Cumhuriyet ve tarım

Millî tarım politikamızı yeniden yapılandırmalıyız. İthal tohumu bırakmalıyız. Acilen TİGEM gibi kuruluşlara can suyu vermeliyiz. Üretime destek olacak eğitimli ve uzman insanlara fırsat tanımalıyız. 


Paylaşın:

Gündemde olmayan yani bir kenarda unutulan problemleri, konuları gündeme taşımayı ve insanımıza hatırlatmayı görev kabul ediyorum.

Çiftçisini bakanlar kurulu ile bir araya getirip derdini bakanlar kuruluna dolaysız, yüz yüze anlattıran bir sistemin inşaatını yapan ve denetleyen Mustafa Kemal Atatürk ile yola çıkmışız tarımda.

En güçlü duvarlara sahip kalelerin; en güçlü silahlara sahip askerler ve komutanlarının; aç bırakılarak teslim alındığı stratejisini herkes bilir.

Üretim maliyetleri;

İlk sıradaki problem girdilerin maliyet artışı (gübre, mazot, tohum, su, işçilik) 2 yıl önce 5TL olan gübrenin 15 TL/kg olması.

 Akaryakıtın 8-9 TL / litre olan maliyetinin 40 TL/litre olması. (2023)

Biçer döver maliyetinin mısır için 80 TL’den 220 TL olması. (2023) 

DSİ sulama ağından 80 TL/dekar iken 180 TL/dekar olması. (2023)

(Devlet desteği 100-120 TL/dekar. (2023))

Terfi pompalarıyla elde edilen ve kullanılan su maliyeti daha felaket. Bu suyun maliyeti 900 TL/dekar (2023)

İşçilik bir yıl önce (2022) 150 TL iken şu an yabancı işçi bile 500 TL/gün ücret alıyor. Tarım işçisi bulmak çok zorlaşmış durumda. 

Tüccar mısırı 2022 de 5,4 TL ye alırken 2023 de 5,2 TL ye alıyor. Buğdayı ise tüccar 2022 de 6 TL iken 2023 de de 6 TL buna anlam verebilmek mümkün mü? Devlet çiftçiye “ekim yapma” mı diyor? Gerçekleşen enflasyona rağmen.

Tohum;

Tohum üretmiyoruz ata tohumları meraklıları tarafından kendi tüketimi için üretiliyor. 

Ürünün pazarlanması;

Ürünü devlete satmak için randevu almak gerekiyor ki; hasat için işçi, iş makinesi, taşıtmak için nakliyeci ve devletin ofisinden randevu aynı anda / günde gerçekleşemiyor. Üretici çiftçi ürününü zorunlu olarak tüccar denilen kişilere satıyor.

Çiftçi dekar başına üretimde üst limitleri zorlarken yani üretim miktarını daha fazla arttıramazken, taban fiyatların yetersizliği çiftçiyi yok ediyor. Devlet kendi kendine yeterliliği sağlamak adına ülke tarımını stratejik olarak desteklemek zorunda. Bu desteğin sağlanmayışı, ithalat rejiminin desteklenmesi çiftçiye “üretim yapmazsan zarar etmezsin” deniliyor sanki.

Millî Tarım politikası;

Millî savunma ile millî tarımın farkı nedir? 

Her ikisi de bir ülke için özgürlük kapısı. Ülkenin geleceğini garanti altına almak için tarım yapılır. Yurt dışında ne kadar ucuz olursa olsun; yerli tarım, yerli tohum desteklenmeli. Bunun maliyeti sorgulanmaz çünkü yerli tohum, yerli tarım; yerli silahtır.

Nihai tüketici pahalılıktan söz ederken üretici canını cenderede görüyor. Adeta malıyla ve parasıyla rezil oluyor.

Bu arkadaşlarımdan birisi sohbetimiz sırasında son cümlesinde çok acı bir mesaj verdi. “Bu seneki ekim son şansım. Bu sene de kazanamazsam çiftçiliği bırakacağım ve arazimi kiraya verecek çiftçi de bulamayacağım. Çünkü zararı kimse sevmez” dedi.

Öte yandan en büyük problemlerden birisi çiftçiler için miras yoluyla arazilerin parçalanarak küçülmesi. Parçalanan araziler için ayrı ekipmanlar satın alarak üretim maliyetlerinin artması, ölü kapasiteler yaratılması, bölünen araziler arasına ulaşım yolları yapılarak ekimde, ilaçlamada, sulama da gereksiz fazla tüketim ve tarımda arazi kaybı yaşanması gibi pek çok olumsuz sonuçlar oluşturuluyor.

Her köye bir cami imamı tahsis ettiğimiz gibi, her köye bir ziraat mühendisi de tahsis edilmeli.

Köy enstitüleri gibi eğitim birimleri oluşturulup, köylüye ve küçük veya orta ölçekli çiftçilere de katkı sağlanmalı.

Plânlama olmadan hiçbir üretim olmaz. Türkiye de tarım plânlamasının yeterli olmadığını ve bu planlamaların coğrafi, iklim, toprak yapısına göre gerçek anlamda yapılmadığını görüyoruz.

Yapılan üretimin koruma şartlarının sağlanmadığını veya ihmal edildiğini görüyoruz.

Yanlış sulamanın en çarpıcı örneği; Konya ovası ve özellikle Karapınar bölgesinde dev obruklar yarattığı düşünülürse, bilinçsiz sulama ile hem sularımızı gereksiz fazla kullanıyoruz hem doğayı bozuyoruz hem de toprak tuzlanmasını arttırarak çölleşmeye yol açıyoruz. Yakında kum fırtınası felaketlerini de öğreneceğiz. Üretim alanlarını kaybediyoruz. 

Hollanda cennet ülkemizden daha mı bereketli. Tarımı Afrika’da destekliyoruz ama Türk çiftçisinden esirgiyoruz. Afrika da tarıma yatırım yapmak neden? Türkiye dururken orada üretim yapmak neden? Kendi insanımızı istihdam edecek her tesis ve sektörü neden yok ediyoruz?

Sonuç olarak;

Atatürk sonrası tarım politikalarına sadık kalınmadığı, gelişime, teknolojiye ve değişime ayak uydurulmadığı için üretimde geriledik. 

Yeni imar planları tarım arazilerini yok etti. Tarım arazilerini kentleşmeye açan imar komisyonları dere yataklarında sellere, Maraş depremiyle de tarım arazilerinin intikamına yenik düştüler. Özellikle Maraş’taki tarım arazilerine verilen imar izinleriyle lüks tabutların çivilerini çaktılar ve millî servet kaybına sebep oldular.

Millî tarım politikamızı yeniden yapılandırmalıyız. İthal tohumu bırakmalıyız. Acilen TİGEM gibi kuruluşlara can suyu vermeliyiz. Üretime destek olacak eğitimli ve uzman insanlara fırsat tanımalıyız. 

Stratejik savaş silahı olan tarım ürünlerinin İHA, SİHA, tank, gemi, denizaltı ve uçak kadar önemli olduğunu görmeliyiz. 

Savaşta uçağa mutlaka ihtiyacımız var. Ama gıda olmadan hiç kimse savaşamaz.

Kurtuluş savaşında atının pisliğinden arpa seçip yiyen dedelerimizi ve ninelerimizi unutmayalım.

Millî tarım politikası ile çiftçiye sahip çıkmalıyız.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, kendisini bu vatanın evladı ve Türk olarak hisseden herkesin 100. Yılı kutlu olsun.

Yazar

Yıldırım Üzümcüoğlu

5 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar