddeleri kaldırıldı, bazı maddelerine yeni fıkralar eklendi, bazı değişiklikleri de kendileri yaptı. Bugünlerde de Anayasa’nın, milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili maddesini değiştirmeye çalışıyorlar. Ama Anayasa darbe anayasası olmaktan kurtarılamadı.
Türkiye’nin yeni anayasaya ihtiyacı yoktur. Yöneticilerimizin yeni anayasa yapmaya ihtiyaçları vardır!
Yeni anayasa yapmakla, Türk Milleti kavramını Anayasa’dan çıkarabileceklerini, Devletin laik, milli ve üniter yapısını değiştirebileceklerini sanıyorlar. Bu hedeflerine asla ulaşamayacaklardır.
Türk adından çok rahatsızlardır. Bu rahatsızlığı AKP’nin bütün yöneticilerinde görebilirsiniz.
Cumhurbaşkanı Başbakanlığı döneminde, karşısında toplanan halka bakar, konuşmasına; “Bakıyorum burada Türk var, Çerkez var, Kürt var, Boşnak var, her etnik topluluktan var“ sözleriyle başlardı. İngiltere, Fransa, Almanya veya Amerika’da, devlet adamları, vatandaşlarını böyle etnik guruplara ayırarak hitap ederler mi? Onlar, karşılarında etnik gurup değil, İngiliz, Fransız, Alman, Amerikan vatandaşlarını görürler. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının da halkını, etnik guruplara ayırarak hitap etmesi doğru değildir.
Geçenlerde yine bir toplantıda konuşuyor;
“Babama sordum baba biz laz mıyız Türk müyüz “ dedim Babası cevap veriyor;
“Oğlum, yarın ahirette sana onu sormayacaklar. “Müslümanım” de geç.”
Cumhurbaşkanı vatandaşlarımızın karşısında böyle konuşuyor. Amacı belli, yukarıda bahsettiğimiz gibi, yeni anayasa yapacaklar, yeni anayasada Türk Milleti olmayacak. Devletin laik, üniter ve milli yapısını değiştirecekler. Yani, yeni anayasa, çoklarının dediği gibi bölünme anayasası olacaktır.
Yeni Osmanlıcılıktan bahsediyorlar. Bilhassa 2. Abdülhamit’i çok seviyorlar. Ne Osmanlıyı, ne de Abdülhamit’i anladıklarını sanmıyorum. Osmanlı geçmişte kaldı. Bir zamanlar çağının en ileri devletiydi. Çağın gerisinde kaldıkları devirlerde de, hatta yıkılırken dahi yenilik peşindeydi. Çağa ulaşmaya çalışıyordu.
İstiklâl Savaşımızı başarıyla yöneten, cumhuriyeti kuran kadrolar, Osmanlının son anlarında açtığı modern okullarda yetişmişti.
1876 yılında Osmanlı Devleti bir imparatorluktu. İmparatorluk sınırları içinde bizden başka Rum, Ermeni, Sırp, Çerkez, Arap gibi başka milletlerden insanlar da yaşıyordu. Bunlardan da Meclis-i Mebusan’a mebus seçilecekti. Bu seçilecek kimselerin Mecliste kendi dilleriyle müzakerelere katılma temayülü vardı. Anayasa’ya bu şekilde bir madde konulması isteniyordu. Sultan Abdülhamit bunu kabul etmedi. Anayasa’ya; “Devletin dili Türkçedir. Meclis-i Mebusan’a seçilecek mebuslar Türkçe bilecektir. Mecliste müzakereler Türkçe yapılacaktır.” maddesini koydurdu.
Abdülhamit, Anayasa’ya bu maddeyi koydururken yalnız değildi. Türk devlet adamları da Anayasa’ya bu maddenin konulmasında Padişahı destekliyordu.
Bu maddenin Anayasa’ya, İmparatorluğun Türk kimliğinin korunması endişesiyle konulduğu açıktır. Sözde Abdülhamit hayranı olan AKP iktidarı ise yeni anayasa yaparak Devletimizin Türk kimliğini değiştirmek istiyor.
***
Türkiye sıkıntılıdır. Mehmetçiğimiz, polislerimiz ve korucularımız, başta Diyarbakır, Sur, Silopi, Cizre, Yüksekova ve Nusaybin olmak üzere güneydoğu ve doğu bölgelerimizde PKK’ ya karşı zorlu bir savaş veriyor. PKK’ ya büyük darbe indiriliyor. Biz de çok kayıp veriyoruz.
PKK, çözüm sürecini isyan etmeye hazırlanmak için fırsat olarak görmüş şehirlere, kırlık alana silah yığmış, hendekler kazmış, hendeklere hatta şehirlerarası yolların altına patlayıcı yerleştirmiş.
Silahlı kuvvetlerimiz, PKK’nın hazırlıklarından anında haberi oluyor, ancak valilerden operasyon yapma izni verilmemesi sebebiyle PKK’nın yaptığı hazırlıklara engel olamıyor. İktidarın o günlerde tek amacı çözüm sürecini başarıyla sona erdirmekti. Sanki akılları tutulmuştu PKK’nın yaptığı hazırlıklara göz yumuyorlardı. Çözüm süreci zarar görmemeliydi(!) Bu sebeplerle askerimizin ve polisimizin operasyon yapma istekleri devamlı reddedildi.
Bugün de iktidar bazı şeyleri gözden kaçırıyor. Çok şehit veriyoruz, çok şehit vermemiz, çökme durumunda olan PKK’ya moral verebilir, propaganda gücünü arttırır. PKK’ya bu imkân verilmemelidir. Sıkıyönetim şartlarının oluşmuştur dolayısıyla gecikmeden sıkıyönetim ilan edilmelidir. Sıkıyönetimde PKK ile daha iyi mücadele edileceğini ve şehit sayımızın azalacağını düşünüyorum.
***
Rus uçağı sınırlarımızı ihlal edince angajman kuralları uyarınca onu düşürdük. Önce sivil yöneticilerimiz açıklama yaptılar; “Rus uçağını düşürdük” denildi. Olacakları öngörememiştiler Genel Kurmay Başkanlığı basiretli davrandı ve “Kimliği belirsiz bir uçağı düşürdük” şeklinde açıklama yaptı.
İlk açıklama olmasaydı, kriz daha kolay aşılabilirdi. Rus uçağının düşürülmesi, bize pahalıya mal oldu. Rusya ile gerek diplomatik ilişkilerimiz büyük darbe aldı gerekse ekonomik bağlantılarımız en alt düzeye indirildi. Ekonomimiz bundan büyük zarar görüyor.
IŞİD sınırımızın çok yakınında Kilis’e füze yağdırıyor. 18 Kilisli vatandaşımız füze atışlarından hayatını kaybetti. Ama biz IŞİD’e ancak top atışlarıyla karşılık verebiliyoruz ama uçaklarımız sınırlarımızın çok yakınındaki IŞİD mevzilerini bombalayamıyor.
Yeni Türkiye dedikleri manzara bu, çok yazık çok..