Yükleniyor...
Türklüğü yüceltmek için çalışırken Türkleri unutmadı
Galip Amca bu dertli dünyadan göçeli 22 yıl oldu. Halbuki bize geldiğinde koşarak elini öptüğüm, haracımı (çikolata) aldığım, yemekten sonra çay eşliğinde yapılan sohbetleri dinlediğim günler daha dün gibi. Zaman, Galip Amca söz konusu olduğunda duruyor sanki. Çocukluğumun ve gençliğimin ölmez kahramanlarından birisi o. Hiç unutmadım ki hatırlayayım.
Bilge anlatmıştı. Galip Amca vefatına yakın zamanlarda bir gün ona “kızım, 67 yıl değil, bin yıl yaşamış gibi hissediyorum” demiş. Ne anlatır bu cümle? Meşakkatli bir hayatı, evet. Kısacık ama dopdolu bir ömrü anlatır. O bin yıllık yükü omuzlamış, taşıdığı bu ağırlığın altında ezilmeden, hatta ondan güç alarak, kimleri, neleri, dize getirmiş bir insanı anlatır. Bütün o yaşananlar yakın tarihin bir parçasıdır; tanımayanlar biraz araştırınca görecektir, demirden bir insandı. Bizim için ayrıca evimizin bir ferdi, elbette çok bilgili, hoşsohbet, nüktedan, yumuşak kalpli, belki birazcık huysuz (ama o kadar da olsun canım!) amcası, ağabeyi idi.
Galip Amca, 1980 sonrasında, dönemin gereği dikkatin hapse atılan milliyetçilere odaklandığı dönemde, onlar kadar eşlerinin ve çocuklarının da koruyucusu idi. Eşleri, nişanlıları hapiste olan genç kadınların endişelerini, gelecek korkularını dinleyen bir dosttu. Kim bilir ne sırlar paylaşıldı, ne zorluklar anlatıldı? Erkek egemen siyasetin günlük mücadelesinden ayrı, bambaşka bir mücadelede ev hayatlarında, iş hayatlarında o kadınlara destek oldu. Bunlar o bin yıla dahil değil midir?
Galip Amca’nın çocuklara duyduğu saygıyı ben az insanda gördüm. İlkokul çağındaki çocuklar ilk öğrendikleri bilgi kırıntılarını gururla anlatırken, ortaokul, lise çağındakiler sosyal hayatlarından, gelecek hayallerinden bahsederken, daha büyükleri memleketi, hatta dünyayı kurtarırken, onları can kulağıyla dinledi. Avukatlık cübbesini 80’de giydi, dava bitince bıraktı diyorlar. Olur mu hiç! Yetişkin tahakkümüne karşı çocukların yılmaz avukatıydı o! Bin yıllık hayatı bunlar biraz olsun doldurmuş mudur?
Sağlığında olduğu gibi, ölümünden sonra da ülkücülerin büyüğü olarak anılıyor. Bence en büyük ülkücü idi, çünkü Türklüğü yüceltmek için çalışırken Türkleri unutmadı. O yolda yürüyenlerin derdini, tasasını paylaştı, mutlu günlerinde yanında oldu. Bizlere birbirimizden haberler getirdi, sıradan günleri güzelleştirdi. Tek başına bizi birbirimize bağlayan, hiç kopmayan pamuk ipliği idi.
Galip Amca’dan neler, neler öğrendim! Üstüne şeker serpilmiş eriştenin lezzetini, sigaranın külünün hafif bir serçe parmak darbesiyle müdahale edilmezse hiç ama hiç düşmeyeceğini, Behbudov’u, Bülbül’ü, Stephen King’i, Agatha Christie’yi, Nef’î’yi, Nedim’i, kalkanın balıkların şahı olduğunu, “alçak” kelimesinin bir sevgi sözü olabileceğini, küçücük bir bedenin kocaman, ama koskocaman bir kalbi taşıyabileceğini, 67 yılda bin yıl yaşanabileceğini… Ve daha neler neler…