Yükleniyor...
Mitolojik anlatılar; insanlığın boy aynasıdır. Yüzyıllardır gizlenmiş korkuların, acıların, sevinçlerin birer dışavurumudur.
Özellikle çocuklar için rüyalar, çok şey ifade eder. Hayatın bir iz düşümü, hayallerinin birer yansıması gibidirler. Merakla dünyaya açılan bir çift gözün baktığı her yere birer soru işareti düşürmesi insan aklının belki de zirve noktasıdır.
Küçük Prens’in ifadesiyle büyükler çok çok tuhaf varlıklardır. Sorumluluk, mutlak aidiyet, hesap düşkünlüğü ve sıradanlık… Oysaki çocukların ruhları özgür, zihinleri ise prangasızdır.
Mitler de insanlığın ortak mirası olan fikirlerin genel bir özgürlüğe açılan kapılarıdır. Çoğu kez benzeşen kimi yerlerde ayrışan özellikleriyle dünyanın birçok medeniyetine ait mitik anlatılar vardır.
Masallar, efsaneler ve destanlar; çocukların hayal dünyalarını besler ve geliştirir. Çoğu ebeveyn, çocuklarına korkunç olarak gördükleri masalları anlatmak istemezler. Periler, devler ve diğer kötü mahlukat…
Oysaki Chesterton’un şu sözleri konuya çok güzel bir yönelim sağlar: “Peri masalları; çocuklara, ejderhaların var olduğunu öğretmez. Çocuklar ejderhaların var olduğunu zaten bilirler. Peri masalları, ejderhaların öldürülebildiğini öğretir.”
Zaten Cemal Süreya’nın “Masal dinlememiş çocuklar büyüyünce kedi resmini bile cetvelle çizerler.” sözünü de anımsayacak olursak kurgu evrenin insanı nasıl da özgür kıldığını ve sıradanlık zincirlerini koparmasını sağladığını okuyabiliriz.
Mitolojideki kötüler, aslında çoğu kez gündelik hayatımızdaki kimi korkuların birer temsilidir. Örneğin Erlik Han, Tepegöz, Yedi Başlı Ejderha belki de karanlık, yalnızlık, evsizlik gibi korkularımızın mitolojide vücuda gelmiş hâlleridir.
Roald Dahl’ın Canavar’ın Çağrısı kitabında tam da bu minvalde bir yol izlenmiştir. Konuya ilgilisi için mit, masal ve çocuk kavramlarının tam da kavşak noktası olan bu kitabın da okunmasını öneririm.
Mitler; zihnimizin, bu hayatta olma deneyimiyle temas haline geçmemizi sağlar. Bu sayede insan bastırdığı ve yok saydığı kimi sorunlara çözüm yolları bulabilir. Çözüm yollarını bulmaya çalışan çocuk için de doğuştan gelen iyi ve kötüyü kavramasını sağlar.
Çocuğun dünyasında karanlık, canavar, gölge, yalnızlık gibi korkular da mitolojideki karakterler eşliğinde aşabilir. Erlik Han, karanlığın efendisi, Yedi Başlı Ejderha ise belki de canavarlar içerisinde en korkunç olanıdır. Bu karakterler üzerinden çocuklar korkularının en yücesindeki karanlıklar ile karşılaşarak onların alt edilebilir olduklarını öğrenirler.
Unutulmamalı ki en büyük korkular, onlardan kaçtığımız için büyürler. Oysaki tartıştığımız, tanıdığımız ve farkına vardığımız tüm korkular zamanla yok olurlar. Oğuz Kağan’ın gergedana, Basat’ın Tepegöz’e, Salur’un ise Yedi Başlı Ejderha’ya verdiği karşılıklar; korkularımızı yenmemiz de bizlere güç verebilir.
Güç, daima sizinle olsun…