Yükleniyor...
Türkiye, 10 Aralık ve 17 Aralık’ta (2016) bir hafta arayla PKK nın terörist saldırısı ile sarsıldı. Birinci saldırıda çevik kuvvet polisi hedef alınmış, tam 38 polisimiz şehit olmuştu.
17 Aralık’ta Kayseri’de komando tugayının çarşı iznine çıkan askerleri hedef alınmış, 14 Mehmetçiğimiz şehit olmuştur. Yaralılarımız da vardır. Saldırılarda sivil vatandaşlarımızdan da ölenlerde vardır. Fakat terörist saldırıların asıl hedefi polislerimiz, askerlerimiz yani Devletimizdir.
Saldırıların istihbaratının çok iyi yapıldığı ve iyi planlandığı anlaşılmaktadır. Saldırılar PKK tarafından yapılmıştır. Fakat PKK’yı yalnız olarak düşünmemelidir. İstanbul Şehitler Tepesi saldırılarını gerçekleştiren 2 teröristten birinin Ayn-El Arap’tan geldiği yani PYD teröristi olduğu belirlenmiştir. ABD, PYD’yi müttefiki olarak görmekte en modern silahlarla takviye etmektedir, saldırının arkasındadır. AB ülkeleri de terörle savaşında Türkiye’yi yalnız bırakmışlardır. Teröristlerle anlaşmayı tavsiye etmektedirler.
Kırsal alanda tutunamayan kazdığı hendeklerin altında kalan, şehirlerden kovulan PKK’nın da ümidi gerçekleştirdiği terörist saldırılarla Türkiye’yi anlaşmaya razı etmektedir.
Türkiye bu saldırıları durdurmalı, önlem almalıdır. Kandil düşürülmeli sınırımızın dibindeki Ayn-el Arap için ne düşünüldüğünü bilmiyorum ama burası ne pahasına olursa olsun PYD’nin eline bırakılmamalıdır.
Çözüm sürecine tekrar dönülemez, PKK ile müzakere ve anlaşma kabul edilemez. Fakat bazı olaylar beni düşündürüyor. Emekli Tuğgeneral Adnan TANRIVERDİ, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığına atandı. Adnan Tanrıverdi’nin yönetim kurulu başkanlığını yaptığı Adaleti Savunma Stratejik Araştırmalar Derneği (ASSAM) içinde “Devletin resmi okullarında Kürtlere ikinci dil olarak Türkçenin öğretilmesi” ve eyalet sistemi ile ilgili hazırlanan bir raporun tartışıldığını gazetede okudum. Tanrıverdi’nin Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığına atanmadan önce de şimdi ASSAM’da tartışılan düşüncelere sahip olduğu biliniyordu.
Yine doğu illerimizden birinde teröre yardım ettiği gerekçesiyle görevden alınan belediye başkanının yerine kayyum olarak atanan kaymakam, belediyenin Kürtçe yazılan tabelalarını kaldırtmış yerine Türkçe yazılmış tabela astırmıştır. İçişleri Bakanı, kaymakam çok ileri gitti demiş ve Kürtçe belediye başkanlığı yazılı tabelaları tekrar astırmıştır. Kayyum atanan kaymakamın yaptığı doğruydu. Yanlışı İçişleri Bakanı yapmıştır. Burada Anayasa ihlali vardır.
Küp içindekini sızdırır. İçinde bal varsa bal, yağ varsa yağ, sirke varsa sirke sızar. Endişem bu sebepledir. Terörü mutlaka bitireceğiz diyorlar, peki terörü bitirdikten sonra Türkiye’yi iki dilli, iki milletli mi yapacaklar?
Burada Anayasa değişiklik tasarısı önem kazanıyor. Tasarı olduğu gibi kabul edilirse parlamenter sistem sona eriyor. Olağanüstü yetkilerle donatılan Cumhurbaşkanı tek adam oluyor, bakanlar kurulu kaldırılıyor, cumhurbaşkanı yine bakan atayacak ama bu atanan bakanlar cumhurbaşkanlığı sekreteri gibidir. Yürütme yetkisi cumhurbaşkanındadır. Yürütmeyle ilgili kararnameler çıkarabilecektir. Kararnamelerin TBMM’de onanması da gerekmeyecektir. TBMM işlevsiz hale getirilmektedir. Cumhurbaşkanı üst düzey kamu yöneticilerini atayabilecek, görevlerine son verebilecektir. Anaya Mahkemesi Üyeleriyle HSYK Üyelerinin yarısını Cumhurbaşkanı seçecektir.
Üniter ve milli devlet yapımız ile ilgili Anayasanın ilk üç maddesine dokunulmadı deniyor. Bu doğru değildir:
Anayasanın 123. Maddesi “… İdarenin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzel kişiliği ancak kanunla ve kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.” Der. Yapılacak değişiklikle maddenin son cümlesi “kamu tüzel kişiliği, kanunla ve Cumhurbaşkanı kararnamesi ile kurulur. Üst düzey kamu görevlilerinin atanmalarına ilişkin usul ve esaslar cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir.” Şeklinde,
Anayasanın 126. Maddesinde “Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla birden çok ili içine alan merkezi idare teşkilatı kurulabilir. Bu teşkilatın görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.” Denmektedir. Yapılmak istenen değişiklikle maddenin son cümlesi “Merkezi idare kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının kuruluş, görev, yetki ve sorumlulukları Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir.” Şeklinde değiştirilmek istenmektedir.
Anayasanın 123 ve 126. Maddelerinde tasarıda istendiği şeklinde değişiklik yapılması halinde Anayasanın ilk üç maddesine dokunulmamasının hiçbir değeri kalmaz, bu maddeler işlevlerini yitirir. Cumhurbaşkanı 123 ve 126. Maddelere dayanarak Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile özerk bölgeler kurabilir ve Türkiye’nin üniter ve millî yapısı bozulur. Yukarda da söylediğim gibi Cumhurbaşkanlığı kararnameleri meclis onamasından geçmemektedir.
Anayasa değişikliği başkanlık sistemini getirmiyor. Hiçbir denetimin olmadığı tek adam sistemini getiriyor. Cumhurbaşkanına verilen yetkiler iyi düşünülür ve tahlil edilirse yürütme, yasama ve hatta yargı tek elde toplanıyor. Yargı bağımsızlığı da tehlikeye giriyor.
Öncelikle milletvekillerimizin sonra da büyük milletimizin bu tehlikeyi görmesi, düşünmesi ve kararını ona göre vermesi gerekmektedir.