Yükleniyor...
Dünyada başka bir örneği daha olmayan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemimiz, kuvvetler ayrılığını kuvvetler birliğine dönüştürünce, bunun vatandaşların günlük hayatına en çabuk yansıyanı, en göze batanı yargı ayağı oldu. Bizler vatandaşlar olarak Anayasa denen bir hukuki sözleşme ile birbirimize bağlıyız. İlişkilerimiz de bu ülkenin yasaları ile düzenlenmektedir. Anayasa ve yasaların eşitlik ve tarafsızlıkla uygulanmasını sağlayan gücün adına da yargı erki veya hayatımıza yansıyan tanımı ile “Adalet” diyoruz. Bu kavramı mülkün, yani devletin temeli olarak yorumladığımıza göre, eksikliğinin veya zafiyetlerinin devletin temeline zarar vereceğini değerlendirmek yanlış olmasa gerek. Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün dediği gibi; “Alem inançsızlık içinde yaşayabilir ama adaletsizlik içinde asla “
Günümüzde gelişmiş demokrasilerin eksiksiz işleyen adalet mekanizmalarına imrenmek şöyle dursun, geçmişte kanun hakimiyetinin mükemmel sağlandığı bir örneği, “Cengiz Han İmparatorluğu”nu hatırlamanın anlamlı olacağını düşündüm.
Cengiz Han 1162 yılında Gobi Çölünde Timuçin olarak doğdu. Etrafındaki Taycigot, Merkit, Mançur, Kırgız, Uygur, Karahitay gibi birçok kabileyi birleştirdi. Kendisi de 1206 da Cengiz adını alarak hakan oldu. En önemli iki komutanı Cebenoyan ve Söbutay Türk idi.[1] Batıya yönelmeden, kaan olarak topladığı 2 yüz bin kişilik ordusunun dörtte üçü Türk idi. Türk Kültürüne bağlıydı. Cengiz imparatorluğunun Türk mü, yoksa Moğol imparatorluğu mu olduğu tartışması bu yazının konusu dışındadır. Ancak baskın kültürleri olmadığı için gidilen coğrafyalardaki kültürler içinde asimile oldukları ve en sona kalanların da Orta Asya’ya dönerek Çağatay Türklerine dönüştüğünü belirtmekle yetinelim.
İyi bir eğitim almayan Cengiz Uygur Türklerinden kendine siyasi danışmanlar aldı. Bir de Çin’li danışmanı vardı. İlk işi kabilesinin örflerini kanun haline getirmek oldu. Ünlü “Cengiz Kanunları” böyle oluştu. Sonrasında orduda hiyerarşi kurdu, yetkilerini dağıttı. Çin’e ve Batıya doğru seferlere başladı. Bir ucu Çin denizinde ve diğer ucu Adriyatik Denizi ve Polonya’da olan ve o günkü dünyanın yarısına hâkim, gelmiş geçmiş en büyük imparatorluğu kurdu.
Önce Cengiz Kanunlarının önemli olanlarını özetleyelim;
Bu kadar az sayıda, sade ve basit kanunlar ile koca bir imparatorlukta toplum düzenini sağlamak nasıl mümkün olmuştur? Onun da sırrı uygulamada gizlidir. O kurallar da şunlardı;
Cengiz Han, kurultayın birinde halkına şöyle dedi; “Yasanın gücü ile büyük bir imparatorluk kazandım. Kanunlara uyarak yaşayın”
Mutlak kanun hâkimiyeti ile sağlanan güven ortamını anlatmak için verilen bir örnek; “Cengiz İmparatorluğunda, bir çuval altın taşıyan bir bakire, bir göçebe sınırından diğerine kendine zarar gelmeden gidebilirdi”[2]
İyi bir eğitim almayan Cengiz, bu açığını bilge danışmanlar kullanarak ve onların önerilerini dikkate alarak kapatmasını bildi. İşte kulağına küpe yaptığı danışman öğütlerinden bazıları;
Cengiz’in egemenlik kurduğu coğrafyada adaleti ve kamu düzenini sağlaması, ne kanunlarının iyi olması veya ne de kendisinin iyi bir hukuk adamı olmasından kaynaklanıyordu. Nedeni çok basit ve sade; Her suçlu mutlaka cezasını görüyordu. Kanunlar adil ve tarafsız uygulanıyordu. Uygulamada kimseye ayrıcalık tanınmıyordu.
Ülkemizin hukuk sistemimizin reform ihtiyacı hiç bitmiyor. Son on beş yılda da bir çok kez “Yargı reformu paketleri” açılmıştır. Buna rağmen geldiğimiz noktada “hukuk devleti” olmak şöyle dursun “kanun devleti” olmaktan bile uzağa düşmüş durumdayız. Anayasa ve kanunlarımızın birçok defa görmezden gelindiğine, hatta çiğnendiğine tanık olmaktayız. Dünya hukuk endeksinde 113 ülke arasında 99 sırada, Myamnar’ın bile gerindeyiz.
Günümüzden 9 yüz sene önce ve ülkemizin yirmi katı büyüklüğündeki bir alanda, bir sayfaya sığacak kadar az bir kanunla adaletin sağlanması, günümüz Türkiye’si için emsal teşkil edebilir mi? Eder diyenler olabildiği gibi, hiçbir yönüyle etmez de diyebilirsiniz. Ancak en azından bir yönüyle emsal olabilir o da; kanunların uygulama anlayışı. Çünkü “Uygulama anlayışı” her devir, her toplum ve her coğrafyada için geçerli bir kavramdır.
Dokuz asır uzaktan örnek vermemizin nedeni, uygulamanın önemine vurgu yapmak içindir. Bizde olduğu gibi kanun sayısının çokluğu ve birçok kanunun öncekileri gevşetmek ve ayrıcalık yaratmak için torbalanmış kurallar olarak hukuk sistemine sokulması, sistemi karmaşıklaştırmaktan öte bir işe yaramamıştır.
Sonuç olarak, adaleti mülkün temeli yapabilmemiz için, yeni kanunlara ve yeni yargı paketlerine değil, siyaset kurumunun etkisinden uzak bağımsız bir yargı sistemi kurmamıza ve kimseye ayrıcalık tanımayan bir uygulama anlayışına ihtiyacımız vardır.
Kaynakça;
[1] Mehmet S. Fethi-Cengiz Han-Armada kitap….2016.kızlırmak cd. No 70-kızılay-Ankara
[2] Harold Lamb-“Cengiz Han’ın Liderlik sırları” Alkım Yayıncılık 1992
2 Yorum