Yükleniyor...
Onun dalgalarla omuzdaş
Çağı da vardı.
Yalnız yelkeni değil,
Bayrağı da vardı!
Kendisi saksıydı.
Bayrağı çiçek..
Gül getirip gül götürdüğü günler,
Artık, geri gelmiyecek!
Şimdi yorgun argın
Yelkenlerinin buruşukları ,
İhtiyar alnının
Kırışıkları!
Nefes almaya başlamalıydı deniz..
Onları o zaman, görmeliydiniz!.
* * *
Neye varacak sonu,
Böyle giderse?
Direkleri, dal verseydi bari;
Çiçek verse, yaprak verse!
* * *
Gövdeyi, tekerlek takıp, araba mı edecekler; Ayak takıp at mı;
Yelken, kefen mi olacak,
Eskisi gibi kanad mı?
Belki direkler hatıl edilecek;
Omurgalar çatı, saçak;
Küpeşteler döşeme…
Sen ol da inleme!
Kimi temele düşecek, kimi dama…
Sen ol da ağlama!
Kırıntılariyle döküntüleri,
Ateşte yanacaklar;
İplerini belki salıncakta,
Belki sehpada kullanacaklar!
Baştan başa yanıp yerde kül
Gökte bulut olmak da var;
Kesilip, biçilip, çakılıp
Tabut olmak da var!
Demirini mezarcı mı kazma yapacak,
Bahçıvan mı;
Zavallı,bahçeden mi dönecek,akşamları,
Mezarlıktan mı?
Yelkeni, yarın
Ya yatak çarşafı, ya yorgan yüzü..
Sevmediğine düşerse şayet denizim,
Denizim! demekle geçecek gecesi, gündüzü!
***
Midyeler, yengeçler, ıstakozlar
Diş geçirmiş omurgasına…
Bunlar neyse ama dayanamıyacak
Yılanbalıklarının meydan okumasına!
Açmış göklere elini;
Duaya dua ekliyor.
Başı, köpüklü dalgalar;
Yelkeni, rüzgâr bekliyor!
***
Bu haliyle de çıkabilirdi
En uzun yolculuğuna..
Alışıktı açıkdenizin
Sıcağına, soğuğuna.
Pişman değildi, aslaa,
Gemi olarak doğduğuna!
***
Şimdi direkleri, korkuluk.,.
Ambarlarında saklambaç, köşe kapmaca;
Çevresinde koşmaca
Kadın, erkek, çoluk çocuk…
Sevse de çocukları
Yelkenine yetmez solukları!
***
Yan gelecek gemi miydi o,
Kuytuların koğuğuna!
Kıyıda ölmekti korkusu;
Uğradı korktuğuna!
* * *
Koç yiğitine yeterdi
Nemi, loşluğu, sıcağı..
Onun da vardı -her kadın gibi-
Koynu, kucağı.
***
Uçmak için doğup
Yelkenini yerlerde sürümek…
Yaratılmak açıklar için;
Sonra, koylarda çürümek!
Bir ülke bulun ona
Uzakların buğularından, sislerinden
Tıkanmadan göğsü
Limanların islerinden
***
Milli Düşünce Merkezi tarafından 16 Ocak 2017 günü Hakan PAKSOY’un sunumuyla Kabakçı Konağında gerçekleştirilen anma toplantısında dostları İbrahim METIN, Prof. Dr. Iskender ÖKSUZ ve şair yazar araştırmacı A. Yağmur Tunalı’dan Arif Nihat Hocanın bilinmeyenlerini, hatıralarını, dinleyince bu dev şairin ne kadar da hak ettiğinin gerisinde değer gördüğünü, değer verilen çok namlı (şişirme) şairin onun çok gerisinde kaldığını bir daha görmüş ve anlamış olduk.
“Bayrak” şiiri der geçeriz.
Meydanları coşturmak için birkaç dizesine müracaat ederiz bir de, o kadar.
Ne “ bayrak” şiirleri var daha….
Kaç sıfatı hak edecek ne dizeleri…
Birini başa aldık biz. Okurken İskender hocayı ağlatan “Yellken ” şiirini. “Onunla anılmak isterdim doğrusu” demişti merhum… (İlk kez duydum. Akşamın kazancı oldu bize… Kıpkırmızıyım o yüzden. .
Bu ayıp bana yeter.
Ne mutlu bize ki böylesi abide şahsiyetlerimiz var.
Her millettin yok….
Bunu yazacağız inşallah.
Bir de video kaydı şimdilik kaydıyla….
Dokuz dakikalık..
Benzersiz bir seslendirme
Feyzullah BUDAK’ın sesinden…
“Seccaden Kumlardı”
https://www.youtube.com/watch?v=X74tb1U5dD4
Ölüm yıldönümünde hocaya Allahtan rahmet diliyoruz…
Osman ERENALP
Ankara 16 Ocak 2017